Güzel evlerde otursunlar mesela.
Öyle seramikleri İtalya’dan, parkeleri Finlandiya’dan falan demek istemiyorum. Evin güzelliği onlarda değil.
Beyaz kireçle de olsa boyanmış, camlarında sardunyalar, kapı ve pencereler mavi mesela. Minicik de olsa çeşit çeşit çiçeğin olduğu (hatırım için mutlaka hercai menekşe bulunmalı) bahçeleri olsun. Bahçe kapısı çalılardan olsa da biraz emek verilip düzgün yapılsın.
Bir de kedileri olmalı evlerinde ya da köpekleri. Serçeler su içsin, ağacın altındaki bakır kâseden…
Ben halkımın güzel sofralarda oturmasını da isterim. Bilmem kaç bin liralık porselen gerekmez, melamin olsun tabakları. Parça kumaştan yapılmış bir örtü gizlemeli belki de kırık dökük bir masayı. Çatal bıçak, sağ sol karışmış çok önemli değil. Ama baktığım zaman içim açılsın.
Ben halkımın güzel giyinmesini de isterim. Bulunduğu yer neresiyse oraya uygun. Giydiğim ceket pantolona uyuyor mu diye düşünsün mesela. Başörtümün rengi ne olmalı ? Çorap giyip de, terlikleri geçirip ayağına sokağa çıkmasın. Hele hele parmak arası terliklerle dolaşmasın erkeklerimiz. Bir de babet çorap var ki, zinhar uzak dursunlar bana kalırsa.
Güzel konuşmasını isterim halkımın bir de. Lugat paralasın demiyorum. ‘’Gidiyom‘’ der bazılarımız, ama güzel konuşurlar. Öyle konuşsun en azından.
Ben halkım nerede bir güzellik görürse, uyuyorsa eğer kendisine, alsın isterim.
Okusun isterim…
Anlasın isterim…
Düşünsün isterim…
Gezsin isterim…
Görsün isterim…
Sevsin isterim…
Güzel insan olsunlar isterim…
Ben halkım için her şeyin en iyisini isterim.