Savaşa dair iki film

0
1196

Abhazya Savaşı’nın 30. yılında, Gürcistanlı yönetmen ve senaryo yazarı Nana Janelidze’nin “Devam Et Lisa” ve Tiflis’te yaşayan Abaza yönetmen Anna Dziapşipa’nın “Sınır Çizgisinde Otoportre” fimleri gösterime girdi.


Savaş ve özeleştiri

Nana Janelidze

Gürcistanlı yönetmen ve senaryo yazarı Nana Janelidze’nin “Devam Et Lisa” adlı filmi tartışmalara yol açtı.

Kadın savaş muhabiri Liya Toklikişvili’nin anılarından yola çıkarak Abhazya Savaşı’nı anlatan filmin prömiyeri, mayıs ayında Almanya’nın Wiesbaden şehrinde düzenlenen GoEast Film Festivali’nde yapılmıştı.

Gürcistan-Bulgaristan ortak yapımı “Devam Et Lisa”nın senaryosunu, gazetecilerin, askerlerin, yazarların ve rahiplerin anılarını bir araya getiren Janelidze ve Toklikişvili birlikte yazdı.

Animasyon tekniklerinin de kullanıldığı film, “İtiraf edip pişmanlık duymazsak, ödeşemeyiz” mesajını veriyor.

Gürcistan sinemalarında gösterime giren “Devam Et Lisa” izleyicilerinden bir kısmı, filmin Gürcistan’ı suçlu, Gürcistan askerlerini vahşi gösterdiğini belirtti. Filme tepki gösterenler, “Rusya propagandası” iddiasında bulundu.

Abhazya’da yaşarken savaş nedeniyle Gürcistan topraklarına taşınanların tepkisi daha yoğun oldu ve “Kurban özür dilemez. Bizi evlerimizden kovanlardan mı özür dileyeceğiz?” ifadelerini kullandılar.

İzleyicilerin bir kısmı ise filmi “savaşın yeniden düşünülmesi, bilinmeyen gerçeklerin öğrenilmesi için bir çaba” şeklinde değerlendirdi.

Gürcistan’ın eski cumhurbaşkanlarından Mihail Saakaşvili, “Rusya propagandası” diye nitelendirdiği filmin toplumu olumsuz etkileyeceğini belirtti.

Gürcistan Kültür Bakanı Tea Tsulukiani, filmin tamamen ‘kurmaca’ olduğunu söyleyerek ‘sansür’ imasında bulundu.

Filmi büyük bir öfkeyle karşılayanlar ise Gürcistan devletinin katil, Abazaların ise vatan savunucuları gibi gösterilmesine tepki gösterdi. Gazeteci Vaho Sanaya, “Abhazya’da Gürcülere uygulanan etnik temizlikle Gürcistan askerlerinin savaş suçları karşılaştırılamaz. Etnik temizliğe tabi tutulanların özür dilediği nerede görülmüş?” ifadelerini kullandı.

Filme yöneltilen suçlamalar hakkında açıklama yapan yönetmen Janelidze şunları söyledi: “Film üzerinde çalışırken tartışma yaratacağını biliyordum. Filmin hedefi, ‘körelmiş acıyı diriltmek, düşündürmek, tartıştırmak ve birlikte bir çözüme ulaşma arzusunu uyandırmak’tı.

Hatalarımızdan ve ilk adımı atıp özür dilemekten korkmamalıyız. Aksi takdirde halk, ülke ve devlet olarak yaşamlarımızı sürdüremeyiz. Bu sessizlik bizi kısıtlayacak ve ileriye yol almamızı engelleyecektir. Bizler duygularımızı ifade edersek, Abazalar da kendi duygularını gösterme cesaretini bulacaktır.”

Bölünmüşlüğün sınırlarında…

Anna Dziapshipa’nın (Dziapşipa) yönetmenliğini yaptığı, kendi çocukluğuna dair arşiv görüntüleriyle harmanladığı “Sınır Çizgisinde Otoportre” adlı 50 dakikalık film, 15-22 Eylül tarihleri arasında Azerbaycan’da düzenlenen 6. Uluslararası Sevil Kadın Belgeselleri Festivali’nde “En İyi Uzun Metrajlı Belgesel” ödülünü aldı. 2023 yapımı film ayrıca nisan ayında düzenlenen Visions du Réel Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü”ne layık görülmüştü.

Anna Dziapşipa

Bölünmüşlüğün sınırlarında gezinen bir kişiliğin duygularının yanı sıra iki coğrafya arasındaki siyasi geçmişin izlerine şahitlik eden filmin adında geçen “sınır çizgisi” aslında “sınır kişilik bozukluğu”na ve azınlıkların yaşadığı travmalara bir gönderme yapıyor.

Abaza bir baba ile Gürcü bir annenin kızı olarak dünyaya gelen, şu anda Tiflis’te yaşayan Dziapşipa, Dinamo Tiflis takımının başarılı futbolcularından olan dedesinin inşa ettiği evi ziyaret etmek için Abhazya’ya giderek çocukluğuna dair anıları keşfederken, yerlerinden edilmiş insanların duygularını da Abhazya ve Gürcistan arasındaki gerilime dair arşiv görüntüleriyle gözler önüne seriyor.

Filminde örümcek ağlarına sıklıkla yer veren Dziapşipa, bunun nedenini bir röportajında şu sözlerle açıkladı: “Dedemin terk edilmiş evindeki kocaman örümcek ağlarından çok etkilendim. Örümcekler ve hatta doğanın kendisi, terk edilmiş evleri işgal ediyor gerçekten de…

Dedemin evinde kocaman bir örümcek ağı vardı ve odayı adeta ikiye bölmüştü. Aynen benim kimliğim gibi: Abaza ve Gürcü… Örümcekler hakkında bir kitap okumuş, ‘Örümcekler için ağ hem yuva hem de tuzaktır’ cümlesini çok sevmiştim. Bu nedenle yuva, aidiyet ve kimlik hakkındaki düşüncelerimi iletmek için örümcek ağlarını metaforik bir öğe olarak kullandım filmimde.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz