“Dünyanın en güzel cümlesi ‘Seni seviyorum’ değil, ‘Tümörünüz iyi huylu çıktı’dır.” Woody Allen haklı olabilir mi?
Baharın geç de olsa geldiği nisan sayımızdan merhaba…
Her gecenin bir sabahı, her kışın bir baharı olduğu gibi her zorluğun bir çaresi, çözümü olduğunu da unutmamak lazım. Öyleyse her zaman umut var ve olmalı! Konuyu nereye bağlayacağım anlaşıldı sanırım. Adını duyduğumuz anda deprese olduğumuz, tahtalara vurup kovmaya çalıştığımız hastalık: kanser…İnsanlık tarihi kadar eski, öyle ki kanserle ilgili ilk yazılı belgeler MÖ 1600’lü yıllara ait Mısır papirüsüne dek uzanmakta.
Kanser, DNA hasarlarının birikmesi sonucu gelişen, kontrol edilemez çoğalma özelliğine sahip hücrelerin oluşturduğu, köken aldığı dokudan başka bölgelere yayılma (metastaz yapma) potansiyeline sahip, alt türleri ile binden fazla sayıda hastalığın genel adı. 1-7 Nisan Kanser Haftası olarak kabul edilmekte ve toplumsal farkındalık oluşturmaya çalışılmaktadır. Kanser tüm dünyada ölüm nedeni olarak, kalp ve damar hastalıklarının hemen ardından gelmektedir. Fakat yüksek tansiyon veya kalp hastalığı tanısı alanların çoğu kanserdeki gibi deprese olmamaktadır. Belki de farkındalık için en baştan başlamak, algıları değiştirmek lazım. Kanserle karşılaşınca dünyaya küsmek veya her şeye savaş açar tavra bürünmek ne kadar doğru? Eğitim seviyemiz ne olursa olsun tanıyı duyar duymaz çaresizlik hissine kapılmak yerine kanserin önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu kabul edip teknolojinin-tıbbın geldiği seviyeye, doktorumuza ve kendimize güvenerek gerekli tedaviyi almak daha mantıklı değil mi? Kanser tanısı alan kişi sayısının her geçen gün artmasına rağmen, erken tanı ve tarama yöntemlerinin yaygınlaşması, yeni tedavi seçeneklerinin eklenmesiyle erken dönemde yakalandığında tamamen tedavi edilebilir, ileri evrelerdeyse yaşam süresinde uzama sağlanabilir hale gelmiştir. Üstelik sağlıklı yaşam tarzıyla kanseri önlemek de mümkün.
Bu arada, ailesinde çok sayıda kanser vakası olup ne zaman tanı alacağına dair çaresiz bekleyişi olanları da unutmayalım. Bilinenin aksine kanserlerin sadece % 15’i kalıtsal (meme, prostat, akciğer kanserlerinin bazıları). Aynı ailede birden fazla kanser görülmesinin altında çevresel faktörler veya yaşam tarzı olabilir. Son yıllarda parlayan epigenetik bilim dalı, genlerin farklı davranmalarının altında yatan nedenleri ve bunların sonuçlarını inceler, hastalığın teşhisinde ve tedavi sürecinde kullanılabilir. Kanser genine sahip olmanız %100 kanser olacağınız anlamına gelmez. Bir kişinin genlerinin davranışı sadece genlerin DNA dizilimine bağlı değildir, epigenetik faktörler de (çevresel unsurlar, yanlış beslenme, sigara içme, obezite, hareketsiz yaşam, psikolojik veya fiziksel stres, bulaşıcı hastalıklar, çevre kirliliği, gece vardiyası gibi) gen davranışlarını etkiler. Bu faktörlerdeki değişiklikler kanser gelişiminde önemli rol oynayabilir. Özetle genetik silahı doldurur, epigenetik faktörler silahı çeker.
Kanserlerin %35’i çoğunlukla yaşlanmayla genlerde oluşan “mutasyon” dediğimiz değişikliklere bağlı gelişir.
Sigara, alkol, UV ışınlar, obezite, kimyasal karsinojen gibi çevresel faktörlerse tüm kanserlerin yarısından sorumludur. Bu faktörlerin başında gelen tütün ve tütün mamulleri, akciğer, gırtlak (larinks), yemek borusu (özofagus), kalın bağırsak (kolon ve rektum), baş-boyun, karaciğer, pankreas, rahim ağzı (serviks) kanserleri ve lösemiye neden olmaktadır. Enfeksiyonların örneğin hepatit B ve C’nin karaciğer, HPV’nin rahim ağzı kanseri, helikobakter pilorinin mide kanseri yaptığı bilinmektedir. Reflüye bağlı kronik aşınma yemek borusunda, kronik pankreatit pankreasta, siroz karaciğerde kronik enflamasyon mekanizmasıyla kansere neden olabilir. Çevresel faktörler arasında maruz kaldığımız iyonize radyasyon tiroid kanseri, lösemiyle, UV ışınlar cilt kanserleriyle ilişkilidir. Bunların dışında kimyasal karsinojenler olarak bildiğimiz asbest-silika tozları-arsenik akciğer kanserine, tütsülenmiş yiyecekler mide kanserine, hormon tedavisi şeklinde alınan östrojen meme ve rahim kanserlerine neden olabilir. Bunların yanı sıra çağımızın sorunu obezite meme, rahim, prostat, bağırsak gibi birçok kansere zemin hazırlar.
Yukarıda bahsettiğimiz kanser nedeni olan çevresel faktörlerin çoğu değiştirilebilir. Yani sigara-alkol kullanmayıp kilonuza dikkat eder, UV ışınlardan korunursanız kanser riskini de azaltmış olursunuz. Kadın ve erkeklerde en çok ölüme neden olan akciğer kanserinin sigarayla ilişkisini bilmeyen yoktur herhalde.
Genellikle kanser, kaynaklandığı organ ve anatomik lokalizasyona göre bulgu verir. Örneğin bağırsak kanserinde dışkılama özellikleri değişir. Tümör mide girişine yakınsa yutma zorluğu, çıkışına yakınsa inatçı kusmalara neden olurken orta bölge tümörleri sadece anemiyle bulgu verir. Bazı durumlarda ise kanser sessiz ilerler ve yayıldığı bölgeye ait bulgularla ortaya çıkar. Kasık-koltuk altlarındaki lenf bezlerinin büyümesi, beyin metastazlarına bağlı nörolojik belirtiler, kemik ağrıları veya kırıkları, karında sıvı toplanması gibi…
Özellikle meme, prostat, rahim ağzı, barsak ve cilt gibi birçok kanserde erken dönemde hatta kanser gelişmeden tanı mümkündür. Sadece bedeninizin verdiği işaretleri dikkate almanız yeterli. Peki, kanser belirteci bu işaretler nelerdir?
* Vücutta özellikle meme ve koltuk altlarında, kasıklarda gelişen şişlikler
* Ağız içi ve dudakta geçmeyen aftlar, sertlikler
* Uzamış ses kısıklığı ve öksürük, kanlı, pis kokulu balgam
* Yutma güçlüğü veya hazımsızlık
* Ben ve siğillerde gelişen büyüme, şekil-renk değişikliği, kanama
* İshal-kabızlık gibi dışkılama değişiklikleri
* Rahim veya makattan gelen anormal kanama, kanlı idrar
* Meme derisi üzerinde kalınlaşma, çökme veya çekilme
* Meme başından berrak veya kanlı akıntı
* Kısa sürede gelişen, açıklanamayan kilo kaybı
* Âdet düzensizliği, fazla veya uzun süreli kanama, menopoz sonrası kanama
* Uzun süreli, açıklanamayan ateşler, halsizlik
* Baş ağrısı, dengesizlik ve görme bozukluğu
Yukarıda saydığımız belirtilere sahipseniz kesin kansersiniz demiyoruz tabii ki, ancak olası risk açısından bir doktora başvurmanızı öneriyoruz.
Artık rutin haline gelen bazı check-up programları veya taramalarının da kanseri önleme ve erken tanıda yeri yadsınamaz. Sık görülen ve önlenebilir kanserler için taramaları özetleyecek olursak:
Meme kanseri: 20 yaşından itibaren kişinin kendi kendine meme muayenesi yapması son derece önemlidir. (https://www.youtube.com/watch?v=kqeh2JNwP-g) Lütfen panik yapmayın, sizden tanı konmanız istenmiyor, sadece kendi meme yapınızı tanıyıp farklı bir şey varsa anlamanız yeterli, zaten sonrasında gerekli görüntüleme yöntemleri yapılarak bir şey olup olmadığı belirlenecektir. Her ay âdet kanamanız bittikten sonraki günlerde lütfen her iki meme ve koltuk altlarınızı kontrol edin.
20-30’lu yaşlarda, en az 2 yılda bir klinik meme muayenesi, gerekli görülürse ultrason kontrolü,
40 yaş üstünde her yıl klinik meme muayenesi ve mamografi çekimi, sonrasında doktorunuzun belirlediği aralıklarla kontrol önerilmekte.
Rahim ağzı-Serviks kanseri: İlk cinsel ilişkiden itibaren 29 yaşına kadar 3 yılda bir veya 21-29 yaş arası 3 yılda bir kadın doğum muayenesi ve pap-smear testi
30 yaş ve üzeri 5 yılda bir kadın doğum muayenesi, pap-smear testi ve HPV testi
Kolon kanseri: 50 yaşından itibaren her yıl dışkıda gizli kan testi
5 yılda bir rektal muayene ve rektosigmoidoskopi
5-10 yılda bir çift kontrastlı kolon grafisi ve rektal muayene
10 yılda bir rektal muayene ve kolonoskopi
Prostat kanseri : 50 yaşından itibaren her yıl rektal tuşe ve prostat spesifik antijen testi (PSA kan testi)
Bahsettiğimiz gibi beslenme, yaşam şekli, sigara-alkol kullanımı gibi kişisel alışkanlıklar, genetik nedenler kansere yakalanma riskini etkilemektedir. Buna bağlı olarak yüksek riskli kişilerde tarama tetkiklerinin daha erken yaş ve daha sık aralıklarla yapılması gerekebilir. Örneğin annesinde meme kanseri olan bir kadında mamografi için 40 yaş beklenmez. Bu gibi farklı durumlar için lütfen doktorunuzu dinleyin.
En sık görülen kanserler arasında yer alan meme, prostat, kolon kanserlerinde tarama yöntemleriyle erken tanı mümkündür. O halde rutin taramaları aksatmamak son derece önemlidir. Unutmayın, erken tanı hayat kurtarır!
Kanser tanısı muayene, laboratuvar tahlilleri, görüntüleme yöntemleri, şüpheli bölgeden alınan biyopsiyle konur. Son yıllarda başta kan olmak üzere vücut sıvılarında dolaşan tümör hücreleri ve onlara ait yağ, protein gibi moleküllerin incelendiği likit biyopsilerle tanı konabilir ve tedavinin seyri izlenebilir. Tedavi cerrahi, radyoterapi, kemoterapi ve bunların kombinlenmesiyle yapılır. Cerrahide kanserli doku mümkün olduğunca temizlenirken, radyoterapide tümör hücrelerinin ışınla öldürülmesi sağlanır. Kemoterapide amaç, tümör hücrelerinin büyümesini yavaşlatmak, başka dokulara yayılımı durdurmak, hastalığın oluşturduğu şikâyetleri yok etmek veya azaltmaktır. Kemoterapi ağızdan (oral), damar yoluyla (IV), kas içi-cilt altı-karın içi gibi vücut boşluklarına uygulanabilir. Gelişen teknolojiyle birlikte artık yan etkileri daha az olan, tümörün ayrıntılı analizine göre belirlenen ve sadece kanser hücrelerini öldüren akıllı ilaçlar, immünoterapilerle (vücudun bağışıklık sisteminin tümörlü hücrelere cevabını artıran ilaçlar), radyolojik görüntüleme eşliğinde ameliyatsız uygulamalarla tedavi mümkün.
Sonuç olarak yapmanız gereken kanserin önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunun bilinciyle yaşam şeklinizi düzenleyerek değiştirilebilir risk faktörlerini azaltmak, vücudunuzun verdiği belirtilere sessiz kalmadan doktora başvurmak, rutin taramalarınızı aksatmamak, tanı konursa da bilime, hekimlere ve kendinize güvenerek tedaviye başlamaktır.
Dilerim, biyopsiye bile gerek kalmadan sağlıklı yaşarsınız…
Kaynaklar:
https://www.kanser.org/saglik/toplum/sayfa/kanser-nedir
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1329551
https://www.journalagent.com/vtd/pdfs/VTD_20_1_48_51.pdf
https://m.turkkanserdernegi.org/tr/erken-tani-ve-tarama.html