Aynaların sihrine inanmak ya da inanmamak ve bu sihrin etkisini hissetmek ya da hissedememek aslında konuyu nereden ve nasıl ele aldığınıza göre değişebilen bir deneyim değil mi?
“Ayna ayna söyle bana, en güzel kim bu dünyada?’’ diyen Pamuk Prenses’in Kötü Kraliçesi’nin aynasındaki sihir kendini beğenmişliği körüklüyorken “Aynadan İçeri Bakmak” kitabındaki sihirli ayna ise Alice’in her şeyin tersten yaşandığı bir dünyaya geçişine ve uyum sağlamanın çok da zor olmadığını anlamasına yol açıyor. Öte yandan Kont Drakula karakteri gibi aynalarda yansıması görülememenin bir canavar-vampir özelliği olması aslında bunların insan beyninin yarattığı birer yanılsama olmasına bir gönderme sayılırken… Harry Potter’ın büyücülük okulundaki, bakan kişinin arzu ve hayallerini yansıtan sihirli (Kelid) ayna ise aslında insanlara istediklerini göstermeyerek insanı mutlu edecek şeyin her zaman ‘istediğimiz şey’ olmadığını ispatlarken dünyanın en mutlu insanının, bu sihirli aynayı sıradan bir ayna olarak kullanan ve ona bakınca sadece kendisini olduğu gibi gören insandan başkası olmadığını anlatır.
‘‘İyi, güzel ama sonuçta bu sihirli aynalar ne yazık ki sadece birer hayal’’ deyip gerçekte de sihirli aynalar olduğuna inanmak istiyorsanız hemen sizi sadece masal, film ya da kitaplarda yer alan değil tamamen gerçek ve ‘sihir bizde gizli’yi gülümsemenin gücüyle birleştirmiş bir sihirli aynayla, sevgili Berk İlhan’ın ‘Gülümseyen Ayna’sıyla tanıştırmak isterim… ki mutluluğun çehredeki yansıması da diyebileceğimiz gülümsemenin nasıl bulaşıcı, nasıl iyileştirici ve nasıl dokunduğunu etkileyen bir ‘sihri’ olduğunu bilmiyorsak öğrenelim, biliyorsak hatırlayalım ve hatırlıyorsak da sık sık kullanıp hiç unutmayalım diye…
Söz sırası, en az tasarımlarıyla olduğu kadar hayata bakış açısıyla da farkını hemen belli edebilen sevgili Berk İlhan’da…
-Berk, çocukluğun, ilkgençliğinde de yeni bir şeyler üretmeyi hayal eder miydin? Doğduğun yerin, ailenin nasıl etkileri oldu bu süreçlere, söz edebilir misin? Ve nihayetinde nasıl endüstri ürünleri tasarımcısı olmaya karar verdin?
-Van’da doğup Ankara’da büyüdüm. Çocukken resim yapmayı çok severdim, hatta evin duvarlarına çizimler yapardım. Kardeşim Mert ve ben sanatlarımızı duvarda icra etmeye başlayınca annemle babam -o zamanlar nerden buldular aldılar aklım almıyor- düzenli olarak duvarlara kocaman kâğıtlar yapıştırmaya başladılar biz duvarda resim yapmaya devam edelim diye. Bütün duvar kanvasımız olunca çok keyif almıştık. O sınırsız yaratıcı özgürlük hissi çok büyük bir mutluluktu. Anne-baba konusunda sıradışı bir şans yakaladığımıza inanıyorum.
Bende iz bırakan çizimle ilgili başka bir olay da ilkokula yeni başladığım yıllarda oldu… Kalabalık misafirli bir aile ortamı, ben yerde oturmuş sehpada çizim yaparken oto galerisi olan bir akrabamız bana dedi ki: “Haydi şöyle güzel bir araba çiz de ürettirelim.” Biraz şüphelenerek biraz da inanarak bir saat kadar çok büyük bir heyecanla çizim yaptım. Çizdiğim arabayı hâlâ çok iyi hatırlarım; yanlarında iki tane hareketli silindir olan ve diğer şeritlerdeki araçları bu silindirlerle ittirebilen bir araba çizmiştim. Büyük ihtimal üretilmedi o çizimim. Ama ben bir fikrimin üretilebilecek olmasının ne kadar büyük bir heyecan olduğunu tatmış oldum.
Resim ve çizimin yanında tiyatro ve oyunculuk da çocukluktan beri hep hayatımın parçası oldu. İlkokulda en yakın arkadaşım Berkay’la nerdeyse her gün skeçler yazardık, oyuncu kadromuzla sınıfa düzenli olarak sunumlar yapardık. Hayal gücüyle fikirler üretmek, fikirleri hayata geçirmek çocukluktan beri yaşam tarzım aslında.
Endüstriyel tasarımcı olmaya karar verişim üniversite giriş sınavına çok yakın zamanda kesinleşti. Yaratıcı alanda bir iş yapmak istediğimi biliyordum. Endüstriyel tasarım ve mimarlık bölümleri arasındaydı aklım. Endüstriyel tasarım eğlenceli, çok geniş bir uygulama alanı olan, tek başınıza da eserler üretebildiğiniz ve sıradışı bir alan olduğu için bana daha yakın geldi.
-Kimdir endüstri ürünleri tasarımcısı? Ne iş yapar ve en çok merak ettiğim; özellikle eş, dost, akraba gibi konuya daha uzak olan kişilerce endüstri mühendisliğiyle karıştırılan sorulara muhatap olur mu?
-Endüstriyel tasarım ve endüstri mühendisliği çok karıştırılıyor evet, ben de çok denk geliyorum. İşin komiği hem karıştırıp hem ikisinin de ne olduğunu bilmeyen, fakat kendinden çok emin bir şekilde “Biliyorum ben endüstriyel mühendisliği, siz fabrikalar için makineler çiziyorsunuz” diyenler oluyor. Endüstri mühendisliği sistemlerin verimlilik ve optimizasyonuyla ilgili bir meslek, endüstriyel tasarım ise kullanıcı ihtiyaçlarına cevap veren ürün, deneyim ve servis tasarımıyla ilgili başka bir meslek.
“Endüstriyel tasarım nedir?” konusunu açacak olursak, açıkçası bu sorunun cevabı ben ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü’nde okurken değişim sürecindeydi. Uluslararası Endüstriyel Tasarım Toplulukları Konseyi (ICSID) 2015 yılında bu değişimi dikkate aldığını gösteren bir kararla kuruluşun ismini “Dünya Tasarım Örgütü” (World Design Organization-WDO) olarak değiştirdi. WDO’nun yeni ve güncel endüstriyel tasarımı şu şekilde: “Endüstriyel tasarım, inovasyona yön veren, iş başarısı oluşturan ve yenilikçi ürünler, sistemler, hizmetler ve deneyimler aracılığıyla daha iyi bir yaşam kalitesine yol açan stratejik bir problem çözme sürecidir. Endüstriyel tasarım, mevcut olan ve mümkün olan arasındaki boşluğu doldurur. Bir ürünü, sistemi, hizmeti, deneyimi veya işi daha iyi hale getirmek amacıyla sorunları çözmek ve birlikte çözümler yaratmak için yaratıcılığı kullanan disiplinler arası bir meslektir. Endüstriyel tasarım, özünde, sorunları fırsatlar olarak yeniden çerçeveleyerek geleceğe daha iyimser bir bakış açısı sağlar. Ekonomik, sosyal ve çevresel alanlarda yeni değer ve rekabet avantajı sağlamak için inovasyon, teknoloji, araştırma, işletme ve müşterileri birbirine bağlar.”
-Peki, bu mesleğin Berk İlhan’daki vücut bulan hali nasıl dersek? Eğitim hayatın, kariyerin, elde ettiğin başarıları da dahil ederek biraz bahsedebilir misin?
-Endüstriyel tasarım sanat, mühendislik ve beşeri bilimler arasında geniş spektrumlu bir alan, kimi tasarımcılar araştırma konusunda çok istekli ve başarılı oluyor, strateji ve araştırma konusunda kariyerlerinde yol alıyorlar, kimileri üretim yöntemleri ve teknik detaylarda kendini gösteriyor ve mühendisliğe daha yakın oluyor. Bu spektrumda keyif aldığınız ve başarılı olduğunuz yeri bulmak keyifli bence. Ben sanat ve psikoloji alanlarından çok besleniyorum, çocukken duvarlara büyük çizimler yaptığım özgürlükle fikirler üretiyorum. Projenin gerektirdikleri, müşterinin ihtiyacı, kullanıcıların derdi, varsa ortak çalıştığım kişilerin projeye katkıları her projeyi farklı kılıyor doğal olarak. ODTÜ ve School of Visual Arts ve hatta daha sonra Terry Knickerbocker Studio oyunculuk okulu hepsi de bana inanılmaz değerler, bilgiler, deneyimler ve prensipler kattı. Endüstriyel tasarım temel eğitimi, akademik araştırma ilkeleri, analitik düşünme yöntemleri, topluluk bilinci konusunda ODTÜ’de öğrendiklerim yolumu çok aydınlattı.
ODTÜ’deki yıllarımda yaşadığım bir olay ise bir tasarımcı olarak şekillenmemde önemli bir rol oynadı. ODTÜ Endüstriyel Tasarım Bölümü’nde ikinci sınıftaydım. Dönem içindeki projelerimizden biri fırça-faraş ürün ikilisi tasarlamaktı. Heyecanlı ve stresli bir şekilde mekânlardaki fırça-faraşları incelemeye başladım, nerde tutuluyorlar, nasıl kullanılıyorlar, nasıl görünüyorlar… Sınıf içinde küçük bir grup arkadaşla ders sonrasında stüdyoda kalıp ortak çalışıyorduk, mesela yere çeşitli çöpler ve toz öbekleri döküp fırça-faraşla defalarca temizliyorduk ve bunu dikkatle gözlemliyorduk, problemi çok ciddiye almıştık belli ki. Ben hacıyatmaz oyuncağı gibi altı bombeli ve bir yere yaslama ihtiyacı duyulmadan hep dengede kalabilen bir fırça-faraş tasarladım. Çizimleri gören stüdyo hocalarımızdan biri bunu çok saçma buldu ve sonraki hafta masamda yine aynı fikir üzerinde çalıştığımı görünce bağırıp çağırdı “Niye bu saçma fikri devam ettiriyorsun” diye. Aynı stüdyodaki başka bir hocam ise beni kenara çekti ve hangi fikrimi devam ettirip ettirmeyeceğimin benim kararım olduğunu, risk almanın bir seçim olduğunu ve bu seçimin benim olduğunu hatırlattı. Bu cesaret verici hatırlatmadan sonra ben tutkulu olduğum bu fikri son aşamaya kadar taşıdım ve jüriden de çok iyi bir not aldım. Daha sonra yaz tatilinde üstüne çalışıp geliştirmeye devam ettiğim bu ikinci sınıf stüdyo projemle dünyanın en prestijli tasarım yarışmalarından olan Red Dot tasarım yarışmasında en üst düzey ödül olan “Best of the Best” ödülünü kazandım. Daha da önemlisi bu tasarımımla kazandığım İMMİB bursu sayesinde ABD’nin en gözde sanat ve tasarım okullarından biri olan School of Visual Arts, New York’ta yüksek lisans programına katıldım. Ama bütün bunların içinde en önemlisi, hayat boyu bende kalacak önemli bir kişilik özelliği kazanmış oldum.
-Her tasarımcıya sorulan ve klişe bir soru belki ama ‘ilham’ dediğimiz o ani kıvılcımı nasıl yakalıyorsun? Yaşadığın ortamın, bulunduğun şehrin, etrafındaki diğer tasarımcıların nasıl etkileri oluyor?
-Kendi yaşadığım olaylardan, başkalarının yaşadıkları olaylardan, masallardan, filmlerden, kitaplardan, YouTube’da izlediğim bir konuşmadan, bilimsel bir araştırmada bulunan sonuçlardan, sohbet ederken arkadaşımın söylediği bir laftan, bir bitkiyle önünde durduğu binanın kompozisyonundan, soyut bir tablonun renklerinden… Her şeyden ilham alıyorum. Bilinçli olarak yapmıyorum ama ilham almayı. Nefes alır gibi kendiliğinden giriyor zihnime, yer ediyor, sonra da yeri ve zamanı gelince bir şekilde anlam kazanarak bir fikirde vücut bularak çıkıyor bu ilham aldığım şeyler.
-Hayal gücü dediğimiz şey öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir beceri midir sence? Yoksa ‘genetik kodlarımızda neyse o’ deyip olanla (hatta belki olmayanla) mı yetinmeliyiz?
-Yaratıcılığın genetik aktarımla ilişkisine dair çarpıcı bilimsel araştırmalar var, aynı zamanda yine benzer araştırmalar içinde büyüdüğümüz, yetiştiğimiz çevrenin etkilerinin de önemini ortaya çıkarıyor. Hayal gücü, yaratıcılık, özgür ve kalıpların dışında düşünebilme becerisi, düşündüğünü ifade edebilme becerisi, olaylarla kavramlar arasında bağlantı kurma becerisi gibi bir sürü kavram var tabii işin içinde. Bence zihindeki sınırları kaldırmakla ilgili hayal gücü. Sınırlardan, kısıtlamalardan bağımsız düş kurup sonra bu düşleri gerçekleştirmek için gerçekliği yeniden yazmak gibi… “Ayağı yere basan” ya da “uçuk” fikirlere bakacak olursak, bu tariflerde yerçekimi metafor olarak kullanılıyor. Yani insanın her gün yüzleştiği en temel limitlerinden biri yerçekimi ve en sıradışı düşlerinden biri ise uçmak. Hayal gücümüz sayesinde bu “uçuk” fikri gerçekleştirip uçabilmişiz ve hatta Dünya’dan çok uzaklara gidebilmişiz. Ben kesinlikle geliştirilebilen bir beceri olduğunu düşünüyorum hayal gücünün.
-Ürünlerinde odak noktası daha çok ‘insan ve davranışları’ olarak beliriyor. Bu senin keyif aldığın ve tercih ettiğin bir yönelim sanırım, öyle değil mi?
-Kesinlikle öyle. İnsan olarak hayatımız boyunca türlü türlü deneyimler yaşıyoruz, bu deneyimlerden mevcut olanları zenginleştirmek, yeni ve farklı deneyimleri önermek, hayata paylaşmaya ve anlatmaya değer sıradışı şeyler katmak keyifli.
Smile-Mirror: Mürror
-Gülebilmenin, neşenin gücüne inancımızı perçinleyen Uplift ya da senin deyişinle ‘mutluluk’ projenden bahsedip hikâyesini anlatabilir misin?
-New York’ta School of Visual Art’ta yüksek lisans tez projem kapsamında neşe artıran ve empatiyi kolaylaştıran tasarımlar yaptım. Araştırmamda insanın en çok neşeye ihtiyacı olabileceği zamanlara, mekânlara odaklandım. Hastaneler ve zorlu sağlık süreçlerini araştırdım. İnsanlara moral olabilecek, karamsar hissettikleri bir anda gülümsetebilecek, umut verebilecek tasarımlar yapmaktı amacım. Bu projede dijital, performans deneyimi, etkileşimli ve analog olmak üzere çeşitli tasarımlar geliştirdim.
-Ve yine “Uplift/ Mutluluk” projenden çıkan, Contemporary İstanbul 2021’de yer alan -en azından benim için- en ilgi çekici ve mutluluk verici tasarımlardan biri olan “Smile Mirror-Gülen Ayna” isimli tasarımından söz edelim mi?
-“Mürror” siz içten gülümsediğinizde aynaya dönüşerek sizi yansıtan sihirli bir eser. Herhangi bir zamanda ve mekânda, bir sebebe ihtiyaç duymadan, neşeyi başlatan, yayan ve paylaşmayı sağlayan, insanın içindeki oyuncu çocuğu harekete geçiren sihirli bir ayna.
-“Smile Mirror” tasarımında üretim süreci nasıl gerçekleşecek/gerçekleşiyor? İsteyen herkes böyle bir ürünü duvarına asıp en sıkıntılı anında bile ‘gülümsemeyi’ hatırlayabilecek mi?
-Mürror beni, ben Mürror’u ülkeden ülkeye, sergiden sergiye, haberden habere götürdük. Benim eserim değil de yol arkadaşım gibi oldu daha ziyade Mürror. İlk günden beri CNN’de haber olduktan sonra Mürror’dan evine almak isteyen, sevdiğine hediye etmek isteyen çok oldu. Bu talep karşısında ben de üretim için arayışa girdim. Türkiye’de prototipler yaptırmak ve üretimi gerçekleştirmek için birçok atölye ve mühendisle görüştüm. Bu süreçte ailemin bire bir desteği çok ama çok yardımcı oldu. Sonuç olarak Mürror Türkiye’de ileri teknoloji Ar&Ge ve üretimi yapan özel bir ekip tarafından Ankara’da üretiliyor. İsteyen herkes www.murror.com sitesinden sipariş verebilir.
-Bir projede hammadde halinden ürüne dönüşünceye kadar geçen tüm süreçlere her zaman dahil oluyor musun? Başka bir deyişle tasarımı masa başında mı bitiriyorsun yoksa işin mutfağına da iniyor musun?
-Mutfak benzetmesini devam ettirerek cevap verecek olursam, bazı yemek tariflerim mutfağı çok zorlamazsa mutfağa girmeme gerek kalmıyor, ama bazı tariflerde mutfak şaşırır ve “Bu nasıl tarif? Nasıl yapacağız bunu?” derse o zaman mutfakta epey zaman geçirmem gerekiyor.
-En az “Smile Mirror” kadar heyecan verici bir çalışman daha var ki o da Türkiye’de tasarımlarıyla öne çıkan markalardan biri olan Paşabahçe ile olan iş birliğin. Bu nasıl gerçekleşti?
-Paşabahçe Mağazaları Türkiye’de tasarımlarıyla anılan bir marka. Omnia su koleksiyonu için tasarımcı olarak davet edildiğimi yazan bir e-posta aldım. Büyük bir heyecanla kabul ettim tabii ki. Paşabahçe tasarım ekibiyle çalışmak çok keyifli bir süreçti, hem bonkörce zaman ve alan verdiler tasarım yapmam için hem de çok faydalı bilgilerini paylaştılar süreçte tasarımlarımı geliştirmem için. Şahane tasarımlar Paşabahçe cam ustalarının üstün el işçiliğiyle buluşunca da sonuçlar göz kamaştırıcı oldu. Özel el üretimi olan bütün Omnia koleksiyonundaki tüm tasarımcıların ürünleri birbirinden güzel ve aralarında yer almaktan mutluluk duyduğum bir proje oldu.
-Her meslek ya da işkolunda ‘yeni başlayanlar’ için tavsiyeler, yönlendirmeler oldukça önemli ve değerlidir. Endüstri ürünleri tasarımcıları için senin pencerenden bu tavsiyeler neler olabilir?
-Tavsiye ilginç bir şey. Almaya hazır ve istekli olmak gerekiyor. Tavsiyeyi istiyor olmak gerekiyor. Bana mesela verilen tavsiyeler ben sormadan, istemeden verilmişse pek faydası olmuyor. Ben öğrencilerle her yıl bir araya gelmeye çalışıyorum ve e-postayla ya da Instagram’dan gönderdikleri soruları cevaplamaya çalışıyorum. Ben tabii ki her sorunun cevabına sahip, ermiş, olmuş, bitmiş bir insan değilim, iyi ki de değilim; gelişimini devam ettiren biriyim, o yüzden her karşılaşmada ben de karşımdakinden ya da karşılaşmanın kendisinden bir şeyler öğreniyorum. Kendi çıkarımlarımız, noktaları birleştirme şeklimiz, deneme yanılma sürecimiz çok değerli, ben bunu öğreniyorum. Deneyimle öğrenmek tavsiyeden çok daha değerli ve güven veren bir beceri.
-Son olarak Çerkes toplumunda kadın olmak deyince, belki yakın çevrenden örneklerden de yola çıkarak neler söyleyebilirsin?
-Bendeki Çerkeslik, anneannem Zeycan Yirmibeşoğlu Bilen tarafından geliyor. Anneannem Çerkes kültüründe büyüyen, kültürü yaşayan, direkt deneyimleyen kişi. Ben Çerkes toplumunun içinde yaşamadığım için bilgim salt anneannemin paylaştığı hatıralara dayanıyor. Benim için Çerkesleri anneannem temsil ediyor yani. Her daim kendi ayaklarının üstünde durmaya önem vermesi ve girdiği her ortamda koruduğu dik duruşu, başka hiçbir yerde duymadığım, görmediğim özenli ve detaylı nezaket kuralları ve cesaretiyle beni hep kendisine hayran bırakmıştır.
-Teşekkür ederim…
Sevgili Berk İlhan’a… Mutluluğun gücünü keşfedip hayatının her anına yansıtarak bize de hatırlattığı, bunca başarılı çalışmanın beraberinde mütevazı duruşu ve tabii ki bu güzel söyleşi için…
Sevgili Jineps okurlarına… Okumayı sevdikleri ve aynı ‘sihirli ayna Mürror’da olduğu gibi gülümsemenin gücünü daima kullanacakları için…
Sihirli Ayna Mürror’a ulaşabilmeniz için;
Sevgili Berk İlhan’ın buraya sığdıramadığımız ama mutlaka görmenizi önereceğimiz tasarımlarına ulaşabilmeniz için;
Instagram: berkilhandesign