Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘Küçük Amerika’ olamadık, bari ‘küçük Çin’ olalım; ne dersiniz?

NATO’nun 2030 konsepti, Rusya ve Çin’i açık olarak “Batı değerleri”ne düşman ülkeler olarak tanımlıyor. Batı’nın değerlerinden bahsederken demokrasi, bireysel özgürlükler, düşünce özgürlüğü gibi şeyleri sıralarlar ama elbette esas ajandalarının bunlar olmadığını herkes biliyor. Rusya ve Çin’in düşman ilan edilmesinin temel nedeninin bu iki ülkenin dünya sisteminde ABD’nin askeri, siyasi ve ekonomik nüfus alanını daraltmaları. Yoksa hepsi aynı değerleri savunuyor. Her ne kadar Çin konusunda hâlâ kapitalist/emperyalist bir ülke mi yoksa devlet sosyalizmi bir ülke mi olduğu tartışması sürüyor olsa da… Ama sonuçta bunun bir önemi yok.

Avrupa enerjide büyük oranda Rusya’ya bağımlı idi. Bu arada Türkiye de hem doğalgazda hem de nükleer felaket projelerinde Rusya’ya bağımlılığını perçinlemiş durumda.

Bütün dünya ise Çin’e bağımlı durumda. Otomotivden tekstile hemen her konuda Çin dünyanın tedarikçi firması haline geldi son 20-30 yılda. Böylece Çinli şirketler ve onların sermaye gücü sayesinde Çin de dünya pazarındaki payını artırdı. Enerjiden finansa, iletişimden inşaata birçok alanda doğrudan sermaye yatırımları ile ABD pazarında bile etkili olmaya başladı. Trump, Huawei şirketinin ABD’deki faaliyetlerini yasakladı; Google, Huawei’nin telefonlarındaki uygulamaları güncellememeye başladı.

Hatırlayacağınız gibi, COVID-19 pandemisinin ilk görüldüğü kent olarak tanıdığımız Vuhan, 2000’e kadar bir tarım bölgesiyken Orta Çin’in siyasi, ekonomik, finansal, ticari, kültürel ve eğitim merkezi haline gelmiş, 230 Fortune Global 500 firmasının yatırımlarının olduğu, başlıca sektörleri arasında optik-elektronik, otomobil imalatı, demir-çelik imalatı, yeni ilaç sektörü, biyoloji mühendisliği, yeni malzeme endüstrisi olan bir “serbest ticaret merkezi”. Dongfeng Honda, Citroen, Shanghai GM, DFM Binek Aracı ve Dongfeng Renault dahil olmak üzere 5 otomobil üreticisinin merkezi kenti idi.

Çin’in üretim üssü haline gelmesinin temel nedeni de kuşkusuz madenleri. Çin, dünyada maden kaynaklarının zengin, maden çeşitlerinin fazla olduğu az sayıda ülkeden biridir. Araştırılmış olan rezervlere göre Çin’deki 45 çeşit önemli madenden 25’i dünyada üçüncü sırada yer alıyor. Bununla birlikte Çin’deki alçı, vanadyum, titanyum, tantal, volfram, granit, antimon da dahil olmak üzere 12 çeşit maden dünyada birinci sıradadır. Kuşkusuz bu kadar önemli bir başka faktör, petrol, doğalgaz ve kömür yataklarına sahip olması. Yani enerji kaynakları açısından da güçlü olması…

Çin’in gücünün diğer kaynağı ise emeğin ve doğanın “ucuzluğu”. Çin Komünist Partisi’nin resmi görüşüne göre, önce ekonomik olarak kalkınmak, sonra da sosyalleşmek stratejisi uygulanıyor 40 yıldır. Dünyanın dev şirketleri de bu yüzden Çin’i “seviyor”. Mesela Apple; geçen aylarda fabrikasından kaçan işçilerin videoları yansımıştı medyaya. Apple, o kadar “insancıl” koşullarda üretim yapıyor ki, işçiler pencereden, bacadan ölmeyi göze alarak kaçıyor fabrikalarından! İşçilerin fazla çalışmaktan dolayı intihar ettiği anlatılıyor. Dünyanın ucuz işgücü olarak yaşamaya çalışıyor Çin’de işçiler. Dünyanın bütün vahşi şirketlerini evine davet eden bir iktidarın doğaya ne kadar özen göstereceğini anlatmaya gerek yok sanırım.

Çin bu sayede dünyanın tedarikçisi oldu; siyasi, askeri ve ekonomik olarak güçlendi. ABD ve AB, 2000’lerin başından beri küresel pazarlarda yaşadıkları kârlılık, pazar daralması gibi birçok nedenden dolayı Rusya ve Çin’i gerileterek, kendi egemenliklerini derinleştirerek devam ettirmek istiyorlar. Bunun için de ticaret yasakları, ambargolar, Ukrayna’da Rusya ile sıcak savaş, Tayvan’ın silahlandırılması gibi hamleler yapıyorlar. Bu adı konmamış bir dünya savaşı. Öyle ki, nükleer silahların bile kullanılmasının yeniden üst perdeden telaffuz edildiği bir durum.

Rusya ve Çin’in geriletilmesi, onlarla yapılan ticaretin tedrici olarak başka “dost” ülkelere kaydırılmasına bağlı. Enerji alanında ABD kendi fosil yakıt rezervlerini ve nükleer felaket santrallarını yeşil enerji sınıfına dahil ederek vb., AB’yi Rusya’ya bağımlılıktan vazgeçmesi konusunda ikna etmeye uğraştı ve büyük oranda başardı. AB’nin ihtiyaç duyduğu bazı hammaddelerin ve ara malların tedariki için de başka “kaynak ülkeler” aranıyor.

Bu “kaynak ülkeler”den biri de Türkiye. Geçen sene Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüşen ve Anıtkabir’i ziyaret eden elektrikli otomotiv devi Tesla’nın sahibi Elon Musk, Türkiye’de Tesla Motorları adıyla şirket kurdu. Uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in son analizine göre Türkiye, Avrupa’da tedarik zincirlerindeki değişimden en fazla kazanç elde edecek ülke konumunda. Türkiye’yi Çekya, Polonya ve Romanya izliyor. Kuzey Amerika’ya satış yapan şirketlerin emek-yoğun üretimi Çin’den Meksika’ya ve Orta Amerika’ya kaydırmaya; Batı Avrupa’da kullanılan malzemeleri tedarik eden şirketlerin de üretimlerini Doğu AB ülkeleri, Türkiye ve Ukrayna’ya konumlandırmaya başladığı görülüyor.

Ve Türkiye’de ardı ardına yüzlerce maden arama ihalesi yapılıyor, ruhsatlar dağıtılıyor. Yandaş basında neredeyse her gün, özellikle İç Anadolu’da yeni devasa maden sahaları keşfedildiği haberleri yapılıyor. Malatya, Elazığ, Yozgat, Kayseri, Gaziantep, Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan gibi kentlerde sürekli maden ruhsatları dağıtılıyor. Seçimlerden birkaç hafta önce 17 Nisan’da MAPEG 701 adet maden sahası ilanı açtı. Bunların büyük bir kısmı da deprem bölgesindeki kentlerdeydi. En çok maden ihalesi dağıtılan kentler aynı zamanda AKP-MHP iktidarının en çok oy aldığı yerler.

Buralar aynı zamanda neoliberal politikalarla tarımın bitirilip insanların biçare bırakıldığı, köylerin boşaltıldığı, nüfusun yaşlandığı yerler…

14 Mayıs seçimlerini değerlendirirken bu yıkım ve yaratım dinamiklerini iyi okumak lazım. Türkiye sağının en büyük vaadi ülkeyi “küçük Amerika” yapmaktı. Ama artık yerli ve milli olduğumuz için Amerika olmaktan vazgeçtik. Şimdi hedef tam gaz “küçük Çin” olmak. Ve bu hem küresel sermayenin hem de yerli işbirlikçisi yerli ve milli sermayenin ağzını sulandırıyor. Emeğin ve doğanın ucuzlatılarak yağmalanması sayesinde zenginleşme… “Su boşa akıyor” diye başlayan AKP, bu şekilde “yola devam” edecek.

Bu “yol”a barikat olmak hayat memat meselesi…a

Cemil Aksu
Cemil Aksu
Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'nü bitirdi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde yüksek lisans yaptı. Sudan Sebepler, Türkiye'de Neoliberal Su-Enerji Politikaları ve Direnişleri kitabının (Sinan Erensü ve Erdem Evren ile birlikte) ve Ekoloji Almanağı 2005-2017'nin (Ramazan Korkut ile birlikte) editörlüğünü yaptı. Birçok dergi, gazete ve internet sitesinde yazıları yayımlandı. Polen Ekoloji Kolektifi aktivisti.

Yazarın Diğer Yazıları

Bu yüzyıl melankoli çağı mı olacak?

Lars von Trier’in filmi “Melancholia”da ağır ağır Dünya’ya yaklaşan “ölüm meleği” Melancholia gezegeninin yaratacağı kaçınılmaz sonucunu bilmenin zorluğu içinde bireysel varoluşumuzun dayanağı anlamların kifayetsizliğini...

Savaş, kıyamet, gelecek

Kapitalizm ve onun siyasi biçimi olan ulus/devlet hakkında en azından 200 yıldır sayısız analiz yapıldı. Son 50 yıldır da ulus/devlet biçiminin aşılması gerektiğini ya...

Her yer Akbelen… Ama her yer!

Muğla’ya bağlı İkizköylüleri ve onlarla beraber Akbelen ormanını savunanları günü gününe izledik. Bazılarımız kanıksamış olabilir ama bu “olağanüstü” bir durumdur. Bir kere zaten “olağanüstü” bir...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img