Ocak ayının başında İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) bir duyurusu oldu:
“Anadilin öğrenilmesinin öneminden hareketle, İKKD olarak ilk kez deneyimleyeceğimiz,
-Voredlerle
-Oyun ve dramatizasyonlarla
-Ritim ve orff’la
-Renkli ve eğlenceli görsel materyallerle
anadilimizin seslerini, basit kalıp ve yapılarını eğlenerek öğretmeyi hedeflediğimiz bu projemiz ile diasporadaki tüm çocuklarımıza ulaşmayı hedefliyoruz.”
Bu güzel haberi alınca projenin yürütücüsü Şeyma Seyok Kanbek ile “Adıgabze Dil Kursu” üzerine sohbet ettik.
-Yıllardır STK’larda çocuklarla ilgili projelerde çalışıyorsunuz. Anadilinize hâkimiyet ne düzeyde?
-Şükürler olsun ki bir köyde büyüdüm. Anadilime maruz kaldım. Anadilimi anlıyorum ve kendimi sadece ifade edecek derecede konuşabiliyorum. Küçükken anne-babanın kendi aralarında Adigece, çocuklarıyla Türkçe konuştuğu bir ortamdı. Gerek siyasi ortamdan gerekse başka faktörlerden dolayı, çoğumuzun yaşadığı bir yoksunluktu bu. O zamanlar ve gelecek yıllarda bu yoksunluğu çok fazla anlayamadık. Ama yaş aldıkça bizden alınanları derin bir sızı olarak hissettik içimizde…
-Yaşadığınız bu kültürel yoksunluklar sonucunda hissettiklerinizi biraz daha açmanız mümkün mü?
-İnsanoğlu kendi seçmediği bir dünyaya, aileye, kültüre doğuyor. Yaşam süreci içerisinde karşılaştığı her şey kişiyi olumlu ya da olumsuz biçimlendiriyor. İnsanoğlunun hayatta bir “İyi ki”leri, bir de “Keşke”leri vardır. Toplum olarak birtakım hasletlerimiz olsa da, “İyi ki” böyle bir kültüre doğmuşum. Ama “Keşke” anadilimi doya doya konuşabilseydim, anadilimde yazabilseydim, düşünebilseydim. Keşke…
-İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nde 8-15 yaş çocuklarına yönelik çevrimiçi (online) “Adıgabze Dil Kursu” çalışmanızın ortaya çıkış amacından bahsedelim dilerseniz…
-Yıllardır derneklerimizde dil üzerinde çok değerli hocalarımızın güzel çalışmaları oldu. Lakin bana göre yaptığımız ve göremediğimiz önemli bir hata vardı. Dile karşı olumlu duygu edinmek, dili öğrenmeye çalışmak ve en sonunda dili edinmek. Bunların her biri farklı aşamalar. Anadilimizi aktarırken günlük yaşamda kullanabileceğimiz basit ve kolay yapıları öğretmekten ziyade, işin edebiyatına ya da zor kalıp ve yapılara takılı kalıyoruz gibi geliyor bana. Bir çocuk ya da yetişkin, öğrenmesi ve pratik etmesi daha önemli yapılar varken neden “kazma”yı, “balkon”u öğrensin. Bizler “Üzüme jüzüm mü denir, sane mi denir”i tartışırken maalesef ilerleyemiyoruz gibi geliyor bana…
-Dilin öğretim yöntemlerinde mi sıkıntılar yaşıyoruz?
-Günümüzde dil öğretim yöntem ve teknikleri çok farklı. Hedef, dili öğretirken nasıl eğlenceli hale getirebiliriz? Buna yoğunlaşmak gerekiyor. Kesinlikle dil öğretimi hususunda büyük bir iddiam yok. Çocuklarla yaptığımız bu çalışma aslında benim için bir pilot çalışma olacak. Neyi ne kadar verebiliriz, çocuklarda anadilleri ile ilgili bir farkındalık ve başlangıç düzeyinde bir Adıgabze bilgisi oluşturabilir miyiz? Bu soruların cevabını yolda bulacağız aslında. Benim için de bir deneyim olacak açıkçası.
-Kursun işleyişi nasıl olacak, neler planladınız?
-Zoom programı üzerinden sürdüreceğimiz eğitimlerimizde, günlük selamlaşma, ad sorma-söyleme, hal hatır sorma, sayılar, hayvanlar, renkler gibi konuları karşılıklı diyaloglarla ve ekrana yansıtacağım, ilgilerini toplayacak renkli görsel kaynaklarla gerçekleştireceğiz. Arada şarkılar söyleyip, kendi müziklerimizle ritim çalışmaları yapacağız. Tabii ki öğrendikleri yapıları kullanarak çektikleri video ödevleri de hazırlayacaklar. Kısacası hem çocuklar hem de bizim için değişik bir deneyim olacak.
-Bu ay 21 Şubat Dünya Anadili Günü’nü kutlayacağız. Bu döneme de denk gelen çalışmalarınızın verimli geçmesini diliyor, teşekkür ediyoruz.