Manyas’a bağlı Bolağaç Köyü’nden Nauke Yakup oğlu Reşit…
Milli Mücadele’ye başından itibaren katılmış bir asker!
Ölüme meydan okumuş, aç kalmış, soğukta kalmış, yılmamış, ana baba duasını siper etmiş kendisine, var gücüyle savaşmış.
Sayısız arkadaşı şehit olmuş, yaralanmış, kolu bacağı kopmuş, devam etmiş mücadelesine.
Ama, o da insan!
Zamanın baş belası, bembeyaz yastıklara kırmızı güller bırakan nice canı alan “ince hastalık“ gelmiş, onu cephede bulmuş.
Sağlık Kurulu hava değişimi vermiş, köyüne göndermiş Reşit’i. Belki de ana baba ocağında, doğup büyüdüğü, kokusu burnunda tüten köyünde hayata gözlerini yumsun diye.
Anasına, babasına, kardeşlerine kavuşmasının ikinci gününde jandarma basmış Bolağaç Köyü’nü. Karar: “ Sürgün”!
“Ben“ demiş, “Üç yıldır bu vatan için dağ tepe demeden, aç açık, soğukta, güneş altında savaşan asker! Sürgüne mi gönderiyorsunuz beni bu halimle? İşte izin belgem. İyileşeyim hele, cepheye döneceğim.“
Reşit ne dese kâr etmemiş…
“Kalpleri vardır, bununla kavrayıp anlamazlar; gözleri vardır, bununla görmezler; kulakları vardır, bununla işitmezler“ der ya Tanrı, işte öyle…
Akıl ve vicdan firar etmiş. Sürmüşler konuşmaya mecali olmayan veremli Reşit’i de…
Dinlensin ya da ölsün diye sağlık kurulu raporuyla köyüne gönderilen, nefes almaya hali kalmamış Reşit,
Dünün kahraman askeri, belki İstiklal Madalyası verilecek vatanperveri,
Her adımda hem veremden hem kahrından kan tüküre tüküre,
Eriyerek, biterek, çürüyerek, bin kez ölerek,
Afyonkarahisar’a kadar dayanabilmiş sürgün yolculuğuna.
Zulme tahammülü olmayan Tanrı, merhamet etmiş Nauke Yakup oğlu Reşit’e,
Ebedi ve huzurlu bir istirahat ile ödüllendirmiş.
Oralarda bir yerlerde defnedilmiş Reşit.
Mezarının yeri meçhul…
(Mehmed Fetgerey Şoenu Tebliğ II’den yararlanılmıştır.)