Sürgün, savaş, işgal ve soykırım…
İnsanlığa karşı işlenebilecek en büyük suçlara maruz kalan küçük ülke: Çeçenya
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 9 Kasım 1991’de bağımsızlığını ilan eden Çeçenya, bu tarihten sonra Çeçenya Cumhuriyeti adını almıştı.
1 Aralık 1994 tarihinde Rus uçakları, Çeçenya’nın başkenti Grozni’yi bombaladı, 11 Aralık’ta ise Rusya Silahlı Kuvvetleri kara harekâtına başladı. Böylece 1. Çeçenya Savaşı başlamış oldu.
Aralık ayı, Çeçenler ve dostları açısından Çeçenya’nın işgali esnasında Rusya Federasyonu (RF) askeri kuvvetlerince Çeçenya’da işlenen insanlık suçları ve Çeçen halkına yaşatılan trajedilerle anılıyor.
RF’nin Çeçenya’da Aralık 1994’te başlattığı ve zamanla soykırıma dönüşen katliamlarını bir kez daha kamuoyu gündemine taşımak istedik. Özgürlüğüne ramak kala yerle yeksan edilen ülkesinden uzakta yaşayan, Çeçenya işgalinin birinci dereceden tanığı, sürgündeki milletvekili Dokka Amagov ile savaşı, öncesini ve sonrasını konuştuk.
İzmit’teki evinde bizi ağırlayan Amagov’un yanından ayrılırken, merdivenlerden bir üst kata çıkan 8 yaşlarındaki komşu kızın Çeçence “İyi akşamlar” demesi, şaşkınlık ve sevinç barındıran bir tat bıraktı zihnimizde…
-Sovyetler Birliği dağılmadan önce Çeçenya nasıl bir ülkeydi, kısaca özetleyebilir misiniz?
-Josef Stalin dönemini saymazsak, Sovyetler Birliği döneminde Çeçenya’da her şey güzeldi. O dönemlerde insanların komünist olması, partiye üye olması ve aynı zamanda dindar olması mümkündü. İkiyüzlülük çok daha azdı. Sağlık hizmetleri bedavaydı, eğitim, kira ve kamu hizmetleri neredeyse birkaç kuruşa mal oluyordu. Kimse yarını düşünmüyor, gelecek endişesinden uzak, sakince yaşıyordu. İnsanlar ülke içinde güvenle dolaşabiliyordu.
“Yuri Andropov iktidara geldiğinde, halkları birbirine düşürme politikası başladı”
Lavrenti Beria ve Stalin dönemlerinde anavatanımızdan sınır dışı edilmiştik, sonra Nikita Kruşçev iktidara geldi, sürgünü kınadı, 1956’da Çeçen halkının evlerine, anavatanlarına dönmelerine resmi olarak izin verildi. O zamanlar gündelik zorluklar yaşandı ama kendi topraklarına dönmüş olmanın sevinci, insanları aktif olmaya ve kendilerini geliştirmeye teşvik etti. Halkın birliği çok yüksekti.
Kruşçev ve Leonid Brejnev’in iktidarda oldukları dönemler, Çeçen halkının yaşadığı en iyi zamanlardı. Bu 25 yılda insanlar hem maddi hem manevi olarak toparlandı. Yuri Andropov o dönemde KGB’nin başındaydı. İktidara geldiğinde, halkları birbirine düşürme politikası başladı ve Çeçenlerle ilgili “mafya yapılarının katılımcısı, sonra da haydut ve terörist” oldukları yönünde olumsuz bir imaj oluşturuldu. Andropov’un ölümünden sonra (öldü mü, öldürüldü mü bilmiyoruz) Çeçenlerle ilgili olumsuz devlet propagandasına bir süre ara verildi.
Dokka Amagov
Çeçenya’nın Sölža-Ģala (Grozni) şehrinde doğdu. İlköğretimini İtum-Kali’dе bulunan Chanti-Yurt’ta tamamladıktan sonra Stavropol şehrindeki öğretmenlik enstitüsünün fizik-matematik fakültesini 1983 yılında bitirdi, öğretmenlik yapmaya başladı. 1985-1992 yılları arasında ise aynı okulda müdürlük yaptı.
1992-1994 yılları arasında, Çeçence yayınlanan “Orga” edebiyat dergisinin redaksiyon bölümünü yönetti. Cumhurbaşkanlığı’nın TV kanalında muhabirlik ve bazı programlarda sunuculuk yaptı.
1994-1996 yılları arasında Çeçenya’da başlayan bağımsızlık yanlısı hareketin içinde yer aldı.
1997 yılının haziran ayında bağımsız milletvekili seçilerek Çeçenya Cumhuriyeti Parlamentosu’na girdi. 2002 yılından beri sürgün bir milletvekili olarak Türkiye’de yaşıyor ve güreş antrenörlüğü yapıyor.
Daha sonra Mihail Gorbaçov’un döneminde de bu eğilim devam etti. O zamanlar Çeçenler ve İnguşlar bir aradaydı, Grozni çokuluslu bir şehirdi. Grozni yalnızca Kafkasya’nın değil, Sovyetler Birliği’nin de en büyük sanayi, özellikle de petrol merkeziydi. 5 petrol rafinerisi ve askeri savunma fabrikaları vardı. Cumhuriyetin güçlü bir ekonomik ve endüstriyel potansiyeli, gelişmiş tarım ve bahçecilik faaliyetleri vardı. Ekonomik olarak gelişiyordu.
Başlangıçta Grozni’de az sayıda Çeçen vardı, ancak daha sonra sayıları arttı. Tehcirden dönen Çeçen nüfusun eğitim düzeyi yükselmeye başladı. Cumhuriyette araştırma enstitüleri kuruldu. Sovyetler Birliği’ndeki iki petrol enstitüsünden biri Grozni’deydi. Çeçenya petrolü benzersizdir çünkü az miktarda yabancı madde içerir. Sovyetler Birliği’nin ihtiyacı olan toplam uçak yakıtının yüzde 95’i ülkemizde üretiliyordu. Cumhuriyetimizde hiçbir zaman kıtlık yaşamadık. Müslüman nüfusun sayısal olarak artması (Müslümanlar %49, diğerleri %51) ve ağırlıklı olarak Müslüman nüfusa sahip cumhuriyetlerin hızla gelişmesi, Kremlin’de endişeye neden oldu. Sadece Kremlin’de değil, Batı’da da. Ve diğer sorunlarla birlikte Gorbaçov döneminde “perestroyka” başlatıldı. Ülkenin sosyopolitik yapısını değiştirmeleri gerekiyordu. Aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin ekonomik durumu da kötüye gidiyordu. Yeni durum, eski sistemin yıkılmasını gerektiriyordu: Hem sosyal hem de ekonomik anlamda…
-Kimilerine göre, ilk işgal girişiminin sebebi Çeçenya’nın stratejik konumu, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının vazgeçilmezliği, Bakü-Novorossisk petrol boru hattının Grozni’yi de içine alan bir hattan geçiyor olması…
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra birçok Sovyet cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti ancak kan dökülmedi. Sıra Çeçenya’nın bağımsızlık ilanına gelince niçin işler değişti, merkezi otoriteyi temsil eden Boris Yeltsin ve Vladimir Putin niçin askeri yöntemlere başvurup kan dökme gereği duydu?
-Bakü-Grozni-Tihoretsk-Novorossiysk’ten geçen 1,5 metre çapındaki petrol boru hattının, borudaki basıncı korumak için sürekli doldurulması gerekiyor. Her zaman çalışır durumdaydı. Cumhuriyetin petrol kompleksi, Rus ekonomisinin planına göre inşa edilmişti. Petrol esas olarak Rusya’ya piyasaya göre daha düşük bir fiyata gidiyordu. Elbette petrol savaşın sebeplerinden biriydi ama asıl sebep değildi. Petrol tedariki savaştan sonra hem boru hatları hem de kara taşımacılığı yoluyla devam etti. Kimse el koymadı, durdurmadı, ticaret ve teslimatlar devam etti. Ama ikinci savaşın ana nedenlerinden biri petroldü.
Covxar Dudayev, Rusya’ya tek bir savunma sistemi, tek bir ekonomik bölge olmayı teklif etti. O dönemde cumhuriyetin tüm ekonomisi Rusya ile bağlantılıydı, çünkü cumhuriyette üretilen ürünler (malzemeler ve petrol ürünleri) ve parçalar Rusya dahil diğer cumhuriyetlere gidiyordu. Sovyetler Birliği’nin muazzam ekonomik potansiyelinin özelleştirilmesine karar verildi. Bu işlemleri gizlice yürütüp, çıkarları kendi aralarında paylaşmak isteyen bir parti vardı. Kamuoyunun dikkatini özelleştirme sürecinden uzaklaştırmak için bazı kişileri mağdur olarak seçip sorun yaratmak gerekiyordu. Çeçenlere ve cumhuriyete karşı yoğun propaganda başlatıldı.
Büyüklerimiz kehanetlerde bulundular ve Sovyetler Birliği çöktüğünde onlarla savaşacağımızı söylediler. Savaş olasılığına dair ilk konuşmalar 1989’da yapıldı. Bazı halklar cumhuriyetten ayrılmaya başladı. İlk ayrılanlar Yahudiler, Ermeniler ve Çingenelerdi. Zengin Ruslar cumhuriyetten ayrılmaya başladı. Geri kalan Ruslar, “kurtarıcılarının ve galiplerinin” onlarla buluşmasını bekleyeceklerini düşünerek yaşamaya devam ettiler. Ancak “galipleri” geldiğinde, Ruslar da dahil olmak üzere, “kurtarıcılarını” resmi bir şekilde selamlamak isteyen herkesi öldürdüler. Genelde söylendiği gibi her 50 yılda bir öldürülmüyoruz. Bizi her gün ve her zaman öldürüyorlar. Bizi kalbimizden öldürüyorlar; fiziksel, ahlaki ve psikolojik olarak öldürüyorlar. Bu hibrit savaş sürekli devam ediyor. İnguşlar da savaş çıkacağını anlayınca cumhuriyetten ayrılarak kendi cumhuriyetlerini kurdular. Bu halklar gidince biz Tanrı’ya güvenerek yaşamaya ve çalışmaya devam ettik. Fabrikalar çalışmaya, çocuklar okumaya devam ediyordu. 1992-1994 yıllarında savaşa kadar Türkiye’den Grozni’ye mal getirilmiş ve döviz dolaşıma girmişti. Komşu cumhuriyetlerden insanlar mal almak için bize geliyordu.
Şunu da eklemek isterim; Çeçenya’da bir savaşın çıkabileceği uzun zamandır halk arasında konuşulan bir şeydi. Gorbaçov, ülkenin cumhurbaşkanı olarak yetkilerinden feragat ettikten sonra yurtdışındayken bir röportaj vermiş, Çeçenya’ya yönelik savaş planının Andropov döneminde tasarlandığını ve ülkenin başındayken kendisine bu savaşı başlatmasının teklif edildiğini ama reddettiğini söylemişti. Bu savaş, esas olarak İçişleri Halk Komiserliği (NKVD)-KGB planıydı. Komünist Parti’nin gücünün yerini KGB’nin gücü alınca kaçınılmaz hale gelmişti.
“Bu savaşı herkes istiyordu”
-Bazı görüşlere göre, 1. Çeçenya Savaşı’nda işgalci RF birliklerinin yenilip geri çekilmek zorunda kalmaları sonucunda Yeltsin’in dönemin Çeçenya lideri Aslan Maskhadov’la Hasavyurt Barış Anlaşması’nı imzalamak zorunda kalması ve bu yenilginin Rusya Federasyonu yönetiminde yarattığı demoralizasyon da 1999’daki ikinci savaşın başlama sebebi oldu. 1. Çeçen Savaşı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
-Bu savaşı herkes istiyordu, bütün dünya bu savaşı bekliyordu. Gürcistan istedi, Ukrayna istedi, Orta Asya, Amerika, İngiltere vs. tüm ülkeler istedi… Herkes, Rusya’nın kendi iç sorunlarına saplanmasını istiyordu. Rusya onlara dokunmadığı sürece, Sovyetler Birliği’nin eski cumhuriyetlerinin hiçbiri Çeçenleri umursamadı. Amerika ve Avrupa için Kafkasya’daki çatışmalar her zaman memnuniyetle karşılanmıştır. Rusya’nın askeri tecrübeden yoksun 18 yaşındaki erkek çocuklarını Çeçenya’daki savaşa gönderdiği yönünde bir görüş vardı örneğin. Savaş alanında kaybetmeye başladıklarında bu tarz propaganda yöntemlerini tercih etmeye başladılar. Ama aslında Doğu Almanya’dan transfer ettikleri seçkin ve her an savaşa hazır askeri birlikleri savaştı Çeçenya’da. Grozni’ye saldıranlar da işte bu özel askeri birliklerdi.
Çatışmalar 11 Aralık 1994’te başladı. Duma Milletvekili Viktor Kurochkin ve asistanı Samodurov ziyaret için Çeçenya’ya gelmişti. O dönemde cumhurbaşkanlığının TV kanalında muhabir olarak çalışıyordum. Kurochkin, yerel halka anlayışlı davranma talebini iletmek üzere federal orduyla görüşmek istediğini söyledi ve birimizin onunla gitmesini teklif etti. Bu teklife olumlu cevap verdim. 11 Aralık akşamı Kurochkin ve ben, o dönem Rus ordusunun işgal için konuşlandığı Terek Nehri’nin diğer yakasına gittik. Rus gazeteci olduğumu düşündükleri için öldürülmedim ve gözaltına alınmadım, film çekmeme izin verilmedi yalnız. Bu görüşmede üst düzey subaylardan biri 15-16 Aralık’ta Grozni’yi alacaklarını söyledikten sonra astına döndü: “Peter, haksız mıyım?” Peter onu, “Yooo, 5 gün değil, 3 gün sonra” diye yanıtladı. Bu diyaloğun bizzat tanığıyım.
2-3 ay sonra, 8 Mart 1995’te Çeçen direniş kampındaydım. Sabah saatlerinde, Rus esirlerden birinin ağladığını fark ettim. Yanına yaklaştım ve neden ağladığını sordum (bu bir yarbaydı), sonra diğer esirler yanımıza geldi ve konuşmaya başladık. Yarbay, üzgün bir yüz ifadesiyle aslında her yıl 8 Mart’ı ailesiyle birlikte kutladığını, şimdi ise bir esir kampında mahsur kaldığını ifade etti. Hangi birliklere bağlı olduğunu sorduğumda, Doğu Almanya’dan buraya nakledildiğini, Maykop tümeni ile Samara alayı arasındaki iletişimden sorumlu komutan yardımcısı olduğunu söyledi. Yaklaşık 5 bin kişiden oluşan alaylarından sadece 25 kişi hayatta kalmıştı. Çeçenya’ya genç ve eğitimsiz askerleri gönderdiklerine dair propagandalarının ardındaki asıl gerçek buydu. Kendi gözlerimle de gördüğüm gibi, işgal hareketi için yolladıkları askerler son derece eğitimliydi ve iyi silahlandırılmışlardı.
“Çeçenya’yı istikrarsızlaştırmak ve içeriden zayıflatmak için tüm güçler kullanıldı”
Herkes Hasavyurt anlaşmalarından bahsediyor ama sonrasında 12 Mayıs 1997’de imzalanan bir barış anlaşması daha vardı. Anlaşma, iki ülke tarafından imzalanmıştı. 1997 yılında Çeçenya Cumhuriyeti’nde parlamento seçimleri yapıldı ve milletvekili oldum. O dönemde RF liderliğinde iki “parti” vardı: Savaşın devamını isteyen parti (güvenlik güçleri) ve buna karşı olan parti (liberaller). Ayrıca ülkede iktidar değişikliği gerekiyordu, Yeltsin bu güçlerle baş edemedi. İktidar değişimi sırasında liderliğin başına liberallere komplo kuran bir “savaş partisi” geldi. İkinci savaş, aslında 1998’de planlandı, ancak ekonomik zorluklar nedeniyle 1999’a ertelendi. 1994’te mülkün yeniden dağıtımı sırasında “dikkat dağıtıcı bir manevra”ya ihtiyaç duyulmuştu ve 1999’da iktidar değişikliği olduğunda, kamuoyunun dikkatini yeniden başka yöne çekmek için bu gerekli hale gelmişti. Putin’in kahraman yapılması gerekiyordu. Çeçenya’yı istikrarsızlaştırmak ve içeriden zayıflatmak için tüm güçler kullanıldı.
Çeçenya’dan geçen petrol boru hattının bölgedeki istikrarsızlık nedeniyle Dağıstan üzerinden yürütülmesine karar verildi. Bu arada Dağıstan’da da savaşı kışkırtmak amacıyla mitingler yapılmaya başladı. Uluslararası bir sempozyum düzenlediler, Çeçenya ve Dağıstan’ın tehlikeli olduğu sonucuna vardılar ve Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı projesini onayladılar. O dönemde Hazar Denizi’nde petrol yatakları bulunuyordu. Dağıstan’ın temsilcileri Grozni’ye gelmeye başladı: Gadzhiev, Makhachev ve diğerleri. Karamahı ve Çabanmakhi’deki durumu suni olarak “askeri çatışma” haline getirdiler. Yardım çağrıları yoğunlaştı. Bu nedenle Çeçenya’da yeniden savaşa ihtiyaçları vardı. Ve bu savaş “uluslararası bir proje” haline geldi. Herkes yeniden savaşa girmek istiyordu. Dünya Hıristiyan Ermenistan’a, Gürcistan’a, Rusya’ya yardım edecek ama küçük Müslüman ülkesi Çeçenya’ya yardım etmeyecekti.
Demokratik bir toplum inşa ediyorduk ve sesimizin duyulacağını düşünüyorduk. Toplumsal öneme sahip okul ve hastanelerin onarılmasında hiçbir demokratik ülke, hiçbir İslam ülkesi yardım sağlamadı, sıradan insanlar bireysel olarak yardım etti. Ülkede herhangi bir altyapı tesisinin restorasyonuna hiçbir hükümet veya sivil toplum kuruluşu katılmamıştır. Maskhadov, Arap ülkelerine gitmiş, ancak eli boş dönmek zorunda kalmıştır. Çeçenya’nın bağımsızlığı 1996 yılından itibaren değil, bu bağımsızlığın ilan edildiği andan itibaren sayılmalıdır ki bu, Çeçen halkının kongresinin yapıldığı ve iradesinin ilan edildiği 1991 yılıdır. Seçimleri uluslararası hukuka uygun olarak yaptık, hükümetin tüm organları seçildi. Dolayısıyla Çeçen Cumhuriyeti’nin üç yıldır bağımsız olduğunu söylemek yanlıştır. Dünyadan izole olduk ama yaşamaya ve çalışmaya devam ettik. İkinci seçimler de uluslararası hukuk çerçevesinde yapıldı. Rusya ile daha ucuza petrol satmak da dahil olmak üzere ticari ilişkilerimiz vardı. Petrol karşılığında bize bazı mallar sağladılar.
Çeçen devletinin kuruluşu uluslararası hukuka uygun olarak gerçekleşti ve temeli atıldı. Ama Çeçenya’nın hakları ve Çeçen halkının temel insan hakları dünya ülkelerinin tamamı tarafından çiğnendi. Bize karşı yürütülen savaşta bu hakların ihlal edilmesine, Rusya’nın bir iç sorunu olduğunu düşünerek bütün dünya göz yumdu.
“3 günde işgal edeceklerini söyledikleri şehir direniyordu”
-Birinci işgale karşı direniş cephesinin başarısını nasıl yorumlarsınız?
-İlk savaşı öncelikle Tanrı’nın yardımıyla kazandık. İkincisi, o zamanlar düşmana karşı halk arasında güçlü bir dayanışma ve birlik vardı. Düşünün, 15-16 yaşındaki gençler bile direnişe katılıyordu. İnsanlar son kuruşlarını silah ve mühimmat almak için harcadılar. Çeçen komutanlar ortada bir çağrı olmadığı halde direniş saflarına katılmak isteyen insanların akınıyla baş etmekte zorlanıyorlardı. İnsanlar ortak kadere karşı birleşti ve örgütlendiler. Silahlarını kendi olanaklarıyla temin ettiler, direniş güçlerine erzak sağladılar, kadınlar yemek hazırladılar… 3 günde işgal edeceklerini söyledikleri şehir direniyordu. Grozni, Rus birliklerinin girişinden sonra bile teslim olmadı. Direniş devam etti. Bu kanlı savaşta bütün dünya, halkımızı yok saydı: Hem demokratik ülkeler hem de İslam ülkeleri. Çeçenya’daki “hızlı işgal girişimi” başarısızlıkla sonuçlanmıştı ve uzayan savaş, askeri çarkın ellerinden kaymaya başlamasına ve halkın büyük bir direniş göstermesine neden olmuştu. Çeçen birlikleri Rusya topraklarında başarılı askeri operasyonlar yürütmeye başladı. Mesela Budenovsk ve Pervomaisk’te…
-Milletvekili seçilerek Çeçenya Cumhuriyeti Parlamentosu’nda yer aldığınız için daha net bir fotoğraf verebileceğinizi düşünerek soruyoruz; sizce 1996-1999 arasında mevcut yönetim merkezi otoriteyi tesis edebildi mi? Örneğin Şamil Basayev’in Dağıstan, Budenovsk eylemlerinde, merkezi iradeye rağmen bir davranış sergilediğini söyleyenler oldu, siz ne düşünüyorsunuz?
-İşin doğrusu çok fazla insan ve silah gücümüz yoktu. Halkın seçtiği resmi bir hükümet vardı ve dışındaki her şey adeta haydutluğun bir tezahürüydü. Bütün dünyada kabul gören bir şey var, ordunun kendisi savaştan hoşlanmaz. Buna Basayev de dahil. Onu zeki bir insan, bir lider, bir ekonomist ve devlet adamı olarak tanıyordum. Karısının akrabaları da dahil olmak üzere tüm ailesi ve akrabaları öldürüldü. Rus işgalinin zaten kaçınılmaz olduğu ve Dağıstanlıların sürekli yardım istediği bir zamanda Dağıstan’a gitti. Gönüllü olarak, bireysel olarak onlara yardım etmeye gitti. Budenovsk’taki eyleminin kendi içinde birtakım nedenleri vardı ve ben bunu mükemmel bir askeri operasyon olarak görüyorum. Hastanelerimizde ve okullarımızda her gün çocuklar ve hastalar öldürülüyordu. O dönemde savaşı durduran, Basayev’in Rusya topraklarında gerçekleştirdiği bu askeri operasyondu.
Putin tek başına değil. Putin bir sistemdir. “Uluslararası terörizm” ifadesi, tüm dünya ülkelerinin liderleri için uygun ve evrensel bir ifadedir. Eylemlerinizin gerçek amaçlarını manipüle etmek ve saklamak için iyi bir neden. Müslüman nüfusa veya küçük özgür ülkelerin halklarına karşı işlenen suçları gizlemek için uydurulmuş bir neden. Bu ifade, piyasaya sürülmüş bir sistemdir. Ve bu sistem herkese uygundur, herkese fayda sağlar. İngilizlerin “Lawrence”ı yaratması gerekiyordu, Amerika’nın “Bin Ladin”i yaratması gerekiyordu, Rusların kendi takdirine göre “Basayev” imajını yaratması gerekiyordu. Ve propagandanın sistemi, kendileri devlet ölçeğinde terör eylemleri gerçekleştirdiklerinde “uluslararası terörizm” imajını yaratmak üzerine çalışıyor. Asıl teröristler Çeçenya’da, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Filistin’de insanları öldürenlerdir. Ama nedense ailesini ve halkını savunmak için ayağa kalkan insanlara terörist deniyor.
“Asıl teröristler Çeçenya’da, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Filistin’de insanları öldürenlerdir”
-Putin yönetimi, Çeçenya’da işlediği insanlığa karşı suçları örtbas etmek, bu konuda bir karartma uygulamak için radikal selefi cihatçılığın Çeçenya’daki varlığını dünyaya karşı bir bahane olarak kullandı. Selefi cihatçılığın Çeçenya’da direnişin tasfiye edilmesinde ne tür bir etkisi oldu?
-Çeçenya’da terör örgütü yoktu. Ürdün’den Çeçenler de dahil olmak üzere Arap ülkelerinden gelen en fazla 10-15 kişi vardı, Türkiye’den de bir o kadar kişi vardı. Örneğin: Basayev, o dönemde Pankisi’de bulunan Ruslan Gelayev’in yanından Çeçenya’ya dönerken direniş gruplarına yabancıların alınmamasını istedi. Bunun haklı nedenleri vardı: Yabancılar dil bilmiyordu, bölgeye aşina değildi ve etik davranış standartları farklıydı. Hem para hem de zaman olarak ek maliyetler yaratırlardı. Bu nedenle Gelayev’in grubunda tek bir yabancı yoktu, Basayev’in yanında sadece İbn el Hatab ve birkaç Arap vardı. Ayrıca yabancıları kontrol etmek de zordu; Arap mı, Yahudi mi, yoksa bir tür istihbarat görevlisi mi, ayırt etmek zordu, gözetlenmesi gerekiyordu ama bunun için zaman yoktu. Yanımıza gelen 7-8 Ukraynalıya kısa bir süre sonra teşekkür edip geri gönderdik. Yabancılara ihtiyacımız yoktu. Dolayısıyla cumhuriyet topraklarında hiçbir uluslararası terörist yoktu. Bu, propagandadır. “Uluslararası terörizm” tabirine İngiltere, Amerika, İsrail, Rusya ve diğerleri gereksinim duyuyor. Herkes uluslararası terörle ilgili sözlerle savaş başlatıyor ama bu terör merkezleri hiçbir yerde bulunamıyor. Nerede bu merkezler? Bu merkezler, ülkelerin özel servislerinde bulunmaktadır: KGB, MOSSAD, CIA ve dünya ülkelerinin diğer istihbarat servislerinde…
“Ülkemizin yıkılmasının maddi yönünü dikkate bile almıyorum. Asıl çöküş halkın yok edilmesiydi, soykırımdı”
-Çeçenya’nın topyekûn teslim alınabilmesi için çok büyük bir yıkım yapması gerekti Putin yönetiminin. Yıkımın boyutunu izah edebilecek cümleler istesek sizden…
-Ne kadar büyük olursa olsun, ülkemizin yıkılmasının maddi yönünü dikkate bile almıyorum. Asıl çöküş halkın yok edilmesiydi, soykırımdı. Hayata veda eden yüzbinlerce kişinin yanı sıra 20 binden fazla kişi hâlâ cezaevinde, geri kalanlar ise dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda. Halkım psikolojik yıkıma uğradı. Şu ana kadar Çeçenya’da tek bir fabrika kurulmadı, iş yok. Sovyetler Birliği döneminde binlerce iş vardı ve nüfusun hiçbir yere gitmesine gerek yoktu. Sosyalist sistemin yerini, en vahşi sistem olan kapitalizm aldı. Savaşı Putin başlatmadı. Putin, savaşı sürdürdü. Bu nedenle Çeçen halkının kimseye hiçbir borcu yok, Türkiye de dahil olmak üzere sıradan insanların bireysel yardımları dışında hiç kimse onlara hiçbir şekilde yardım etmedi. Çeçen halkıyla ilgili olarak uluslararası hukuk işlemedi. 2001 yılında ben ve başka bir milletvekili arkadaşım (o dönemde Çeçenya’da tam teşekküllü bir askeri harekât vardı) konuşmak için Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ne (AKPM) gittiğimizde, bizi içeri almadılar, konuşmak bile istemediler. Kapıda durdurulduk. Oradan geçmekte olan Abdullah Gül başkanlığındaki bir Türk heyeti bizi fark etti ve kendileriyle birlikte içeri girmemiz için davet etti. Böylece bizi delege listesine aldılar ve toplantıya katılabildik.
Dönemin AKPM Ukrayna temsilcisi, Çeçenya’daki savaş ve Çeçenya Cumhuriyeti hakkında konuşmayı gerekli görmediğini ve Çeçenya Cumhuriyeti’nin Rusya Federasyonu’nun bir parçası olduğu için orada olmaması gerektiğini söyleyerek görüşünü bildirdi.
“Dünya kamuoyu Ukraynalıları fark etti ama biz fark edilmedik”
-Rusya’nın Çeçenya işgalindeki barbarlığına adeta gözlerini kapatan dünya, sıra Ukrayna’ya geldiğinde Çeçenya’yı anmaya başlamıştı. Sizce Putin Rusya’sının gerçek yüzünü gördü mü ‘Batı dünyası’?
-Bugün Ukrayna’daki durum o zamanki Çeçenya’yla karşılaştırıldığında çok farklı. Bütün dünya Ukrayna’ya yardım ediyor. Hem ekonomik hem de askeri açıdan durumu izleyen uluslararası gözlemciler var, Ukrayna lehine propaganda yapılıyor. Ama biz açıkça ihanete uğradık, insan olarak görülmedik. Ve genel olarak Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta Çeçenlerin her iki tarafta da yer almaması gerektiğine inanıyorum. Bu bizim savaşımız değil. Dünya bizi duysaydı, Rusya bu tür yöntemlere başvurmazdı. Dolayısıyla Çeçenya’da kullanılan yöntemlerle şu anda Ukrayna’da kullanılan yöntemler arasında büyük fark var. Dünya kamuoyu Ukraynalıları fark etti ama biz fark edilmedik. Çeçenya topraklarında özel askeri gruplar savaş suçları işledi ve sivil halka zulüm uyguladı. Bu vahşetler Samaşki, Aldy, Kotar-Yurt, Bamut, Serjen-Yurt köylerinde ve Grozni şehrinde yaşandı. Resmi federal birimlerin yanı sıra komşu cumhuriyetlerden özel etnik askeri gruplar da oluşturularak Çeçenya’ya gönderildi: Tatar, Kalmık, Buryat, Kabardey, Dağıstan. Dolayısıyla sadece Ruslar değil, diğer milletler de bizi öldürdü. Onun için biz kendimizi birilerinin veya bir ülkenin tebaası olarak görmüyoruz, kendimizi Tanrı’nın tebaası olarak görüyoruz. Bu nedenle bugün bir Çeçeni kandırmak zordur. Çeçenlerin kimseye güveni yok, olup biten her şeyden çıkardığımız tek olumluluk bu… Tabii bu olumlu olarak değerlendirilebilirse.
Artık kimsenin bizi fark etmesine ihtiyacımız yok. Çeçenya’daki sıkıntıların sona ermesi için tek çare üçüncü dünya savaşının başlamasıdır. Bu, küçük halkları imparatorlukların despotizminden kurtaracaktır. Her ne kadar kulağa pek merhametli gelmese de… Bunu 20 yıl önce de düşünüyordum, şimdi de aynı fikirdeyim. Emperyal düşmanlarımız savaşırken, bizim sadece izlememiz yeterli. Rusya, kaynaklar ve madenler açısından zengin, büyük bir ülkedir. Çin, Amerika ve diğer ülkeler bu topraklarla ilgileniyor.
-Çeçenler hangi liderlerini daha çok seviyor sizce?
-Çeçenya’da halkın çoğunun tanımadığı pek çok kahraman var. Her liderin ve kahramanın halkına yönelik hizmetleri ve tarihte kendilerine ait rolleri vardır. Lideri devlet seçemez, halk belirler. Mesela bir dönem halkımızın lideri, Çeçenlerin sürgünden anavatanlarına dönüşlerinde gerçekleştirdiği faaliyetlerle büyük rol oynayan, tüm bu süreçleri organize eden Muslim Gairbekov’du. Çeçenlerin her zaman birçok lideri olmuştur. Ama kendini lider sanan biri halka önderlik etmeye karar verirse halk onu kabul etmeyecektir. Aynı anda birden fazla da liderimiz olabilir. Biz “prensleri”, özellikle de “yerleştirilmiş” liderleri sevmiyoruz.
“Halkımız Çeçenya Cumhuriyeti Parlamentosu’nda yeni temsilcisini seçinceye kadar bu emaneti taşıyacağım”
-Çeçenya’da bir milletvekiliyken, yaşanan işgalden ötürü ülkesini terk etmek zorunda kalan binlerce Çeçen gibi siz de diasporadasınız. Çeçenya ve diasporadaki Çeçenlere son olarak neler söylemek istersiniz?
-Halen milletvekiliyim. Milletvekilliğim, 1997 yılında seçilmemle başladı. Bir sonraki seçimler henüz yapılamadığı için milletvekilliğim de fiilen devam ediyor. Artık savaşmamıza gerek yok, sadece imparatorlukların yeni bir dünya düzeni kurmasını beklemeliyiz. Bu süre zarfında temel görevimiz hayatta kalmaktır. Daha sonra doğru bir zamanda yeni seçimler yapılırsa, ben de milletvekilliğinden istifa edeceğim.
“Kafkasya Emirliği” projesi, “Kafkasya Cumhuriyetlerinin Birliği veya Konfederasyonu” ya da “Dağlı Halklar Cumhuriyeti” gibi projeler uluslararası çevrelerin tasarısıdır ve dışarıdan empoze edilmektedir. Bu projeleri temsil eden Çeçenler, Çeçenya Cumhuriyeti’nin anayasasının hukuki çerçevesinin dışında hareket etmektedir. Benim görevim, halkın verdiği bir emanettir ve halkımız Çeçenya Cumhuriyeti Parlamentosu’nda yeni temsilcisini seçinceye kadar bu emaneti taşıyacağım.
Söyleşinin deşifresinde destek sunan Milana Aydamir’e teşekkürlerimizle…