Çerkes etnik kimliği, ideoloji, inanç ya da inançsızlık

0
436

Önce Çerkes olursunuz. Bu kimlik size binlerce yıl öncesinden intikal eder. 

Sonra Müslüman Çerkes, Hıristiyan Çerkes, ateist Çerkes olursunuz. 

Önce Çerkes olursunuz. 

Sonra sağcı, solcu, sosyalist, kapitalist vs Çerkes olursunuz. 

İnancınız ve ideolojiniz değişebilir, belki de birden çok kez. Ama Çerkes olduğunuz gerçeği hiç değişmez.  

İdeolojiler ve inançlar iyi Çerkes olmanın ön şartı değildir. İyi Çerkes olmak, Xabze’nin insana ve hayata dair kurallarıyla ilintilidir. 

Etnik kimliğiniz sizin ortak paydanızı, genetik ve duygusal mirasınızı, aidiyetinizi ifade eder. Sizin için Müslüman Çerkes, Hıristiyan Çerkes, ateist Çerkes, sağcı Çerkes, solcu Çerkes ayırımı söz konusu olmaz. ‘‘Hepimiz Çerkesiz’’ dersiniz. 

Etnik kimliğiniz tehdit altındaysa inancınızı, ideolojinizi elbette ki reddetmeyip kendinizde saklı tutarsınız ve bu kimlik etrafında birleşirsiniz. Farklılıklarınızı zenginlik olarak görür yola devam edersiniz. 

İnanç ve ideoloji temelli zıt düşmeler, tartışmalar yaşamanız normaldir. Ama bunlar ortak paydanız olan Çerkes kimliğine sirayet etmez, kutuplaşmalara neden olmaz. Sınırlarını iyi belirlersiniz. 

İdeolojileri de dahil edebileceğimiz aşağıdaki örnek çarpıcıdır. 

  1. yüzyılın ilk yarısında Çerkesya’yı ziyaret eden Prof. Dr. Karl Koch, Çerkeslerin dini inancından su şekilde söz eder:

“Bir Çerkes ailesinde üç dinsel inanışa birden rastlamak mümkündür. Dede doğa güçlerine, ağaçlara taparken, baba Hıristiyan, oğul ise İslam dinine inanabilmektedir. En önemlisi ise bunlar arasında herhangi bir çatışma ve sürtüşme olmamasıdır.” 

Ayrıca; 

Xabze’de din ve ideoloji temelli ve geneli bağlayan tadilatlara, ekleme ve çıkarmalar yapmaya kalkışmak gibi bir hakkımız asla bulunmamaktadır. 

Bu konuda gerçekten son derece güzel yazılmış makaleler var. Ben de kendi üslubumla ve farklı bir açıdan bakarak bir şeyler yazmak istedim. Baştan belirteyim ki bu yazının amacı dini bir tartışma başlatmak değil. Çekinmeyin yani okumaktan. Farklı yönlere çekip beni üzmezsiniz, bundan da eminim. 

Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, kendilerine fetva verme, halkı din konusunda bilgilendirme ve yönlendirme yetkisini veren bir kısım zevat; 

Kız çocukların evlenebilecekleri yaştan girerler konuya, kadınların ve hatta erkeklerinin tesettürünün milimetrik ölçülerini verirler. 

Nikâh düşen kadın ve erkeğin aynı kapalı mekânda bir dakika bile kalmamaları gerektiğinden tutun da, tokalaşmaya, kadınların şarkı söylemesine, hamileyken sokağa çıkılıp çıkılamayacağına, hangi elin ne için nasıl kullanılacağına, yatağa yatınca ne tarafa dönüleceğine, rüzgâr esince, yağmur yağınca, ay ve güneş tutulması olunca anlamını bilmediğimiz hangi duaların okunacağına, hapşırınca ne deneceğine, hapşırdığımızı duyan kişinin ne söyleyeceğine, bizim nasıl karşılık vereceğimize kadar çok detaylı konularda bizleri bilgilendirirler. 

Hele Ramazan’da nedense bizi enikonu anlayışsız zannederek, her yıl yaptıkları şeyleri yaparlar. “Sakız çiğnemek ve denize girmek, müstehcen rüya görmek orucu bozar mı? Zeytin ve hurma ile oruç açmanın fazileti” gibi konuları bir ay boyunca tekrar ederler. 

Herkes, inancında ve inancının gerektirdiğini düşündüğü davranış biçimlerinde hürdür hür olmasına ama bu davranış biçimleri ve detaylar inancın özünü gölgede bırakıyorsa sorun büyüktür. 

Dinin temel gayesinin insana yaraşır şekilde, barış, adalet, özveri, paylaşım, hoşgörü içinde yaşamak ve ölmek olduğundan da söz ederler arada bir, ama anlatılan bu kadar teferruatta kaybolup gider. Bu prensipler ikinci derecede önemliymiş algısı kendiliğinden oluşur zihnimizde. 

Yine genelleme yapmıyorum, ama ne yazık ki önemli bir kesimimiz için Xabze’de de durum bundan farklı değil gibi geliyor bana. 

Temelde din ile Xabze’nin öncelikli amacı aynıdır. Yukarıda söyledik, tekrar edelim. “İnsana yaraşır şekilde; barış, adalet, özveri, paylaşım, hoşgörü içinde, faydalı ve onurlu bireyler olarak yaşamak ve ölmek! 

Xabze hakkında konuşma konusunda kendisini yetkilendirenlerimizin çoğu teferruata boğarlar bizi, şekille doldururlar beynimizi. 

El öpülmez derler, gelin şunun ismini söylemez derler, sokakta yürürken kimin nerede olacağını tarif ederler, içeri önce kim girer kim çıkar konusunda bizi bilgilendirirler, tavuğun nasıl servis edileceğini anlatırlar, atımız olsaydı nasıl binecektik-nasıl inecektik, bir yerleşim birimine girerken ne yapacaktık detaylarını verirler, muhtemelen yapmazlar ama “Çocuk bile içeri girse ayağa kalkılır” demeyi ihmal etmezler.  

Niyetleri kötü değildir ve bunları da uygulayamıyor olsak bile bilmemiz gerekir. Ama biz yalnızca ve sürekli bunları duyarak, okuyarak, Xabze’nin bu sayılanlar ve benzerlerinden ibaret olduğunu zannetmeye başlarız. Bilinçaltımız tıka basa dolar. Ruhundan uzaklaşırız. Dinde olduğu gibi… 

Malum, insanın fıtratında kolaycılık da vardır. 

Önceki İçerikAdalar’da bisiklet sergisi
Sonraki İçerikApandisit hafife alınmamalı
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz