Sovyetler Birliği’nin 1991’de dağılmasının ardından Çerkes ulusal hareketi ivme kazandı. Boris Yeltsin döneminde bugünkü Rusya’ya kıyasla demokratik ortamın biraz daha ılımlı olması Çerkes toplumunun kendi bünyesinden çeşitli kurumlar oluşturmasına ve ulusal hareketi yönlendirebilecek kanaat önderlerini ön plana çıkarmasına zemin hazırladı. Böyle bir ortamda Çerkesya’nın tamamında sesini halkına duyuran kişilerin başında Tsipine Aslan gelmekteydi.
Aslan, 29 Aralık 2010’da faili meçhul bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Tsipine Aslan’ın Çerkes halkı için önemini ve suikastını Nalçik’te gazetecilik yapan ve Djarez Çerkes Dil Kulübü yöneticisi Şebzuko Astemir, Jineps’e değerlendirdi.
“Tarih bir ‘Çerkes Rönesansı’na tanıklık ederse, bu onun adıyla da anılacaktır”
Tsipine Aslan, modern Çerkes tarihinin ikonik bir figürüdür. Kendisi aynı zamanda büyük bir biliminsanı ve folklorcu, geleneksel Çerkes kültürünün popülerleştiricisi, mükemmel bir arıcı, gazeteci ve tanınmış bir kişiydi. Aslan’ın bıraktığı miras çokyönlüdür. Ne yazık ki kendisiyle şahsen tanışma fırsatım olmadı. Ancak geride bıraktığı materyallere bakılırsa, amacının Çerkes manevi ve maddi kültürünün arkaik katmanını güncelleyerek Çerkes ulusal kimliğini yeniden canlandırmak olduğunu gördü. Aslan inanılmaz derecede yetenekli bir konuşmacıydı. Sözleri ve tonlamalarıyla insanları kendine âşık edebiliyordu. Konuşması, hem Adigece hem de Rusçası oldukça edebiydi. Çerkes halkı üzerindeki etkisi aynı zamanda kapsamlılığıyla da dikkat çekiciydi. O tartışmasız bir otoriteydi. Ölümünün üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen hâlâ onun yerini alabilecek kimse ortaya çıkmadı. Tsipine Aslan’ın Çerkes tarihinde ulusal bir figür olarak kalacağından eminim. Eğer millet olarak reform yapmayı başarırsak ve tarih bir “Çerkes Rönesansı”na tanıklık ederse, bu onun adıyla da anılacaktır.
“Çerkeslerin Sovyet idari yapılanmasına göre bölünmesine karşıydı”
Tsipine Aslan ulusal kategorilerde düşündü. Çerkesleri; Kabardeyler, Adigeler, Çerkesler ve Şapsığlar olarak ayıran Çerkes Sovyet aydınlarının temsilcilerinden biri değildi. Ona göre etnik grubun bir bileşeni olan Adigelerin ilişkili oldukları Abhaz-Abazinlerdi. Bu bağlantı yaptığı her şeyde açıkça görülüyordu. Dolayısıyla Aslan’ın kaybı sadece Kabardey Çerkeslerinin değil, Batı Çerkeslerinin de kaybıdır.
“Tarih, yüzeyde yatan açıklamaların, özünde yüzeysel olduğunu gösteriyor”
Cinayetin faili 2011 yılında ortadan kaldırıldı. Cinayetin ardından katil, YouTube’da cinayetin sorumluluğunu üstlendiği bir video yayımladı. Motivasyonunu, Aslan’ın “eski pagan geleneklerini yeniden canlandırdığı” için sözde Müslümanların düşmanı olduğu gerekçesiyle açıkladı. Bu, olup bitenlerin çok basit bir açıklamasıdır. Ancak tarih, yüzeyde yatan açıklamaların, özünde yüzeysel olduğunu gösteriyor. Daha sonra olanlarla ilgili tüm gerçeği öğreneceğimizi düşünüyorum.
“Kendisi İslam’a mesafeli olsa bile, dine yönelik kamusal saldırıların ters etki yaratacağını sürekli vurguluyordu”
İnternette dolaşan, Tsipine Aslan’ın yerel radyoda “Tüm dinler gelir ve gider, siz halkınızla kalırsınız” dediği bir kayıt parçası var. Bu durum yazarın İslam düşmanlığının kanıtı olarak sunulmaktadır. Ancak Aslan, konuşmasının hemen başında önemli bir vurgu yapıyor: Söylediği her şey, durumu bilimsel analiz prizmasından değerlendirmesine dayanıyor. O büyük bir biliminsanıydı, Çerkes insani bilgisinin incelikli bir uzmanıydı ve dile getirilen görüş tam olarak en yüksek sınıftan bir uzmanın görüşüydü.
Aslan şüphesiz bir entelektüeldi ve Çerkeslerin karakterinde var olan dinsel bağdaştırmacılığın doğal bir süreçle geliştiğini ve varlığını bu şekilde idame ettirdiğini belirtiyordu. Kendisi İslam’a mesafeli olsa bile, dine yönelik kamusal saldırıların ters etki yaratacağını sürekli vurguluyordu. Aslan, ulusal ve manevi her şeyin uyum içinde bir arada var olduğu bir insandı. Bu bakımdan o, Çerkeslerin dini yaşam alanını birleştirme geleneğinin devamıydı.