Depremde hayatta kalanlardan birçok kez duyduk “bir tas sıcak çorba”nın önemini. İstanbul Galatasaray’daki, Leyla ve Süheyla Kılıç kardeşlerin işlettiği, okurlarımızın daha çok Çerkes mutfağı yönüyle bildiği Fıccın da böyle bir gereksinim konusunda dayanışmak için, mutfak kurmak üzere bölgedeydi. Konuya ilişkin sorularımızı Leyla Kılıç’a yönelttik.
-Sevgili Leyla, çok yaşamsal bir dayanışma örneğiyle bölgedeydiniz. Nasıl karar aldınız, hangi kentte kuruldu mutfak, organizasyon nasıl gelişti, anlatır mısın…
-Tanık olduğumuz bu büyük deprem felaketi, herkes gibi bizi de çok etkiledi. Ülkenin büyük bir bölümü çöktü resmen. “Bölgedeki insanlarımıza en ivedi şekilde nasıl ulaşırız”ı düşündük. Sektörel platformlarda bir fikir oluşturmaya çalıştık. Öncelikle oraya ulaşmamız gerekiyordu, trafiği engellememek için uçakla gitmek istedik, ancak hiç yer yoktu. İnsanlar yakınlarına ulaşmak için havalimanına doluşmuştu. Onların önüne de geçemezdik.
Bu arada hemen Kızılay’dan görev talebinde bulunduk. Gerek yemek yapıp dağıtım alanlarında, gerekse arama kurtarmada çalışabilecek, belgeli teknik elemanlarımızın sahada görev alabilmeleri için… Kızılay’dan herhangi bir cevap gelmedi maalesef. Oysa teknik arkadaşlarımız ilk gün Osmaniye’ye ulaşmıştı bile. Orada iki gün çalıştıktan sonra Hatay’a geçip günlerce uyku, açlık-tokluk düşünmeden canlı beden çıkarmaya çalıştılar. Onların müjdeli haberleri bize umut oldu, enerji verdi.
Yemek yapımı için Kızılay’dan yanıt alamayınca acil ihtiyaç alanlarını tespit etmeye çalışırken, en kritik noktanın Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi olduğu bilgisi geldi ve bölgede bulunan Tuna Catering firmasının kuracağı mutfakta yemek yapım ve dağıtım işini üstlenip, hareket ettik.
Hastane büyük oranda yıkılmış ve kullanılamaz olmasına rağmen, enkazdan çıkarılan hastalar hastanenin açık alanına getiriliyor ve ilk müdahale orada yapılıyordu. Dolayısıyla o çok soğuk havada bekleyen, gelen-giden hastalar ve yakınlarına sunabileceğimiz sıcak bir tas yemek iyi gelecek düşüncesiyle hızla bölgeye doğru yola koyulmuştuk. Ancak, uzun izin bekleyişlerinden sonuç alamayınca, türlü tali yollardan alana ulaşabildik.
“Çok zor koşullarda üretmeye çalışan gönüllü emektar arkadaşlarımıza, her geçen gün yeni gönüllü arkadaşlar eklendi”
Orada ilkin yıkıntı hastaneden çıkarılan mutfak ekipmanı ve erzak ile çadır-mutfak oluşturuldu ve bölgedeki ilk sıcak yemeği sunabildik. Canla başla, çok zor koşullarda üretmeye çalışan gönüllü emektar arkadaşlarımıza, her geçen gün yeni gönüllü arkadaşlar eklendi. 5 kişi olarak, günde 4-5 bin kişilik yemek çıkarırken 10-12 kişi ile 15 gün boyunca, 8 bin kişilik yemek üretilip dağıtıldı.
En büyük sorunumuz su, tuvalet ve dinlenme alanlarının yetersizliği oldu. Bir kişinin bir haftadan fazla alanda kalması ciddi sağlık sorunlarına yol açabilirdi. Dolayısıyla sektörel platformlardan destek alarak yeni ekipler oluşturduk. Ülkenin farklı yerlerinden, çok isteyerek gelen gönüllülerle ekipler oluşturup, derin gönül bağı ile dayanışarak ürettik.
Tüm emek verenlere müteşekkiriz.
-Bölgede yerli şeflerin, yeme-içme sektörü çalışanlarının gönüllü olarak destek verdiği mutfaklar kuruldu. Malzemeler için belediyelerle, işgücü için özellikle kadın kooperatifleriyle işbirliği yaptılar, sizin de bu tür işbirlikleriniz oldu mu, nasıl çözdünüz?
-Bizim alanımızda potansiyel arttıkça desteğe elbette ihtiyacımız arttı. Ancak Hatay’dan ya da çevre illerden destek almak mümkün değildi. Herkes enkazın altındaki yakınlarının derdindeydi. Dahası çok ciddi ulaşım sorunu vardı. En büyük destek kaynağını bölgedeki film çekimlerinde catering hizmeti veren Tuna Mutfak sağladı. Sanat çevrelerinden gelen maddi desteklerle mutfağı büyütüp erzak sorunumuzu çözdük.
Son 6.4’lük depremde mutfak alanımızın zemini çatlayıp, gaz kaçağı riski oluştuğundan mutfak konteynerlere yüklenip yeni kurulan sahra hastanesi bahçesine taşındı. Nihai amacımız bölge insanını mutfakta istihdam etmekti. Nitekim, bölgeden bir aile yemek yapım işini üstlendi. Bundan sonrasında gelen yardımlarla erzak ihtiyaçları ve maddi olarak da istihdamları sağlanacaktır.
-Pek çok endemik bitki türünün, hayvancılığın da ev sahipliği yaptığı çok geniş bir alanı etkiledi deprem. Yıkım, insanlarla birlikte hayvanlar, doğal çevre için de söz konusu. Sizin alanınız açısından baktığımızda neleri kaybettik?
-Çok şey kaybettik ve şimdi bunları düşünmeye bile korkuyorum. En çok bildiğim; bölgedeki tedarikçilerimiz üretemez oldular. Ne zaman, nasıl olur, kendileri de kestiremiyor. Ama bir yandan, kendilerini daha iyi hissetmeleri adına, üretime zorluyor ve destek olmaya çalışıyoruz. Diliyorum en yakın zamanda hayata tutunacaklar.
Bire bir tanıdığımız ve bu süreçte tanıştığımız arkadaşlarımız, yakınlarımız ve tüm mağdurlarımız başta olmak üzere, o coğrafyanın, tüm kültürel değerleriyle korunarak yeniden hayat bulması için desteklerimize devam edeceğiz.
Bölgedeki insanların acil ihtiyaçlarını bildiğimiz için buradan direkt ihtiyaca yönelik gönderimler yapıyoruz. En işlevli şekli de, dayanışmak için bize başvuranları, bölgedeki ihtiyaç sahibi aileler ile buluşturuyoruz. Bu şekilde zincir bağlar kurulmuş oluyor.
Buradan, sürdürülebilir başka desteklerimizin olabilmesi için, üniversitelerin gastronomi bölümlerine başvurduk. Böylece geliştirilecek sağlıklı ve dayanıklı yemek reçetelerine fiziki destekte bulunabileceğiz.
-Söyleşiye vakit ayırdığın için teşekkürler…