‘Geri dönüş’ ve dayanışma: Gülcan Altan ile söyleşi

0
768

Antakya Dayanışması, 2 Şubat Cuma günü, Şişli’de bulunan Cemil Candaş Kültür Merkezi’nde bir salon etkinliği gerçekleştirdi. 2024 yılının ocak ayında kurulan Antakya Dayanışması, deprem gündeminin unutulmasının önüne geçmek ve 6 Şubat’ta yaşanan depremin sorumlularından hesap sormak için yola çıktı.

Dayanışma etkinliği pek çok sanatçıya ev sahipliği yaptı. Antakya Dayanışması adına söz alan avukat Seher Eriş’in konuşmasıyla başlayan etkinlik, depremde kızını yitiren Orhan Aydın’ın şiirleriyle ve Çerkes sanatçı Gülcan Altan’ın ezgileriyle devam etti. Daha sonra piyanosu ile seslendirdiği eserlerle Dengin Ceyhan ve akordeon virtüozu Muammer Ketencoğlu sahnedeydi. Samandağ Dayanışma Evleri (SADE) ve Rihen Kadın Kooperatifi, yaptıkları konuşmalarla Antakya’daki dayanışmanın nasıl örgütlendiğinden söz ederek, bölgenin asıl ihtiyacının dayanışma olduğunun altını çizdiler. Etkinliğin devamında Süleyman Can Aslanyürek ve Mengene sahneye çıktı. Etkinlik boyunca, Antakya Dayanışması ile dayanışmalarını paylaşan Kaldıraç Hareketi, Dostluk ve Kültür Derneği, Yeni Demokrasi İçin Çağrı, Çağdaş Hukukçular Derneği, Devrimci Yapı İşçileri Sendikası, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği ve Mahalle Afet Gönüllüleri’nin mesajları paylaşıldı.


Etkinlikte sahne alanlardan, Abhazya Devlet Sanatçısı Gülcan Altan ile yaptığımız söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz…

-Bir coğrafyanın kültürünü, oranın toplumundan bağımsız düşünmek mümkün değil. Çerkesler olarak sizlerin bir sürgün deneyiminiz var.

-Gülcan Altan: Evet, biz bunu savaşla deneyimledik.

-Bugün, sizlerin yaşadığı göçü, Antakyalılar başka bir biçimde deneyimliyor. Bugün, Arap Alevi kültürünün tekrar canlanabilmesi noktasında ‘geri dönüş’ün önemini nasıl değerlendirirsiniz?

-G.A.: Sürgüne ve soykırıma uğramış Çerkesler, Abhazlar ve diğer Kuzey Kafkas halkları olarak, bu sürgün ve soykırımı emperyalist devletlerin acımasız politikaları yüzünden yaşadık. Anavatanımızdan sürüldük. Diasporada yaşıyoruz. Deprem de bir halkı yerleşik coğrafyasından uzaklaştırabiliyor. Geri dönemezsen sen de sürgün edilmiş oluyorsun. Çok ağır kayıplar verdik. Halk kendi kendine toparlanmaya çalışırken ülkedeki siyasi tavrın, taraf tutmanın, siyasetsizliğin başımıza getirdiği bir şey yaşadık. Toplum olarak örgütlenemediğimiz için biz yaşayamıyoruz, ölüyoruz. Deprem tabii ki coğrafi bir olay, deprem olmasın diyecek halimiz yok ama bunu bilerek yaşamak çok acı. İnsanımızın canının kıymetini bilmek, böyle bir felakette yardıma koşmak öncelikle devletin işi. Devleti yöneten kurumların ve siyasi iktidarda bulunan partilerin işi. Biz seçiyoruz… Lakin artık böyle bir siyasi durum yok. Dünyada da karmakarışık bir durum var. Ülkemizde çok daha zorlanıyoruz. Bile bile yardım etmiyorlar. Bunun için halkımızın örgütlenmesi gerekiyor. Antakya’da bir mozaik var. Arap Alevi kültürünün tekrar geri dönmesi gerekiyor fakat çok can gitti. Kalanlar da başka şehirlere, belki başka ülkelere gitmek zorunda kaldılar. Deprem gerçeği var hâlâ. Antakyalıların geri dönmesi ve oradaki kültürü tekrar canlandırması gerekiyor tabii ki ama bunun için devletin, siyasetçilerin, iktidarın ya da deprem vergilerinin bize geri dönmesi gerekiyor. Destek olmaları gerekiyor. İçinde ölmeyeceğimiz evlerin ve karnımızı doyuracağımız gıdanın karşılanması gerekiyor.

-Herkesin bildiği üzere, depremin ilk gününden itibaren deprem bölgesindeki dayanışma; üniversitelilerle, devrimcilerle, sivil toplum örgütleriyle ve bölge halkıyla sağlandı. Bugün hâlâ deprem bölgesindeki temel ihtiyaçlar dahi karşılanamamışken dayanışmanın gerekliliğini nasıl yorumluyorsunuz?

-G.A.: Bu soru gerçekten çok önemli. Dayanışma dediğimiz şey örgütlenmek demek. Derler ya, “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez”. İşte biz bu cümleyi, bu coğrafyada gerçeğe dökebilirsek zaten hiçbir şeyden etkilenmeyiz. Huzurlu yaşarız, canımız elimizde yaşamayız. Bu yüzden örgütlülük kavramı genelde tabii ki sosyalistlerin daha çok içinde barındırdığı bir kavram. Halkın örgütlenmesi ne ile oluyor? Dediğiniz gibi, öğrenciler ve aydınlık düşünen, vicdanı olan insanların bir araya gelmesi ile oluyor ama bunun bir an önce yapılması gerekiyor. Artık vaktimiz kalmadı. Dayanışmak, birbirine omuz vermek gerçekten çok önemli. Kendi canını, kendi hayatını kıymetli yapmak için her zaman dayanışmak gerekiyor. O yüzden ben de buradayım.

-Antakya’yı yeniden inşa etme noktasında dayanışmayı önemsiyorsunuz o halde…

-G.A.: Tabii ki çok önemli. Ben Antakya’ya hiç gitmedim. Depremden bir hafta önce, bize Antakya için turne tarihleri geldi. Deprem olmasaydı, bir hafta sonra oradaydık biz. Benim canım burnumdaydı, nihayet gidiyorum, Antakya’mı göreceğim diye. Gidemedim, göremedim. Acısı baki. O yüzden örgütlenmek bütün bu acıları çok daha azaltacak. Yok etmeyebilir, sonuçta bu coğrafyada yaşıyoruz ama aza indirgeyecektir.

-Bugün Antakya Dayanışması’nın daveti üzerine sahne alacaksınız. Bu etkinliğe hangi duygularla geldiniz ve sahnenizde vermek istediğiniz asıl mesaj ne olacak?

-G.A.: Halkımız örgütlensin diyoruz, hakkını savunsun. Kim iktidara gelirse ona soytarılık yapanların, din simsarlarının, dini paraya çevirmek için tüm yalanları söyleyenlerin yanında değil, tam tersine halkının yanında örgütlensin. Ben buraya çok yoğun bir turneden çıkıp geldim. Çok yorgundum ama buraya bütün enerjimi toplayıp geldim. Çünkü dayanışmamız gerekiyor. Sahneye de o yüzden çıkıyorum. Zaten birçok dayanışma etkinliğine seve seve katılıyorum. Bu da onlardan bir tanesi ve en kıymetlisi. Çünkü “deprem öldürmez, bina öldürür” diyoruz ama bizi vicdansızlık da öldürüyor. Hepimiz siyasetin içine doğuyoruz. Siyaset yapılır ama halkının yanında olmak çok önemli. Canlarımız toprağın altında, enkazda kaldı. O yüzden örgütlenmek çok önemli, dayanışalım ve acılarımızı paylaşarak azaltalım.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz