Cinsiyetçilik: Gör! Adını koy! Durdur!

0
475

Cinsiyetçilik, bazı kişilerin (çoğu zaman kadınların) cinsiyetlerinden dolayı daha değersiz olduğu fikrine dayanan herhangi bir ifadedir (eylem, kelime, imge, mimik). En basit tanımıyla, bir cinsiyetin diğerinden üstün olduğunu savunan görüş ve ideolojidir. 

Cinsiyetçiliğin zararlı etkileri bazı kadın ve erkekler için etnik kökenleri, yaşları, engellilik durumları, sosyal kökenleri, dinleri, cinsiyet kimlikleri, cinsel eğilimleri ve diğer etkenlerden dolayı daha kötü olabilir. 

Dil yalnızca bir iletişim aracı olmanın ötesinde, toplumların değerlerini ve gerçekliklerini yansıtır. Ayrıca bu gerçekliklerin ve değerlerin gelecek nesillere aktarılmasında bir araç olarak kullanılır. Dolayısıyla dil, tarafsız bir gerçeklik değil egemen ideolojinin anlamlarıyla, söylemleriyle yüklü, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen, sürdüren ve yeniden üretilmesini sağlayan başlıca unsurlardan biridir. 

Kadınların %80’i işyerinde ‘ataerkil konuşma tarzı’ ve ‘erkekler tarafından sözlerinin kesilmesi’ne maruz kaldıklarını belirtmektedir

Avrupa’da haber kaynaklarının ve konularının %75’ini erkekler temsil etmektedir

Parlamentoya seçilen kadınların %58.2’si sosyal ağlarda cinsiyetçi saldırıların hedefi olmuştur

Negatif değilmiş gibi görünen “kadınlar korunması gereken naif yaratıklardır” gibi bakış açıları da doğrudan cinsiyetçilik olarak tanımlanır. 

“Ev kadını, fedakâr-çilekeş anneler” gibi ifadeler, kadını belli rollere itmesinin yanında, kadının ev içi ezilmişliğini görmezden gelen, fedakârlık kisvesi altında yaşanılan şeyin boyutunu küçülten bir ifadedir. 

“Karı gibi ağlamak, evde kalmış kız” gibi söylemler kadınları küçümser, kadının hayattaki nihai hedefinin evlenmek olduğunu ifade eder. 

Cinsiyetçilik, iktidarla bağlantılıdır, çünkü iktidara sahip olanlar tipik olarak lehte muamele görürler ve iktidara sahip olmayanlar genellikle ayrımcılığa uğrarlar. Cinsiyetçiliği, Karl Marx’ın dillendirdiği şu sözlerin ataerkil ilişkilere yansıması gibi düşünebiliriz: Egemen sınıfın düşünceleri toplumda egemendir. Böylece kadınların işgücü piyasasında kendi işlerinin doğal devamı olarak görülen bakım emeğini ucuza satmasını, hiç bedel almaksızın aile işçisi olarak çalışmasını yahut kazandığı para ek gelir olarak görüldüğü için evde ya da merdiven altında, ya da mevsimlik işçi olarak sigortasız, güvencesiz, parça başı çalışmasını; ev içinde çocuklara, yaşlılara ve erkeklere yemek hazırlama, sağlık bakımı verme gibi rolleri aracılığıyla yeniden üretim emeğinin sömürülmesini, kamusal alandan, eğitimden, kurumsal mekanizmalardan ve temsil sistemlerinden dışlanmasını “sağlar”. Hep birileri kadınlar adına konuşur, kadınlara yapacağı işleri buyurur. Kadın emeğinin karşılığını istedi mi, itiraz etti mi, kendi adına konuşmaya başladı mı da, bu sefer büyük bir saldırı başlar. Aslında, erkek egemenliğini korumak için gerekli olan kadınlara yönelik cinsiyetçi saldırı hiçbir zaman durmaz, sadece kadınlar daha fazla hak talep ettiklerinde bunun dozu artar. 

“Anasının kızı”
“Bekâr gözü ile kız alma, yaya gözüyle at alma”
“Bir evde iki kız, biri çuvaldız biri biz”
“Eksik etek”
“Karı gibi kırıtma”
“Erkeksiz avrat, yularsız at”
“Erkeğin şeytanı kadındır”
“Kadın kocasının çarığı, anasının sarığıdır”
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin”
“Kız evde olsa da elden sayılır”
“Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası”
“Kız doğuran tez kocar”
“Kızı gönlüne bırakırsan ya davulcuya kaçar (varır) ya zurnacıya”
“Kızın mı var derdin var”
“Kızını dövmeyen, dizini döver”
“Kocanın vurduğu yerde gül biter”
“Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün”
“Oğlanı her karı doğurmaz, er karı doğurur”
“On beşindeki kız ya erde gerek ya yerde”
“Saçı uzun aklı kısa”
“Tarlayı düz al, kadını kız al”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz