Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Kimlik, oyuklar üzerinde yeniden şekillenir

Roger Garlock Barker (1964), ekolojik psikoloji yaklaşımı ile insan-çevre etkileşimindeki sayısız bağlantıya dikkat çekerek hem kişilerin mekânı hem de mekânın kişileri şekillendirdiğini öne sürmüştür. Kişinin hayat kurduğu, yaşam alanı oluşturduğu her yer, söz konusu yerin fiziksel olanakları ve kültürel kodların etkileşimi ile kişinin kimliğinin zemini oluşur. İnsan davranışı da bu açıdan bakıldığında mekânın etkisi ile ve o mekânın sunduğu olanaklar dahilinde mekânda yer alan kişiler, kişilerin toplumsal rolleri, gelişim düzeyleri ve bir yanıyla adaptasyon becerisi olan zeka düzeyleri üzerinden şekillenir ve bu da mekânı paylaşan kişilerin kimliğin bir parçasını oluşturur. Çevre ya da mekân ayrıca felsefede de insanın kimliğini ve varoluşunu tanımlamaya çalışırken üzerinde çokça durulan konulardan biri olmuştur. Heidegger, varlığın mekânsallığına, insan ve mekânın birbirinden ayrılmaz olduğuna ve bütünlüğüne vurgu yapar ve bu yolla insanın özünü ya da kimliğini varoluşunda arar. Son yıllarda öznel iyi oluşa dair pek çok kanıta dayalı yaklaşımın özünü oluşturan uzak doğu felsefesi de bedenin insanın evi olduğuna vurgu yapar ve bir öğreti olarak zihnin anda ve mekânda kalmaya yönelik olarak eğitir.  

Her birey içine doğduğu kültüre, neslinin yaşadığı toplumsal travmalara, göçlere, savaşlara, bunlar ile ilgili sahip olduğu öğretilere, dile ve coğrafyaya göre şekil alır. Nitekim ‘coğrafya kaderdir’ der İbn Haldun. Kişi mekânını kültürel mirasında yer alan değerleri ortaya koyabileceği şekilde yeniden yapılandırır. Mekân, kültürel mirasını yaşatmaya ve kimliğini ortaya koymaya elverişli değilse zorunlu olarak yeni mekân arayışı içine girilebilir. Diğer yandan, son yıllarda ve insanlık tarihi boyunca yer alan savaşlar, göçler ve sürgünlerle birlikte kültürel mirası yaşatma ve kimliğe kazandırma endişesi mekân ve kimlik üzerine sayfalarca üzerinde durulabilecek başlı başına bir yelpazeyi oluşturur.  

Mekân, eğer terkedilmiş ya da kişiler zorunlu olarak tehcir edilmişse, o mekânın yasını tutmak adına kişiler niş dediğimiz oluşumlarda yer alır. Gibson’ın affordance teorisinde ele aldığı niş kavramı, kelime anlamı ile oyuk demektir. Niş, aslında kişilerin kullandıkları şekliyle onlara hizmet etmesi için inşa edilmemiş fakat kişiler ihtiyaçları gereği mekânlarında bu oyukları oluşturmuşlardır. Kişiler için durakladıkları, soluklandıkları, güven veren, kültürel bellekte yer alan ortak bir acının ya da sevincin belirli aralıklarla ve ritüellerle paylaşıldığı ve kimliğin ilgili yapısını ayakta tutan mekânsal oyuklar olabilir.  

1864’ten bu yana yaşadıkları soykırımı anmak, kültürel belleklerini ayakta tutmak, kimliklerini korumak ve kendilerini yeniden yapılandırmak adına Çerkesler her mayıs ayında onlar için bir niş olan Kefken’de anma töreni düzenleyip atalarının can verdikleri denize karanfil bırakırlar. Kimlikleri bu oyuklar üzerinde yeniden hayat bulur, dillerinde bir ağıt ile: 

“Bütün gece yıldızları sayıyorum 

Saçlarımızın sayısınca insan kaybettik 

Bize verilen ad ‘İstanbul Yolcuları’ 

Gideceğimiz yeri bilmeden yola koyulduk”. 

1988 Bandırma doğumlu olan Tubanur Bayram Kuzgun, İzmir Ekonomi Üniversitesi-Psikoloji lisans eğitiminden sonra “Klinik Psikoloji” alanında uzmanlık ve doktora eğitimi tamamladı. İstanbul Arel Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde “Dr. Öğretim Üyesi” olarak “Klinik Psikoloji” alanında dersler ve Üsküdar’da bulunan kendi merkezinde danışanlarına psikoterapi hizmeti vermektedir.  

Uluslararası Şema Terapi Topluluğu (ISST) tarafından yetkinliği onaylanmış “Şema Terapisti”dir. Ayrıca “Lacancı Psikanaliz Çalışmaları” adlı bir çalışma grubunda aktif olarak kartel çalışmalarına katılmakta ve yazılar yazmaktadır. Klinik çalışma alanları travma, depresyon, öfke, kaygı, yeme sorunları, takıntılar, kişilik ve romantik ilişki sorunlarıdır.  

Uluslararası indeksli dergilerde yayımlanmış bilimsel makalelerinin yanı sıra Psikeart, Psikesinema ve İyi Hissetmek gibi farklı kültür sanat dergilerinde psikoloji üzerine yazıları bulunmaktadır. İyi düzeyde İngilizce ve orta düzeyde Fransızca bilmektedir. 

Tubanur Bayram Kuzgun
Tubanur Bayram Kuzgun
1988 Bandırma doğumlu olan Tubanur Bayram Kuzgun, İzmir Ekonomi Üniversitesi-Psikoloji lisans eğitiminden sonra “Klinik Psikoloji” alanında uzmanlık ve doktora eğitimi tamamladı. İstanbul Arel Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde “Dr. Öğretim Üyesi” olarak “Klinik Psikoloji” alanında dersler ve Üsküdar’da bulunan kendi merkezinde danışanlarına psikoterapi hizmeti vermektedir. Uluslararası Şema Terapi Topluluğu (ISST) tarafından yetkinliği onaylanmış “Şema Terapisti”dir. Ayrıca “Lacancı Psikanaliz Çalışmaları” adlı bir çalışma grubunda aktif olarak kartel çalışmalarına katılmakta ve yazılar yazmaktadır. Klinik çalışma alanları travma, depresyon, öfke, kaygı, yeme sorunları, takıntılar, kişilik ve romantik ilişki sorunlarıdır. Uluslararası indeksli dergilerde yayımlanmış bilimsel makalelerinin yanı sıra Psikeart, Psikesinema ve İyi Hissetmek gibi farklı kültür sanat dergilerinde psikoloji üzerine yazıları bulunmaktadır. İyi düzeyde İngilizce ve orta düzeyde Fransızca bilmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları

Pozitif psikoloji nedir?

Pozitif psikoloji, psikolojik bozukluklara ve kişilerin zayıf yanlarına odaklanmak yerine olumlu özelliklerini ve güçlü yanlarını merkeze alan ve mutluluğu etkileyen olumlu özellikler ve amaçlı...

Mutluluk tanımına bir giriş

Tarih boyunca düşünürler, filozoflar ve son dönemde ruh sağlığı uzmanları mutluluğu farklı şekillerde tanımlamışlardır. Mutluluğu kavramsal olarak yaşamdan tatmin ve keyif alma, olumlu duyguları...

Nedir bu narsisizm?

Narsisizm, mitolojide çölde kendi yansımasına çekilerek kendi sonunu hazırlayan mitolojik bir kahramandan yola çıkarak tanımlanmış bir kavramdır. Bu açıdan, abartılmış bir benlik algısı ile...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img