Valery Gergiyev bağlamında sanat ve politika ilişkileri üzerine…

0
549

RF’nin Ukrayna’yı işgali (kendi deyimleriyle “özel askeri operasyon”) sonrasında ABD ve Birleşik Krallık’ın başını çektiği Batılı ülkeler bir dizi yaptırımı gündemlerine aldı. RF ekonomisinin belkemiğini oluşturan petrol ve doğalgaz sektörleri, kendi ekonomilerine de yıkıcı etkileri olabileceği için, bu yaptırımlardan azade olsa da Merkez Bankası fonlarının dondurulması gibi daha önce sadece İran ve K. Kore gibi “haydut devletlere” uygulanan yaptırımları ve önce devlet, sonra tüm Rus bankalarının SWIFT sistemini dışına itilmesi gibi yaptırımları, oluşan siyasi hava gereği ve ülkelerinde olası boykottan ve yaptırımlardan korkan, özel firmalar da takip edip Rus piyasasından çekildiklerini açıkladılar. Gürcistan’ın “ulusal çıkarları gereği, Ukrayna’daki durum nedeniyle Batılı ülkelerin Rusya’ya uyguladığı ekonomik ve mali yaptırımlara katılmayacağını” bizzat Başbakan Irakli Garibaşvili’nin ağzından açıklamasında da benzer bir mantık vardı: “RF’ye her türlü yaptırım yapılacaktır; bize zarar vermemesi kaydıyla…” 

Ancak RF’ye yapılan yaptırımlar kısa sürede boyut değiştirdi ve RF etrafına bir demir perde çekme harekâtına (belki de “Drang nach Osten” harekâtına) dönüştü ve bundan, paralimpik sporcular da dahil olmak üzere, spordan kültür-sanata daha önce etkilenmemiş sektörler de nasiplerini aldılar. Avrupa Konseyi’nde etkinliği kısıtlanan RF buradan ayrılma kararı verdi ve AK organı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni de (ECHR) artık tanımadığını açıkladı. RF, yaşam hakkı, işkence yasağı, köleliğin yasaklanması, özgürlük hakkı ve adil yargılanma hakkı gibi hakları güvence altına alan Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’den de çekileceğini açıkladı. Tüm bunlardan en büyük zararı görecek olanlar elbette RF’nin seçkinleri değil sade vatandaşlar ve hakları gasp edilen sivillerdir: RF Dışişleri Bakanlığı bu tür bir etkisi olmayacağını açıklamış olsa dahi. Amaç sadece devlete ve Putin’e zarar vermeyi aştı, artık tüm Ruslar topluca cezalandırmak isteniyor sanki. Dahası bu tür yaptırımlarda alışık olduğumuz üzere sadece devlet kurumları ve büyük kuruluşlar değil bizzat bireylere kadar indi yaptırımların boyutu. BM Genel Sekreteri temsilcisi Stephane Dujarric de bu konuya dikkat çekip “sıradan vatandaşlara zarar verebilecek ikili yaptırımların kabul edilemez” olduğunu söyledi. Bireyleri hedef alan bu tür zorlamalar kısa zamanda Rusları ötekileştirmeye ve giderek bir cadı avına dönüştü: okullarıyla ilişikleri kesilen üniversite öğrencilerinin, “Dostoviski” üzerine bir seminerin iptali, Rus hastaları artık kabul etmeyeceğini açıklayan üniversite klinikleri ve hatta okullarında taciz edilen Rus kökenli ilkokul çocuklarının haberlerini okuduk. Bu tarz tepkiler histeri boyutuna vardı. Almanya’daki bir fırın zinciri olan Armbruster Bäckerei’in yüz yıldan fazla süredir Russischer Zupfkuchen (Rus yırtık turtası) olarak bilinen geleneksel Alman pastasından “Ukrayna ile dayanışma göstermek” amacıyla Rus sıfatını kaldırması gibi… Birçok “aktivist” IMDB’deki Tarkovski filmlerine 1 yıldız verip listeden düşürdüler. Tarkovski gibi yıllarca yönetimin baskılarına maruz kalmış, belki de asrın en yaratıcı yönetmenini Rus diye listelerden çıkarmak için örgütlenmek ırkçılığın ve aptallığın ne denli yayıldığını gösteriyor! Birçok Rus kökenli EU vatandaşı uzun zamandır vatanları olarak kabul ettikleri ülkelerde “dışlanmışlar” olarak yaşamayı öğrenmek durumunda kaldılar: Spiegel’e göre, sadece Almanya’da işgali takip eden 10 gün içerisinde sivil Ruslara yönelik 318 resmi suç vakası kayda geçti. Reuters Ajansı’nın haberine göre Facebook ve Instagram’ın çatı şirketi Meta, Ukrayna işgaliyle ilişkili olarak “nefret söylemi” politikasında geçici bir değişikliğe gitti: Bazı ülkelerdeki kullanıcılarının Ruslara ve Rus askerlerine karşı şiddet çağrısı yapmasına izin verilecek artık! Elbette bu “Rus fobisi” tek taraflı bir histeri değildi: RF Devlet Duması Sözcüsü Vyaçeslav Volodin, Rusya’nın Ukrayna’daki özel askeri operasyonuna karşı çıkan kültürel şahsiyetlerin görevlerinden ayrılmaları gerektiğini söyledi ve orkestra şefi Valery Gergiev’in duruşunu da “vatani sorumluluk ve ülkesine karşı vatansever tavrın bir örneği olarak” gösterdi. Evet, biz Osetler için bu tür haberlerin en acısı belki de “Dünyanın en çok talep gören ve konser yöneten şefi” olarak tanınan Oset maestro Valery Abisalovich Gergiyev’in de bu yaptırımların konusu olmasıydı. “Yaşayan en büyük şef” olarak tanınan Oset Valery Gergiyev’in birçok Batılı orkestra ve operaeviyle ilişkisinin kesilmesi bu ırkçılık ve aptallığın, en nezih sanat kurumlarından en alttaki cahillere kadar yayıldığını da gösteriyor maalesef! 

RF’nin işgalini ve Putin’i açıkça kınamadığı için başşefi olduğu Münih Filarmoni Orkestrası’ndan sonra Milano La Scala Operası, Metropolitan Opera, Paris Filarmoni’nin de ilişiklerini kestikleri Gergiyev’in Paris ve NYC’de vereceği konserler iptal edildi, onursal başkanı olduğu Edinburgh, Luzern ve müzik direktörü olduğu Verbier’deki festivallerle olan ilişkisi de kesildi. Gergiyev Festivali’ne ev sahipliği yapan Rotterdam Filarmoni Orkestrası’yla ilişiği de kesildi. Son olarak Gergiyev’in Letonya için istenmeyen RF vatandaşları listesine dahil edildiği açıklandı. Hepsinin üzerine Gergiev’in menajeri Marcus Felsner de artık onu temsil etmeyeceğini açıkladı. Tüm bunlar Roland Barthes’in bir sözünü hatırlattı elbet: “Faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir.” 

Gergiyev (Гергити Абисали фурт Валери) 1988’den beri Mariinsky Tiyatrosu’nun sanat yönetmeni ve genel müdürü olup 2007’den 2015’e kadar Londra Senfoni Orkestrası’nı yönetti, St. Petersburg Devlet Üniversitesi Sanat Fakültesi Dekanı ve Tüm Rusya Koro Derneği Başkanı’dır. RF Emek Kahramanı (2013); RF Halk Sanatçısı (1996); Ukrayna Halk Sanatçısı (2004); Kazakistan’ın Onurlu İşçisi (2011); üç kez RF Devlet Ödülü sahibi (1993, 1998, 2016); RF Devlet Başkanı Ödüllü (2002) ve RF Hükümeti Ödülü (2015) sahibidir. St. Petersburg’daki Lüksemburg Fahri Konsolosu’dur aynı zamanda. Nisan 2017’den bu yana Mariinsky Tiyatrosu’nun Vladikavkaz’da da bir şubesi var: Kuzey Osetya Cumhuriyeti Ulusal Devlet Opera ve Bale Tiyatrosu – ve Kuzey Osetya-Alanya Devlet Akademik Filarmonisi. Valery Gergiyev, düzenlediği “Beslan, Hayat İçin Müzik” bağış toplama konserleri başlığı altında 2004 yılında Moskova, Paris, New York, Londra, Roma ve Tokyo’da bir dizi konser vermişti. 

Gergiyev yakın zamana kadar Münih Filarmoni Orkestrası’nın başşefiydi ayrıca. Henüz bir öğrenciyken prestijli H. von Karajan Şeflik Yarışması’nı kazanan, dünyanın hemen bütün büyük opera ve senfoni orkestralarını yönetmiş olan Gergiyev aynı zamanda “Kafkasya’ya Barış” da dahil olmak üzere (Gürcistan ve Osetya arasındaki çatışmayı vurgulayan) birçok uluslararası müzik festivalinin [Mikkeli F. (Finlandiya), Kızıldeniz F. (Eilat), Kirov Filarmoni F. (Londra), Rotterdam Filarmoni-Gergiev F. (Hollanda) ve tabii ki, St. Petersburg’un yıllık “Beyaz Gecelerin Yıldızları” F.] kurucusu ve sanat yönetmeni olan bu dâhi müzisyenin görevinden azledilme şekli, bize bu savaşın çirkin yüzünü de gösterdi: Önce ülkesinin askeri müdahalesini ve Devlet Başkanı’nı kınaması için bir süre verildi ve bu sürede isteneni yapmayınca da Münih Belediye Başkanı’nca azledildi. 

Aynı Gergiyev’in 1998’den 2019’a kadar 21 yıllık görev süresi boyunca yönettiği ve 23 konser verdiği Dünya Barış Orkestrası’nın (World Orchestra for Peace) direktörü ve kurucu ortağı Charles Kaye geçen ay yaptığı açıklamada “Geçmiş ve şimdiki 650 müzisyeni, direktörü ve kurucu ortağı hepimiz kategorik olarak bağımsız bir Ukrayna’dan yanayız ve Rus hükümetinin ve Başkanı’nın saldırgan ve baskıcı işgal ve savaş politikalarına karşı duruyoruz. Eski şeflerimizden Valery Gergiyev’den bu politikaları kınayan herhangi bir açıklama gelmemesine rağmen, orkestra şeflerinden biri olarak görev süresinin 2019’daki son konserleriyle sona erdiğini ve bu tarih itibariyle onunla birlikte herhangi bir konser planlanmadığını veya düşünülmediğini teyit ediyoruz. Orkestra, ve Solti’nin vizyonunda belgelendiği gibi, bu süre boyunca barış elçisi olarak müziğin eşsiz gücünün yorulmak bilmeyen savunuculuğu için Maestro Gergiev’e derinden müteşekkirdir” diyor ve Gergiyev orkestranın sitesinde “dünya barışına ve insanlığı müzikle birleştirme düşüncesine kendini adamış bir şef” olarak tanıtılıyor. 

Öte yandan Ukrayna işgaline dair sessiz kalan Gergiyev’in RF Başkanı V. Putin ile onun henüz St. Petersburg Belediye Başkanı olduğu günlerde başlayan bir dostluğu var. Bu dostluk gereği Tsinval ve İŞID’dan kurtarılan Palmira Antik Kenti’ndeki Mariinsky Tiyatro Orkestrası’nın “Palmira için Dua ile” konserlerini de yönetmişti ve Putin, video bağlantısı aracılığıyla hitap etmişti. Benzer bir şekilde diva Anna Netrebko’nun Batılı sanat kurumlarıyla ilişiği savaşa karşı olduğunu bildirmesine rağmen istenen kınamayı dillendirmediği için kesildi: NYC’deki Metropolitan Opera’da planlanan rolleri (birine Ukraynalı sanatçı Lyudmila Monastyrskaya’nın seçildiği duyuruldu) iptal edilen, La Scala (Milan) ve Bavyera Devlet Operası’nın ilişik kesme kararları sonrasında (bir tek Zürih Opera Evi “Baskıcı rejimlerin vatandaşlarının kararlarını ve eylemlerini Batı Avrupa demokrasisinde yaşayanların bakış açısına göre yargılamayı uygun görüyoruz” diyerek sanatçının konserlerinin iptal edilmeyeceğini açıkladı) kariyerine ara vermek zorunda kalan, Valery Gergiev’in keşfedip opera dünyasına kazandırdığı, divanın da söylediği gibi “Ben Rusum ve anavatanımı seviyorum, ancak Ukrayna’da birçok akrabam ve arkadaşım var … sanatçıları ve halk figürlerini siyasi görüşlerini ifade etmeye ve anavatanlarını kınamaya zorlamak kabul edilemez! Herkesin özgür seçimi olmalı. Birçok meslektaşım gibi ben de politikacı değilim. Ben bir müzisyenim ve amacım siyasi farklılıkların üstesinden gelerek insanları birleştirmek”… Sanatçının eşi Yusif Eyvazov’un da Bavyera Devlet Operası’yla ilişiği kesildi: Artık suç olmaktan öte bir insan hakkı olan “görüşünü açıklamamak” bir suç kabul edilmiyor, böyle biriyle evli olmak dahi suç oldu! Batı’nın özgürlük ve insan haklarının savunuculuğu iddiasını çürüten son örnek bu. 

Gergiyev’in duruşuna karşı farklı Batı kurumlarındaki Rus sanatçıların duruşları tam bir kontrast halinde: Berlin Filarmoni Orkestrası Kirill Petrenko; Çek Filarmoni Müzik Direktörü Semyon Bychkov ve hem Rusya hem de Ukrayna ile aile bağları olan Bayerische Staatsoper Genel Müzik Direktörü Vladimir Jurowski bu beklenen kınamaları fazlasıyla yaptılar, hatta sonuncusu Rundfunk-Sinfonieorchester Berlin ile verdiği konserde açıklanan Çaykovski’nin bir eserinin yerine Ukraynalı Mykhailo Werbyzkyj’nin 1 No’lu Senfonik Uvertürü ile birlikte Ukrayna Ulusal Marşı’nı programına aldı. Benzer bir tercihe zorlanan Bolşoy Tiyatrosu Şefi Tugan Sokhiev ise görevinden ayrıldı ve Capitol Ulusal Orkestrası Toulouse’un direktörü olarak kariyerine devam kararı aldı. 

Sokhiev’in sözleriyse sağduyunun sesi oldu: “Herkesin barışa olan bağlılığımı sorgulayabilmesi ve bir müzisyen olarak gezegenimizde barıştan başka bir şeyi savunabileceğimi düşünmesi şok edici ve aşağılayıcı. … Biz müzisyenlerin yaptığı budur: Düşüncelerimizi müzikle ifade ederiz, duygusal şeyleri müzikle söyleriz, ihtiyacı olanları müzikle teselli ederiz. Biz müzisyenler, bazen medeniyetin bildiği herhangi bir kelimeden daha fazlasını ifade edebilen bu uluslararası dili konuşabildiğimiz için şanslıyız. Müzik farklı kıtalardan ve karşıt kültürlerden insanları ve sanatçıları birbirine bağlar, insanların ruhlarını iyileştirir ve bu gezegende barışçıl bir varoluş için umut verir. Müzik dramatik, lirik, komik, hüzünlü olabilir ama asla saldırgan olamaz! Hem Toulouse’da hem de Bolşoy Tiyatrosu’nda düzenli olarak Ukraynalı şarkıcıları ve şefleri davet ettim. Milliyetimizi düşünmedik bile. Birlikte müzik yapmayı ve müzik dünyasının bir parçası olmayı sevdik. Ve bugün pozisyonumuz değişmedi. Bu yüzden Toulouse’da Rus-Fransız Festivali’ni başlattım: Fransa ve Rusya halklarının tarihsel, kültürel, ruhsal ve müzikal olarak birbirine bağlı olduğunu ve sevdiğim iki büyük ülke arasındaki bu bağdan gurur duyduğumu herkese göstermek için. Bugün bu festivale Toulouse şehrinin yetkilileri karşı çıkıyor. Ne rezalet! Son birkaç gün içinde, hayatımda asla görmeyeceğimi düşündüğüm şeye tanık oldum. Bugün Avrupa’da bir seçim yapmaya ve müzik ailemin bir üyesini diğerine tercih etmeye zorlanıyorum. İki kültürel gelenek arasında seçim yapmaya zorlanıyorum. Yakında Çaykovski, Stravinski, Şostakoviç ve Beethoven, Brahms, Debussy arasında seçim yapmam istenecek. Bu, Rus müziğinin yasaklandığı bir Avrupa ülkesi olan Polonya’da zaten oluyor. Şefler, oyuncular, şarkıcılar, dansçılar, yönetmenler gibi meslektaşlarımın nasıl tehdit edildiğini, saygısızca davranıldığını ve bir ‘yok etme kültürünün’ kurbanı olduklarını anlayamıyorum. Biz müzisyenlere, bu büyük bestecileri seslendirerek ve yorumlayarak, insanlığın korunmasına, insanların birbirlerine karşı saygılı ve nazik olmasına yardımcı olmak için olağanüstü bir şans veriyoruz. Biz müzisyenler, İkinci Dünya Savaşı’nda insanlığın başına gelen dehşetleri Şostakoviç’in müziği aracılığıyla hatırlamaya çağrılıyoruz. Biz müzisyenler barış elçileriyiz. Avrupa’da milletleri ve insanları birleştirmek için bizi ve müziğimizi kullanmak yerine, bizi bölmeye ve dışlamaya çalışıyorlar.”  

Bu tartışmalı uygulamayla ilgili ender eleştirel seslerden biri Rusya’da yaşayan bir Alman sanatçıdan geldi. “ABD, İngiltere, Fransa veya İsrail’deki sayısız savaştan birinde, bu ülkelerden bir sanatçı hiç açıklama yapmadığı için Almanya’da ve her yerde Münih’te kovuldu mu?” diye soran Neubrandenburg Filarmoni’nin (1979 – 1987) eski başşefi Fred Buttkewitz, argümanını şefler Eugen Jochum, Herbert von Karajan ve Karl Böhm’ün Üçüncü Reich’ın çöküşünden sonraki kariyerlerine dayandırdı. Hitler’e ve NSDAP’a yakın, hatta hararetli destekçileri olan bu sanatsal açıdan mükemmel şefleri daha sonra SSCB’nin konuk ettiğinden bahisle “Batı Avrupa’daki diğer bazı üst düzey orkestra şefleri Nazilerle işbirliği yaptıkları için mesleklerinden men edilirken Ruslar onları o zamanki Sovyet işgal bölgesine davet etti. … Ruslar siyaseti ve sanatı Münih’teki mevcut belediye başkanından daha iyi ayırmayı biliyorlardı. Nazi rejimiyle yakından bağlantılı şeflerle Gergiyev kıyaslanamaz bile, buna rağmen 1945’ten sonra hiçbir sorunu olmayan bir ülkede Rus sanatçıların oybirliğiyle Putin’e çok yakın olmakla suçlanmalarını kabul edemem” şeklinde görüşlerini bildirdi.  

Akademik Rus Tiyatrosu’nun sanat yönetmeni. E. B. Vakhtangov, Vladikavkaz’da yaptığı açıklamada “Siyasi figürler, yurtdışında bulunan tüm Rusların inançlarından vazgeçmeleri ve anavatanlarından uzaklaşmaları gerektiğini açıkça beyan ediyorlar. Yüksek demokrasiye sahip ülkeler, insanların duygularıyla çok kötü oynuyor. Onları ülkelerine ihanet etmeye zorlayarak sadece vatanseverlik duygularını harekete geçirirler. Münih Belediye Başkanı, insanları maestro Valery Gergiev’in büyük yeteneğinden estetik zevk alma fırsatından aşağılık bir şekilde mahrum etti” sözleriyle bu uygulamaların en çok zararı sanata vereceğini belirtti. K. Osetya Devlet Başkanı Sergey Menyaylo’nun da “Gergiev Batı’nın orkestralarından yasaklandı mı? Arkadaşlar! Bu durumun Batı’ya karşı bizim yaptırımlarımız olduğunu düşünün! Bu durumda obur ve kibirli Avrupa, onun yönetimindeki orkestralar tarafından icra edilen şaheserleri duyamaz! Bir Rus ve bizim hemşerimiz olan bu adamın direnci ve dayanıklılığıyla gurur duyuyoruz!  Düşmana teslim olmamış Tskhinval ve barbarların elinden kopartılıp alınan Palmira’da müzik, bir barış senfonisi ve iyinin kötülüğe karşı zaferidir. Ve yürekten inanıyorum arkadaşlar, bu tür müziğin sesini bir kereden fazla duyacağız! Dahası, Gergiev bir coğrafyayla değerlendirilemez. O, bütün dünyaya bile ait değildir. O sanata aittir. Ve sanat, bildigimiz gibi, sonsuzdur” sözlerinde kastettiği gibi… Erdoğan’ın bile “Batı ülkelerinde yaşayan Rus asıllı insanlara yönelik faşist yaklaşımlar kabul edilemez” diyerek “filarmoni orkestrasının şefi” Gergiyev’i örnek göstermesi doğrusu şaşırtıcıydı.  

“Kim bilir belki de bütün bunlar Batılı kurumların bilet satışlarındaki düşüşle veya salonlarının önünde yapılacak protesto gösterileriyle elit dinleyicilerini muhatap etmemek için alınmış kararlardır” diye düşünmeden edemiyor insan. 

Kirov Orkestrası ve Korosu (şimdi St. Petersburg Mariinsky Tiyatro Orkestrası) şef Valeri Gergiyev, İskit Suiti (Scythian Suite) Op. 20: 

https://www.youtube.com/watch?v=T5aZ2fJjV3c 

Bu eserin Rotterdam Phil. ile provalarını gösteren bir belgesel için:  

https://www.youtube.com/watch?v=G-Wzi1yDRJQ 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz