Depremden bugüne

0
65

6 Şubat 2023 sabahı Türkiye, tarihinin en büyük afetlerinden birine uyandı. Henüz ilk depremin şoku atlatılmadan Kahramanmaraş merkezli ikinci büyük depremin meydana gelmesi afetin boyutlarını katladı. Depremin hemen ardından en çok etkilenen kentler olan Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş, Malatya ve Diyarbakır’ı kapsayan olağanüstü hal (OHAL)ilan edildi. Bilanço netleştikçe OHAL kapsamına farklı kentler de eklendi ve deprem bölgesine giren kent sayısı 11’e yükseldi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bölgeye yaptığı ziyaretlerde “Kentleri yeniden inşa edeceğiz ama bize bir yıl müsaade” ifadeleriyle kentlerin yeniden imar sürecini başlattı.

Bu kapsamda, 24 Şubat 2023’te bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi de yayımladı. Kararnamede yeni yerleşim bölgeleri için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na resen karar alma yetkisi verildi. Belirlenen alanların resen vasıf değişikliği yapılarak, Hazine adına tescil olunacağının belirtilmesi, “Yetkisiz kamulaştırma” eleştirilerine de yol açtı. Bu alanlardaki taşınmaz mülkiyeti veya imar haklarının kısmen veya tamamen başka bir alana aktarılabileceğinin belirtilmesi ise “Ranta dayalı mülksüzleştirme” gibi başlıklarla tartışıldı.

 

Rezerv alan tartışması

2023’ün Kasım ayı başında TBMM’de kabul edilen kentsel dönüşüme yönelik kanun, tartışmaları iyice alevlendirdi. Sadece deprem bölgesini değil, Türkiye’nin genelini de yakından ilgilendiren kanuna göre, riskli görülen alanları “rezerv alan” ilan etme yetkisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na verildi.

Buna göre bakanlık, rezerv alan ilan ettiği bölgelerde riskli gördüğü binaların yıkımına karar verebilecek; bu binaların sahiplerinin rızası olmasa bile başka bir yere taşınması söz konusu olabilecek. İlk rezerv alan kararı Hatay için verildi. Hatay’ın merkezi, Antakya ve Defne ilçesine bağlı mahalleler rezerv yapı alanı ilan edildi. Toplam 50 bin kişinin yaşadığı mahalleleri kapsayan bu karar, Hatay Barosu başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının ve halkın itirazlarına yol açtı.

 

Adalet umutsuzluğu

Kahramanmaraş depreminden sonra tartışılan başlıklardan biri de yargıydı. 1999’da meydana gelen Marmara Depremi’nden sonra sorumluların neredeyse hiçbirinden hesap sorulamadı.

Resmi rakamlara göre 17 bin 408 kişinin hayatını kaybettiği depremden sonra yaklaşık 2 bin 100 ceza davası açıldı. Bu davalardan 1.800’ü, 2007 yılında zamanaşımına girdi ve düştü. Bunun nedeni, yargının zamanaşımı konusunda net bir karar verememiş olmasıydı. Binaların yapıldığı yıl esas alındığında, davaların çoğu zaten zamanaşımına girmek üzereyken açılmış oluyordu. Yargıtay, bu boşluğu 2007’de, “Depremin olduğu gün esas alınır” kararıyla doldurdu ancak o zamana kadar 1.800 dava zamanaşımına girmişti. Kalan 300 davadan sadece 110’u ceza ile sonuçlandı ve bu cezaların çoğu ertelendi.

Bu kez “zamanaşımı” sorunu yoktu zira Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, zamanaşımı süresi depremin olduğu günden başlıyordu.

Bunun üzerine her kentte ayrı ayrı deprem davaları açılmaya başladı. Soruşturmaların ilk aşamasında müteahhitler ve yapı denetim elemanları için tutuklama kararları verildi.

Ancak bir sorun vardı. Uygunsuz zeminde bina yapımına izin verenler, kaçak kata göz yumanlar, bina değişikliklerine sessiz kalanlar hakkında hiç işlem yapılmadı. Bürokratlar ve siyasiler soruşturmaların bugüne kadar tamamen dışında tutuldu. Birkaç istisna dışında hakkında soruşturma yürütülen siyasi ya da kamu görevlisi yok.

Bir başka sorun, “olası kast” düzenlemesinin uygulanmaması. Türk Ceza Kanunu’nda yer alan bu düzenlemeye göre, eylemin olası sonuçları bilinerek hareket ediliyorsa ceza ağırlaşıyor. Örneğin alkollü biçimde direksiyona geçen ve ölüme yol açan sürücü, taksirle öldürme değil, cinayet işlemiş gibi öldürme suçundan ceza alıyor.

Az sayıda iddianamede binaları yönetmeliklere aykırı yapan, planları değiştiren, yetersiz demir ve çimento kullanan müteahhitlerin ve buna göz yuman yapı denetim elemanlarının “olası kast” düzenlemesine göre yargılanması talep edildi. Ancak bunun dışındaki davalar “bilinçli taksir” düzenlemesinden açılıyor. Bu suçun cezası da binada 1.000 kişi de ölmüş olsa 22,5 yılı geçemiyor. Türkiye’deki infaz rejimi düşünüldüğünde, üst sınırdan ceza verilse bile kısa süre içinde cezanın infazı tamamlanıyor. Açık biçimde onlarca kişinin ölümüne neden olanlar, bu düzenleme sayesinde 5-6 yılda özgürlüğüne kavuşabilecek.

Deprem davaları belki bu kez zamanaşımına girmeyecek, ancak şimdiden hem “olası kast” düzenlemesi, hem müteahhitlerin sorumlu olmadığına yönelik çıkan bilirkişi raporları nedeniyle insanlar umutsuz. Adalet mücadelesinin uzun yıllara yayılacağı da açık biçimde görülüyor.

(Gökçer Tahincioğlu-Aposto)

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz