“Kim Mihri” genç bir yönetmenin ödüllü ilk belgesel filmi. Film geniş kitlelerce tanınmayı hak ettiği halde bugüne kadar görmezden gelinen cesur, yetenekli, kararlı, sanatçı bir kadının portresi. Bu portre duyarlı bir kadın yönetmen tarafından kadın duyarlılığı ile uzun araştırmalar sonucu, alanında uzman diğer kadınların da moral ve araştırma desteğiyle meydana çıkmış.
Biz de Jineps olarak Mihri’nin bir anlamda “gün yüzüne” çıkması nedeni ve söyleşi için Berna Gençalp’e teşekkür ediyor, “Mihri’nin kurmaca”sında tekrar görüşmek üzere diyoruz.
Mihri Rasim Müşfik Açba ile ilgili bildiğimiz ilk araştırma, Mahinur Tuna’nın yazdığı “Türkiye’nin ilk kadın ressamı Mihri Rasim Müşfik Açba” kitabı idi. Daha sonra yapılan belgeselde de kitabı ve kendisinin bu konudaki bilgilerinden yararlanıldığını görmekteyiz. Gençalp’in yanı sıra Mahinur Tuna’ya da sorduk…
-Kendinizi tanıtır mısınız Berna Gençalp, yönetmenlik dışında farklı alanlarda da çalışmalarınız olduğunu biliyoruz, sizi sizden dinleyelim…
-Ben yazar ve yönetmenim. “Kim Mihri ilk filmim. Formasyonum sinema. Lisansımı Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü’nde, yüksek lisansımı ise İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde tamamladım. Birkaç yıl reklam ajanslarında çalıştım ve sonra kurumsal dergilerde serbest yazarlık ve editörlük yaptım. Bu arada sinema senaryolarım ile ilgili başvurular yapıyordum.
Berlin Film Festivali çatısı altında düzenlenen Berlin Talent Campus’a seçildim, Macaristan’daki Katapult Senaryo Atölyesi’ne ve Yunanistan’daki Mediterranean Film Institute’a devam ettim. Kısa bir dönem dizi senaryo gruplarında çalıştım. Aslında aklımda yönetmenlikten çok kurmaca film yazmak vardı. Yazıyordum da ama “çok kadınlı işler” denerek çekilmiyordu yazdıklarım. Belgesel çekeceğimi ise hiç öngörmüyordum. Ama hayat insanı şaşırtıyor. Bunların dışında bağımsız animasyon sinemasına odaklanan Canlandıranlar Festivali’nin isim annesiyim ve 10 yıldır devam eden bu festivalin ekibinde yer alıyorum.
“Mahinur Hanım’ın, Mihri ile aynı evde yaşamış kişilerle yaptığı konuşmalar bana onun cevval karakteri ve gündelik hayattaki davranışları ile ilgili çok özel bilgiler verdi”
-”Mihri Yolda” adlı kurmaca film projesiyle ödül aldınız. “Mihri Yolda”dan “Kim Mihri”ye nasıl ve neden geçtiniz? Projenin sonuçlanması kaç yılınızı aldı?
-Mihri’den ilk defa 2012 sonu ya da 2013’te haberim oldu, o an kendi kendime “bu bir film” dedim. “Kim Mihri” belgeselinin izleyici ile ilk buluşması ise Ekim 2022’de Antalya Film Festivali’nde gerçekleşti. Doğrusu, Mihri için ilk yola çıkışım belgesel projesi ile değil, kurmaca projesi ile oldu. 2015 yılında, “Mihri Yolda” isimli uzun metraj kurmaca bir senaryo yazdım, Uçan Süpürge Film Festivali’nde bu çalışma ile Senaryo ve Proje Geliştirme Ödülü aldım. Ancak üç kıtada, dört şehirde geçen böyle bir dönem filminin yapılması için uygun şartlar yoktu. Mihri hiç tanınmıyordu.
Giderek, kurmacadan önce belgesel yapmak gerektiği fikrine ısındım. Uzun metraj, bağımsız “Kim Mihri” belgesel projesini geliştirdim. O ara herkese Mihri’den ve çekmek istediğim belgeselden bahsediyordum. Bana “Mockumentary mi çekeceksin?” diyen bile oldu. Mockumentary, belgesel gibi görünen ama aslında tamamen kurmaca olan bir film türü. Çünkü Mihri’nin hikâyesi çok inanılmaz geliyordu. Yapımcılarımız Berat İlk ve Yonca Ertürk ile çekirdek ekibi oluşturduk, 2016 yılından itibaren destekler bulduk ve belgesel çekimlerine başladık. Mihri ile ilgili araştırmalar, filmin yapım sürecinde de devam etti.
-Biz de soralım; önce “Kim Mihri”, sonra “Neden Mihri” ve aldığınız ödüller?
-Kim Mihri sorusunun cevabını film boyunca arıyorum. Bu konuda sanat tarihçiler, toplumsal tarihçiler, sosyolog ve sanatçılar detaylı ve incelikli cevaplar veriyorlar. Kısaca söylemek gerekirse; Mihri sanat tarihimizde öncü ve kurucu bir figür, usta bir ressam. 19. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul’da doğmuş, ressamlığını ve eğitimciliğini profesyonel olarak üç kıtada sürdürmüş. Mücadeleci, azimli ve kendi yeteneğinden hiç kuşku duymayan iddialı bir kadın. Tuhaf olan, hem ülkemizde hem de dünyada sanat tarihi yazımında kadınlara yer verilmemesi. Oysa bu kadınlar vardı ve hâlâ varlar.
Hem kadınların hem de toplumların bu hayat hikâyelerini bilmeye ihtiyacı var. “Kim Mihri”, ressam hakkında yapılmış ilk uzun metraj bağımsız sinema belgeseli. Ama belgesel sadece Mihri’yi anlatıp sadece onu görünür kılmıyor, onunla birlikte bugünün alanında uzmanlaşmış kadınlarını da izleyiciye tanıtıyor. Kadınların kamusal alanda uzmanlıkları üzerinden daha fazla görünür olmaya ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Film, Mihri’nin kolektif bir çabayla ortaya çıkarılmasını ve bugün aramıza dönmesini belgeliyor. “Kim Mihri” belgeseli Antalya Film Festivali’nde En İyi Ulusal Belgesel Ödülü’nü aldı. Ankara Film Festivali, İzmir’deki Kadın Yönetmenler Festivali ve İstanbul Film Festivali’nin yarışma bölümüne seçildi, SİYAD Ödülleri’ne aday gösterildi.
“Salt Galata’da, evinde ve Mihri’nin doğduğu Kadıköy sokaklarında, Baklatarlası civarında çekimler yaptık”
-Biz ilk olarak Mihri Rasim’i Mahinur Tuna’nın çalışmalarıyla tanıdık, sizin kendisiyle yolunuz nasıl kesişti?
-Ben Mihri’den ilk defa İstanbul Modern’de katıldığım Türk resim sanatı tarihi dersinde, sanat tarihçisi Burcu Pelvanoğlu sayesinde haberdar oldum. Burcu Pelvanoğlu’nun Mihri’nin yeğeni olan Hale Asaf üzerine bir monografi çalışması var. O kitap, Mihri’yi sanat tarihinde doğru bir noktada konumlandırmam için bana yol gösterdi. Daha sonra yine Burcu Pelvanoğlu’ndan Mahinur Tuna’nın bir kitabı olduğunu öğrendim. Mahinur Tuna’nın kitabı da Mihri’nin Abhaz bağlarını, aile geçmişini, İstanbul’da yaşadığı ortamı, sosyal ilişkilerini daha iyi anlamamı sağladı.
İyi ki Mahinur Hanım, “Sanat tarihçisi değilim, bu benim işim değil” dememiş ve kolları sıvayıp araştırmaya girişmiş. Özellikle Mahinur Hanım’ın, Mihri ile aynı evde yaşamış kişilerle yaptığı konuşmalar bana onun cevval karakteri ve gündelik hayattaki davranışları ile ilgili çok özel bilgiler verdi. Böylece Mihri iki boyutlu, karton bir tarihi kişi olmaktan çıktı, üç boyutlu, kanlı canlı bir karakter haline geldi.
Aslında tüm okuduklarım merakımı daha da artırdı. Mihri’nin pek bilinmeyen Avrupa ve Amerika yıllarına dair birincil kaynaklara dayanan bilgiler ise Montreal’de yaşayan sanat tarihçisi Özlem Gülin Dağoğlu’ndan geldi. Özlem, Mihri Rasim konusunda ilk doktora tezini yazmış olan akademisyen. Yakında tezi kitap olarak da çıkacak. Belgesel için bu isimlerin hepsi ile röportajlar yaptım. Her biri her zaman bana moral, projeye de destek verdiler.
Mahinur Hanım ile Salt Galata’da, evinde ve Mihri’nin doğduğu Kadıköy sokaklarında, Baklatarlası civarında çekimler yaptık. Maalesef Kadıköy’de Mihri’den ya da ailesinden kalmış hiç iz yoktu. Aynı şekilde Mihri’nin yaşadığını bildiğimiz Bomonti’de de ondan hiç iz yok. İnas Mektebi’nin olduğu bölgede de yok. Mahinur Hanım, sağ olsun, nisan ayında İstanbul’daki gösterimlerimize gelip filmi izledi. Mihri Hanım’ın ismini, izlerini yaşadığı yerlerde bulamasak da kitaplarla ve belgeselle biz bir grup kadın olarak elimizden geleni yaptık, diye düşünüyorum.
“Jineps okuyucularının YouTube kanalımıza üye olmalarını öneririm”
-Yakın zamanda yeni projeleriniz olacak mı?
Önümüzdeki aylarda “Kim Mihri” belgeselinin izleyicilerle buluşması için çabalarımız devam edecek. Filmi merak edenleri Kim Mihri sosyal medya hesaplarımızı takip etmeye davet ediyorum. Gösterim duyurularımızı oradan yapacağız. Gösterimlere paralel olarak filmin grafik tasarımcı kadınların elinden çıkan posterlerinin sergisinin yapılabilmesi için destek arıyoruz. Ayrıca Jineps okuyucularının YouTube kanalımıza üye olmalarını öneririm. Kim Mihri YouTube kanalında, filme sığdıramadığımız ama çok değerli bulduğumuz röportajları izleyicilere İngilizce altyazı ile sunacağız.
Şu günlerde yaşadığımız bir heyecan daha var. O da Eleni Lomvardou imzalı Kim Mihri film müziklerinin dijital müzik platformlarında dinleyicilere sunulması. Festivallere seçilmek, ödül almak bir sinemacı olarak beni elbette çok mutlu ediyor ama bu şekilde ancak belli şehirlerde, belli bir kesime ulaşmak mümkün. Oysa gönül ister ki “Kim Mihri” belgeselini yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli şehirlerdeki sanatseverlere, öğrencilere, kadınlara ve erkeklere götürebilelim. Bu gösterimler sayesinde biz de bağımsız filmciler olarak bir sonraki filmimize imkân yaratabilelim.
Türkiye’de ulusal televizyon kanalları bağımsız yerli yapım belgesellere ilgi göstermediği için bağımsız sinema yapanların “sürdürülebilirlik” açısından işi gerçekten çok zor. Belgesellerin dağıtımı dünyada da bir mesele ama orada üniversite gösterimlerinden müze gösterimlerine uzanan, filmcinin de gösterim telifini sağlıklı şekilde alabildiği mekanizmalar var. Ben şu anda “Kim Mihri” belgeselinin farklı şehirlerde gösterimlerini organize etmek için çalışıyorum. “Kim Mihri” için halka açık ya da belli bir gruba özel gösterimler organize edilebilir. Yerel yönetimlerin, sinema kulüplerinin, üniversitelerin, şehirlerin önde gelen marka, kurum ve kuruluşlarının davetlerine açık olduğumuzu buradan söylemek isterim. Daha ileride dijital platformlarda da yer alırız ama ben ilk etapta yüz yüze yapılacak toplu gösterimlere çok önem veriyorum. Bu, özellikle pandemiden ve depremden sonra çok da ihtiyacımız olan bir şey. Ayrıca bu gösterimlere olabildiğince katılmak niyetindeyim. İzleyici filmi izlerken ben de onları izleyeceğim…
Mevcut şartlarda ülkemizde bağımsız sinema yapmak iyice zorlaştı. Ama yapmayı istediğim filmler var. Kadınların şehre, kamusal hayata duyduğu arzuyu anlatan bir film yapmak istiyorum. Ve yeterli şartlar oluşursa Mihri’nin kurmacasını…
-Mahinur Hanım, sizin ilk keşfiniz nasıl olmuştu ve sonrasında Kim Mihri ekibiyle yollarınız nasıl kesişti?
-Bildiğiniz üzere Adige ve Abhaz halkının dili, tarihi ve kültürü her zaman ilgi konumdu. Çeviri ve araştırma yazılarımın yanı sıra tarihsel süreç içerisinde Adige ve Abhaz kadınlarının durumunu da merak ettim. Özellikle okuduğum Abhazca mitolojik ve folklorik yayınlarda kadın karakterlerin çok güçlü ve yetenekli olduklarını, resmi tarihteki yerlerinin de azımsanmayacak boyutta olduğunu gördüm. Bu kez çağdaş kadınları merak ettim ve küçücük Abhazya’da ünü sınırları aşmış birçok sanatçı, edebiyatçı, müzisyen, akademisyen kadınlar gördüm.
Haliyle, diasporadaki kadının da durumuna bakmak istedim. O da beni şaşırttı. Sayıları az olsa da etkinlikleri çok olan kadın karakterlerle karşılaştım. Bu yüzden ben de elimden geldiğince, bilebildiğim isimler üzerinde bazı küçük çalışmalar yapıp bilgi biriktirdim. Böylece bir kadın dosyası açmış oldum.
Adına tesadüfen bir dergide rastladığım Mihri Rasim Müşfik de bu çalışmanın bir parçası oldu. 2007 yılında Türkiye’nin ilk kadın ressamı “Mihri Rasim Müşfik Açba” adında bir kitap yayımladım. Kitabı yayımladıktan sonra 2010 yılında Facebook’ta aynı isimle bir grup açarak, ressam hakkında yeni bilgileri ve gelişmeleri burada okuyucuyla paylaştım. Üyeler de buldukları yeni bilgileri burada paylaştılar, böylece sosyal medyada bir arşivimiz oldu.
Kitap yayımlandığında Habertürk’te “Renkahenk” diye bir kültür ve sanat programı vardı, Resim Heykel Müzesi’nde Mihri Hanım’ın bir eseri önünde söyleşi yapmış, kitabı tanıtmıştık. 2016 yılında NTV radyonun “Yol Açan Kadınlar” konulu programında da bir söyleşimiz oldu, bu konuşma birçok dinleyiciye ulaştı. Böylece, Mihri Hanım’ı merak edenler bir şekilde benimle iletişim kurdu. Bunlardan biri, aynı zamanda akrabam olan Berna Korkut idi. Berna Korkut, 2013 yılında “Mihri – Katre-i Suret” adıyla 13 bölümlük bir dizinin senaryosunu hazırladı ve çekimlerinin yurtdışında da yapılacağını ve bazı yabancı oyuncuların da bulunacağını belirten bilgileri 15 Ağustos 2013 tarihinde Mihri Hanım ile ilgili Facebook grubumuzda paylaştı. Bir talihsizlik olmalı ki diziden bir daha haber çıkmadı.
Daha sonra bir başka Berna, genç yönetmen Berna Gençalp bana mesaj atmış ama ben, neredeyse bir yıldan fazla bir süre görmemişim, sonunda görüştük ve buluştuk.
Çekimler başlayıncaya kadar zaman zaman görüşüp konuştuk. Berna Gençalp son derece samimi, disiplinli, çalışkan, meraklı ve sabırlı genç bir yazar ve yönetmen, onunla çalışmak çok rahat ve huzur verici oldu. Çekimler de son derece keyifli geçti.
Berna Hanım’ın epey zamanını alan çalışmalarından ara ara haberdar oldum. Sanırım 2019 yılının mayıs ayında Salt Galata’da yapılan “Mihri, Modern Zamanların Göçebe Ressamı” adlı sergide yeniden buluştuk. Sergi beni çok umutlandırdı, Berna Gençalp’ten önce tanıştığım Kanada’da yaşayan sanat tarihçi Özlem Gülin Dağoğlu’nun yeni bulduğu materyallerle de zenginleştirilen Salt Galata’daki sergi, bildiğimiz ve bilmediğimiz yeni bilgilere ve eserlere ulaşma fırsatı vererek ressam Mihri konusunda bir kez daha düşünmemizi sağladı. Ama hepimizden çok yönetmen Berna Gençalp ve ekibini daha fazla çalışmaya itti, onun yolculuğu tıpkı Mihri gibi sınırları aştı, sonuçta harika bir eser ortaya çıktı.
Mihri Hanım hakkında Taha Toros’un kadın ressamlarla ilgili yazdığı kitaptaki birkaç sayfanın dışında fazla bilgi yoktu ve bazı bilgiler de yanlıştı. Ben kitabımda o günün koşullarında Mihri Hanım hakkındaki mevcut yazılı kaynakların hemen tümünden söz ettim. Ayrıca sözlü tarih çalışması yaptım. Mihri Hanım’ın yakın akrabaları ve eşinin akrabaları ile söyleşiler yaptım ve onları kitaba aldım. Yine çeşitli kitap ve dergilerde yayımlanmış tablolarının resimlerini ve daha başka görselleri de bir araya getirmeye çalıştım. Amacım benden sonra araştırma yapacak, senaryo yazacak, film çekecek ya da başka bir şey yapacak kim varsa, yararlı olsun diye adeta rehber bir kitap hazırladım. Mihri Hanım’ın yurtdışındaki, özellikle Amerika’daki yaşamını konu edinerek tez hazırlayan Özlem Gülin Dağoğlu ve Antalya Film Festivali’nde Altın Portakal ödülü alarak en iyi belgesel seçilen “Kim Mihri?” belgeselini gördükten sonra, ben de işe yarar bir şey yapmanın mutluluğunu duydum.
Bu iki genç hanım konuyu öyle ileri bir noktaya taşıdılar ve öyle başarılı işler yaptılar ki bizi yeniden düşünme ve araştırma yapmak zorunda bıraktılar. Çünkü bazı ezberler ciddi anlamda bozuldu.
Bir sanatçıyı sanatıyla değil de magazinsel olaylarla, evinden kaçan paşa kızı, aşklar, sevgililer, Amerika’da sefalet içinde ölmeler ve kimsesizler mezarlığına gömülmeler gibi anlatımlar “Kim Mihri?” belgeseliyle gerçek anlamda tarihe gömüldü. Bu belgesel alışılmışın dışında, son derece çekici ve düşündürücü bir anlatım ve şahane görsellerle Mihri’yi seyircinin kalbine oturtmakla kalmadı, birçok konuda merakını da körükledi. Böylece gerçeklerle yüzleşme, gerçek sorulara gerçek yanıtlar arama, daha fazla bilgi edinme ihtiyacını doğurdu. Şahsen kendim onun hakkında kitap yazmış biri olmama karşın kafamda yepyeni ve çılgın sorularla yeni araştırmalar yapma ihtiyacı duydum. Bu belgeseli iki kez izledim, ayrıca sevgili yönetmenimiz Berna Gençalp ile yapılan tüm söyleşileri takip ettim ve yönetmene gelen sorulardan izleyicinin de bu gerçekliği satın aldığını gördüm.
Gerçekten, “Kim Mihri?” Mihri’nin kim olduğunu anlatmaya çalışmanın ötesinde, beraberinde yeni sorular ve yeni yanıtlar ihtiyacını doğurdu.
Kitabımın sonuç bölümünde Selim İleri’nin “Gün gelecek, herkes Mihri olacak” cümlesini olduğu gibi alarak altına şöyle bir yorum yapmışım ve “İnsanlar Mihri Hanım’a ilgi duyuyor, onu seviyor, merak ediyor ama onun hakkında yeterli bilgileri yok. O yüzden meraklarını hayalleri ile gidermeye çalışıyorlar, bu kez gerçek Mihri’den farklı Mihriler doğuyor, o halde gerçek bilgileri çoğaltıp gerçek Mihrileri bulmak gerek” demişim. Şimdi görüyorum ki gerçek Mihri’ye oldukça yaklaşılmış.
Belgesellerin ne kadar yararlı olduğunu zaten biliyordum ama sevgili Berna, konuyu o kadar güzel işlemiş ki hepimizin yüreğine de işledi. Pek çok övgüye değer yönleri var, hangisini anlatacağımı bilemiyorum. Verdiği bilgiler, görseller, animasyon, kadın konusunu ele alış tarzı, müziği ve daha pek çok şeyi ile alışılmışın dışında, gerçek film tadında bir belgesel olmuş.
Ben sade bir izleyici ve meraklı gözüyle hem belgesel hem de animasyon hakkındaki bazı duygu ve düşüncelerimi ayrı bir yazı ile dile getirmek istiyorum.
Özetle şunu söylemek istiyorum; filmde de gördüğümüz üzere sevgili kadınlar kendinizi küçümsemeyin, siz isterseniz her şeyin üstesinden gelirsiniz. Hayallerinizin peşinden koşmaktan vazgeçmeyin. İz bırakan, yol açan hemcinslerinizin peşine düşün, göreceksiniz ne çok yol gösterici olacak. Dikkat ettiyseniz filmde adeta bir kadın ordusu vardı. Ama lütfen erkek dostlarınızın hakkını da unutmayın, hep yanı başınızda ve arkanızda kale gibi durdular. Sevgili Berna’nın filmine ayrı bir güzellik katan animasyon sevgili eşi Berat’ın eseriydi ve bizi Mihri’nin peşinden heyecanla sürükledi. Kadın-erkek birbirimizi sevdiğimiz, saydığımız, birbirimizi desteklediğimiz, sahip çıktığımız sürece daha güzel eserler ortaya koyacağımız açıktır.
Bu arada Adige ve Abhaz kadınlarının diaspora tarihindeki konumu konusunda da ayrı bir çalışma yapmak gerektiğini belirtmek isterim. Mihri Hanım’ın ailesi bilindiği üzere büyük sürgünden, yani 1864’ten önce Osmanlı topraklarına gelen bir aile ve ailenin hemen tüm fertleri, kadın-erkek hepsi sarayla yakın ilişki içinde, bazı akrabaları padişah eşi, bazı akrabaları şehzade eşi, bazıları paşa, bazıları sarayda, bazıları enderunda görevli. O nedenle de tamamen Osmanlı yaşam tarzına entegre olmuş durumda. Buna karşın başta soyadları ve sosyal konumları ile ilgili bazı özelliklerini unutmamışlar ki Soyadı Kanunu çıktıktan sonra gerçek soyadları olan “Açba” soyadını almışlar ve Mihri Hanım yurtdışındaki yayınlarda “Prenses” unvanını kullanmış, belli ki ailesinin soyadını ve sosyal statüsünü unutmamış.
Sürgün sonrası yaşanan çeşitli sorunların çözümü için kurulan Çerkes Teavün Cemiyeti gibi kuruluşların kadrolarında ve etkinliklerinde bu aileden kimse var mı, henüz bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey Mihri Hanım’ın saraydaki akrabaları ile de pek aynı görüşte olmadığı, daha çok çağın getirdiği yeniliklere yatkınlığı nedeniyle yaptığı pek çok işin o günün koşullarına göre devrim niteliğinde olduğu.
Öyleyse bu devrimci kadının peşinden yürünecek daha çok yol var. Yolunuz açık olsun gençler!
Berna Gençalp
İzmir’de doğdu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini sinema üzerine Eskişehir Anadolu Üniversitesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yaptı. Yunanistan’da Mediterranean Film Institute, Macaristan’da Katapult senaryo atölyelerine özgün uzun metrajlı kurmaca film senaryoları ile katıldı. Berlin Film Festivali’nin Talent bölümüne seçildi ve Antalya Film Festivali’ne davet edildi.
Türkiye’de bağımsız canlandırma sinemasını geliştirmek üzere şekillendirilen Canlandıranlar’ın isim annesidir. Canlandıranlar Festivali’nde değişik görevlerde çalışıyor.
2014 yılında, “Kerime Nadir ve Agatha Christie’de Benlik Kurgusu: Ben Senin Klişen Değilim” makalesiyle; “Kadın Hayatlarını Yazmak: Oto/Biyografi, Yaşam Anlatıları, Mitler ve Tarih Yazımı” başlıklı uluslararası sempozyuma katıldı, makalesi sempozyum kitabına dahil edildi.
Şiirleri, Sözcükler Dergisi ve Artful Living’te yer alıyor. İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. Kim Mihri projesinin tasarımı, filmin senaryosu ve yönetmenliği Berna Gençalp’e aittir.
Ödüller
Kim Mihri adlı uzun metrajlı belgesel projesi ile, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali Ulusal Belgesel Yarışması’nda En İyi Belgesel Ödülü (2022)
Kim Mihri adlı uzun metrajlı belgesel projesi ile 53. Antalya Film Festivali kapsamında gerçekleştirilen Antalya Film Forum Belgesel Pitching Platformu Ödülü (2016)
Kim Mihri adlı uzun metrajlı belgesel projesi ile, Yunanistan’daki 9. Animasyros Uluslararası Animasyon Festivali + Agora’da market bölümünün odaklandığı tek film projesi olarak, özel bir sunum seansı için seçildi. (2016)
Kim Mihri adlı kısa belgesel projesi ile, 14. İF İstanbul Bir Yaratıcı Yapım Atölyesi ve Pitching Platformu Finalisti (2015)
Mihri Yolda adlı uzun metrajlı kurmaca film projesi ile 18. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Senaryo ve Proje Geliştirme Atölyesi Ödülü Birincisi (2015)