Dede Sultan

0
503

“Medeniyetler beşiği” denilen, çoğu zaman medeniyetlerin gözünün yaşına bakılmadan yobaz çukuruna gömüldüğü, ilerici aydınının Serez’in esnaf çarşısında darağacına çekilme emrini veren yerdir Anadolu.

Renklilikten, kardeşlikten, paylaşımdan yana filizlenen her türlü aydınlanma hareketinin henüz çiçek açmışken kopartıldığı yerdir.

Bu toprakların erdemi iki taş arasında un ufak edilmiş, bırakınız olgunlaşmayı, direnişin kültürü dahi oluşamamıştır.

Ağalar, beyler ülkesi, ağasında, beyinde, reisinde, kendini görüp böbürlenen tebaanın yurdu olmuştur.

‘Devlet baba’ geleneği, ‘ulü’l-emre itaat’ anlayışı hep bir patrona hizmet etmiş; başkaldırı, uykusunda öldürülmüştür.

Yüzlerce ayakkabı işçisi, atölyesinde Orhan Gencebay ile kaderine boyun eğmiş, Gencebay ise saraylarda ağırlanmıştır.

İşbirlikçinin kazandığı, başkaldıranın gözler önünde kaybettirildiği, ‘Aman kızım, aman oğlum etliye sütlüye karışma’ denilen kaderci bir coğrafyaya dönüşmüştür.

Hep mi böyleydi?

Hiç mi iyiler kazanmadı?

Unutturulan tarihte kazandığı da oldu elbette.

Börklüce Mustafa kazandı örneğin. İzmir Karaburun’da.

‘Yâr yanağından gayrı, paylaşmak için her şeyi’ söylemi ile kazandı.

Yıl 1413 idi.

Kimsenin “bu benim malım” demeyeceği bir dünya hayal etti Börklüce. Karaburun yarımadasında ‘Ortak ekip ortak biçeceğiz, tarım aletleri dahil toprağın üstünde her şey, yâr yanağından gayrı hepimizindir” dedi. Dedi de sultanlara yaranamadı.

Bağlıları ona “Dede Sultan” dediler.

Her biri dünya malına tamah etmeyen, dikişsiz beyaz elbise giyen, yalınayak, gözü pek köylülerdi. Bir kültür oluşturdu Börklüce, üreten, paylaşan, direnen bir kültür. Hiçbir köylü, hiçbir ağaya, beye, sultana vergi vermeyeceğine, kendi hak düzenlerini bozdurmayacağına ahdettiler.

Önce Aydın Sancak beyi İskender Bey, Karaburun’u yıkmaya geldi.

Börklüce Mustafa’nın beyaz dikişsiz giysili, yalınayak 3 bin bağlısı İskender Bey’i savaş alanına gömdü. Köylünün beylere borcu da, vereceği vergi de yoktu.

Beylerin düzeni bozuldu.

Bu kez 1416’da 15 bin kişilik ordu ile Timurtaş Bey geldi. 3 bin kişilik yalınayak, başı açık, direnişçi köylü 15 bin kişiyi alt etti.

Karaburun hâlâ emeğin ve özgürlüğün toprağıydı.

O devlet baba, o sistemi devam ettirecekti. O köylü, sultan sofralarına en değerli yemişlerini seçip gönderecekti. Durur mu Osmanlı! I. Mehmet tüm orduyu gönderdi.

Saçları dazlak, tek etekli, yalınayak köylüler Beyazıt Paşa’nın ordusu karşısında yenildiler.

Karaburun yer ile yeksan edildi.

Yaşlı, çocuk demeden katledildi. Börklüce Mustafa Karaburun’dan Selçuk’a zincire vurulmuş durumda yürüyerek, bir haftada götürüldü. “Affını dile, nedamet getir” diyenlerin yüzüne tükürdü. Bağlılarının boynu, gözünün önünde tek tek vuruldu. Hiçbir bağlı nedamet dilemedi. Börklüce’nin gözüne bakarak “Dede Sultan” diye öldüler.

Yoldaşı Torlak Kemal aynı coğrafyada, bağlıları ile aynı fikirle direnenlerdendi, sonra onu katlettiler.

Her ikisi de; “Ay ve güneş herkesin lambası, hava herkesin havası, su herkesin suyu. Ekmek niye herkesin ekmeği olmasın” diyen Bedreddin’in bağlısı idiler.

En çok korkulandı, en çok dinlenen, en çok bilendi Bedreddin.

Bedreddin’i Serez’in esnaf çarşısında sabaha karşı astılar.

Ne kadar benziyor değil mi, Denizler’e, Mahirler’e.

Ne kadar benziyor Fatsalı Terzi Fikri’ye.

Enseyi karartmamalı elbette. İki ağaç dahi aşk ile filizlendiriyor bazen direnci.

Adnan Yücel’in söylediği gibi;

“Ne kırlarda direnen çiçekler

ne kentlerde devleşen öfkeler

henüz elveda demediler.

Bitmedi daha sürüyor o kavga

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz