Yok olma tehlikesi altında yaşayan diller ve kültürler alanında yapılan çalışmaların önemli bir bölümü maalesef büyük şehirlerde yürütülüyor. Dergiler, gazeteler çoğunlukla büyük şehirlerde çıkıyor, albümler büyük şehirlerde yapılıyor, kitle örgütleri büyük şehirlerde faaliyet gösteriyor. Bunun bir nedeni, bu faaliyetleri yürüten kişilerin kendi dil ve kimlik ortamından uzakta yaşayan ve bizzat kendi yaşamında kültürünün, dilinin yok oluş sürecini deneyimleyen insanlar olmaları. Diğer nedeni de tersinden yerelde yaşayan insanların nispeten kendi kültür ve dil ortamında yaşamalarından dolayı bu yok oluşu büyük şehirlerde yaşayanlar kadar yakıcı bir şekilde hissetmemeleri.
Kendi toprağında yeşermek
Tehlike altındaki diller ve kültürlerin yaşatılması için büyük şehirlerde yürütülen çalışmalar ne kadar önemli ve gerekli olursa olsun yeterli değildir. Büyük şehirlerde yapılan çalışmalar daha çok tarihe not düşme, dili, kültürü kayıt altına alarak yok olma tehlikesine karşı bir güvence yaratma gibi işlevler görüyor. Bu elbette azımsanamayacak bir iş. Ancak dillerin ve kültürlerin yaşatılması için yeterli değil. Dillerimizin ve kültürlerimizin yaşatılmasında asıl önemli halka bu dil ve kültürlerin hâlâ belirli bir nüfusla yaşadığı yerlerdir. Dilin, kültürün yaşadığı kendi topraklarıdır. Hadig, İstanbul’da kurulmuş ve Hemşin dili ve kültürünü yaşatma mücadelesi veren bir dernek. Daha kuruluş aşamasından itibaren derneğin Hemşinlilerin yaşadığı yerlerde şubelerini açmak gerektiğini ve çalışmaların dilimizin, kimliğimizin kendi toprağına taşınması gerektiğini savundum. Ancak hayat henüz buna imkân vermedi. Hadig tohum anlamına geliyor. Tohum toprağıyla buluştuğunda en güzel çiçeklerini verir.
İyi bir örnek
Pazar Kültür ve Sanat Evi yerelde dil, kültür-sanat faaliyetleri açısından güzel bir örnek olarak karşımızda duruyor. Bugüne kadar ahşap oyma atölyesinden Lazca kursuna, gitar kurslarından çokdilli koro çalışmalarına, imza günlerinden söyleşilere kadar bir dizi faaliyet gerçekleştirmişler. Hepsi birbirinden değerli ve önemli faaliyetlerinin yanı sıra bir de harika bir yayıncılık örneği ortaya koyuyorlar. Örneğin bir kitap dizilerinin hedefi her köy için bir kitap yapmak. Yazarların kendi köyündeki hikâyeleri, köyün tarihini, yer adlarını, gelenekleri, kaybolmakta olan sözcükleri vb. yazdıkları bu kitaplar birer hazine değerinde. Dilin, kültürün yok oluşuna karşı verilen mücadelede tabiri caizse dilin, kültürün kılcal damarlarında gezinen böylesi çalışmaların göreceği işlev çok çok önemli. Akıl eden, yürüten herkesin emeğine sağlık. Başka bir dizi ise “Kalbimizden Sesler”… Dizinin ilk kitabı “Helun ile İbali”. Yazarı Yaşar Çelik. Editörlüğünü Sevgili İbrahim Karaca yapmış. Kitaba adını veren “Helun ile İbali” ve “Sevelukli Çocuk” adlarında iki novella var. Kitabın sonunda ise Yaşar Çelik’in Hemşin kokan şiirleri ve fotoğraflar yer alıyor. Bu arada Yaşar Çelik’in yalnızca şiirleri değil novellaları da Hemşin kokulu. Kahramanları Hemşin ağzıyla Türkçe konuşuyorlar, Ermenicenin Hemşin ağzından kalma birçok kelime kullanıyorlar. Unutulmaya yüz tutmuş gelenekleri, kelimeleri, yer adlarını metnin doğal akışı içinde görmek insana umut veriyor.
“Helun ile İbali”deki saklı kelimeler
Yaşar Çelik kitabın son bölümündeki şiirlerine “Saklı Şiirler” adını vermiş. Bu isim güzel bir tesadüf aslında ve tanışmıyor olmamıza karşın benzer duygular ve uğraşlar içinde olduğumuzun da bir göstergesi. Ben de uzun zamandır Hemşince içinde çok bilinmeyen, bir iki yerde kalmış, bir deyişle bir köyde, bir yer adında tutunmuş kelimeleri bulmaya ve yazmaya çalışıyorum ve Gor dergisindeki bu yazılarıma ‘saklı kelimeler’ diyorum. Kitabın girişinde küçük bir sözlükçe de verilmiş. Sözlükçede metnin içinde geçen birçok saklı kelime var. Ancak sözlükçeye konmamış kelimeler de var metinde. Bunları keşfetmek de oldukça keyifli. Kitapta kullanılan bu kelimelerin çok büyük bir bölümü elbette Hopa Hemşinlileri tarafından da kullanılıyor. Bu kelimeler bir zamanlar birbirimizle konuşabildiğimiz dilimizin nişaneleri durumunda. Ancak öyle bazı kelimeler var ki Hopa Hemşinliliğinden unutulmuş, kaybolmuş Hemşinin kalbinde ise korunmuş. İşte bu kitabın ‘saklı kelimeleri’ benim için bunlar.
Bu saklı kelimelerin bazılarını paylaşmak istiyorum.
Kavrun Yaylası’nda bir yer adı olarak geçen ‘Angeldeğ’ mesela. Ermenice yazı dilinde ‘değ: yer’ anlamına gelir. Hopa tarafında biz bu kelimeyi ‘dağ’ olarak kullanıyoruz. Burada yazı diline uygun form korunmuş. Angel ise düşüm, düşmek anlamına geliyor. Biz Hopa tarafından bu yer adını muhtemelen Türkçeye transfer ederek ‘duşum yeri’ demişiz. Orijinal hali ise Hemşin’de saklı kalmış.
Aynı formda başka bir kelime ise Hankesteğ. Bu kelime de Mikrunkavak yolunda bir yer ismi olarak verilmiş. Teğ, yer anlamına gelen değ kelimesi aslında. Peki, hankes kelimesi ne acaba? Hopa tarafında yok bu kelime. Ermenice sözlüklerde ise ‘hankisd’ olarak geçiyor. Kelime anlamı rahat, mola. Yani angeldeğ ile aynı anlama geliyor, rahat yeri, mola yeri. Hopa tarafında bizim kullanmadığımız, unuttuğumuz ‘hankist’ kelimesi de Hemşin’in bağrında saklanmış.
Bir başka saklı kelime de ‘tençkap / tençgab’. Hopa tarafında da kullanılan bu kelime bir çeşit peçenin adıdır. Eskiden yeni gelinler kaynana veya kaynatası izin verene kadar onların yanında konuşamaz ve yüzünün burnundan çeneye kadar olan kısmını başörtüsünün bu ‘tençgab’ denen bölümüyle örterdi. Bu geleneği elbette yaşatmayı dilemiyor, iyi ki yok olmuş diyoruz ama bu kelimeden saklı kelimemizi de çekip çıkarıyoruz. Bu birleşik kelimedeki Ermenicede çene anlamına gelen ‘tunç’ kelimesi ek aldığında tek seslisi u olan bütün kelimeler gibi sesli harfi e’ye dönüşerek ‘tenç’ olmuş. Diğer kelime olan ‘gab’ ise bağ demek. Yani bu kelime ‘çenebağı’ anlamına geliyor. Biz çene için ‘çenga’ diyoruz. Ancak tunç kelimesini de işte bu kelime içinde saklamışız.
Dikkatimi çeken başka bir şey ise kitapta kullanılan bir ek olan ‘ig’ eki. Hemşincede bidzig: küçük, bidzilig: küçücük anlamına gelir. Hemşin’de aynı formu Türkçeye transfer etmiş kardeşlerimiz. Küçücük demek yerine bizim ‘bidzilig’in formunu kullanarak ‘küçilig’ kelimesini üretmişler.
Her köyden bir yazar
Hemşincenin konuşulduğu veya konuşulmadığı bütün Hemşin coğrafyasında daha fazla Yaşar Çelik’lere ihtiyacımız var. Her köyümüzden yer adlarını, bitki adlarını, yemek adlarını, aile adlarını, deyimleri, hikâyeleri, manileri derlemeli, toplamalıyız. Bunu yapmanın en iyi yollarından biri de herkesin kendi köyünü, ailesini, kendi hikâyesini anlatması sanırım. Daha ortalığa çıkmayı bekleyen ne çok saklı kelime, saklı şiir, saklı hikâye vardır kim bilir.