Yine, yarattığı bu ikilinin nasıl yaşamaları ve nasıl hareket etmelerini tanzim eden buyruklar, “İNSANA” özgü ve yine “Kendisinin” armağanı olan “İNSAN AKLINA” güvenmezlik değil midir? O halde, meselenin bir yerinde bir çelişki söz konusudur. Nedir o? Yanıt; önce “TANRI” veya “DOĞA” yasalarında bir kusur, bir eksiklik ve bir hata olamaz. Bunu “İNSAN AKLI” sahibi her canlı anlar ve görür. Nasıl mı? Yanıt; güneşin doğmasını veya batmasını bir saniye geriye veya ileriye almak mümkün mü? Ya, hepimizin bitmez korkusu, doğa olaylarından “DEPREMLERİ” kim önleyebilir? Bulutların çarpışması, şimşeğin çakması ve yıldırımın düşmesi, hangimizin görünür korkusu değildir?
Dildaşlarım, hele benim, yakın akraba din âlimlerinin anne ve babasını “İnkâr” etmesi ve onların Tanrısal inançlarını “ATALAR DİNİ” betimlemesiyle küçümseyip, “Beşeri” tanzim olduğu açık olan bir “ARAP KABİLESİNİN” çöl iklimli yaşam kültürünü “Dinsel İnanç” kabul edip, “İLAHİ” olanı “Beşeri” olana evirmek, “İNSAN” aklını ve onun gerçek sahibini göreceli inkârcılıktır.
Dildaşlarım, sure ve ayetlerin anlamları için, kişi veya kişilere göre veya “bana göre” gibi kavramları kullanmak doğru değildir. Siz, “Tanrı’nın” niyet okuyucuları değilsiniz. Şayet her birey “Kendine göre” bir anlam yüklerse anlam kargaşası çıkar. Bugün olan da budur. Tıpkı, takkenin, tekkenin, kılın, çulun ve şalvarın “Dinsel İnanç” simgesi gibi kabul görmesi misali. Giyim ve kuşam, önce iklimseldir. Sonra kültürel.
İnananlar için “Tanrı buyruğu” ve yasaları bir “makale” değildir. Lütfen, “Bilmiyorum”, “Sadece inanıyorum” diyebilin… Aksi takdirde, böyle giderse, yakında cennetin anahtarı satışa çıkar.
Ey yetkililer, lütfen, şu “Din” tacirlerini sokaktan çekin. Yazıktır. Günahtır. Ve dahası, AYIP ve AKILSIZLIKTIR. Bunların inancımıza yaptığı kötülük, şeytana ters pabuç giydirir valla!
Dildaşlarım, “Mu-Selmanlık” kılıç korkusuyla kabullendirilen ve halen o korku öncelikli süren ve sürdürülen bir inanç sistemidir. Onun için, en yetkili din görevlisi “KILIÇ HAKKI!” söylemi ve görüntüsüyle mesaj vermektedir. Dahası, bazı insanların, “Doktorun” öldürülmesi gereği fetvasını verebilmektedir. O imam için “Gereken işlem yapılacaktır!” sözünü takip edin. Ya unutturulacak veya fetva verdiği ibadet yerine 50 metre yakınındaki bir başka mekâna nakledilecektir. Yani SÜRGÜN!
Çok önemli not:
Dildaşlarım, Çerkesçe konuştuğu için, kızan ve onu uyaran insan kimdir? Ve muhatap olan Çerkes kimdir? Bu ikilinin, şu andaki uğraşı alanlarıyla düşünsel yapıları nedir? Hemen, heyheylenmeden bir düşünün TC’de yaşadığımız bu dönem, çoğu toplumların, tarih içinde yaşadığı karmaşanın benzeri, bir zaman dilimidir. Biz Çerkesler, duygusal ağırlıklı bir toplumuz. Onun için çabuk alevleniriz.
Dildaşlarım, bu ülkede, Çerkeslerle ilgili böylesine bir olayla ilk defa mı karşılaşıyoruz ki neden bu telaş ve acelecilik? Unuttunuz mu? “Çerkezsen Çerkezistan’a, Çerkes olduğu ve Çerkeslik yaptığı için kovdum, kovdurdum!” sözlerini…