Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘Bir başkasının acısını hissetmek için dilini veya kültürünü bilmek gerekmez’

Çerkeslerin hafıza mekânlarını odağa alarak soykırım, sürgün ve diaspora kavramlarını farklı perspektiflerde tartışan bağımsız belgesel “Belleğin Sesi: 21 Mayıs”ın galası 21 Mayıs akşamı Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kongre Merkezi’nde yapıldı.

Birçok diaspora federasyonu ve dernek temsilcisinin katılımıyla gerçekleşen galada belgesel gösterimi öncesinde “Atalarının Unutturmak İstediklerini Torunları Hatırla(t)mak İster” adlı serginin açılışı yapıldı. Gala, Alexandra Nadin Bolşen’in “The Voice of Memory: 21 May 1864 Dinletisi (Hafızanın Sesi: 21 Mayıs 1864)” ile devam etti. Projenin yapımcı ve yönetmeni Fatih Ekim ve Aybüke Pehlivan, belgeselin yapım aşamasını Jineps Gazetesi’ne anlattı.

-Belgeselle ilgili hazırlık çalışmaları ne kadar zaman aldı?

-Aybüke Pehlivan: Belgesel ile ilgili hazırlık çalışmalarımız yaklaşık bir yıl sürdü. Öncelikle belgeselin amacı, misyonu ve özetini oluşturmakla yola başladık. Konuşmacıların seçilmesi ve konuşma konularını belirledik. Küçük bir ekip ile yola çıkmıştık ama ekibimizi zaman ile büyütme kararı aldık. Gönüllü ekip üyelerini form yöntemiyle ilgilerinin ışığında değerlendirip ekibimizi ve ana kadromuzu oluşturmuş olduk. Belgeselin geçen sene mayıs ayında çekimlerine başlamıştık. Ekibimizle bir yıllık çalışmamız sonucunda “Belleğin Sesi” belgeselini ortaya çıkardık.

-Fatih Ekim: Biz Aybüke ile bu belgesel projesine başladığımızda iki kişiydik. İkimiz de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğrenciyken asistan olarak görev aldığımız Balkan ve Karadeniz Araştırmaları Merkezi’nde Prof. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu Hocamızın da desteği ile Balkan ve Karadeniz coğrafyasında yaşanmış olan sürgünler ve soykırımlar için akademik programlar gerçekleştiriyorduk. Her sene Çerkes Soykırımı ve Sürgünü ile ilgili akademik çalışmalar yapıyorduk. “Çerkeslerde Hafıza Mekânı ve Anma Kültürü” üzerine yapılan panel ve daha sonra semineriyle başladık bu yola. Semineri verirken bu yönde eksiklik olduğuna karar verdik ve neden bu konuda bir belgesel çekmeyelim diyerek yola çıktık. Belgeselimizde akademisyenler, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, aktivistler, sanatçılar ve genç konuşmacılara yer verdik ve zamanla ekibimizi büyüterek belgeseli tamamladık.

Ayrıca Prof. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu’nun danışmanlığında “İstanbul’daki Üniversiteli Çerkes Gençlerinin Çerkeslere Özgü Hafıza Mekânları ile İlişkisi” üzerine lisans tezi yazdım, aynı şekilde Aybüke de “Türkiye’de Çerkeslerin Hafıza Mekânları ve Çerkes Kimlik İnşasında 21 Mayıs” hakkında tez yazdı. Kendi tez sürecimde Çerkes gençleri ile yaptığım anket doğrultusunda hafıza mekânları ve anma kültürü üzerine edindiğim bilgiler belgesel sürecinde etkili oldu.

 

“İstanbul ve Ankara dahil beş ilde çekim yaptık”

-Belgesel çalışmasının arkasında kaç kişilik bir ekip çalışması var? Teknik süreci nasıl yürüttünüz?

-Aybüke Pehlivan: “Belleğin Sesi: 21 Mayıs” ekibi olarak 66 kişiyiz. Projenin koordinatörlüğünü ise yönetmen ve yapımcı olarak birlikte üstlendik. O sebeple her bir ekipten ikimiz de sorumluyduk. Bu ekiplerimiz afiş-tasarım, tanıtım&PR, sosyal medya, arşiv, çeviri, sponsorluk, müzik, kurgu, organizasyon olmak üzere farklı departmanlara ayrılıyor. Her bir departman ile İstanbul içinde olanlarla yüz yüze, uzakta olanlarla online toplantılar gerçekleştirdik. Özellikle afiş-tasarım ekibimiz sosyal medya afişleri ve ana afişimizi oluşturmak için çok sık toplantı yaptı. Ekipte şehir dışından ve yurtdışından gönüllü olarak çalışan arkadaşlarımız da vardı. Yönetmen ve yapımcı olarak çok sık bir araya geldik. Büyük bir ekip olduğu için koordineli ve uyumlu şekilde gitmeye çok özen gösterdik. Aynı şekilde görüntü yönetmenimiz Çetin Kılınç ve set şefi Canper Erdem’le de İstanbul’da sık sık toplantı yaptık. İstanbul, Ankara, Balıkesir, Eskişehir ve Trabzon olmak üzere beş ilde çekim yaptık. İstanbul dışındaki çekimler için şehirlere yönetmen, yapımcı, görüntü yönetmeni ve set şefi ile birlikte gittik.

-Fatih Ekim: Belgesel ekibimiz gönüllü gençlerden ve yoğunluk olarak üniversite öğrencileri ya da yeni mezun kişilerden oluşuyor. Yurtdışında Erasmus değişim programında olan arkadaşlarımız bile vardı ekibimizde ve online şekilde toplantılara hep katıldılar. Ekip üyelerimiz tek ille sınırlı olmadığı için ve deprem dolayısıyla okulların da uzaktan eğitime geçmesiyle çoğunlukla toplantılarımızı online şekilde yaptık. İşlerin yoğun olması ve ilgilenmemiz gereken çok fazla iş olduğu için departmanlarımızın başına bulunduğu departmandan sorumlu kişiler verdik. Genel olarak onlar toplantı ve toplantının içeriğini belirliyordu ve sorumlu kişiler bize o hafta yapacakları işlerin ya da toplantıda olanların bilgisini veriyordu.

 

-Neden böyle bir ihtiyaç olduğunu düşündünüz? Çerkeslerle ilgili halihazırda var olan belgesellerden faydalandınız mı?

-Aybüke Pehlivan: Biz Fatih ile siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler mezunuyuz. Haliyle hep tarihle ve siyasetle iç içeydik. Özellikle de zamanımızın pek çoğu Mehmet Ali Birand’ın “32. Gün” belgesellerini izlemekle geçti. Aldığımız eğitim ve asistanlığını yaptığımız YTÜ BALKAR’da diasporik toplumlar konusunda çokça bilgi sahibi olduk. İlk kez “32. Gün’ün” Çerkes Soykırımı belgeselini izlerken orada konuşmacı olarak yer alan isimlere 20 yılı aşkın süredir bu manada bir projede hiç mikrofon uzatılmadığını fark ettik. Bu yola ilk çıkma planı yaptığımızda ilk olarak Çerkesler ile ilgili yapılan belgesel ya da filmleri incelemek ile başladık. Çünkü her yapılan proje bir öncekilerden farklı ve daha geliştirilmiş olmalı. Tabii ki TRT Belgesel’in “Türkiye’nin Yaşayan Dilleri: Çerkesçe” ve TRT Avaz’ın “Çerkeslerin Göç Hikâyeleri: Oy Deniz Karadeniz” gibi belgeselleri olsa da diasporayı, dinamiklerini ve 21 Mayıs’ın tarihsel arka planını tam olarak yansıtamadığını; diasporada 21 Mayıs’ın herkes tarafından farklı değerlendirildiğini ve bunu kapsayacak bir belgesel olmadığını fark ederek buna toplumun da ihtiyacı olduğunu düşündük.

-Fatih Ekim: Çerkesler hakkında çekilen belgeselleri incelediğimizde Aybüke’nin dediklerine ek olarak yararlandığımız ve etkilendiğimiz başka belgeseller de oldu. Bunlara örnek vermek gerekirse 2014 Soçi Kış Olimpiyatları’na yapılan muhalefeti anlatan, yönetmenliğini Didem Şahin’in üstlendiği “NoSochi”; bir dilin yok olmasını anlatan, Burcu Esenç’in yönetmenliğini yaptığı “Bir Rüya Gördüm, Anlatsam da Anlamazsınız”; soykırım ve sürgünden sonra tekrar anavatanlarına dönen Çerkesleri konu alan, yönetmenliğini Mehmet Çağatay Hunca’nın yaptığı “Anavatana Dönüş”; yönetmenliğini Prof. Dr. Cahit Aslan’ın yaptığı “Demir Atlarla Ataların İzinde”; Okan Başara’nın yönetmeni olduğu, Çerkes sürgününü anlatan ‘’Keşke Olmasaydı”; Ketse Yasin Durmaz tarafından çekilen “Zamanın Anlattıkları”; yönetmenliğini Enis Rıza Sakızlı’nın yaptığı, Çerkeslerin sürgün sonrası yaşamlarını anlatan “Küllerinden Doğmak”; yönetmenliğini Ercüment Akdeniz’in yapmış olduğu “1864 Değişen Dünyada Çerkesler”; yine Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nü konu alan, Berkay Buluş’un yönetmenliğindeki “Karadeniz En Çok Bize Karadır”; Gökhan Baykal’ın belgeseli olan “1864: Çerkes Sürgünü ve Soykırımı”; Eskişehir Kuzey Kafkas Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından hazırlanan “Büyük Çerkes Sürgünü 151. Yıl” belgeseli… Çerkes Soykırımı ve Sürgünün’ü konu alan, bağımsız kişiler, sivil toplum kuruluşları ve televizyon kanallarında çekilmiş bu gibi belgesel örnekleri var.

“Arşivlere ulaşmak en zorlandığımız aşama oldu”

-Belgesel için kaynak ve arşiv bulma kısmında zorluk yaşadınız mı? Arşivlere nasıl ulaştınız?

-Aybüke Pehlivan: Arşivlere ulaşmak bizim için belki de belgeselde en zorlandığımız aşamaydı. Maalesef fark ettiğimiz en üzücü şey, toplu bir arşivin ve görüntülerin Türkiye diasporasında olmamasıydı. Diasporadaki büyük bir çoğunluk elinde olan arşivleri paylaşıma açmamış ve kişisel arşivinde tutmaktaydı. Bu sebeple arşiv ekibimizle ihtiyacımız olan konuları tek tek ayırdık ve her bir konu için iletişime geçmeleri gereken yerleri ve isimleri listeledik. Gelen arşiv görüntülerinin bir kısmı da belgesel çekiminde kullanmaya uygun değildi ve bizim çok fazla görüntüye ihtiyacımız vardı. Bu sebeple diasporada çekim yapan ve elinde kaliteli arşiv görüntüleri bulunan Nart Ajans, Mole Levent, Wunafe TV gibi isimlere ve kanallara ulaşarak önceden çekim yaptıkları Üsküdar, Kefken, Taksim protestoları, Beşiktaş anması, Yenikapı mitingi gibi etkinliklerin ham görüntülerini talep ettik. Sonrasında konuşmacılardan ellerinde var olan konuşma konularına göre görsel ve videolar istedik. Yapımcımız Fatih Ekim Kafkasya’da olan çevresinden oradaki anıtlar için çekim yaptırdı. Bu şekilde arşivi yoğun uğraşlar sonucunda halledebildik.

 

“Belgeselin bağımsız olduğunu anlatmak için çok mücadele verdik”

-Sizi belgeseli hazırlama sürecinde en çok zorlayan ne oldu?

-Aybüke Pehlivan: Ben genel olarak konuşmacılar ve konuların belirlenmesi gibi içerikten sorumluydum. Fatih ise konuşmacılarla ilgilendi. İletişimi hep o kurdu. Sivil toplumda dengeler çok hassas olduğu için kişiler arasında orta yol bulmak zordu ama bunu başarılı bir biçimde hallettiğini düşünüyorum.

Daha önce belirttiğim gibi özellikle arşiv eksikliği bizi çok yordu ve zaman kaybetmemize neden oldu. Ama bizi en çok yoran kısım şuydu: 21 Mayıs Çerkes hafızasında kolektif belleği oluşturuyor ve tüm Çerkesler tarafından kabul edilen ortak bir tarih. Bu yüzden herkesin az ya da çok 21 Mayıs’a bir katkısı var. Bu sebeple de herkes belgeselde aktör olmak istiyordu. Bunun önüne geçmek ve dengeyi kurmak çok zor oldu.

Belgeselde farklı kanatlardaki federasyonları ve temsilcileri toplamak çok zor oldu. 21 Mayıs’a kendi bakış açımızı ve ideolojimizi elimizden geldiğince yansıtmamaya gayret gösterdik. Herkese mikrofon uzattık ve farklı görüş ve düşüncelere yer verdik. Ama bunu da insanlara anlatmak yine çok zor oldu. Bir de Çerkesler için farklı kimlikten insanlar çok az çalıştığı ve genelde Çerkeslerle ilgili projeler dernekler tarafından yürütüldüğü için toplumun Çerkeslere yönelik olagelen bir önyargısı vardı. Belgeselimizin bağımsız olduğu ve farklı kimlikten gençlerin de aramızda bulunduğunu anlatmak için mücadele verdik ve hâlâ bu mücadeleyi vermeye devam ediyoruz. “Belleğin Sesi: 21 Mayıs” belgeselinin yönetmeni ve senaristi, iki kurgu yönetmeni, sosyal medya metin yazarı ve belgeselde konuşan akademisyenlerin çoğunluğu farklı kimlikten kişilerden oluşuyor. Bu da bize acıların, hüznün evrensel bir duygu olduğunu ve bunu kalben hisseden her insanın bu alanda çalışabileceğini gösteriyor. Bu belgeselle de bunu bir kere daha gösterdiğimizi düşünüyorum.

-Fatih Ekim: Bizim belgeselde zorlandığımız ama üstesinden geldiğimiz pek çok alan oldu. Aybüke aynı zamanda belgeselin senaristliğini de yaptığı için içerikten o sorumluydu. Konuşmacıları ben sunuyordum, o aralarından seçiyor ve konuşma konularını ve soruları hazırlıyordu. Sete gelen her konuşmacıya konuştukları konuların tamamının alınmayacağı ve en önemli, senaryoya uyacak kısımları belgesele ekleyebileceğimizi öncesinde belirtmemize rağmen belgesel sonrası görüyoruz ki izleyiciler, sivil toplum kuruluşları ya da kişi bazlı perspektif ile izlediklerinde, belgeselde bazı kişilere az süre verildiği imasında buluyor. Herkesin diasporada 21 Mayıs’a az ya da çok katkısı olmuştur. Bu sebeple herkes belgeselde konuşmacı olmak isteyecektir ama akademisyenleri, sivil toplum kuruluşlarını, aktivistleri, sanatçıları ve gençleri odağa aldığımız ve 26 konuşmacı ile tamamladığımız belgesel zaten planladığımızdan bile uzun sürdü. 26 konuşmacıyla tamamlanan bir belgesel zaten seslendirme ve arşiv eklenmemiş haliyle bile kişi başı birer dakikalık bir konuşma üzerinden hesaplandığında 26 dakikayı buluyordu… Elimizden geldiğince kısa, öz, etkileyici bir belgesel ortaya koymaya çalıştık.

Tabii ki bu işleri yaparken en çok zorlandığımız sponsorluk konularıydı. Yaşadığımız 6 Şubat depremleri, COVID-19 pandemisi ve Türkiye’nin ekonomik sorunları nedeniyle ekonomik olarak oldukça güçlük çektik. Hiçbir kurumdan sponsorluk almadık çünkü bağımsız ve gönüllü olarak iş yapmak en büyük arzumuzdu. İşinsanlarından sponsorluk aldık. Yapılan işlere destek oldular ve belgeseldeki içeriğe karışmadılar… Hepsine teşekkür ederiz. Ancak yine de belgesel beklediğimiz bütçeyi aştı ve geri kalan masrafları kendi cebimizden karşıladık.

 

“İngilizce, Rusça, Çerkesçe ve Arapçaya çevriliyor”

-Peki, 21 Mayıs belgeselinin hedef kitlesi kim? Kimlere ulaşmayı amaçlıyorsunuz?

-Aybüke Pehlivan: Bizim amacımız hiçbir zaman Çerkeslere Çerkesleri anlatmak olmadı. Soykırım bir insanlık suçudur ve tarih boyunca sayısız toplum soykırım ve sürgüne maruz bırakılmıştır. Bizler Çerkeslerin yaşadığı bu soykırımı ve belleklerinde yaşadıkları travmanın, anavatandan uzak kalmanın bugünlerine etkisini anlatmak; başka milletten insanlara da bunu ulaştırarak bir bilinç oluşturmak istedik. Bu sebeple de şu an belgeselimiz İngilizce, Rusça, Çerkesçe, Arapça olmak üzere 4 ayrı dile de çevrilmektedir.

-Fatih Ekim: Bizim hedefimiz aslında uluslararası boyut kazanmak. Bugüne kadar çok etkinlik ve proje yapıldı ama kitleselleşme ne yazık ki çok az yaşandı. Biz uzun süredir yapılmamış, alanında eksik olan, tarihe geçecek 21 Mayıs ile ilgili belgeselimizin farklı coğrafyalara ulaşmasını, Kuzey Kafkasyalıların yaşamış olduğu soykırım ve sürgünün görünürlüğünü artırmasını ve herkesin bir başkasının dilini veya kültürünü bilmese de o insanın acısını hissedebileceğini umuyor; herkesin herkes için yapabileceği bir şey vardır diyoruz.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Yazarın Diğer Yazıları

Sosyalist gençlik yargılanıyor

12 Mart ve 30 Nisan tarihlerinde İstanbul ve Eskişehir’de yürütülen operasyonlarla gözaltına alınarak tutuklanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) Eş Başkanları Yaren Tuncer ve...

‘Ticari bir hırsımız yok, gelenler kendilerini mutlu ve evlerinde hissetsin istiyoruz’

Nandu Doğal Yaşam Çiftliği, şehrin yoğunluğundan kaçmak isteyenleri Sazköy’de yer alan bir Abhaz köyünün sakinliğinde ağırlıyor. Adını Abaza dilinde anneanne/babaanne anlamlarına gelen “nandu” kelimesinden...

BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen: ‘Bu bir ekonomik kriz değil, derin ve şiddetli bir yoksullaşma’

BİRTEK-SEN Genel Başkanı Mehmet Türkmen: ‘Bu bir ekonomik kriz değil, derin ve şiddetli bir yoksullaşma’ Türkiye’de açlık ve yoksulluk koşulları giderek daha yakıcı bir hale...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img