2022 yılı Şubat ayındayız. 1900’lü yılların başlarında insanların bugünleri nasıl tahayyül ettiklerine dönük pek çok veri var elimizde. O dönemin algısı ve gerçeklikleri ışığında bir fütürist tahminler silsilesi ile karşılaşıyoruz. Gökyüzünde giden trenler, zeplin misali uçan gemiler, robotlarla yapılan işler v.s. bunlardan bazıları. Görüntü ve vizyon anlamında o dönemin gerçekliğini taşısa da günümüze dair şaşırtıcı tahminlerin yapıldığını ve bunların çizime aktarıldıklarını biliyoruz. Ancak günümüzde bölgesel ve küresel çapta siyasetin öznesi olan simaların, böylesine sürreal ve saçma demeç ve politikalarla, güncele yön verebileceğini tahmin edebilmiş bir 20. yy. erken fütüristi var mıydı, bilemiyorum.
Geçmişte de devlet başkanlarının saçma adetler edindiklerini ve bunları yakınları başta olmak üzere tebaalarına da öğütlediklerini söyleyebiliriz. Roma İmparatoru Caligula’nın kendini tanrı ilan edip, kendisine ibadet edilmesini istemesi bunlardan birisidir. Kendisinin atını senatör yaptığı da iddia edilenler arasındadır. M.S. 1. yy’da yaşanan bu olaylar, o zaman için bile fazla sürrealdir. Yine de henüz çok tanrılı inançların, olağanüstü mitolojik hikayelerin, fal, büyü, kehanet gibi olguların insan hayatının doğrudan bir parçası olduğu ve o zamanın “normlarının” bunlar üzerinden şekillendiği bir dönem için tüm bunlar bir yere kadar anlaşılabilir. Ancak günümüzde 2000 sene öncesini dahi aratan üst düzey saçmalıklara tanık olmak zorunda kalışımız size de büyük bir sorun gibi görünmüyor mu? Denizler tanrısı Poseidon’a savaş açıp denizi oklatan Roma İmparatoru çağı için anlaşılır olabilir. Fakat 21. yy’da deri altına dezenfektan enjekte etmenin korona virüsü öldüreceğini söyleyebilen bir ABD başkanını normal bulmamız sanıyorum ki beklenmemeli.
Trump türünün tek örneği olarak kalabilirdi. Hele ki insan aklının, eleştirel düşüncenin, bilimle yol almanın her geçen gün nasıl da değerli olduğunu anladığımız bu günlerde bir “ibret” vesikası olarak hafızalarımızda yer edinebilirdi. Ancak tüm bu gerçekliğe karşın, dünya siyaseti alışık olmadığımız kadar gerçeküstü bir hezeyanlar dönemi yaşıyor. Trump’a başkanlığı sırasında dünyadaki çok sayıda mevkidaşı eşlik etti ve bugün onsuz yollarına devam ediyorlar. Ama doğrudan, ama güdümlü demokrasiler içerisinde olsun, despotik ve otokrat eğilimli tüm “seçilmişlerin” böyle tuhaf ve sağduyu dışı demeçlerine sık sık rastlıyoruz. Kuzey Kore’den Rusya’ya, Filipinler’den Macaristan’a, Trump ABD’sinden Türkiye’ye ve hatta kimi bakımlardan Boris Johnson İngiltere’sine kadar bu otoriter hezeyanlar kuşağını büyütmemiz mümkün. Bu durumu geniş kitlelerin başta aşı karşıtlığı olmak üzere çok ilginç komplo teorilerine inanma eğiliminde olan tuhaf sosyolojik durumu da çanak tutuyor elbette. Politika çok sayıda yalana sahne olur. Olmuştur ve olacaktır. Ancak bilgi çağının tüm kanallardan milyon kere denetlenebildiği bir çağda bu kadar pervasızca yalan söylemenin ve kontrolsüz saçmalamanın da bir sonucu olacaktır şüphesiz. Zira her ne kadar dünyada ve ülkemizde gündemi takip eden insanların özellikle 50 yaş üstünü oluşturan kısmı, bunu televizyondan ya da ulaşabildikleri sosyal kanallardan yapıyor olsalar da onların edilgenliklerinin aksine gündemi internet aracılığıyla farklı kanallardan, doğrudan ve doğrulanabilir şekilde takip eden yeni bir nesil yetişiyor. Ve evet onları yönlendirmek ya da inandırmak o kadar da kolay değil.
Bu aşırılıklar, saçmalıklar ve gerçeküstü demagojiler çağına en göze çarpan katkıyı sunanlardan birisi de Çeçenya lideri Ramzan Kadirov. Kendisi babasının ölümünün ardından Putin’in oluruyla Çeçenya’nın başına geçti ve o günden beri de ülkeyi sınırsız Moskova desteği altında demir yumrukla yönetiyor. 21. yy despotlarının çarpıcı bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Çılgın harcamaları, fantastik doğum günü kutlamaları, kendine has üslubu ile değer yargılarını sürekli alt üst eden devlet başkanlarından bir tanesi. Fakat onu yalnızca bu sıra dışılığı ile tanımıyoruz. Kendisi aynı zamanda Çeçenya’nın Rusya’ya karşı verdiği iki savaşta da yer almış insanları “terörist” olarak tanımlıyor. Aslında Putin’in ve dolayısıyla Moskova’nın resmi tezinin güçlü bir savunuculuğunu yapıyor. Ona göre Dudayev, Mashadov gibi Çeçenya’nın seçimle iş başına gelmiş cumhurbaşkanları birer “terörist”. O insanların ekibinde yer almış, onların önderliğinde Rusya’ya karşı ülkelerini savunmuş kişiler de aynı şekilde teröristler.
Kadirov, kendi iktidarını ve eylemlerini eleştirenlere karşı da sert davranmasıyla ünlü. İktidara geldiği günden bugüne yüzlerce insanın kaçırıldığını, kaybolduğunu biliyoruz. Yakın zamanda bazı muhalif aktivistlerin Çeçenya’da yaşayan yakınlarının kaçırıldığını, bu aktivistlerin akrabaları ile tehdit edildiklerini öğrenmiştik. Tüm bunlar olurken, Rusya’nın en eski insan hakları örgütlerinden olan ve Çeçenya’daki savaş suçlarına ilişkin bir dizi ipucunu/gerçeği ortaya çıkaran Memorial’ın, Rusya Yüksek Mahkemesi’nin “casusluk yapıyor” gerekçesiyle aldığı karar neticesinde kapatıldığını da hatırlatmak gerekiyor.
Geçtiğimiz yılın son ayında Kadirov, Türkiye’de açılan bir parka “Dudayev” in isminin verilmesiyle ilgili de demeç vermekten kendini alamadı. Kadirov, doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslendiği sosyal medya gönderisinde “Açıkça Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sesleniyorum: Kararınızı verin! Ya teröristleri açıkça destekleyen bir ülke statüsü alın ya da Rusya Federasyonu ile şeffaf ve dürüst bir ilişki kurun.” şeklinde bir ifadeye yer verdi. Çok kısa bir süre sonra ise bu ifadeye destek elbette “esas oğlan” Rusya’dan geldi. TASS haber ajansının aktardığına göre, Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov şöyle söylüyordu: “Bu, Rus bölgesini kontrol etmeye çalışan teröristler tarafından başlatılan ve kışkırtılan bir savaşı atlatan Rus bölgesinin başkanının çok duygusal ama açıklanabilir bir tepkisi.”
Gelin Peskov’un yalnızca bir cümle içinde ne kadar çok “hezeyana” yer verdiğine birlikte bakalım:
- Diğer SSCB özerk cumhuriyetleri gibi Çeçenya da bir “Rus” bölgesi değildi. Ya da en fazla onlar kadar Rus bölgesiydi.
- Orada seçilmiş cumhurbaşkanı, parlamentosu, anayasası olan bir devlet vardı. Yani bölge zaten oranın halkı tarafından haliyle “kontrol” altındaydı.
- Ne seçilmiş Cumhurbaşkanı Dudayev ne onu seçen halk ne de parlamento üyeleri “terörist” değildi. (Mücadeleyi sonradan terörize etmeye çalışanlar elbette oldu ancak bunlar Moskova’nın politikalarının trajik bir izdüşümüydü)
- Savaşı başlatan Çeçen halkı değil, Çeçenya’yı işgal eden Rus birlikleriydi.
Tüm bu asimetrik reel politiğe karşın, güncel ve sağduyulu politikalarla yarınımızı inşa etmek için yine de yapıcı olmakta fayda var. Şiddet şiddeti, agresiflik daha fazla agresif politikaları doğuruyor. İnsanlık ve insanlarımız, dünya üzerindeki tüm otokrat hezeyanlara rağmen, iyinin, doğrunun, vicdanın ve aklıselimin tarafında olmak durumunda. Aksi takdirde biz de bu hezeyan rüzgarlarında savrulan yapraklara döneceğiz. Filler tepişmeye ara vermeyecekler, ancak karıncalar ne yapacağını iyi biliyor olmalı. Yarının aklıselimin kazandığı bir zaman dilimi olmasını istiyorsak, “Don’t look up” diyenlere aldırmadan, kafamızı kaldırmamız gerektiği aşikar. Hem yaşadığımız yer hem de tüm dünya için.