Tarihin karanlık sayfalarında, kimi toplulukların yaşadığı acı ve zulümler yer alır. Bu topluluklardan biri de sayısız kez katliamlara ve soykırımlara uğramış olan Êzidîlerdir. Tüm bu yaşananlar, bu kadim topluluğun kolektif hafızasında silinmez yaralar bırakmıştır. Hem premodern hem de modern dönemler boyunca, defalarca katliam, sürgün ve ferman pratikleriyle karşı karşıya kalan bu topluluk, bugün de tarihsel bir direnişle varlığını sürdürmeye çalışmaktadır.
Êzidîler, soykırımlar ve sürgünlerle karşı karşıya kaldıkları birçok durum yaşadılar. 1900’lerde başlayan ve Osmanlı’nın dağılma sürecinde doruk noktasına ulaşan büyük felaket, Êzidîlerin anayurtlarının vahşi bir etnik temizlik projesi olarak hedef alınmasına neden oldu.
2014 yılına geldiğimizde ise tarihin en kanlı katliamlarından biri olarak kabul edilen Şengal Fermanı gerçekleşti ve Êzidîlerin tarihindeki en kanlı katliamlardan biri oldu. Bir gün içerisinde binlerce masum insanın hayatının sona erdirilmesi, on binlerce kişinin savaş ganimeti olarak kaçırılması ve 300 bin insanın evlerini terk etmek zorunda kalması, kalplerimizde derin ve sürekli kanayan bir yara oluşturdu. Özellikle kayıp kadın ve kızların akıbeti, kendi ana topraklarında mülteciye dönüşmüş cemaatin geleceği ve Türkiye’nin durmaksızın devam eden hava bombardımanı Êzidîlerin ana topraklarına dönmelerini engellediği gibi 73. fermanın acılarıyla baş etmeyi ve yasını tutmayı bugün de engellemektedir.
2014 yılında, IŞİD tarafından başlatılan yıkıcı saldırılar, Türkiye ve diğer bölge ülkeleri tarafından halen devam ettirilmektedir. Bu durum, Êzidîlerin her an yeni bir felaketle karşılaşabilecekleri gerçeğini unutmamamız ve unutturmamamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Şengal’deki saldırılar, Êzidîleri sadece fiziksel olarak yok etmekle kalmamakta, aynı zamanda onları topraklarından sürgün ederek etnik temizlik ve din savaşı boyutlarına taşımaktadır.
Bu trajediler karşısında, ulusal ve uluslararası aktörlerin sessizliği, durumu daha da kötüleştiren bir etkendir. Ancak Êzidîler, tarih boyunca kendi inançları ve tarihsel bilinçleri sayesinde pek çok felakete karşı direnmişlerdir ve bugün de ana topraklarını inançları, bilgelikleri, umutları, kararlılıkları ve özgüçleriyle savunmaya devam etmektedirler.
Her şeyden önce Şengal’in, Êzidîler için sadece bir yer, bir toprak parçası olmadığı, kutsal bir mekân ve binlerce yıllık varoluş mücadelelerinin sembolü olduğu bilinmelidir. Tarih boyunca varlıklarını, tarihsel bilinçlerini ve iradelerini kullanarak koruma altına alan bu kadim topluluk, bugün de hem Şengal’i hem de inançlarını azimle korumaktadırlar. Êzidîlerin yaşadığı bu direniş ve dayanıklılık hikâyesi, tarihin her döneminde karşılaştıkları zorluklara rağmen varlıklarını ve kimliklerini korumayı başaran toplulukların sembolüdür. Bu, aynı zamanda tüm dünyaya, ne kadar büyük zorluklarla karşılaşılsa bile inanç, kararlılık ve direnişin gücünü gösteren bir örnektir.
Oysaki çok değil sadece 8 yıl önce yaşanan bu trajedi, insanlık adına unutulmaması gereken bir ders ve ahlaki bir sorumluluktur. İnsanlık onuru açısından bu büyük suç karşısında, tüm insanlığın bir araya gelerek benzer trajedilerin tekrar yaşanmaması için mücadele etmesi gerekmektedir. Ancak IŞİD’in tamamlayamadığı 73. Êzidî Fermanı’nın bazı bölge devletleri tarafından hâlâ sonuçlandırılmaya çalışılması karşı karşıya kaldığımız gerçekliktir.
Şengal’in trajedisi, yalnızca Êzidîlerin acısı veya mücadelesi ile sınırlı kalmamalı, aynı zamanda Çerkes, Rum, Ermeni, Asuri, Kürt ve Alevi gibi diğer halklara yaşatılan acıların bir parçası ve uzantısı olarak değerlendirilmelidir. Tarih boyunca bu coğrafyada yaşayan çeşitli halklar, birlikte barış içinde yaşama idealine ulaşamamış, aksine çeşitli sebeplerle katliamlara ve sürgünlere maruz kalmıştır. Bugün yaşanan saldırılar, bu tarihsel süreçlerin bir devamıdır ve Êzidîlerin yanı sıra diğer halkları da derinden etkilemektedir.
Bu acı gerçekleri göz ardı etmek, gelecekte benzer trajedilere kapı aralamaktır. Dolayısıyla, insanlık olarak bu acıları görmezden gelmek yerine, onları hatırlamak ve bu türden olayların tekrar yaşanmaması için çaba göstermek bizim en önemli görevimiz olmalıdır.
Toplumsal hafızanın tazeliği ve tarihsel bilincin zenginliği, insanlığın ortak deneyimlerinden çıkarılacak derslerle gelecekteki felaketleri önlemenin anahtarını sağlar. Şengal’de yaşananlar, tarihsel bağlam içinde ulus devletlerin sosyal kurgusunun bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Küresel aktörlerin ve devletlerin, ya sessiz kalarak ya da dolaylı yollardan destek vererek etnik temizlik ve soykırıma zemin hazırladığı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Êzidîlerin başına gelenler sadece yerel düzeyde değil, küresel politikaların bir sonucu olarak şekillenmiştir. Êzidîlerin, Şengal’in saf hakikati olan kültürel ve dini değerlerini koruma azmi, onları yok olmaktan koruyan bir çizgi ve tarihsel bir referanstır.
Bu acı gerçeklerin anlaşılması, insanlığın geçmişte yaşadığı trajedilerden ders çıkararak, gelecekte benzer felaketleri önlemek için önemlidir. Êzidîlerin direnişi, inançları ve kültürleriyle birleşen hayatta kalma iradesi, tüm insanlık için bir ilham kaynağı olmalı ve toplumlar arasında barış ve hoşgörüyü teşvik etmelidir.
Soykırımların önlenmesi ve yüzleşme süreçleri, karmaşık ve uzun vadeli çabalar gerektirir. Ancak bu yüzleşme sürecinde tüm imkânların seferber edilmesi, bir insanlık görevi olarak kabul edilmelidir. Çünkü ancak uluslararası işbirliği, toplumsal bilinçlenme ve insan haklarına duyulan saygı, benzer trajedilerin tekrarlanmasının önlenmesinde etkili olabilir. Aksi takdirde, tarihin tekrarı kaçınılmaz hale gelecektir.
Bu bağlamda, Türkiye başta olmak üzere tüm bölge ülkeleri ve küresel güçlerin, Êzidîlere karşı yıkıcı tutumlarını sonlandırmaları ve Şengal trajedisi gibi olayların yaşanmaması için yeni soykırımların önlenmesine yönelik küresel bir çaba içinde olmaları gerekmektedir. Ancak bu şekilde, insanlık aydınlık bir geleceğe doğru ilerleyebilir. Êzidîler özgünlüğünde bu temenni ve umut ağacının her geçen gün biraz daha sarardığını görsek de, bu durum, bize soykırımların ve benzeri felaketlerin önlenmesi konusunda daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır. Tarihin derslerinden yeterince ders çıkarmamış olan toplumlar, aynı hataları tekrarlamaya devam ederler. Bu nedenle, toplumların geçmişte yaşanan soykırımlarla yüzleşmeleri ve bu tür olayların bir daha yaşanmaması için gerekli önlemleri almaları elzemdir.
Ancak bu şekilde, insanlığın ortak hafızası korunabilir ve tarih boyunca yaşanan acılar tekrarlanmamış olur. Gelecek nesillerin aynı hataları tekrarlamaması için geçmişte yapılan hataların kabul edilmesi ve bu konuda açık ve dürüst bir diyalog başlatılması gerekmektedir. Bu diyalog, hem toplumlararası uzlaşmayı teşvik edecek hem de gelecekte benzer trajedilerin önlenmesine yardımcı olacaktır.
*Êzidî sosyolog