Nereye kadar?

0
591

Alevilere saldırılar…

Ankara’da Alevi kurumlarına ve cemevlerine 30 Temmuz’da eşzamanlı saldırılar gerçekleşti. Mamak’ta Şah-ı Merdan Cemevi’ndeki saldırı ibadet sırasında gerçekleştirildi; Türkmen Alevi Bektaşi Derneği’nde bir kadın bıçaklı saldırıda yaralandı. Ayrıca Tuzluçayır Demokratik Alevi Dernekleri (DAD), Ana Fatma Cemevi, Gökçebel Köy Derneği, Türkmen Alevi Bektaşi Derneği, Batıkent Serçeşme Cemevi’ne yönelik de saldırılar oldu.

Anadolu’da, Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlayan, Cumhuriyet döneminde Dersim (1937-38), Maraş (1978), Malatya (1978), Çorum (1980), Sivas (1993), Gazi Mahallesi (1995) ile devam eden Alevilere yönelik saldırılar ve kırımlar, kapanması zor yaralar açtı. Yaşananlardan sonra yasal yolları bile isteye tüketen Cumhuriyet dönemi iktidarları, itina ile yüzleşmekten kaçınıyor. Günümüzde biçimsel farklılıklar olsa da saldırılar sürüyor. Özellikle genel seçimlerin ağızlardan düşmediği bugünlerde, iktidarın özenle sürdüregeldiği “öteki” konusu Aleviler özelinde de gündemimizde.  

Alevi canlardan, Ankara saldırıları, AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın cemevi ziyareti ve iktidarın son dönem Alevi politikalarına ilişkin görüş aldık. 

İki sorumuz oldu:  

  1. Başı-sonu olmayan, özel dönemlerde her daim yinelenen Alevi kurumlarına ve insanlarına saldırılar nedendir?
  2. AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alevi kurumlarına ziyareti ve çeşitli illerde cemevi açacaklarına dair haberleri nasıl değerlendirirsiniz?

‘Ne katliamları unuttuk ne de azmettiricilerini…’

Yaşadığımız coğrafyada Alevi inancına bağlı halklara dönük inkâr ve asimilasyonun kendini hissettirmediği hiçbir dönem olmamıştır. Kendine makul ve de makbul yurttaş yaratma amacı için her türden şiddeti ve zoru kullanması ve bunun meşru görülmesinin sağlanması için topluma zerk edilen ‘öteki’ kavramı toplumu zehirleyerek yapılan zulmün görülmemesine ve toplumun kayıtsız kalmasına sebep olmuştur. Halkların inanç özgürlüğü iktidarın belirlemiş olduğu normlar dışında olduğunda şiddet ve zor artırılarak yerini cinayet ve katliamlara bırakmıştır. Yavuz Sultan Selim’le başlayan Alevi Bektaşi katliamları Aydın’la, Dersim’le, Maraş’la, Sivas’la devam ettirilegelmiştir. 

Osmanlı devletinin monarşist ve hilafetçiliğini tekçi ve halkların inkârcılığı olarak gören Cumhuriyet kadroları, buna itiraz eden, karşı çıkan Anadolu’nun birçok halkları ve inançlarıyla ortak mücadele yürütmüştür. Anayasa oluşturulurken tüm bu halkların ve inançların verdiği mücadele görmezden gelinerek, inkâr edilerek yurttaş kavramı tek ırkı ve tek inancı tanımlamıştır. Cumhuriyet Türkiye’sinde Cumhur Türk ve İslam olmak zorundadır. İşte bu bakış açısı zamanla Cumhuriyet’in merkezi politikası haline dönüşmüştür. Bu bağlamda Türk Sünni İslam olmayan inanç sahiplerine her türden zulüm devlet eliyle yapılmakta, yaptırılmakta; mesele anayasaya bağlanmakta ve nihayetinde devlet bekası denilerek toplum kandırılmaktadır. 

Devletin dini olmaz, olmamalıdır. Devlete ille de bir din arıyorsak tüm halkların ve inançların ihtiyacını karşılayacağından “Adalet” devletin tek dini olmalıdır. Aleviler için durum açıktır… Evet, Osmanlı Hilafeti kaldırılmıştır ve fakat yerine Türkiye Diyaneti bina edilmiştir. Halifenin tüm misyonu cumhurbaşkanına devredilmiştir ve inanç sadece Arapça olarak öğretilmeye devam edecektir. Aleviler olarak ibadetimizi nerede, nasıl ve hangi dilde yapacağımıza biz karar verdik ve böyle de devam edeceğiz. Heybesinde Yeni Osmanlıcılık ülküsüyle dolaşanların da, göstermelik laikçilerin de ne yaptıkları ortadır. Farkındayız. İnancımızdan, kimliğimizden vazgeçmeyeceğiz. 

İktidarını devam ettirmek için Alevi ibadethanelerine ve kişilerine dönük sarf ettiği, nefret suçu olarak tanımlanacak cümleleri hâlâ kulaklarımızdayken ne 5 ilde açacağı cemevleri, ne katıldığı oruç açma etkinlikleri AKP ve Cumhur başkanı RTE’nin 22 yıldır yürüttüğü Sünni İslam politikalarını örtmeye yetmeyecektir. Alevi toplumu olarak bizlerin talebi açık ve nettir. Aleviler vardır ve Alevilik Hakk’tandır… Yaşadığımız ve kimliğini taşıdığımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasasında var olmak ve tanınmak da yurttaşlık hakkımızdır. Çözüm de meclistedir. 

Kemaletle yürüdüğümüz yolumuzda kanı kanla değil, suyla temizleyeceğiz 

Razılı ve rızalık içerisinde yaşamaya olan ikrarımızla ve zalimle olan mücadelenin Hakk yasalarıyla sabitlendiği inanç bilincimizle diyoruz ki ne katliamları unuttuk ne de azmettiricilerini… Cemevlerine saldıranlar geçmişteki katillerimizle aynı ideolojin temsilcileri ve bizler katillerimizi de azmettiricilerini de tanıyoruz. Ama kemaletle yürüdüğümüz yolumuzda kanı kanla değil suyla temizleyeceğiz. El ele el Hakk’ka düsturu ile toplumda yaşayan tüm canlarla sömürüsüz, özgür, eşit, demokratik memleket yaratmak mücadelesinden vazgeçmeyen Aleviler olarak, demokratik bir anayasa toplumun ihtiyacı olan su olacaktır. 

Bizler kendi inanç kimliğimizden vazgeçmeyeceğiz, makul ve makbul olan yurttaş kavramını değiştirmesi gereken devlettir. Demokratik anayasa sağlanamadığı durumda ise Alevi kişi ve kurumlarına saldırılar devam edecektir. Bu yüzden devletin demokratikleşmek dışında yürüteceği hiçbir politikayla da çözüm üretilemeyecektir.  

Biz Aleviler tüm halklar ve inançları bizimle dayanışmaya davet ediyoruz. 

Selda Güneş 

Demokratik Alevi Derneği Eski Eş Genel Başkanı


‘Aleviler eşit yurttaşlık istiyor’

Alevilere olan saldırıları tarihsel süreçte ele almak gerekiyor. Tarihsel deneyimleri değerlendirdiğimizde bugünle birleştirecek taşların yerine oturacağını görebiliyoruz. Şöyle ki; sistemle ilgili ne zaman bir dizayn programı varsa ya da dizayn güncellenmesi varsa maalesef bu ülkede muhalif olan, bu ülkede ötekileştirilmiş olan toplumlar üzerinden yapılıyor. Aleviler üzerinde de çok kez denendi, özellikle katliamlar projesi ile ülkenin geleceğine yönelik dizayn çalışmaları maalesef ki hep Aleviler üzerinden gerçekleşti.  

Son zamanlardaki saldırının hali farklı ve ilginç. Önceden toplu katliamlar oluyordu. Şimdi kurumlarımıza veya kişilere saldırılar oluyor. Bu saldırıları anlamak için, iktidar sürecinin, iktidardaki Cumhurbaşkanı’nın Alevilere yaklaşım biçiminde bir bütün olarak ele almak gerekiyor. Kendisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, bizim için kutsal sayılan Karaca Ahmet dergâhını yıkma girişiminde bulunmuştu. İktidar olduktan sonra ileri demokrasi adı altında Alevi Çalıştayı düzenlemişti. “Biz bu konuyla ilgileniyoruz”, bunu göstermek istedi ama Türkiye’deki Alevi kurumlarının talepleri konusunda yıllar geçmesine rağmen herhangi bir adım atmadı. Ayrıca Sivas Madımak katliamı davası zamanaşımından düşünce ‘hayırlı olsun’ diyen bir başbakandı kendisi. Yine meydanlarda insanları Alevi kimliğinden dolayı Aleviliği yuhalatan bir kişidir. 

Cezasızlık politikası 

Son saldırılara baktığımızda aslında cezasızlık politikası üreten ya da cezasızlık politikasıyla hareket eden anlayışın birdenbire farklı yaklaşım içerisine girmesi de düşündürücü. AKP hükümeti zamanında bizim daha önce de birçok cemevimize saldırı gerçekleşti ama hiçbir faili yakalanmadı. Alevi davalarında ya da suç duyurularında maalesef sonuç bu, cezasızlık politikasının devam ettirilmesi. Dolayısıyla son saldırılarda aynı kişinin iki saat içerisinde üç kuruma saldırması ve üç-dört saat sonra yakalanması aslında Alevilere şu mesajı veriyor; “Biz aslında artık sizinle ilgileniyoruz, size önem veriyoruz”, bunu ortaya koymaya çalışıyor. Gösterge sadece bu değil. Son bir buçuk-iki yıldır özellikle İçişleri Bakanlığı üzerinden gerek metropollerde gerek kırsalda köylerdeki cemevlerini ziyaret edip maddi destek ihtiyaçları tespit edildi ve maddi destekler karşılandı. Süreci birleştirdiğimizde “Aslında biz Alevileri önemsiyoruz”u ortaya koymaya çalışan bir yaklaşım var. Bu kendisinin vermek istediği mesaj ama bizim burada gördüğümüz mesaj şu: Son 6 yıldır özellikle Alevi çatı kurum örgütlerini muhatap almayan, onların yerine kişileri ve ocakzadeleri muhatap alarak politika yürüten AKP iktidarının, rolü değiştirmek veya Alevi örgütlerinin altını boşaltmak adına yapılan bir çalışmadır. Yandaş veya makbul Alevi yaratma çabasıdır. Bu çabayla Alevi örgütünün altını boşaltıp, özellikle 10 Muharrem’de Hüseyin Gazi Vakfı’nda, sözüm ona oruç açma yemeğine giden ama oranın kendi iç dizaynını değiştirip kendine göre dizayn eden ve ‘bu dizaynla yaşarsanız sizi kabul ederiz’ mesajı veren bir Cumhurbaşkanı gördük. Dolayısıyla bu saldırıların arkasında ve son birkaç yıldır yapılan pratik süreçte büyük resme baktığımızda aslında Alevilere hizmet değil ya da Alevileri tanımak değil, Alevileri bölmek ve devletin Alevisi yapmak adına ciddi bir çaba var.  

Yeni bir asimilasyon süreci; belki önümüzdeki 20-30 yıl daha bu çalışmalar ciddi şekilde sürdürülecek. Önümüzdeki yüzyılda belki etkilerini çok ciddi şekilde göreceğimiz yeni bir asimilasyon süreci bu. Bu süreçte de yine mümkün mertebede Alevilerin eşit yurttaşlık haklarını karşılamayan, 35 yıldır verdikleri mücadele ekseninde ana taleplerini karşılamayan bir iktidarla karşı karşıya kalacağız. Sadece verilen kırıntılarla yetinmeyi öğreten bir anlayışla karşı karşıya kalacağız. Dolayısıyla bu saldırıların hiçbiri tesadüf değildir, zanlının yakalanıp tutuklanması da tesadüf değildir. İleriye dönük bir dizayn politikasıdır. Önümüzdeki çeyrek yüzyılda ya da önümüzdeki ikinci yüzyılda Alevlerin asimilasyon şeklinin farklı yöntemlerle devam etmesi anlamına geliyor. 

Cumhurbaşkanı, 20 yıldır bir defa bile cemevi ziyareti yapmamıştı… 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 20 yıllık iktidarında bir defa bile cemevi ziyareti yapmamışken birdenbire oruç açma yemeklerine katılması ve 8 tane cemevi yapma sözü bizim için çok samimi bir durum değil. 20 yıllık iktidarı boyunca Alevi kurumlarının ana taleplerini, eşit yurttaşlık taleplerini bilmesine rağmen bugüne kadar hiçbir siyasal ve yasal girişimde bulunmayan, bir gecede yasa çıkarabilecek iktidar gücüne sahip siyasal parti liderinin, özellikle bizim Muharrem matem oruçlarımızı bahane ederek ziyarette bulunması ilginç. Tabii aslında bu ziyaret sonradan gerçekleşti çünkü kendisi ilk önce bizim 20 dedemizi arayarak Muharrem orucu için saraya davet etmişti. Bu davete kimse tenezzül etmeyince Hüseyin Gazi Vakfı’nda oruç açma organizasyonunda bulundular.  

2014 ve 2016’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları var. Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması ve zorunlu din dersinin kaldırılması konusu. Bu AİHM kararlarına rağmen uygulamakta direnen, Alevi toplumunu oyalayan bir anlayışın birdenbire Alevi aşkına bürünmesi, Alevileri çok düşünüyor olması samimiyetten çok uzak siyasal hesaplar ve asimilasyon hesaplarının bir sonucu ya da bir yöntem değişikliğini burada görebiliyoruz.  

Alevilerin devletten maddi anlamda bir talebi yok, lojistik anlamda da bir talebi yok. Alevlerin talebi sadece eşit yurttaşlığın kabul görmesidir, onun dışındakiler şu an tamamen siyasal rüşvet ve aslında gelecek yüzyıla dizayn politikasıdır. Asimilasyonun yeni yüzü bu politikalara Aleviler, birliklerini, dirliklerini koruyacak duruşu göstererek cevap verecektir. AKP’li Cumhurbaşkanı’nın bu yaklaşımı Aleviler nezdinde karşılık bulmayacaktır ama onların da asimilasyon politikaları konusunda kararlılıklarını biliyoruz. Biz bu kararlara karşı Alevi örgütleri, Alevi kurumları olarak hak talep mücadelemizi demokratik yollardan sürdürmeye ve alanlarda, sokaklarda, dile getirmeye devam edeceğiz. 

Aydın Deniz  

Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz