Pandemi bitti bitiyor derken aramızda hastalığa yakalanmayanları tebrik ederek yazımıza başlamak istiyorum. Enfekte olmamayı nasıl başardıysanız aynen devam edin, bu şanslı arkadaşlar yazının devamını okumasa da olur.
Hastalığa yakalananlar, sizi kaygılandırmak istemiyorum ama sanırım bu virüs geçti deyince geçmiyor ve maalesef etkilerinin çoğunu hâlâ bilmiyoruz. O yüzden biraz daha temkinli olmakta fayda var.
COVID-19, başta solunum ve bağışıklık olmak üzere vücutta birçok sistemi ve kişinin ruh sağlığını etkileyebiliyor. Santral sinir sistemini etkilediğinde baş dönmesi, baş ağrısı, sersemlik, tat-koku kaybı, felce; sindirim sistemini etkilediğinde bulantı, kusma, iştahsızlık, ishal, karın ağrısı, mide kanaması, karaciğer enfeksiyonuna (hepatit); üriner sistem tutulumunda idrarda kan ve protein kaçağı, böbrekte hasar ve elektrolit bozukluğuna; pankreas gibi endokrin organlar etkilenirse kan şekeri düzensizliklerine; göz ve cilt tutulumunda konjonktivit ve cilt döküntülerine; kalp ve damarları içeren dolaşım sistemi etkilendiğinde kalp kası iltihabı, ritim bozuklukları, kalp krizi, damarlarda pıhtılaşma ve oluşan bu pıhtının akciğer-kalp-beyne atması sonucu ciddi sorunlara yol açabiliyor. Otoimmun hastalık veya kanserde virüsün nasıl davranacağını tam olarak bilemiyoruz.
Aşılama sonrası hastalık belirtilerinin genel olarak azalmasına rağmen bazı kişilerde hâlâ ciddi tablolar görülebilmekte. Hastalığın geçirilmesinden sonraki ilk bir hafta içinde nefes darlığı, halsizlik, oturma-kalkma gibi basit hareketler sırasında çabuk yorulma, göğüs ağrısı ve çarpıntı gibi bulgular devam edebilir. Ancak bu şikâyetleriniz 10 gün içerisinde gerilemiyor veya artış gösteriyorsa veya hastalık sonrası baş ağrısı, beyin sisi olarak tanımlanan sersemlik, unutkanlık, dalgınlık, uyku düzensizlikleri, göz kuruluğu, saç dökülmesi, terleme, ishal, kalp çarpıntısı gibi şikâyetleriniz varsa lütfen bir hekime danışın. Hastalık esnasındaki şikâyetleriniz kendiliğinden gerilediyse bir ay içerisinde rutin doktor kontrolü yaptırabilirsiniz.
Özellikle diyabet, kalp, kanser hastaları rutin kontrollerinin yanı sıra hastalık sonrasında da doktorlarına danışmalıdır. Virüsün etkisiyle var olan rahatsızlığınız ilerlemiş olabilir ve ilaç dozunuzun yeniden düzenlenmesi gerekebilir.
COVID sonrası yaşam tarzı
Hastalık döneminde iştahsızlık, bulantı, ishal gibi şikâyetlere bağlı vücudun ihtiyacı olan vitamin, mineral ve sıvı kayıpları nedeniyle vücut dengesi bozuluyor. Öncelikle vücudun sıvı ihtiyacı karşılanmalı, başta D olmak üzere C-B-E vitaminleri, omega-3 ve çinko gibi destekleyici ürünlerle bağışıklık sistemi güçlendirilmelidir. Hastalık sırasında alınan ilaçlar en çok karaciğer ve bağırsakları etkiler. COVID-19 sonrası, sağlıklı yaşam tarzıyla hastalığın oluşturduğu tahribatın düzeltilmesi hızlanacaktır. Ağır ve yağlı yiyecekler, alkol-sigara ile virüsün yaptığı hasarı onarmaya çalışan vücudunuzu yormanız, hastalığın etkilerinin uzamasına ve hatta yeni şikâyetlerin eklenmesine neden olabilir. Doğal sebze-meyve ağırlıklı, kefir, ayran, turşu gibi probiyotik gıdalarla beslenip rafine şeker tüketiminden kaçınarak sindirim ve bağışıklık sisteminin eski düzenine dönmesine yardımcı olmak gerekir.
Virüsün primer etkilediği organ olan akciğerlerin, toksinlerin atılmasında ve kanın oksijenlenmesini sağlayarak tüm sistemlerde önemli rolü olduğunu biliyoruz. Hastalık sonrasında özellikle akciğer tutulumu olan hastalarda nefes darlığı, göğüs ağrısı, hareketle artan sıkışıklık ve çarpıntı hissi gelişebilir. Hastalık sonrası erken dönemde ağır egzersizler akciğer hasarını ve kalbin çalışma yükünü artıracağı için önerilmez. Doktor kontrolünde nefes egzersizleriyle akciğer dokusunu destekleyip sonrasında hafif tempolu yürüyüşler gibi vücudu çok yormayan basit fiziksel egzersizler yapılabilir.
COVID-19’un çocuklara etkisi
Pandeminin başında çocukların virüsten yetişkinler kadar etkilenmediği düşünülüyordu. Ancak özellikle yeni varyantların çocuklarda da enfeksiyona hatta ciddi sorunlara neden olduğu bildirilmiştir. Virüsün çocuğun bağışıklık sistemini aşırı uyarmasına bağlı olarak “multisistem inflamatuar sendrom” (MIS-C) gelişebiliyor. Bu hastalık COVID-19 geçiren her çocukta görülmemekle birlikte hangi çocukta gelişeceğini de bilemiyoruz. Sadece yatkınlığı olan çocuklarda COVID-19’un hastalığı tetiklediği ve MIS-C’nin bulaşıcı olmadığını biliyoruz. MIS-C nadir görülen, tedavi edilebilir ancak erken tedavi gerektiren, kalıcı hasar bırakmayan ciddi bir hastalıktır. COVID-19 ile enfekte kişiyle temas veya hastalığı geçiren çocuklarda 2-4 hafta sonrasına kadar görülen, 24 saatten uzun süreli, 38°C’nin üzerinde dirençli ateşin varlığı en önemli belirtidir. Bunun yanı sıra baş ağrısı, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı gibi mide bağırsak sistemi bulguları, hızlı soluma, nefes almada zorlanma, kas-eklem ağrıları, gözlerde kızarıklıklar-kanlanma (konjonktivit), dudaklarda çatlama, el ve ayak başta olmak üzere ciltte soyulmalar görüldüğünde hekime başvurmak gerekir.
Hastalığı belirtisiz atlatan, bu nedenle test edilmeyen veya COVID-19 tanısı olmayan çocuklarda da MIS-C hastalığı gelişebilir. Bu nedenle özellikle aile içi olmak üzere çocuğun temas öyküsü önemlidir. Antikor testleriyle çocuğun virüsle enfekte olup olmadığı hızlıca saptanarak gerekli tedavi düzenlenmelidir. Kalp dolaşımını sağlayan damarların hasarlanmasına bağlı kalp fonksiyonlarının bozulmasına neden olan bu hastalığın başta çocuk sağlığı uzmanı olmak üzere enfeksiyon ve kardiyoloji uzmanlarının ortak çalışmasıyla tedavi edilmesi gerekir.
COVID ve ruh sağlığı
COVID-19’un fiziksel etkilerinin yanı sıra pandemi süreci ve buna eklenen hastalık esnasında bilinmezin getirdiği kaygı ve endişe, ruhsal açıdan da hasar görmemize neden olmuştur. Hastalık sonrası normal hayata dönüşte sıkıntı yaşayan, steril olmayı takıntı haline getirenler olabilir. Özellikle geçmişte obsesyon veya panik atak hastalığı olanlar, kalabalık ortamlara girmekte ve yaşama karışmakta zorlanıyorsa profesyonel destek almalıdır. Ruh sağlığının bağışıklık sistemi ve tüm vücut dengesi için önemini unutmayalım. Hastalığın yarattığı endişe ve kaygı halinden uzaklaşmak için hastalıkla ilgili korkutucu senaryolara takılmak yerine sosyalleşip faydalı hobilerle uğraşalım.
COVID sonrası bağışıklanma
COVID geçiren kişilerin bağışıklık sistemi, virüsle direkt tanışmış olur ve antikor üretilir. Bu antikorlar tıpkı aşılamadaki gibi virüsle karşılaşma durumunda vücudumuzu korur. Bu koruyuculuğun zamanla azalarak yaklaşık 6 ay devam ettiği düşünülmektedir. Ancak bu dönemde de bulaş riski olduğundan COVID geçirdikten sonra da maske ve sosyal mesafe kurallarına uyulması gerekir.
COVID-19 pandemisinde ortaya çıkan delta, beta, omicron gibi varyantların kişilerde farklı sağlık sorunlarına neden olduğu ve bazı türlerin bağışıklık direncini daha fazla düşürdüğü bilinmektedir. Omicron varyantına yakalananların kısa süre sonra tekrar enfekte olma riskinin olduğu bilinmektedir.
Son not
COVID sonrası virüsün kalıcı hasara neden olmasını önlemek amacıyla sağlıklı besin ve takviyelerle, hafif düzeyde egzersizlerle bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, sonraki süreçte sağlık taramalarının yapılması son derece önemlidir.
Aslında ideal olan, hepimizin zaten yıllık olması gereken check-up’larımızı aksatmadan fiziksel açıdan kontrollerimizi yaptırmamız ve iş-sosyal hayatlarımız etkilenmeden bir an önce sosyalleşip pandeminin yarattığı endişe halinden kurtulmamızdır. Sosyal hayata karışmakta zorlananların mümkün olan en kısa sürede profesyonel destek alması normale dönme süreçlerini hızlandıracaktır.
Virüsün hâlâ birçok bilinmeze gebe olduğunu biliyor ancak hastalığa yakalananlarda ne gibi etkilerinin olacağını maalesef hâlâ tam anlamıyla bilmiyoruz. Bu nedenle kendinizi dinleyin ve fark ettiğiniz bir anormallik halinde hekiminize başvurun.
Dilerim, pandemi dönemini bitirmiş olarak yazı karşılarız. Sağlıklı ve mutlu tatiller…
Not: Yapılan çalışmalarda D vitamini takviyesinin hastalık sürecinde ve sonraki evrede bağışıklık sistemini desteklediği, ağır pnömoni geçiren hastalarda hasarın hafiflemesini ve yoğun bakım ihtiyacının azalmasını sağladığı bildirilmiştir.