Yeşil sahalardaki Dionysos

0
672

Karl Marx’ın “Din toplumların afyonudur” şeklindeki meşhur sözü, zamanla evrilerek futbol için de anılır olmuştur. Futbolun, kapitalist sisteme hizmet eder şekilde endüstrileşerek kirlenmesini bir kenara bırakırsak kitleleri meşgul etmesi, kendi gündemini yaratması, gerçeği perdeleyip gizlemesi gibi yadsınamaz meziyetleriyle kitlelerin afyonu olduğunu kabul etmek gerekir.

“Futbol afyonu”, insana her şartta etki eder mi, uyuşturucu etkisi hangi şekilde bozulur? Bu soruları futbolu “Dionysos kültü” bağlamında inceleyerek tartışmaya çalışacağım.

 

Dionysos kültü

Dionysos, Yunan mitolojisine göre Anadolu’dan gelen hem tanrı hem insan hem iyi hem kötü hem yerli hem yabancı hem eril hem dişil özellikleriyle coşkunun, üzümün ve şarabın tanrısıdır. İçinde barındırdığı ikiliklerle tarım toplumunun hep ilgisini çekmiş ve onların saygısını toplamıştır. Birçok özelliğiyle Hz. İsa’yı hatırlatan Dionysos, adına yaptırılan tapınaklarda gerçekleşen büyük festivallerin konusu olmuş, mevsim dönümlerinde ölümü ve yeniden hayata dönmesi canlandırılarak kutlanmış, zamanla da “tiyatro”nun doğuşuna vesile olmuştur.

Nietzsche, “Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu” adlı çalışmasında Dionysos törenleri için şunları söylemektedir: “Bu bayramlar alabildiğine canlı, dişi-erkek ayrımı gözetilmeksizin, bir kendi başına bırakılmışlık içinde, belirli bir yerde düzenlenir, kuşakların dalgalanmaları her ailenin bağlı bulunduğu gelenek kurallarını aşar, ağırbaşlılık bilmez, doğanın en yırtıcı yabansılları kendilerini koyuvermiş gibi bir ortam oluşur, en yadırganan biçimde, aşırı sevgiyle yırtıcılık birbirine karışır.” Bu alıntıdan da anlaşılabileceği gibi Dionysos adına yapılan törenlerde insanlar, içilen şarapların da etkisiyle bir şekilde kendilerinden geçerek kısa süreli bir “ekstast” hali yaşar, bu halin içinde tüm normları unutur, hatta normlara karşı bir tavır takınarak insansı yaratılış coşkunluğunu sonuna kadar yaşar. Törenin sonunda da içgüdüsel dürtülerini tatmin etmiş kitleler, toplumsal görevlerine geri dönerler.

Atina kent kültürü, Dionysos törenlerinin bu sınırdalık haline bir tedbir koymak için bazı düzenlemeler getirir ve kent kültürüne giren Dionysos kültü, oyuncular tarafından temsil boyutuna indirilir. Böylece hem insanlar törenlerde gerçekleştirdiği duygusal sağımı izleyen olarak yine yaşayacak ve bir katharsis sağlanacak hem de kontrolden çıkacak bir durum olmayacaktır. Bu atılım da trajedinin doğumunu ve tiyatronun temellerinin atılmasını sağlayacaktır.

 

Sahalardaki “Diyonizyak etki”

Nietzsche’nin yukarıdaki alıntısı, hiç değiştirilmeden bir futbol maçını da tasvir ediyor olabilirdi. Tiyatronun kökenini oluşturan kent kültürünün içine taşınmış Dionysos şenlikleri ile yeşil sahalarda izlenen futbol maçları arasında bu anlamda müthiş bir benzerlik vardır. Bu benzerlikleri maddeler halinde şöyle sıralayabilirim:

1- Futbolda izlenen “oyuncuların” karşılığı “futbolcular”, izleyen “seyircilerin” karşılığı tribünlerdeki “taraftarlar”dır. Tiyatrodaki seyir alanı olan “sahne”, futbolda “saha” olarak karşılık bulur.

2- Tıpkı tiyatroda olduğu gibi seyir alanı ile seyredenler arasında belli bir mesafe vardır. Bu mesafeye rağmen aynı yerde ve aynı anda bulunma durumu mevcuttur. Ortak bir zaman, ortak bir coşkuyla doldurulur. Bu coşku, aşırı sevgi ve yırtıcılığın karışımı olarak tanımlanabilir.

3- Genelde “iki perde” şeklinde sergilenen tiyatro oyunları gibi futbol da “iki devre” şeklinde oynanır ve oyun belli bir zamanla sınırlıdır.

4- Futbolcu bir oyuncunun kostümünü giymesi gibi formasını giyerek sahaya çıkar. Taraftar da gerek yüzünü boyayarak gerek bayraklarını, atkılarını alarak törensel bir hazırlıkla seyir yerine geçer. Bu durum çok önemlidir. Taraftar da futbolcu da bu törensel değişimi yaşarken aslında toplumsal kimliklerinden kurtulur ve başka bir kişiliğe bürünür. Dionysos törenlerinde bu durum yüze takılan maskelerle sağlanır.

5- Normlarla törpülenen toplumsal kimliklerinden sıyrılmış taraftar ve futbolcular, bu başkalığın verdiği özgürlükle belli bir süre için de olsa “olması gerektiği” gibi değil, “olmasını istediği gibi” davranır. Bu süre içinde ahlak, toplumsal norm ve hukuk kuralları askıya alınır. Örneğin bu süre dışında, gündelik hayatta edemeyeceğiniz bir küfrü, bağıra çağıra haykırabilirsiniz. Dionysos törenlerinde de “normların askıya alınışı” durumu vardır.

6- Maç sonucu ne olursa olsun törensel diye addettiğimiz bu süre sonunda birey rahatlayacaktır. Görünmez kuralları olan bir sınır aşımıyla katharsis yaşayacak, duygusal bir sağıma uğrayacaktır.

7- Bireyin taraftar grubu içindeki “esktast” hali, onu rahatlatacak ve bu durum bireyi törensellik bittikten sonra içine gireceği kurallar dünyasına daha uyumlu bir hale getirecektir.

İşte futbolun kitleler üzerindeki afyon etkisinin sebebi budur. İktidar, kendi kurallarına uyum sağlayacak bireyler ister. Bireylerse yaratılışına aykırı kuralları kabullenmekte her zaman zorlanır. Futbol gibi sağaltıcı araçlar, iktidar gözünden bireylerin yaratılış marazlarını temizler.

 

Altın vuruş

Ancak unutulan bir şey vardır. İktidar, bazen kendi iktidarını kaybetmek gibi büyük korkuların eşiğindeyken koyduğu kuralları kendi ihlal eder.

Futbol, tıpkı Dionysos törenlerinde olduğu gibi bir “kontrol altındaki isyan”dır. Taraftar, ruhundaki sıkışmayı, damarlarında dolanan irini bağırarak, küfrederek, durmadan zıplayarak, bazen “Yönetim istifa!” diyerek atmaya çalışır. Bitiş düdüğü çaldıktan sonra rahatlamış, sinirleri alınmış bir şekilde evine yürüyecektir aslında. Ama eğer bu simülatif durum iktidarın gerçek korkularını pekiştiriyorsa, futbolun kendi kuralları kural koyucular tarafından bozulacak, taraftarın katharsis ihtiyacına ket vurulacak ve görünmeyen, görünür hale gelecektir.

Rahatlamasına izin verilmeyen taraftar, törensel kıyafetlerinden sıyrılıp yeniden topluma karışan bir bireye dönüştüğünde bir şeyler onu rahatsız etmeye başlayacaktır. Kural koyucuların, tören düzenleyicilerin kendi kalelerine attığı goldür bu. Afyonu kuvvetli uyarıcıya döndüren bir altın vuruştur.

Tören kuralları, kural koyucuların lehine çalışan bir araç haline geliyorsa, taraftar rahatlamak yerine birbirini tüketmeye başlamışsa ya müesses nizam yeniden sağlanmalıdır ya da kural koyucular için bitiş düdüğü çok yakındadır.

Önceki İçerikBir soykırım çözümlemesi
Sonraki İçerikPınarbaşı – Dinamit fabrikası projesi iptal edildi
Hakkı Yüksel
1987’de İstanbul’da Eski Yugoslavya göçmeni bir ailenin çocuğu olarak doğan Hakkı Yüksel, lisans ve yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladı. Aynı üniversitenin Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümünde öğrenim görmektedir. Çeşitli Balkan derneklerinde ve Balkan kültürünün korunmasına yönelik faaliyet gösteren internet sitelerinde Eski Yugoslavya devletleri başta olmak üzere tüm Balkan coğrafyasının sinema, dil, kültür, müzik, edebiyat ve tiyatrosu hakkında çeşitli araştırmalar yapmış ve çalışmalar yayımlamıştır. Farklı dergilerde kısa öyküler, tiyatro oyunu, film, dizi ve kitap eleştirileri yazmaktadır. 2011’den bu yana Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak çalışmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz