Askeri-siyasi etkileşimin “algoritması”
Kuzeybatı Kafkasya’nın otokton etnik kütlesi, göçer halklar yönünden gelen sürekli baskı koşulları altında şekillendi. Bu makale, tarım habitatının, bir dizi göçer kültürle etkileşiminin, tekrarlanan, bir çeşit algoritma olan tarihsel senaryonun izini takip etme denemesidir. Bu algoritmanın 1. etabı, göçer baskısı, ya da planlı bir fetih kampanyasıdır. 2. etabı, hem göçer imparatorluğunun askeri-siyasi üstünlüğünün tanınmasıyla (Hazar Kağanlığı, Altın Orda), hem de karşılıklı akınlar yapılırken (Kıpçaklar, Nogaylar, Kalmuklar) eşit ilişkilerle atbaşı giden, göçer etnosla öncelikle barış içinde bir arada var oluştur. 3. etap, Don-Kuban bölgesinin eski göçebelerini yıkmaya çalışan yeni bir göçer dalgasının kaçınılmaz olarak zuhur etmesidir. Eski göçerler, Çerkeslerle savunma ittifakı kurmaya çalışıyorlardı. Eski Türki nüfusun Adige desteğini garantilediği bu model, yalnızca siyasi sistemleri önemli ölçüde adem-i merkeziyetçi olan göçer etnoslarla değil (Poloveçler, Nogaylar), göçer devletlerle de alakalıdır: Toktamış, Çerkeslerle Timur’a karşı, Kırım Hanlığı Çerkeslerle Kalmuklara karşı. Üçüncü etap süresince Türki hanlıklar mutlaka Çerkeslerin kültürel ve askeri-siyasi etkisini hissediyorlar. Çerkesyalılar, Altın Orda’nın ve Kırım Hanlığının yönetim elitine dahil oluyorlar.
4. etap, göçebe kabile gruplarının Çerkes coğrafyasına entegrasyonu ve Çerkeslere bir ölçüde bağımlılık etabıdır. Çerkeslerin göçer devleti üzerindeki baskısının parlak bir örneği, Çerkeslerin, kendi akrabaları olan hanları iktidara getirmek için başkentini birkaç kez zapt ettikleri Astrahan Hanlığıdır. Bu etap, yüksek kültürlerarası iletişim düzeyiyle göze çarpıyor. Göçerlerin asimilasyonu Kuzeybatı Kafkasya’nın savunma potansiyelini güçlendiriyordu. XVI-XIX. asrın ilk yarısı boyunca Kuban Nogayları, Çerkeslerle çatışma halinden, ittifak ilişkileri üzerinden Çerkeslere bir ölçüde bağımlılığa ve Çerkes vatanseverliğinin şerefli örneklerine giden bir yol kat ettiler.
Kuzeybatı Kafkasya’nın otokton nüfusunun göçebelerle ilişkilerinin karakterine dair tasavvurlar, Adigelerin tarihinin bütünsel bir konseptinin kurulması anlamında çok önemlidir. Kuzeybatı Kafkasya’nın otokton etnik masifi kadim zamanların derinliklerinde oluşmuş olup o zamandan beri, çok sayıda ve zaman zaman kuvvetli baskılara maruz kalsa da, kesintisiz olarak var olmuştur [1, с. 276, 280, 295, 301; 2, с. 17–19].
Uzun süreli bir devirden diğerine geçişte devamlılığı sağlamaya imkân veren tarihsel koşulları anlamak, bu tarımcı habitatın bir dizi göçebe kültürle etkileşiminin “algoritmasını” açıklığa kavuşturmadan mümkün değildir. Aynı zamanda, Kuzeybatı Kafkasya’nın etnik tarihinin çok kısa bir tasviri de bu sorunun cevabını teşkil eder.
Halkların büyük göçü çağı zamanında, Kafkasya’nın kuzeybatı bölgesi, göçebeler yönünden büyük bir baskı hissetmeye başladı. Otokton habitatın hayatta kalışı, göçebelerin batıya dönük hücumlarının hiçbirinin, tahmin edebileceğimiz gibi Kuzeybatı Kafkasya sahasını ilhak etme amacı gütmemesi sayesinde kolaylaşmıştı. Mesela Hun Devletinin merkezi Panonya’da bulunuyordu.
A.K. Ambroz, Kuzeybatı Kafkasya topraklarında, rahatlıkla Hun yüzyılı olarak adlandırabileceğimiz V. yüzyıla ait hiçbir arkeolojik anıt bulunmadığına işaret ediyor. [3, с. 5, 30, 41].
Avrasya’nın derinliklerinden gelen göç dalgaları, Kuzeybatı Kafkasya’da nihai olarak VII. asır civarında şekillenen ve Hazar Kağanlığını yaşamış bir Zih (Kasog) kabile ittifakının oluşmasına engel olmadı. Üstelik Zihlerin askeri-siyasi ve ekonomik güçlenme süreci Peçenek-Kıpçak döneminde cereyan ediyor.
“Kuzeybatı Kafkasya’nın tarımsal habitatına yerleşen göçebeler, onun savunma potansiyelini güçlendirdiler ve Adige etnosuna dahil oldular”
Kuzeybatı Kafkasya’da askeri-siyasi bakımdan, büyük bir atlı savaşçı kaynağına sahip istikrarlı bir ittifakın mevcudiyetine dair bir düşünce, Arap-İran, Avrupalı ve Rus geleneklerinin tarihi-coğrafi tasavvurlarının ayrılmaz bir parçası idi. Böyle bir ülkenin var olduğuna dair bir düşüncenin, göçerler için daha da güncel bir bilgi olduğunu tahmin edebiliriz. Galiba, işte bu nedenle Çerkes terimine dair ilk atıfa, 1240 yılında bitirilmiş olan Moğol yazılı anıtı Yuan-çao-bi-şi’de (Moğolların Gizli Tarihi) rastlıyoruz. Orada, batıdaki fetihler anlatılırken serkesut (sergesut) etnonimi kullanılıyor: särkäsüt (§262), särgäsüt (§270) [4, с. 108, 111].
Temel askeri-siyasi ve etnoğrafik verilerin analizi, Çerkes sahasının göçebelerle etkileşiminde kendini tekrarlayan bir tarihi senaryonun mevcut olduğunu gösteriyor.
Bu senaryonun birinci etabı ya göçer baskısı, ya da planlı bir fetih kampanyasıdır. Batıdan gelen her göçer fetih dalgası, Kuzeybatı Kafkasya’nın yerleşik tarım nüfusuna şu veya bu ölçüde dokunmadan geçemezdi. Göçebe orduları burada potansiyeli, hem gelişmiş bir silah üretimi ve hem de at üreticiliğiyle desteklenen bir süvari topluluğuyla karşılaşıyorlardı [5, с. 7, 12, 85, 97, 99, 107–109].
Çerkesya kendi varoluşuna karşı açık tehdidi Moğollardan gördü. Batu’nun Batıya doğru fetihçi seferi Çerkeslerin itaat altına alınması ve krallarının 1237-1238 kışında hayatını kaybetmesi sonucunu da getirdi [6, с. 37]. Çok muhtemelen bu mücadele Taman Yarımadası ve Sikiya (Sychia) hükümranının (Dux) Moğol istilasından bir kaç ay önce Macar elçilerini kabul ettiği Matrega da dahil olmak üzere, Çerkesya’nın (Zihya) batı bölgelerinde cereyan etti [7, с. 152].
1237’den yaklaşık olarak Orda-Çerkes savaşının sona erdiği 1332’ye kadar olan dönem [8, с. 376–379], Orda’dan kaynaklanan en ağır askeri baskı zamanı olarak adlandırılabilir. Neredeyse yüz yıl süren dönemin içinde, Çerkeslerin hanlık iktidarına karşı askeri yükümlülüklerini disiplinli olarak yerine getirdikleri, uzun barışçı aralıklar olduğu tahmininde bulunabiliriz. Ama, aynı zamanda kahramanca direnişler, isyanlar, geniş çaplı anlaşmazlıkların da var olduğunu tahmin edebiliriz, 1253 yılında William de Rubruck, Zihya’nın Tatarlara tabi olmadığının altını çiziyordu (Zikia, quae non obedit Tartaris) [9, с. 145].
XIV. ve XV. asırlar sınırında tarihçi Şihab ad-din al Kaşandi, Harzem ve Kıpçak devletinin (Altın Orda) on diyarı (iklim) arasında dördüncü diyar Kırım ve beşinci Azak’tan sonra altıncı olarak Çerkes diyarını (al-Carkas) da sayıyor. Çerkes diyarının tasviri Azak’ınkinin 1/2 ve Kırım’ınkinin 1/10’unu teşkil ediyor. Al-Kaşandi, Çerkesya tasvirinde sadece, Altın Orda’nın zirvede olduğu dönemde yaşamış olan Abu-l-Fida’nın (1273-1331) “Vakayiname” sini kullanmıştır. Al-Carkas beldesinde ne sınırlar, ne de yerleşim yerleri belirtilmiştir: “Hama hâkimi al-Muayyad “Vakayiname”’sinde şöyle diyor: O (belde-S.H.) Karadeniz’de (Bahr Nitaş), denizin doğusunda bulunur. Fakirdirler. Diyor ki: aralarında Hıristiyan dini ağır basar” [10, с. 43]. Moğol iktidarıyla karşılıklı ilişkilere dair en ufak bir bilgi kırıntısı bile içermeyen böyle bir tasvir, Cuçiler İmparatorluğu içerisindeki vassal toprakların yüksek bağımsızlık seviyesinin bir kanıtıdır.
Altın Orda, kuvvetlerini en güçlü olduğu dönemde İran’ın İlhanlılarıyla yaptığı bir dizi geniş çarpışmaya ayırmıştı. Anlaşılan bu nedenle Orda Hükümeti, Kerç Boğazını kontrol etmeye çalışmadı, ama Derbent’i kontrol etmeye çalıştı. Çerkeslere karşı sadece iki han, hedef odaklı olarak askeri harekât yaptı: Batu (1237) ve Uzbek (1327 ve 1332 arası).
İkinci etap, ilişkileri bir ölçüde barış içinde bir arada var olma diyebileceğimiz bir seviyede dengede tutmaktır. Orda döneminde bu etap, otokton sahasının genişlemesiyle bir arada yürüdü. “Ticaret rehberi”nin yazarı Francesko Pegolotti (1335-1343), Azak Denizinin doğu sahili boyundaki koyları Zihya limanları (Zecchia) olarak adlandırıyordu” [11, с. 54–55]. XIV asrın 40’lı yılları boyunca Orda ve Venedik belgelerinde Tana (Azak) valisi Çerkes –Hocanın adı geçiyor. (Çerkesbek, “Tana hâkimi Zihabey”) [12, с. 48–50, 102, 152–153]. 1386 yılında Kefe hazine muhasebe defterlerindeki raporlarda da Zihya hükümranı Teortobog’un Kerç Boğazını kontrol ettiği bildiriliyor [13, с. 461]. “Yukarı Zihya” (Galonifontibus 1404), “Çerkesya bozkırları” (Kontarini, 1477) gibi tanımlar beliriyor [14, с. 107; 15, c.256, 278). 1449 yılında Tana’da “Papaz Solomon Teramo tarafından başlatılan, surların Zihya yönünden tamiri için” (Deversus Zichiam) [16, с. 676] kaynak tahsis edilmişti.
Yani, Zihya’nın hemen Tana surlarının dışında başladığına dair bir tasavvur vardı. Galonifontibus’tan yüz yıl sonra İnteriano da Çerkesya’nın sınırlarının Don’un ağzından başladığını düşünüyordu [17, с. 13].
“Eski Türkiler artık kendilerini otokton rolünde görüyor ve kurtulmak için Çerkeslerle savunma ittifakı yapıyorlardı”
Barbaro’ya göre Çerkes aristokratları “sağlam yapılı”, “sinsi tabiatlı”, “çehreleri bizim vatandaşlarımıza benzer”, “muhteşem atları var” ve “bozkırda dolaşıp, özellikle tacir kervanlarını soymakla geçinirler” [18, с. 16, оборот].
Üçüncü etap, kaçınılmaz olarak yeni ve daha saldırgan yabancıların ortaya çıkışıdır. Bunlar önce Don-Kuban bölgesinin “eski” Türkilerini yıkıp, ancak ondan sonra Zihlere (Çerkeslere) yöneliyorlardı. İşte tam burada eski Türkiler artık kendilerini otokton rolünde görüyor ve kurtulmak için Çerkeslerle savunma ittifakı yapıyorlardı.
“Eski” Türkiler Kuban’ın ardında Çerkeslerin yanına saklanıyor, batıya, Macaristan’a ve Balkan’a kadar kaçıyorlar. Mesela, Poloveçlerin baskısıyla Peçenegler kısmen Kubanötesine Zihlere geçiyor, büyük kısmı ise Macaristan’a ve Balkan’a kaçıyor. Bu olgu çağdaşları için o kadar açıktı ki, XI. asır sonu Gürcü yazarı Cevanşer şöyle yazıyordu: “Müteakip zamanda Peçenegler ve Cikler kalabalık halde Türklerden kaçtılar ve Peçenegler batıya gitti” [19, с. 149]. Sonra, Moğolların baskısı altında Poloveçler de aynı şekilde davranıyor. Bunlardan Çerkeslerle ilişkisi olan ve Moğol öncesi dönemde Doğu Azak sahiline yerleşmiş bazılarının Adige habitatına [20, с. 186–189] göç ettiğini tahmin edebiliriz, ama çoğunluğu daha uzaklara batıya, Macaristan’a geçiyor [21, c. 179-181].
Eski Türki nüfusun Adigelerin tarafını tuttuğu veya Adigelerin desteğini arkasına aldığı model, sadece siyasi sistemleri önemli derecede adem-i merkeziyetçi olan göçer etnoslarda (Poloveçler, Nogaylar) değil, göçer devletlerde de işliyordu: Toktamış Çerkeslerle Timur’a karşı [21, с. 179–181], Kırım Hanlığı Çerkeslerle birlikte Kalmuklara karşı [23, с. 84–89]. [21, с. 179–181].
Üçüncü etap süresince Türki hanlıklar mutlak olarak Çerkeslerin kültürel ve askeri-siyasi etkisi altındadırlar. Çerkesler hem Altın Orda’nın ve hem de Kırım Hanlığının yönetici eliti içerisine giriyor. Vassal bağımlılığın kabulü ve hanı desteklemek üzere askeri kuvvet verme vaadi, Çerkesya nüfusunun çoğunluğu için huzurlu bir yaşamın çok önemli bir garantisi idi. Aynı zamanda, gözden düşen hanlar ve hanedan prensleri, üç asırdan daha uzun bir süreyle, Çerkes ülkesini, Bahçesaray’dan muktedir akrabanın elinin uzanamadığı sağlam bir sığınak olarak kullanmışlardı [24, с. 332, 336, 342, 369, 411, 413, 417, 467–468, 488].
Dördüncü etap Çerkes coğrafyasına entegrasyon veya Çerkeslere bir ölçüde bağımlılık. Bu etap, yüksek bir kültürlerarası iletişim düzeyiyle göze çarpıyor. Dördüncü etabın karakteristik örneği, Çerkeslerin baskısı yüzünden Pyatigorsk havzasında tutunamayan Büyük Orda’dır. 1498 yazında elçi Pyotr Odintsov Kırım’dan Moskova’ya yazıyor: “Şimdi devletlim, kral Mengli Giray’a Şı(ğ)-Ahmetevı’den, Orda’dan haber geldi, diyorlar ki devletlim, Orda açtır ve zayıflamıştır. Bir de devletlim, diyorlar ki, Çerkaslar Büyük Orda’nın üstüne gelmiş, Büyük Orda’nın Tatarlarını fena halde yenmişler [25, с. 255].
Çerkeslerin göçer devleti üzerindeki baskısının diğer bir parlak örneği de, Çerkeslere akraba veya onların yetiştirmesi olan hanların tahta çıkmasına yardım ederken, başkentini bir kaç kez zapt ettikleri Astrahan Hanlığıdır [26, с. 94, 110, 114–115].
“1237’den yaklaşık olarak Orda-Çerkes savaşının sona erdiği 1332’ye kadar olan dönem, Orda’dan kaynaklanan en ağır askeri baskı zamanı olarak adlandırılabilir”
Kuban Nogayları XVI. asırla XIX. asrın ilk yarısı arasındaki dönemde Çerkeslerle husumetten, ittifak ilişkileri üzerinden Çerkeslere bir ölçüde bağımlılığa ve Çerkes vatanseverliğinin parlak örneklerine giden gayet net bir yol kat ettiler. Han-Girey, Adigeler ve Nogayların bu etno-kültürel sentezi hakkında şunları yazıyor: “Çerkeslerle sıkı ilişkilerine rağmen, Kubanötesi Nogayları bugüne kadar dillerini, davranış tarzlarını ve âdetlerini koruyorlar; ama Çerkes dili aralarında ortak dil oldu, davranış tarzları ve adetleri de Çerkeslerinkiyle karıştı” [27, с. 221–222].
Bu konuya dair Tuğgeneral Prens Bekoviç-Çerkasskiy ve Albay Gasfort tarafından Eylül 1830’da bir rapor düzenlendi. Orada, Nogay nüfus sadece Çerkesya nüfusunun bir parçası olarak değil, Adigelerin bir parçası olarak da değerlendiriliyor: “İkamette komşuluk itibariyle… Kubanötesi Nogaylarını da Adigelere dahil edebiliriz”, bunlar “Davranış tarzı ve adetlerinin benzerliği ve Adige halkının çeşitli kollarıyla akrabalık ilişkileri dolayısıyla, onlarla ortak bir askeri-siyasi düşünceye sahiptirler” [28, с. 906].
Çarlık idaresinin Çerkes Nogaylarının Çerkesya halkıyla her türlü temasına engel olduğu, onları Çerkeslere karşı milis çıkarmaya zorladığı bir ortamda yetişen Nogay prensi Alibey Mansurov 1839 yılında kendisinden “Adigey’in tahsil görmüş oğullarından biri” olarak söz ediyor [29, с. 133].
Görüldüğü gibi, göçebe meydan okumasının denenmiş bir adaptasyon şeması olmaksızın, Kuzeybatı Kafkasya gibi bir bölgenin müstakil etnik tarihi var olamazdı. Daha kadim zamanların derinliklerinde sona ermiş olurdu. 1714 yılında H. Moll “Avrupa, Asya ve Afrika’daki Türk imparatorluğu” haritasına, göçerlerle ciddi ihtilaflar sırasında Çerkes toplumunun gösterdiği dayanıklılığı açıklayan bir “efsaneyi” koymuştu: “Çerkesler müstahkem köylere sahip olmayan, ama kendi silahına güvenen, tehlike durumunda dağlara çekilen savaşçı bir halktır” [30].
Kuzeybatı Kafkasya’nın tarımsal habitatına yerleşen göçebeler, onun savunma potansiyelini güçlendirdiler ve Adige etnosuna dahil oldular. Adigelerin askeri ve siyasi örgütlenmesi kalıcı bir göçer tehdidi senaryosuna göre kurulmuştu. Devamlı olarak mücadeleyi sürdürme zorunluluğu, bazı maharetleri ve genelde süvari kültürünü geliştirmeyi zorunlu kılıyordu.
Göçer meydan okumalarına karşı koyma stratejisi, süvari savaşı üzerine kurulmuştu, dağa çekilmeye ise ancak taktik mülahazalarla izin verilirdi. Açık düzlükte savaşabilen Adigeler, güçlü göçer fetihlerinin, stratejileri kaleleri savunmaya dayanan etnos ve kültürlerin çoğunu ezdiği dönemlerde bile topraklarını genişletebileceklerini gösterdiler. Göçebelerin Adigelerin şahsında, hiçbir şekilde belli bir yerde durmayan, ama kendi yerel üstünlüklerini, Don ve Kafkasya arasındaki sahayı kontrol etme hakkını kararlı olarak savunan bir çeşit yerleşik “göçerlerle” karşılaştıklarını söyleyebiliriz.
- 1996. ‒ 432 p.
- Федоров Я.А. Историческая этнография Северного Кавказа. ‒ М.: Изд-во МГУ, 1983. ‒ 125 с.
- Амброз А.К. Хронология древностей Северного Кавказа V–VII вв. ‒ М.: Наука, 1989. ‒ 134 с.
- Pelliot, P. Histoire secrète des Mongols. Restitution du texte mongol et traduction des chapitres I à VI. Librairie d’Amérique et d’Orient Adrien-Maisonneuve, Paris, 1949. ‒ 198 p.
- Армарчук Cavalli-Sforza L.L., Menozzi P., Piazza A. The History and Geography of Human Genes. Princeton University Press,
- Е.А. Конская упряжь из могильников Северо-Восточного Причерноморья X–XIII веков. ‒ М.: ИА РАН, 2006. ‒ 226 с.
- Сборник материалов, относящихся к истории Золотой Орды. Т. II. Извлечения из персидских сочинений, со- бранные В.Г Тизенгаузеном и обработанные А.А. Ромаскевичем и С.Л. Волиным. ‒ М.; Л.: Изд-во Академии наук СССР, 1941. ‒ 308 с.
- De facto Hungariae magnae a fratre Riccardo (Iiuliano) invento tempore Gregorii papae noni // Vetera monumenta his- torica Hungariam sacram illustrantia maximam partem nondum edita ex tabulariis Vaticanis deprompta collecta ac serie chronologica disposita ab Augustino Theiner. Vol. I. Romae: Typis Vaticanis, 1859. ‒ P. 151–153.
- Голубев Л.Э. Военная экспансия хана Узбека на Северном Кавказе и адыгское сопротивление ей (1327–1335 гг.) // Интеграция науки и высшего образования в социально-культурной сфере. Выпуск 4. ‒ Краснодар, 2006. ‒ С. 376–379.
- Itinerarium fratris Willielmi de Rubruquis de ordine fratrum Minorum, Galli, Anno gratie 1253. ad partes Orientales // The texts and versions of John de Plano Carpini and William de Rubruquis, as printed for the first time by Hakluyt in 1598, together with some shorter pieces; edited by C. Raymond Beazley. L.: Printed for the Hakluyt Society, 1903. ‒ P. 144– 183.
- Григорьев А.П., Фролова О.Б. Географическое описание Золотой Орды в энциклопедии ал-Калкашанди // Исто- риография и источниковедение истории стран Азии и Африки. Вып. XVIII. ‒ СПб., 1999. ‒ С. 42–88.
- Francesco Balducci Pegolotti. La Pratica della Mercatura. Edited by Allan Evans. The Medieval Academy of America Publication, No. 24. Cambridge, Massachusetts, 1936. ‒ 443 p.
- Григорьев А.П., Григорьев В.П. Коллекция золотоордынских документов XIV века из Венеции. Источниковедче- ское исследование. ‒ СПб.: Изд-во С.-Петерб. ун-та, 2002. ‒ 275 с.
- Balard, M. La Romanie génoise (XIIe-début du XVe s.), Bibliothèque des Écoles françaises d’Athènes et de Rome, fasc. 235. Vol. 1. Gênes-Rome, 1978. ‒ 494 p.
- «Libellus de Notitia Orbis» Ioannes’ III. (De Galonifontibus?), O.P. Erzbischofs von Sulthanyeh, von dr. Anton Kern // Archivum Fratrum Praedicatorum. Vol. VIII. Roma: Istituto Storico Domenicano S. Sabina, 1938. ‒ P. 82–143.
- Контарини А. Хождение в Персию / Подготовка текстов, комментарии и примечания Е.Ч. Скржинской // Каспий- ский транзит. Т. 2. ‒ М., 1996. ‒ С. 245–292.
- Atti della Società Ligure di Storia Patria. Vol. VII: Codice diplomatico delle colonie Tauro-Liguri durante la signoria dell’Ufficio di S. Giorgio (1453–1475). Tomo secondo, ordinato ed illustrato dal socio p. A. Vigna. Parte II. Genova, 1879. ‒ 1014 p.
- Interiano, Giorgio. La vita, et sito de Zychi, chiamati Ciarcassi, Historia notabile, prima edizione, Aldo Manuzio, Venezia, 1502. ‒ 22 p.
- Viaggi fatti da Vinetia, alla Tana, in Persia, in India, et in Costantinopoli: con la descrittione particolare di città, luoghi, siti, costumi, et della porta del gran Turco: & di tutte le intrate, spese, & modo di gouerno suo, & della ultima impresa contra Portoghesi. In Vinecia : Aldus, 1543. ‒ 180 p. (Пронумерованы только лицевые стороны листов).
- Цит. по: История народов Северного Кавказа с древнейших времен до конца XVIII в. ‒ М.: Наука, 1988. ‒ 554 с.
- Зеленский Ю.В., Пьянков А.В., Схатум Р.Б. К вопросу о присутствии кочевников в Северо-Восточном Причер- номорье и Западном Закубанье в XI–XV вв. // Проблемы археологии Кавказа. Сб. материалов Межд. науч. конф., посв. 70-летию Ю.Н. Воронова. 10–11 мая 2011 г. ‒ Сухум: АбИГИ, 2011. ‒ С. 186–189.
- Плетнева С.А. Половцы. ‒ М.: Наука, 1990. ‒ 210 с.
- Ртвеладзе Э.В. О походе Тимура на Северный Кавказ // Археолого-этнографический сборник. Т. IV. ‒ Грозный, 1976. ‒ С. 103–128.
- Челеби Эвлия. Книга путешествия. Вып. 2: Земли Северного Кавказа, Поволжья и Подонья. ‒ М.: Наука, 1979. ‒ 287 с.
- Смирнов В.Д. Крымское ханство под верховенством Отоманской Порты. Т. 1. ‒ М.: Рубежи XXI, 2005. ‒ 541 с.
- Памятники дипломатических сношений Московского государства с Крымской и Нагайской Ордами и с Турцией. Т. I // Сборник императорского Русского Исторического общества. ‒ СПб., 1884. Т. 41. ‒ 558 с., 82 с. указатель.
- Зайцев И.В. Астраханское ханство. ‒ М.: Восточная литература, 2004. ‒ 303 с.
- Хан-Гирей. Записки о Черкесии. Вступительная статья и подготовка текста к печати В.К. Гарданова и Г.Х. Мам- бетова. ‒ Нальчик: Эльбрус, 1978. ‒ 333 с.
- Рапорт ген.-м. кн. Бековича-Черкасского и полк. Гасфорта гр. Паскевичу, от 17 сентября 1830 г. // Акты Кавказ- ской археографической комиссии. Т. VII. ‒ Тифлис, 1878. ‒ С. 904–907.
- Алибей Мансуров – Н. Н. Раевскому. 10 мая 1839 г. // Архив Раевских. Т. III. ‒ СПб., 1910. ‒ С. 133–134.
- URL: http://ocp.hul.harvard.edu/ihp/maps.html
Хотко Самир Хамидович, кандидат историче- ских наук, ведущий научный сотрудник, отдел этнологии, Адыгейский республиканский ин- ститут гуманитарных исследований имени Т.М. Керашева, г. Майкоп, Россия inalast@mail.ru Получена: 15.12.2015
Для цитирования статьи: Хотко С.Х. Насе- ление Северо-Западного Кавказа и евразий- ские кочевники: «алгоритм» военно- политического взаимодействия. Краснодар: Историческая и социально-образовательная мысль. 2015. Том 7. № 8 . cc. 83-88. doi: 10.17748/2075-9908-2015-7-8-83-88