Cenova: Karadeniz’de yükselişi ve düşüşü

0
971

Binli yılların başlangıcında, bilinen dünya olarak görülen Akdeniz Havzası, Ortadoğu ve Asya, istemsiz ve bilinçsiz olarak bir değişim rüzgârına tutulmuş, savaş ve göçlerin amansız girdabına yakalanmıştı. Arap fatihleri Afrika, Anadolu, Asya derinliklerine uzanıyor, Kafkas eteklerine dayanıyordu. Ardından Haçlılar seferi Ortadoğu’ya yapılırken Doğu’dan yeni bir gücün ilk kıvılcımları çakıyor, Türki boylar bunun üzerine Asya bozkırlarından Anadolu’ya doğru hareketleniyor, ardından Moğol orduları bu çevreleri ateşiyle yakıp kavuruyordu. 

Tüm bunlar olurken, Akdeniz dünyasında, Roma İmparatorluğu’nun ardılları olan İtalyan şehir devletlerinin, denizcilik konusunda deneyim edinmiş, gelişmiş kent devletleri Pisa, Venedik ve Ceneviz hem birbirleriyle hem de Akdeniz, Ege, Ortadoğu, Karadeniz havzalarında kıyasıya savaşıyorlardı. 

1000’li yılların başında, “orta halli” bile görülmeyen, 4 bin nüfuslu bir liman kenti olan Cenova nasıl oldu da 1200’lü yıllardan 1500’lü yıllara kadar Karadeniz sahillerinin, özellikle Doğu Kafkasya kıyılarının değişmez, en büyük ticari ayrıcalıklısı oldu ve bunu Venedik gibi, kendisine karşı Akdeniz Havzası’nda üstünlük kurmuş ezeli bir rakibi varken yapabildi. 

Cenova, haritadaki konumuna göre daha Akdenizli ve Avrupalı iken, Venedik, Adriyatik Körfezi derinliklerinde, Balkan coğrafyasına daha yakın konumdan Akdeniz ticari imparatorluğuna dönüşüyordu. 

Tüm bunların başlangıç noktası, Haçlı seferlerine dayanıyordu. İtalya şehirleri “Latin” kimliği altında örgütlenen Haçlı seferlerine hem denizci kimlikleriyle hem de yoğun ve lider olarak katılmaları, gelecek yıllarda Akdeniz Havzası’nda onlara büyük ticari imtiyazlar kazandırıyor, Cebelitarık’tan Filistin topraklarındaki Akra kentine kadar, Akdeniz’in hem Afrika hem de Avrupa kıyılarında, Ege adalarında bir dizi ticari koloniler kurmalarını sağlıyordu. 

Daha Birinci Haçlı Seferi (1097-1099) sırasında Cenevizli Guglielmo Embriaco ve Caffaro di Rustico liderliğindeki Haçlılar, çeşitli şehirlerin fethinde belirleyici bir katkı sunuyorlardı.1 (Konstantinopolis’in önündeki Pera kolonisi, Anadolu’da (Trebizond) ve Abhazya’da (Pitsunda) olduğu kadar Besarabya ve Kırım’da da üsleri olan bu Ceneviz kolonileri sisteminin merkezi ekseniydi. Ama aynı zamanda Konstantinopolis’in surları içinde bir Ceneviz mahallesi vardı.) 

Başlıca Haçlı limanı haline gelen Akra şehri, 1291 yılına kadar Venedikliler tarafından kontrol edildi. Akdeniz’de İtalya kökenli şehir devletlerinin bu amansız mücadelesi sonucunda Venedikliler, Pisa ve Cenevizli rakiplerini saf dışı bırakıyorlardı. (Ancak! Venedikliler Avrupa ticaret sistemini idare etseler de Ortadoğulu Müslümanların ve özellikle Kuzey Afrikalıların dikte ettiği koşullarda küresel sisteme girmişlerdi.)2  

992 yılında, Bizans donanmasının çökmesi sonucunda, güçlü bir donanmaya sahip olan ve kuşatmacı güçlere karşı koruma sağlaması karşılığında Venediklilere ilk ticari imtiyazlar verilmişti. Bizanslı yerli tacirlerden alınan %10 vergiden muaf tutulan Venedikliler ticarette büyük bir avantaja sahip oldular.3 

Bunun üzerine Cenevizliler Bizans İmparatoru ile ticari imtiyazlar elde etmek için birkaç müzakere girişiminde bulundular. 1165 tarihinde girişimlerinden sonuç alarak, Konstantinopolis’i ve Rusya ile Matrega noktaları dışındaki Bizans topraklarını ziyaret etmeye ve ticaret yapmaya izin aldılar. Bu anlaşmanın bir benzerini Venedikliler 1169 yılında yinelediler.4  

Tarihler 12 Nisan 1204’ü gösterirken, Venediklilerin desteğindeki en donanımlı birlikler onlarındı, Haçlılar Konstantinopolis’i işgal ediyorlardı. İstanbul ve çevresi amansız bir şekilde, eski imparator mezarlarına kadar yağmalandı. Bu hareketten sonra, yarısı Venediklilerden yarısı Haçlılardan oluşan 12 kişilik heyet tarafından Flandre Kontu Baudoin imparator seçildi, Ayasofya’da taç giyerek imparator ilan edildi. Böylece İstanbul’da 1261 yılına kadar sürecek olan Latin İmparatorluğu kurulmuş oldu.5 

Venedikliler payitahtta olmanın keyfini çıkarırlarken Cenevizliler İznik’te bulunan Bizanslılarla anlaşmanın yollarını arıyorlardı. 

13 Mart 1261’de Cenevizliler, elçileri Guglielmo Visconti ve Guarnieri Giudice’nın vasıtasıyla Bizans İmparatoru ile görüşüyor ve sonrasında Nymphaion (Nif-Kemalpaşa1) antlaşması imzalanıyordu. Antlaşma gereği Ceneviz, Bizans’ın İstanbul’u geri alabilmesi için ihtiyacı olan donanma desteğini verecekti. Bizans İmparatoru İstanbul’un alınmasından sonra Cenevizlilere ellerinde bulunan yerlere ek olarak Santa Maria Kilisesi etrafı ve Venedik’e tahsis edilen alanları verecekti. Ceneviz-Bizans sözleşmesi, 10 Haziran 1261 tarihinde Ceneviz Cumhuriyeti tarafından da onaylandı. 25 Haziran’da ani bir baskınla Bizans İmparatoru İstanbul’u geri aldı. Cenevizliler de antlaşma gereği istediği bölgeleri alıyordu. Böylece Cenevizliler Pera, Galata bölgelerine özerk olarak yerleştikleri gibi, sur içinde de mahallelerini yeniden oluşturuyorlardı. Cenevizliler ayrıca İzmir bölgesi, Sakız, Midilli, Girit ve Negrepont adalarında da gümrük vergisi vermeden ticaret yapma iznini aldılar. Ceneviz, bu imtiyazlara karşılık kendi filosu ve Pisa dışında Karadeniz’e başka bir kuvvet sokmayacak ve Bizans’a lojistik destek sağlayacaktı. Bu antlaşma ile Ceneviz, Karadeniz ve Kuzey Ege sularından istediği verimi alma fırsatı yakalıyordu.6  

İtalya şehir devletlerinin, Uzakdoğu ticari emtialarını ve Karadeniz’in balık, havyar, tahıl ve köle ticari varlığını Roma İmparatorluğu çağından beri deneyimlenegelmiş, geçmiş bilgi birikimleri vardı. Roma’nın Dioskouria (Savastapolis, Sebastapolis, Sohum ) pazarlarındaki hâkimiyeti ve Pitsunda’da mevcut garnizonları bilinen şeylerdi. Strabon, Romalıların Sohum pazarında kaç tercüman kullandıkları hakkında bilgiler verir. Akdeniz’i kaybeden Cenevizliler şanslarını Karadeniz havzası’nda denediler ve başarılı oldular. 

Procopios (Peri Ton Polşemon, VIII, IV,1-33) şöyle söylüyor: “Eskiçağlardan beri Romalılar bunların bir kısım toprağını ellerinde tutarlar. Kıyı kesimindeki bu topraklara, arasında iki günlük yol olan Sebasepolis ve Pityus’a iki kale inşa etmişler ve buralara garnizonlarını bırakmışlardır.” 

Strabon’un (Georaphika VI, V, 15-18) anlatısı ise şöyle: “Kıyının geri kalanını kaplayan kabileler Melankhlaeni, Korxi, şimdi kuru olan Athemus Nehri kenarındaki Dioskuriasa’nın Kolkhia şehri, bu nehir zamanında o kadar ünlüymüş ki Timosthenes’e göre üzerinde 300 farklı kabile yaşarmış ve Romalı tacirler burada iş yapabilmek için 130 tercüman kullanırlarmış.”7  

Anadolukavağı’nın hâkim bir tepesi üzerinde yer alan Yoros Kalesi, Anadolu sahillerinde günümüzde de Ceneviz Kalesi olarak adlandırılan, denizcilik ve ticarette önem taşıyan Akçakoca Kalesi, Amasra Kalesi, Sinop Kalesi, Trabzon9, Sohum, Pitsunda ve Kırım Yarımadası’ndaki Kaffa başta olmak üzere Cenevizlilerin ilk koloni faaliyetlerine başlarlar. Çok eski tarihlerden bu yana Yunanlarla yakın ilişki içinde olan İtalyan devletleri, Karadeniz coğrafyasındaki eski Milet kolonilerinden de hiç şüphesiz haberdardılar, dolayısıyla koloni kurmak için ilk hedefleri de o eski koloni şehirleri idi. Cenevizliler geçmiş bilgi birikimi olmaksızın, körü körüne bu ticari “maceraya” atılamazlardı. Zaten vardıkları şehirlerde, eski koloni sahipleri ile karşılaştılar; onların rehberliğinde, yerel idarecilerle ve bölgeyi 1200 yılların başında istila eden Moğol idarecileri ile sağladıkları, karşılıklı çıkar esasına dayanan siyasi anlaşmalarla, bu kolonilerde faaliyetlerini sürdürdüler.8 

1111’de Aleksios Komenenos, Pisalılara Ege adaları ve Konstantinopolis’te ticari ayrıcalıklar sağlamış,1160-1200 arasında Heraklia, Matris, Trabzon, Matraha, Soldata, Kersen, Köstence, Varna ve Mesembria gibi Karadeniz şehirlerinde varlıklarını hissettirmişlerdir. Venedikliler 1099’da Pisalılara,1162’de Cenevizlilere, Pisa ve Bizanslılarla birlikte saldırıları,1182’de Rumların Ceneviz ve Pisalılara saldırıları ve ayrıca Venedikli tüccar Enrica Zusto’nun 1155’te Konstantinopolis limanında içi tıka basa mal dolu 200 gemisinin bulunması ticaretin çapı ve bu uğurda verilen savaşların neden yapıldığına ışık tutmaktadır.3 (Devam edecek) 

Kaynakça 

1- Fatma Akkuş Yiğit, İktidar Ve İzdivaç: Memlûk-Altın Orda-İlhanlı Üçgeninde Siyasi Evlilikler Karadeniz Araştırmaları Dergisi • Bahar 2016 • Sayı 49 • s.103-120 http://www.karamdergisi.com/Makaleler/898047362_08.Fatma%20AKKU%c5%9e%20Y%c4%b0%c4%9e%c4%b0T.pdf 

2- John M. Hobson, Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri, Çev. Esra Ermert, Yapı Kredi Yayınları, Kasım 2020-İstanbul 

3- Özhan Öztürk, Pontus, Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Geliştirilmiş 3. Baskı) Nika Yayınları, Ankara-2016 

4- E. S. Zevakıp – N. A. Penchko, 13. ve 15. Yüzyıllarda Batı Kafkasya’daki Cenevre Kolonilerinin Tarihi Üzerine Denemeler, SSCB Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü 

5- Gizem Çalışkan, Doğu Roma Döneminde İznik (X.-XIII. YÜZYILLAR) Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Haziran-2019 

6- Ünal Tanrıverdi, 1261 Sonrası Bizans-Ceneviz İlişkileri ve Cenevizlilerin Galata’ya Yerleşme Süreci, Ortaçağ Araştırmaları Dergisi – Journal of Medieval Researches Vol.: 2 Issue: 2 Date: Aralık 201 

7- Adem Işık, Antik Kaynaklarda Karadeniz Bölgesi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-2001 

8- https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-51374/ceneviz-ticaret-yolunda-akdenizden-karadenize-kadar-kal-.html 

Harita kaynakça: Padraic Rohan, The Genoese Levantine Colonies At The Birth Of Ottoman Imperial Power: A Framework For Inquir, Istanbul Şehir Unıversity, May 2015 (Ceneviz kolonileri) 

Önceki İçerikOubykh Mektupları Mart 2022
Sonraki İçerikBir başka yol mümkün!
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz