Mimar Oktay Ekinci’yi 15 Ekim 2013’te kaybetmiştik. Ölümünden bu yana tam 10 yıl geçmiş. Zamanın bu kadar çabuk aktığı bir süreçte; onun kentleşme, şehircilik ve çevre mücadeleleri ile dolu ömründen ölümünün 10. yılına kadar geçen zamana baktığımızda, ne yazık ki değişen pek bir şeyin olmadığını gördüm.
Onun yaşamı ile ilgili;
1952 yılında Balıkesir’de doğdu. Aslen Karslı. 15 Ekim 2013’te İstanbul’da vefat etti (Kanlıca Mezarlığı’nda yatıyor). DGSA (Bugünkü adı ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi – MSGSÜ) mezunu. 1978 yılında Muğla Belediyesi’nde imar müdürü olarak çalıştı. Muğla’da kentsel sit alanı, doğa ve tarihsel çevrenin korunması yönünde çalışmalar yaptı. 12 Eylül 1980’de belediyeye atama ile gelen yönetim ile anlaşamadı ve ayrıldı. Eşi ile birlikte bir süre serbest mimar olarak çalıştı. Mimarlar Odası’nda yönetim kurullarında, İstanbul Büyükkent şube başkanlığında ve Mimarlar Odası Genel Başkanlığı görevlerinde bulundu. İstanbul, Antalya, Erzurum ve yeniden İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulu’nda görev yaptı. MSGSÜ Şehir Planlama Bölümü’nde yüksek lisans öğrencilerine “Kentsel planlamada yerel kimlik” ve “Koruma politikaları” dersi verdi. Birçok kitabı yayımlandı. Karikatür çalışmaları ödül aldı. Ulusal ve uluslararası ödüller kazandı. Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı (İmar Dosyası) ve birçok TV kanalında programlar yaptı.
Bu bilgi paylaşımını yaptıktan sonra günümüze döndüğümüzde aşağıda sizlere madde medde yazdıklarımı bizler yaşamadık mı? Ve bu mücadelenin savaşçıları bir bir yok olurken, rantçılar, kapitalizmin acımasız vahşi uygulayıcıları da bu sistem sayesinde varlıklarını sürdürüyor. Şimdi son 20 yıla bir ışık tutalım…
- Türkiye’de imar ve rant politikaları ve çevre suçlarında 21 yıllık dönemde, Cumhuriyet tarihinin en korkunç boyutları yaşandı. Ve yaşanıyor. 27 Mart 1994 tarihinde %25.19 oy ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yönetim değişikliği sürecinden günümüze dek süren rant politikaları devam ediyor.
- İmar planları, kent rantları, toprak üzerinden yaratılacak kârlı işleri, bu döneme dek bu kadar acımasızca kullanan olmamıştı. Yerel yönetimler üzerinden başlayıp, merkezi yönetim üzerinden düzenlenen yasa ve yönetmeliklerle, bu talana her türlü yasal kılıf uydurulup, tarihte eşi görülmemiş bir kentleşme ve imar felaketi yaratıldı. Hem de bu ülke topraklarının %78’i deprem bölgesinde olmasına rağmen… Deprem gerçeği hiçe sayılarak, hiçbir zaman bilimsel ve ona yönelik uygulamalar yapılmaksızın imar rantları devam etti.
- Depremi bekleyen Marmara’da 1999 depreminden ve o felaketin doğurduğu yasal düzenlemelerden bu yana kentin depreme hazırlanması gerekirken İstanbul’un her manada korunması gerekli su havzaları ve nefes alanları olan kuzey bölgesinde Kanal İstanbul projesi dayatması ile rant uluslararası boyuta taşındı. Bugün hâlâ “Çatlasanız da patlasanız da Kanal İstanbul’u yapacağım” diyen bir zihniyetin yönetiminde, kanal güzergâhları değişti. Arsa sahipleri değişti. Binlerce arazi el değiştirdi. Olağanüstü bir toprak rantı sağlandı. İstanbul’un üst ölçekli planlarında olmayan 3. köprü, Kuzey Anadolu Otoyolu ve de ona bağlı İstanbul Havalimanı, bugün nüfusu 20 milyona dayanmış kentin ciğerlerini parçalayacak şekilde uygulandı. Dünyada 7. sıradaki Atatürk Havalimanı atıl duruma getirilerek, bu alanda ileriye dönük yaratılması mümkün olan arazi rantı için o alanın pistleri kırılıp üzerine hastane ve millet parkı yapıldı.
- 1999 depreminin büyük yıkıcı gücü deprem felaketlerinin miladı gibi yorumlanıp, sonrasındaki 2003 Bingöl, 2011 Van depremlerinin ardından Kentsel Dönüşüm Yasası çıkarıldı. Bir dizi deprem vergileri kondu. Ve ne yazık ki deprem afeti için çıkarılan bu yasa iktidar tarafından rantsal dönüşüm yasasına çevrildi (Şimdi de Meclis’te bu yasaya ek maddelerle vatandaşın mülkiyet haklarına el koyacak düzenlemeler yapılıyor).
- Seçim yatırımı içinde “Sosyal Konut Projesi” başlığında 8 milyon vatandaşa konut sözü verildi. 500.-TL alınarak kayıtları yapıldı. 2003’ten bu yana TOKİ tarafından üretilen toplam konut sayısı 817 bin iken, yapılması ve teslimi gereken binlerce konut varken, bu iddia ile vatandaş bir kez daha toplu konut yalanı ile kandırıldı.
- 6 Şubat’ta 11 ilde yaşadığımız büyük deprem felaketinde “afet yönetimi” sınıfı geçemedi. Binlerce canımız yıkıntılar altında kaldı. Resmi rakamlara göre 45 bin olan kayıpların 100 binleri geçtiği ifade ediliyor. Kadim kentler yok oldu. Burada da sahneye yine yandaş firma ve isimler çıktı. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile plansız, projesiz, programsız, bilimsellikten uzak, tarım alanlarına ve zemini yapılaşmaya elverişsiz alanlara alelacele toplu deprem konutu adı altına binlerce yapı inşa edilmekte. Kent içindeki kültürel miras değerleri yok sayılacak şekilde, hiçbir bilim, sanat, kültürel araştırma olmaksızın, ihalesi yapılmaksızın, binlerce yıllık kadim kentlerin yeniden planlanması ve inşası yandaşlara verilerek, kent içinde yeni rant alanları yaratıldı.
- Devlet üzerinde iktidar olmanın gücü ile yasa ve yönetmelikler değiştirildi. Kanun hükmünde kararnameler yapıldı. Kamu malları talanına engel olacak her türlü yasal düzenlemeyle bütün sistem soygun ve talan üzerine inşa edildi. İmar plan tadilatları, kamu arazi satışları, Boğaz ve öngörünüm bölgelerinin Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması, kendinden olmayan yerel yönetimlerin cezalandırılması, hizmet üretemez hale getirilmesi, başta Gezi Parkı olmak üzere yaşam alanlarına, kamu alanlarına sahip çıkanların hukuksuz ve adaletsiz yargılamalar ile hapsedilmesi, ülke aydınlarının, basının üzerinde korku yaratacak şekilde yargısız infazlarla baskı oluşturularak ülke tek adam rejimiyle yönetilmekte.
- 15 Temmuz kalkışması bahane edilerek kent merkezleri ve diğer alanlardaki askeri alanlar imara açıldı. Sadece İstanbul’da yüzölçümün %13’ünü askeri alanlar kaplıyor. Buna kent içindeki yapı ve tesisleri de eklersek ortaya çıkan rantın ne olduğunu çok daha iyi anlarız. İmara açılan askeri alanlardaki plan notlarında kamu yararı ve sosyal konut yapılması notuna rağmen askeri alanlar pazarlanarak imar rantına kurban edildi.
- Türkiye topraklarının yarısından fazlası maden sahası ilan edildi. Maden yasasında 21 kez değişiklik yapılarak yabancı ve yerli işbirlikçi firmalara on binlerce maden arama ve işletme ruhsatı verildi. Ülkenin dört bir yanı talan edildi. Vatandaşların, çevrecilerin bütün muhalefetine rağmen, doğada geri dönülmesi mümkün olmayacak çevre felaketlerine dönüşen süreçler yaşandı. Ve yaşanıyor.
- Başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere tüm akarsular, dereler HES projeleri ile satıldı. Türkiye enerji üretiminde sadece %3’lük bir paya sahip HES projeleri ile doğa talan edildi. Yaylaların planlanması adı altında tabiat ve doğal değerlerimiz yok edildi.
- Cumhuriyet tarihi döneminde 21 kez imar affı çıkarıldı. İmar talanlarına hız verecek, kaçak ve ruhsatsız yapılara tescil ve kullanım imkânı sağlayacak son imar affı komisyona gönderilemeden 11 ili kaplayan büyük deprem oldu ve tasarı geri çekilmek zorunda kaldı.
- Yıllarca Cumhuriyet dönemi kazanımlarının tamamı haraç mezat satıldı. İnşaata dayalı ekonomik sistem yürütüldü. Üretmeden, sadece imar rantına dayalı sistem içinde yandaşlar zengin edildi.
- İmar planı yapma yetkisi, yerel yönetimlerin yanı sıra Çevre, Şehir ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile TOKİ gibi kurumlara da verilerek, planlama üzerinden yeni rant kapıları açıldı. Ayrıcalıklı imar planları ile imar rantları yaratıldı.
- Büyükşehir yasası çıkarılarak, köy yerleşik alanlarında köyün ortak meraları, yaylaları, sulak alanları parsel parsel satılarak imara açıldı.
- Hazine’ye ait araziler bir bir satıldı. Ayrıcalıklı imar planları yapılıp yandaşlara peşkeş çekildi.
- Orman kanunlarındaki değişikliklerle Cumhuriyet döneminden bugünlere kadar korunan orman arazileri, birçok farklı düzenleme ile imara açıldı. 2-B yasası uygulamaları ile satıldı. Yapı yasağı olan alanlarda yeni yönetmelikler ile bu yasak delindi. Ormanlarımız yakıldı. Yanan orman alanlarına iktidar yanlılarınca oteller, AVM’ler yapıldı.
- Mega projeler adı altında “Yap, işlet, devret” modeli ile yapılan otoyollar, köprüler, şehir hastaneleri, havalimanları ve benzeri proje uygulamalarına, Londra uluslararası mahkemeleri nezdinde ABD Doları üzerinden Hazine garantisi verilerek ülkenin yıllarca sömürülmesinin zemini hazırlandı ve geleceği ipotek altına alındı.
- Cumhuriyet dönemi kazanımları içinde yapılmış fabrikalar, üretim tesisleri, sosyal tesisler ve ülke varlıklarının yüzlercesi “Özelleştirme” adı altında yok pahasına satıldı.
- Tüm dünyada kamuya iş yapan en büyük 5 firma (Beşli çete) yaratılarak, ülke ihaleleri yandaş firmalara verildi.
- 100. kuruluş dönümünü kutladığımız, 1923’te ulu önder Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşma, 21 yıldır iktidarda olmanın verdiği güçle ülkenin en kılcal damarlarına kadar girip Cumhuriyet’i hedef alan anlayış ile ülke yönetim alanları ve imkânları cemaat ve onlara hizmet eden vakıflara teslim edildi. Ülkeyi ortaçağ karanlığına sürükleyecek bu girişimlerin yanı sıra yakın çevremizde halkları birbirleri ile savaştırarak, binlerce masumun da kanını emdiler.
Sıralamada eksik kalan ve içinin doldurulması gereken o kadar çok konu var ki… Sanırım sizler de okudukça her satırı ve eksiklikleri onaylarsınız. Mimar Oktay Ekinci’nin ölüm yıldönümü nedeni ile onu mücadelesi ile anmak ve sizinle paylaşmak istedim. Oktay Ekinci’ler hep olacak, yaşayacak ve mücadelelerini de sürdürecek.