Değerli Jineps okurları, bu defa durum muhakemesi, örgütsel yapı üzerine:
Her türlü toplumsal hayatın düzeni, başarısı ve huzuru hiç kuşkusuz örgütlü yapılanmalarla mümkündür. Devletin kendi yapısı da bir örgütsel yapıdır aslında. Yeryüzünde başarılı olmuş devletler, imparatorluklar kurmuş toplumların başarı hikâyelerinin hepsinde bu gerçeği görürüz. Çerkes halkının tarihine de baktığımız zaman bu gerçeğin izlerini görebiliriz. Çağımız koşullarında da aynı gerçek değişmedi. Toplumsal varoluş ve gelecek planlanması, ancak örgütlü ve planlı çalışmalarla mümkündür. Bu gerçek, gelecek ümidi ve planı olan Çerkes halkı için de geçerlidir.
Anavatanın işgalinden sonra, uzun yıllar Çerkes halkının anavatanda da diasporada da uzun yıllar örgütlenme şansı ve imkânı olmadı. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında, İstanbul’da yerleşik Çerkes aydınlarının 1908 yılında kurdukları Çerkes Teavün Cemiyeti, o zamanın güç şartlarına rağmen, çok anlamlı hizmetler başlattı. Ancak bulunulan coğrafyadaki gelişmeler ve kurulan TC devletinin politikaları devamlılığına izin vermedi.
Anavatan coğrafyasında hâkim olan Rusya tarafında Sovyetler Birliği ve Çerkes diasporasının yoğun olduğu Türkiye tarafında kurulan TC devletinin uyguladığı kapalı rejimler ve tektip ulus yaratma politikaları sebebiyle, insanların kendi kimliği, dili ve kültürü ile yaşamalarına, sivil toplum hareketlerine fırsat tanınmadı.
Ancak TC’de 1950 seçimlerinden sonra Batı demokrasilerine yaklaşma politikaları gereği, sivil toplum kuruluşlarına (STK) izin verildikten sonra, kültürel faaliyetlerle sınırlı derneklerin kurulmaları mümkün oldu. Bu nedenle, Kuzey Kafkasya kökenli Türk vatandaşlarının öncülüğünde, ilk kurulan Kafkas Kültür Derneği’nde insanlar bir araya gelmeye, tanışmaya, sosyal ve kültürel aktiviteler geliştirmeye başladılar.
O zamanlar birliktelik için genelde Kuzey Kafkasya kökenli hemşerilik bağları yeterliydi. Adigeler, Abazalar, Osetler, Çeçen-İnguşlar, Karaçaylar, Dağıstanlılar hepsi bir çatı altında birleşmişlerdi. Kurumsal yapılarda, derneklerde Çerkes kavramı netameli bir sözcük olduğu için kurum adı olarak yazılamasa da Kuzey Kafkasya kökenli halkların toplumsal ortak adı olarak kabul görüyordu.
Türkiye’de 1960 askeri ihtilalinden sonra, devam eden askeri darbeler, STK çalışmalarında kesintiler ve zorluklara neden oldu ise de İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir gibi büyük şehirlerde yoğunlaşan ve tanışan Çerkesler, STK faaliyetlerini sürdürebildiler. Bu süreçte, şehirleşen ve derneklerde aktif rollerde öne geçen üniversite gençleri, ülkedeki siyasi ve ideolojik çatışmalarda rol alırken, kimlik arayışları ve anavatan Kafkasya ile irtibata geçme denemeleri ile birlikte dernekçilik siyasi boyut kazanmaya başladı.
20. asrın sonlarına doğru, Sovyetler Birliği’nin çökmesi sonucu esen demokrasi rüzgârları, anavatan Kafkasya’da, Dünya Çerkes Birliği’nin (DÇB) kurulması sonucu, anavatan dışındaki büyük kitleleri harekete geçirirken diaspora anlayışı gelişmeye başladı. Aynı zamanda farklı örgütlenme modelleri gündeme geldi.
Bu gelişmeleri büyük bir ümit ve heyecanla karşılayan Türkiye diasporasındaki Çerkes aydınları büyük ve güçlü bir kurumsal yapı oluşturmak amacıyla harekete geçtiler. Yoğun ve yorucu çalışmaların sonucunda gerçekleşen Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) kuruldu. Ancak tabanını oluşturan üye derneklerimiz, kültür dernekçiliği üzerine kurulmuş ve 40 yıl boyunca daha ileri bir gelişme gösterememişlerdi.
Diğer taraftan, anavatan Kafkasya ile ilişkilerin başlaması ile farklı etnik dil gruplarından oluşan Kuzey Kafkasya diasporasında, anavatandaki coğrafi farklılıklardan da etkilenerek, ayrışmalar hızlandı ve Çerkes kavramı farklı bir boyut kazandı. Aynı zamanda, BİRKAF, ABHAZFED VE ÇERKESFED gibi farklı federasyonların kurulması, KAFFED’in istenen çapta ve güçte birlik ve bütünlüğü temsil gücünü olumsuz etkiledi. Daha da önemlisi, büyük ümitler ve hayallerle kurulan DÇB, Rusya Federasyonu devlet politikalarındaki radikal değişikliklerden sonra, tamamen Moskova’nın kontrolüne girdi ve kuruluş hedef ve amacından uzaklaştı.
Bu durumda, RF devletinin güdümünde ve kontrolündeki DÇB, Çerkes diasporasının dağınık ve güçsüzlüğünden yararlanarak, 2011 yılından beri 4. dönemdir görev başında. KAFFED bünyesindeki son gelişmeler ve rahatsızlıklar bu durumlardan kaynaklanmaktadır. Bu sorun üzerinden öfke ve kızgınlıkla ayrışmalar, dağılmalar ve gereksiz kavgalar yerine, diaspora-anavatan ilişkilerini riske atmadan, akıl ve mantık çerçevesinde, soğukkanlılıkla en uygun çözümün üretilmesi mümkündür.
Unutulmamalı ki, toplumsal varlığımız anavatan ve diasporanın birliği ve bütünlüğü ile mümkündür. Bizi yok sayan ve yok etmeye çalışan güçlerin amacı bu birliği yok etmektir. Bugünkü şartlarda bu birlik ve bütünlüğü koruma görevi diasporaya düşmektedir. DÇB sorununu çözmek de güçlü bir diasporanın varlığı ile mümkündür.
Bu nedenle KAFFED bünyesinde ve diğer kurumsal yapılar arasında diyalog ve uzlaşıya, aynı zamanda ortak payda temelinde ciddi bir ‘DURUM MUHAKEMESİ’ne ihtiyaç vardır.
Bugünkü koşullarda çok zor da olsa, mevcut kurumsal yapıların başkan ve yöneticileri, feraset örneği bir yaklaşımla, fedakârlık göstererek bir masa etrafında toplanmalı, çözüm üreten bir MECLİS oluşturmanın adımını atmalıdırlar. Bu topluma hizmet etmek isteniyorsa yapılması gereken budur. Yoksa yıllardır içinden çıkılamayan kaos ortamlarının devamı, toplumda yorgunluk ve ümitsizlikleri büyütmekte, ilgili devletler ve uluslararası kurumlar nezdinde güven ve itibarımız azalmaktadır.
İlgili ve gerekli zevatın katılımı ile oluşacak bir meclisin, bir masa etrafında oturup ciddi bir DURUM MUHAKEMESİ gerçekleştirmeleri halinde, saptanması gereken hususlar:
- Toplumun temel ortak amaç ve hedeflerinin belirlenmesi.
- Anavatan ve diaspora ilişkilerinde temel ilkelerin belirlenmesi.
- Diaspora ilişkilerinde temel ilkelerin belirlenmesi.
- Diasporada örgütlenme modelleri ve reform ihtiyacının tespiti.