Kuzeybatı Kafkasya’da Adige ve Abaza bağcılığı ve şarapçılığı

0
580

Kafkas Savaşı’nın hemen ardından, 1864’ten itibaren Kuzeybatı Kafkasya’da Rus sömürgeciliğinin başlamasıyla birlikte, imparatorluğun yeni bölgesinin sosyoekonomik durumunun geliştirilmesine ilişkin araştırmalar yapılmaya başladı.

Adige araştırmacı Samir Hotko’nun sözleriyle, “1. Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar 50 yıl boyunca, Rus ve Avrupalı tarım uzmanları, Çerkesya’nın ıssız topraklarına gerçek bir hac yolculuğu yaptı”.

 

Gidenlerin sessiz tanıkları

Keşif gezilerinde biliminsanları Kafkas Dağları’nın ıssız yamaçlarındaki kadim Çerkes bahçelerinde Adigelerin ekonomik kültürünün sessiz tanıklarıyla karşılaştılar. Bu bahçelerden bazı ağaçların günümüze kadar ulaşmış olması ve hatta hâlâ meyve vermesi dikkat çekicidir. Araştırmacıların terk edilmiş Çerkes köylerinin bulunduğu bölgelerdeki ormanlarda yabani bir asma bulmuş olmaları da dikkate değerdir.

Bunun tek bir anlamı olabilir: Adigeler, alkolü yasaklayan İslam’ı kabul ettikten sonra bile üzüm yetiştirmeye devam ettiler ve eski Kafkas yöntemi olan maglariye göre, asmaların ağaçların gövde ve dallarına tutunması için üzümleri geniş ağaçların yer aldığı alanlara diktiler.

1837-1838’de Çerkesya’da yaşayan İngiliz James Bell, Abaza ve Ubıhların “Kıbrıs ve diğer Yunan şarapları tadında şaraplar yaptıklarını” yazmıştır.

Tanınmış Rus tarım bilimcisi I. Klingen 1897’de şunları kaydetmiştir: “Dağlılar tahılları, her türlü fındık, hurma, elma, armut, şarap meyvelerini mükemmel bir şekilde yetiştirdiler ve Avrupalılara mükemmel şaraplar ikram ettiler.”

Bir önemli ayrıntıya daha dikkat çekiyoruz: Bugün Krasnodar Bölgesi’ndeki bağcılık, kuzeybatıdaki Taman Yarımadası’ndan güneydeki Gelencik’e kadar dar bir kıyı şeridinde dağılsa da Kafkasya dağlıları esas olarak daha da güneyde üzüm yetiştirdiler: Tuapse’de ve Abhazya yönüne doğru daha ilerideki kesimlerde… Bell şu gerçeği fark etti: Çerkesya’da ikamet ettiği sırada, dağlılar arasında bağcılık ve şarapçılık, Psezuapse Nehri ağzının güneyinde (günümüzde Lazarevski) başladı.

Klingen, makalesini (1897) yazarken, resmin çoktan değişmiş olduğuna dikkat edilmelidir. Şunu yazmıştır: “Daha önce şaraplarıyla ünlü olan Soçi bölgesinin ağırlık merkezi kuzeybatıya doğru taşınmıştır. Karadeniz Bölgesi Başkanı General Dmitry Vasilyevich Pilenko’ya ve özellikle Çek bölgesinden ziraat mühendisi Fyodor (Bedrich) Geyduk’a teşekkür etmeliyiz.”

Tuapse’nin kuzeyinde Natuhaylar yaşıyordu. Şarap yapımıyla uğraşmalarına rağmen, güneyde yaşayan dağlılardan “nispeten daha az” sayıda asmaları vardı. 1867’de Novorossiysk ve Tuapse arasındaki Karadeniz kıyısını araştıran komisyonun üyeleri, “her yerde asmalar bulunduğunu, ancak bu bölgede komisyonun Aşe, Psezuapse vadilerinde karşılaştığı bahçelerden daha az sayıda bahçe olduğunu” kaydetti.

1866’da Karadeniz kıyılarını araştıran komisyonun raporunda ise Khashupse Vadisi’nde (Abhazya’da Tsandripş) yaşayan Abazalar hakkında şunlar yazılmıştır: “Abazalar kendilerini Müslüman olarak görmelerine rağmen, Hıristiyan öğretisinin izlerini sadece bazı dini ayinlerde değil, Transkafkasya bölgesindeki diğer tüm Hıristiyan kabileler gibi hazırladıkları üzüm şarabı alışkanlığında da korudular. Üzüm asmalarının boyları uzundu; kızılağaç ve hurma ağaçlarının etrafına sarılırdı. Bazı asmalar ise armut ağaçlarının etrafına sarılırdı, bu üzümler muhtemelen yabaniydi.

Abazalar, bir kısmı şarap yapımında kullanılan 7 üzüm çeşidine sahipti. Dallarda üzüm hastalığı (oidium-külleme) oluşmazdı. Şarabı kil testilerde muhafaza ederlerdi.”

Yeni yerleşimcilerin umutları

Ziraat mühendisi ve Tiflis Valiliği yetkilisi I.S. Xatisov, raporunda gelecekte bağcılığın nerelerde yapılacağına dair tavsiyeler vermiş. Örneğin, Vardan’da (Soçi’nin kuzeyinde) “iyi düzenlenmiş üzüm bağlarının Ren veya Kırım şarapları gibi şaraplar üreteceğini ve her yerde iyi satacağını” yazıyor.

İlginçtir ki, o zamanlar bölgeye yerleşenler de bağcılıkla uğraşmaya başladılar. Xatisov, Aşe Nehri’nin vadisinde, bir şirketin yöneticisi Kaptan Mukhortov’un “iki yıldır evde hazırlanan ilaçları kullanarak, tadı Güney Fransa şaraplarını anımsatan yerel üzümlerden çok iyi bir şarap hazırladığını” yazıyor. Ve Çerkesler tarafından ekilen yerel üzümler o zamana kadar “neredeyse yabanileşmiş” olsa da “iyi şaraplar” hazırlanabiliyordu. Ancak Xatisov, genel olarak bahçecilik, ipekböcekçiliği ve arıcılık gibi şarap yapımının da dağlılara iyi kazançlar sağladığı bu bölgenin yeni yerleşimcileri Kazakların bu işlere tamamen yabancı olmalarından şikâyet ediyor.

1867’de Tuapse ve Bzıb nehirleri arasındaki Karadeniz kıyısının incelenmesine ilişkin başka bir rapor yayımlandı. Yazarı, Danimarkalı ağaç uzmanı Kont Alphonse Vargas de Bedemar’dı. Asmaların hem kıyı boyunca hem de deniz seviyesinden 3.000 feet (914 m) yüksekliğe kadar bölgelerde bulunduğuna dikkat çekti. Diğer yerlerde olduğu gibi dağlılar tarafından ağaçların yanına dikilmişti. Bakımlı olmamalarına rağmen, elverişli iklim ve coğrafya koşulları nedeniyle meyveler “dolgun ve iri”ydi.

Vargas de Bedemar, yerel koşulların üzüm, kökboyası, pamuk, tütün ve zeytin yetiştirmek için çok uygun olduğuna inanıyordu. Gözlemlerine göre yerel üzümler, “büyük doğurganlık ve bitki örtüsünün canlılığı” ile ayırt ediliyordu, dağlılar tarafından kızılağaçların yanına dikilmişti, Bir asmadan 9 kg veya daha fazla meyve toplamak mümkündü. Ağaç uzmanı, üzüm bağları için en uygun toprakların dağların güney ve güneybatı yamaçlarında yer aldığını not ediyordu. Ne yazık ki bu alanla ilgili “Bağcılık, yerleşimcilerin ekonomisinde ilk sırada yer alacak” varsayımı gerçekleşmedi.

Sanatçı Vasily Vereshchagin’in kardeşi, Soçili toprak sahibi A. Vereshchagin, “Karadeniz Bölgesi’ndeki Seyahat Notları”nda (1874) yerel üzümlerin büyüklüğüne dikkat çekti: Çapı 38 cm civarında. Ayrıca asmanın, üzerine sarıldığı ağaçların yaprakları tarafından gölgelenmesi nedeniyle meyvelerin genellikle olgunlaşmadığını ve onlardan üretilen şarabın çok vasat olduğunu ve kısa sürede ekşimeye başladığını kaydetti.

Yukarıda, bağcılığın esas olarak Tuapse’nin güneyinde yaşayan dağlılar arasında geliştirildiği belirtilmişti; Tuapse ile Novorossiysk arasındaki şeritte yaşayanlar arasında önemi daha azdı. Daha kuzeyde, Novorossiysk ile Anapa arasında hiç “üzüm bağı” yoktu, ancak en yüksek dağların tepelerine kadar, ormanlarda ve dar geçitlerde yabani üzümler yetişiyordu. Fyodor Geyduk, birçok yerde asma ve şerbetçiotu ile birlikte karaçalı olarak bilinen dikenli bir bitkinin “geçilmez çalılıklar oluşturduğunu” belirtiyor.

Geyduk’un gözlemlerine göre, Karadeniz Bölgesi’nde yetişen asmaların çoğu yabaniydi, iri meyveler veren bahçe üzümleri ise bölgenin güney kesiminde (Tuapse’nin güneyinde) bulunuyordu. Bununla birlikte, ağaçlara tırmanan asmalardan elde edilen yabani üzümler yalnızca taze tüketim içindi ve şarap için uygun değildi, çünkü onlardan üretilen şarabın tadı ilk başta hoş olmasına rağmen yazın neredeyse sirkeye dönüşüyordu.

Abhazya devasa bir bahçeydi

Abhazya, 1890’larda hem kocaman akçaağaç ve hurma ağaçlarıyla iç içe geçmiş üzüm, ceviz ve diğer meyve ağaçları hem de sebze ekinleri ve mısırlardan oluşan devasa bir bahçeydi.

20. yüzyılın başlarında “Abhazya’nın vahşi doğasını” ziyaret eden Rus araştırmacı V.A. Razevig, bir kısmı İslam’ı benimseyen Abazaların evlerinde her zaman şarap olduğunu ve Rus konuklara büyük bir sürahiden ikram ettikleri şarapları kaydediyor. Ve Abazaların “düzenli olarak içtiğini” belirterek, “Belli ki Muhammet’in öğretileri burada derinden kök salmadı” diyor.

20. yüzyılın başında Abhazya’da en yaygın üzüm çeşidi İsabella’ydı Ancak ondan üretilen şarap giderek ekşiyordu. Buna ek olarak, kachich (karbonatlanmış izlenimi veren lezzetli bir koyu kırmızı şarap verir), amlakha (pembemsi tonda, sert içimli şaraplar verir) ve avasirkhva çeşitleri de vardı. Cigerda* ise hafif bir tada sahiptir, ancak oldukça güçlü bir rose şarap verir.

Abhazlar, geleneksel maglari yöntemiyle üzüm yetiştiriyor, asmaları ağaçların altına koyuyordu. Ve bugün Abhazya’da birçok asma, ağaçların etrafında büyümektedir.

Akademisyenler, terk edilmiş Çerkes bahçelerinin ve üzüm bağlarının çoğu kendi başlarına üzüm yetiştirmeye başlayan ilk Rus yerleşimciler için en önemli besin kaynağı olarak büyük önem taşıdığını belirtti. Ama bu da başka bir hikâye…

*Makalenin yazarı Vladimir Pukiş bu üzüm cinsinin Cigerda Köyü’ne başka bir yerden getirildiğine inanıyor.

(Vladimir Pukiş’in “Enoteka” dergisinin 2013 Mart sayısında yayımlanan makalesi – rusvina-ru)

 

Çeviri: Serap Canbek

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz