Rus işgalciler, 7 yıldan fazla süren iki savaş sırasında, nüfusu 1 milyon civarında olan bir ülkede 300.000 sivili öldürdü
Birinci Çeçen Savaşı gazisi ve Çeçen Cumhuriyeti İçkerya’nın üçüncü cumhurbaşkanı Aslan Maşadov’un oğlu Anzor Maşadov, Rusya’nın Çeçenya’ya uyguladığı acımasız savaşların, Ukrayna’nın işgali için bir model oluşturduğunu savunuyor.
OC Media haber sitesi için bir makale yazan Anzor Maşadov şu ifadeleri kullandı:
“Rusya’nın, komşusunu işgal edip hükümetini devirmeye çalışacağını birçok kişi hayal bile edemezdi. Hatta bazı insanlar, Rusya’nın işgal saldırısının kurbanı olan Ukrayna’yı suçlayacak kadar ileri gitti. Bu tepkiler, tarihe duyulan ilgi ile çelişiyor, çünkü şu anda yaşanan her şey daha önce de yaşanmıştı. Rusya’nın tarihi; savaşların, zorunlu sürgünlerin ve halkların kanının dökülmesinin tarihçesidir.
Bu kez dünya toplumu nihayet gerekli tutumu aldı ve rejimin saldırganlığına karşı ayağa kalktı.
Kötülük durdurulmalı; ne kadar erken durdurulursa o kadar iyi.
Ukrayna bunun bedelini ödüyor
Çeçen halkı, 30 yıldır totaliter bir işgal altında yaşarken bile bu gerçeği dünyaya aktarmaya çalışıyor. Ve bu, Rusya’nın Çeçen halkını ‘İslami terörizm’ yaftasıyla lekelediği ve korkunç bir terör uyguladığı iki savaştan sonra oldu. Rus işgalciler, 7 yıldan fazla süren iki savaş sırasında, nüfusu 1 milyonun üzerinde olan bir ülkede 300.000 sivili öldürdü.
Tüm bu dehşete rağmen dünyadan neredeyse hiçbir tepki gelmedi.
Tepkisizlik, korku ve olanları engellemek için herhangi bir önlem alınmaması bu terörün yayılmasına izin verdi ve şimdi de Ukrayna bunun bedelini ödüyor.
Ailemiz, 1992’de Litvanya’dan Çeçenya’ya döndü. Babam; Gürcistan, Azerbaycan ve Litvanya’da sivilleri öldürmeye başlayan Sovyet ordusunda görev yapmak istememişti.
‘Ben sivil halka değil saldırgana karşı savaşmayı öğrendim”
Rus birliklerinin bağımsızlık için protesto eden Litvanyalıların kanını döktüğü 11-13 Ocak 1991 kanlı olayları sırasında Vilnius’taydık. Babamın, Vilnius’taki TV kulesine yapılan saldırıya katılma emrini reddettiğini hatırlıyorum. Açıkça şunu söylemişti: ‘Topçuların bu olaylara katılımı, sivil nüfus arasında bir kan denizinin dökülmesine yol açacaktır. Ben sivil halka değil saldırgana karşı savaşmayı öğrendim.’
Bu şekilde Sovyet ordusundan istifa etmiş ve şunları söylemişti: ‘Memleketime gitmek istiyorum. Küçük bahçeli bir evim olsun istiyorum. Babam gibi toprakla uğraşmak, her şeyden uzaklaşmak istiyorum.’
Bu, uzun yıllardır ailemizin hayaliydi ve ülkemiz 1991’de İçkerya Cumhuriyeti olarak bağımsızlığını ilan ettiğinde hayallerimizin gerçekleşeceğini düşündük.
Ama çok geçmeden Ruslar anavatanımızı işgal etti. Topraklarımızı korumak için dağlara çıkmamız gerekiyordu.
Rusya’nın barbarlığıyla tek başımıza yüzleşmek zorunda kaldık
1994’te Birinci Çeçen Savaşı’nın başlangıcında, Rus uçakları füzeler fırlatıp kasabalarımızı ve köylerimizi bombaladığında bile insanlar bunun ‘gerçek bir savaş’ olduğunun farkında değillerdi. Dünya toplumunun bizim tarafımızda duracağını ve her şeyin biteceğini düşündük, umduk.
Ama bu olmadı. Rusya’nın barbarlığıyla tek başımıza yüzleşmek zorunda kaldık.
Savaş boyunca elimizdeki kaynaklar ve silahlarla çarpışmak zorunda kaldık, bazen de işgalci ordunun askerlerinden satın almamız gerekti. Tankları, topları ve helikopterleri olan bir orduya karşı küçücük silahlarla karşı koymaya çalıştığınızı hayal edin.
Böyle tek taraflı bir savaşın acımasızlığını tarif etmek zor.
3 Ocak 1995’te Rus kuvvetlerinin uçakları, Şali kasabasındaki bir pazara misket bombası attı. Bu saldırı, başkentimiz Grozni’ye yapılan başarısız bir taarruzdan kısa bir süre sonra gerçekleşmişti. Bir gecede yaklaşık 300 tank, binden fazla asker ve subay kaybetmişlerdi.
Komutanlarımızdan birinin cesedini aramak için kasabadaydım. Baktığım her yerde, şarapnel parçalarıyla delik deşik olarak yanan arabaları ve düzinelerce ölü ya da yaralı sivil halkı gördüm. İnsanlarımız, ne yapacaklarını bilmeden ıstırap içinde katliamın ortasında kalmıştı. Gökyüzünde dönen ve vuracak yeni hedefler arayan uçakların altında çaresizlerdi.
Çeçenya’da etkin bir hava savunmamız yoktu ve küçük silahlarla nafile ateş etmekten başka çaremiz kalmamıştı.
Dokunulmazlıklarını gören Rus işgalciler, kendilerini sadece Çeçenleri öldürmekle sınırlamadılar, ülkemizin vatandaşlarına karşı soykırım yapmaya devam ettiler. Hangi din ve milliyetten olursa olsun herkesi öldürdüler. Evlere zorla giren Rus askerleri, evdekilerin Rus olduğunu anlamalarına rağmen hepsini hain olmakla suçlayarak vurdu.
Rus işgalciler, teknolojik avantajlarına karşın savaşta başarısız olduktan sonra, öfkelerini sivil nüfustan çıkarmaya başladılar.
Bugün Ukrayna’da da aynısını yapıyorlar.
Sadece bir örnek: Nisan 1995’te Rus işgalciler Samaşki Köyü’ne girdi. Bir rapora göre, askerler sokakları Shmel markalı alev makineleriyle taradı, evlere ve sığınaklara el bombaları attı. Birçok sivili öldürdüler.
İkinci savaş sırasında, Rusya’nın vahşeti daha da arttı: Aç köpeklerin önüne atılarak katledilen genç esirler, yaşlı bir köylüyü korumaya çalışırken vurulan kadınlar ve dinamitle havaya uçurulan insanlar…
‘Küçük bir muzaffer savaş’
Başlangıçta, ilk savaşın Kremlin için ‘küçük bir muzaffer savaş’ olması gerekiyordu. O sırada Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Pavel Grachev’in söz verdiği gibi, her şeyi iki hava alayı, iki saatte halledecekti. Rus özel kuvvetlerinin Kiev yakınlarındaki Hostomel Havaalanı’na yaptığı başarısız saldırıda gördüğümüz gibi, aradan geçen yıllarda çok az şey öğrenmişler.
O kadar da ‘küçük’ olmayan bu savaşlar, sadece Kremlin politikacılarının kendini tatmin etmesi ve propaganda için değil, aynı zamanda Rusya dışındaki izleyiciler için de yıldırma amaçlıydı. Çeçenya’daki savaşlar, şimdi Ukrayna’ya karşı yürütülen savaşta olduğu gibi, Rusya ve eski SSCB’deki herkese şunu söylemek içindi: ‘Eğer direnirseniz, size yapacağımız şey budur’.
Savaşları desteklemiyorum ve her zaman barıştan yana oldum. Savaşı biz Çeçenler başlatmadık, liderlerimiz tüm sorunlara karşı her zaman barışçıl çözüm çağrısında bulundu. Hatta birinci savaşın başlamasından ve savaş suçları işlemekten kimin sorumlu olduğunu tespit etmek için bağımsız bir uluslararası komisyonun gönderilmesini bile istediler. Bugün aynı şeyi Ukrayna’da görüyorum.
Rusya bizim topraklarımızı işgale böyle başladı: Önce halkı bölmeye çalıştılar, sınırlarımıza asker yığdılar, savaş açtılar, ardından korkunç ‘temizlik’ operasyonlarına kalkıştılar ve sonra ülkeyi bir kuklayla yönetmeye başladılar.
Ukrayna için de planlarının aynı olduğu açık.
Rus propagandasına gelince, değişen çok şey yok. Rusya ana akım medyasının tek bir kelimesine ve bilgileri onlardan aktaran kişilere güvenmemelisiniz. Örneğin, 21 Ekim 1999’da Rus birlikleri, Grozni’deki merkez pazara, bir doğum hastanesine ve bir camiye karadan füzeler ateşledi. Bu saldırılarda yüzlerce insan öldü ve yaralandı. Rus medyası ve politikacıları o günkü katliamdan ‘Çeçen militanların’ sorumlu olduğunu, suçu Rusya’ya atmak için bombaları kendilerinin patlattıklarını söylemişti.
İnanıyorum ki, dünya toplumu zaman İçkerya liderliğine yardım etseydi, Rus işgalcileri Gürcülere ve Ukraynalılara karşı savaşmayacaktı.
1999’da Rus güvenlik servisleri, Rusya’nın Moskova yakınlarındaki dört apartmanda bomba patlattı. Ruslar öldü ve ardından hükümet bu saldırılardan Çeçenleri sorumlu tuttu ve yeni bir savaş başlattı.
Hep birlikte karşı gelinmezse bu kötülük bitmeyecek
Rusya’daki insanlar, Putin’in Rus halkına faydalı bir şeyler getirmeyeceğini anlamalı. Bir düşünün, Putin’in iktidarı sırasında neler yapıldı? Daha fazla oligark var ama daha fazla fabrika ve tesis yok. Putin birçok söz verdi ama hiçbirini yerine getirmedi. Putin, Rusya’yı mevcut tüm yollarla bitirmeye çalışıyor.
Rusya; Çeçenler, Gürcüler ve Ukraynalıların yüz yüze kaldığı düşmandır. Ama hep birlikte karşı gelinmezse bu kötülük bitmeyecek. Daha iyi bir gelecek istiyorlarsa, Rusların kendileri de bununla ilgilenmeli. Putin Ukrayna’yı parçalayamayacak, ama yine de şimdiden yeni bölgelere akınlar hazırladığına eminim.
Rusya bu terörü otuz yıldır sürdürüyor ve Ukrayna’da şahit olduğumuz barbarlığı hiç kimse görmezden gelemez. Her birimiz bir taraf seçmeliyiz: Katillerin yanında ya da karşısında.” (OC Media)
Çeviri: Serap Canbek