Yerel Demokrasi Konferansı toplandı

0
78

Yerel Demokrasi Konferansı 11 Şubat 2024 tarihinde Taksim Hill Otel’de gerçekleştirildi.

Konferansın açılış konuşmasını Mücella Yapıcı (mimar) ve Rıza Türmen (hukukçu, eski AİHM yargıcı) yaptı. Ardından kurum temsilcileri ve kişilerin oluşturduğu Toplumsal Cinsiyet, Yerel-Merkez İlişkisi, Kent Hakkı, Herkesin Kenti, Ekoloji, Halkçı ve Toplumcu Yerel Yönetim atölyelerinin kolektif emekle oluşturdukları raporları okundu. Forum bölümünde katılımcılar görüş ve önerilerini dile getirdikten sonra sonuç bildirgesi okunarak konferans tamamlandı.


Sonuç bildirgesinden:

DEMOKRASİ YERELDEN YÜKSELİR: SÖZ BİZİM, KARAR BİZİM

“KAYYIMLI YEREL YÖNETİM”DEN HALK İRADESİNİN EGEMEN OLDUĞU “DEMOKRATİK BİR YEREL YÖNETİM”E

Bu Konferans’ın bileşenleri, halkın temel ihtiyaçlarının karşılanmasına ayrılması gereken bütçenin savaş ve yıkım için harcanmasına itiraz ediyor. Yerel yönetimlerin bir işlevinin de kentte ve kırda yaşayanların barış ve güvenlik içinde bir arada yaşamasını sağlayacak politikalar geliştirmek olduğunu vurguluyor.

Konferansımızı yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik, zorbalık ve şiddetin yayıldığı; yargının iktidarın sopası haline geldiği, bütün demokratik hak ve özgürlüklerin gasp edildiği, faşizmin kurumsallaşma ve toplumsallaşmasının büyük adımlarla ilerlediği, laikliğin aşındırıldığı, sermayenin genel ve yerel yönetim süreçlerinde bire bir etkili olarak ülkeyi yıkıma uğrattığı koşullarda gerçekleştirdik.

İktidar, bütün toplumsal itirazları bastırarak, artakalan hukuki ve anayasal engelleri de yok ederek talan, yağma, rant ve savaş ekonomisini sürdürmek, kentleri, doğayı, tarım alanlarını yok etmek, halkın kendi yaşam alanları ve geleceği hakkında söz ve karar sahibi olmadığı bir sistemi zorla dayatmak istiyor. 50’ye yakın kayyım atanmış yerel yönetim bunun en açık göstergesi.

Yaşam alanlarımız kamu hizmetlerinin piyasalaştırıldığı, kimsenin kendini ait ve güvende hissetmediği, bir arada yaşamayı değil gettolaşmayı yaratan, kimsenin eşit hizmet alamadığı, her gün yeni bir kent hakkı ihlali ve kent suçuyla yıkıma uğrayan, dev tüketim ve atık yaratım merkezlerine, deprem ve diğer afetlerin kader haline geldiği plansız, denetimsiz yerleşimlere dönüştü. Her alanda seçilmişlerin yerine atanmışları geçiren aşırı merkeziyetçi yönetim tarzı bu tablonun ayrılmaz bir parçası.

Demokratik bir yerel yönetim sistemini inşa edebilmek için yasalarda köklü bir reforma ihtiyaç var. Bu reform yeni bir anayasa gerektirmekle birlikte, içinde bulunduğumuz koşullarda bir anayasa tartışması yapmayı reddediyoruz.

Yaşam alanlarımızın, sermayenin saldırısı kadar, onunla eşgüdümlü çalışan tarikat-mafya-çete, uyuşturucu kıskacında, metalaşmış, parçalanmış, güvensiz yerlere dönüşmesi, faşizmin kurumsallaşması ve toplumsallaşmasına da zemin yaratıyor. Yerel demokrasi mücadelesinin aynı zamanda faşizme karşı mücadele olduğunu vurguluyoruz.

Bu saptamalar ışığında:

  • Kayyım uygulamalarına son verilmeli, yerel yönetimlerin idari ve mali yetkileri merkezle yetki paylaşımı yapılarak genişletilmeli, kamu yönetimi ademi merkeziyet esasına göre yeniden yapılandırılmalı, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na konan çekinceler kaldırılmalı ve katılım hakkını düzenleyen ek protokole taraf olunmalıdır.
  • Yerel yönetimlerin idari ve mali yetkilerini sınırlayan valilikler bünyesindeki Yatırım İzleme Koordinasyonları, halkı mülksüzleştirme amacını taşıyan Kentsel Dönüşüm Yasası, Rezerv Alan Yasası ve TOKİ derhal iptal edilmelidir.
  • Belediyelerde “Kadın-Erkek Eşitliği” ya da “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” birimleri kurmayı engelleyen, bu alanda ancak ‘’Aile, Kadın vb.’’ birimlerin kurulmasını öngören İçişleri Bakanlığı genelgesi iptal edilmelidir.

  • Kent hakkı, kentte yaşayan tüm canlıların ayrımcılık gözetmeksizin toplumsal adalet çerçevesinde sağlıklı, güvenli ve adil bir çevrede yaşama hakkı ve bu çevreleri şekillendirme hakkıdır. Aynı zamanda, demokratik katılıma, güvenli konutlara, temiz suya, sağlıklı gıdaya, temel hizmetlere, kentsel altyapıya, ulaşım sistemlerine ve yeşil alanlara eşit erişim hakkını içerir.

Bütün hizmetlerden kentte yaşayanların enerji, gıda, bilişim tekellerinin dayatmalarına tabi olmadan erişilebilir bedeller karşılında ya da ücretsiz olarak yararlanmaları haktır. Yerel yönetimlerin sosyal yardım politikaları da hak temelli olmalıdır. Yoksulluk ve işsizlikle mücadele kamusal görev olarak kabul edilmelidir.

  • Kent çoğuldur; kadınlar, gençler, yaş almış olanlar, LGBTİ+’lar, farklı etnik kökene ya da inanca sahip topluluklar, Aleviler, Kürtler, Romanlar, Pomaklar, Çerkesler, Lazlar, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler, mülteciler, engelliler, emekliler, işçiler, çocuklar ve sokak hayvanlarıdır. Kentin her bir bileşenini o yerelin eşit birer parçası olarak gören, bu zenginliği ve çoğulluğu, hemşerilik bilinci yaratmak için koruyan ve geliştiren, hak odaklı bir perspektif geliştirilmelidir. Yerel yönetimler eşitlikçi anlayış gereği her türlü ayrımcılıkla, ötekileştirmeyle, ırkçılıkla, türcülükle ve nefret suçlarıyla mücadele etmelidir.

  • Toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanmalı ve kimseye cinsiyeti, cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği nedeniyle ayrımcılık yapılmamalıdır. Yerel yönetimler kadına ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin engellenmesinde aktif sorumluluk almalıdır.
  • Tüm karar organlarında eşit temsil ve eşitlikçi yerel eşitlik mekanizmaları oluşturulmalıdır. Kadınların seçilme hakkının önündeki bakım yükümlülüğü, siyasal şiddet, ekonomik, toplumsal ve kültürel çeşitli engeller kaldırılmalıdır.

  • Çocuklar kentin aktif birer öznesi olarak görülmelidir.
  • Eğitim ve sağlık hizmetlerinde, yerel yönetimlerin rolü artırılmalı, bu hizmetler ücretsiz, nitelikli ve yararlanıcıların anadilinde verilmelidir.

  • İfade ve örgütlenme, toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü önündeki anayasaya aykırı engeller kaldırılmalıdır. Kentin manzarası özgürlük, mutluluk huzur ve güvendir. Kentte güvenlik sorunu haline gelen TOMA, zırhlı araç ve diğer şiddet biçimlerine, meydan kapatmalara, ablukalara son verilmelidir.
  • Yerel yönetimler sınırlar çizmekten, kentte ve kırda yaşayanları sabitlenmiş kültürel ve siyasal anlamlara hapsetmekten çok, yaşamın içinde özneleşen insanların çözüm üretmesine olanak sağlamalıdır. Yaşam alanlarıyla ilgili bütün politikalarda kentlilerin ve kırda yaşayanların yeni yollar bularak, geleneksel yöntemleri devreye sokarak, dayanışma kültürleri yaratarak kentle birlikte kendilerini de dönüştürmesinin yolunu açacak bir politika izlenmelidir. Bu çerçevede, yerelde halkın kendisiyle ilgili kararları alacağı kanalların açılmasını, halkın kendi önceliklerini saptamasını, kendi bütçesini yapma hakkına sahip olmasını, aktif siyasi özneler olarak bütün yönetim ve denetim mekanizmalarına katılmasını öneriyoruz.
  • Konferansımız Kent Konseylerinin işlevsel hale getirilmesiyle birlikte halkın siyasi özneler olarak yer alacağı, tüm toplumsal dinamikleri, kurum ve örgütlerini kapsayacak halk meclisleri gibi yapıların da tartışılmasını önermektedir.

 

BU DAHA BAŞLANGIÇ!

Bu Konferans’ın bileşenleri topluma dayatılan verili durumu temel almak, ufuklarını bu verili durumla sınırlamak yerine halkın kendini yönettiği yeni bir sistemin mümkün olduğu inancı ve kararlılığıyla yola çıktı. Yerel demokrasinin hayata geçirilmesi, Türkiye’de yeni bir siyaset anlayışının inşasıyla birlikte iktidarın tek bir kişiden halka devredilmesi, piramidin tersine çevrilmesi anlamına gelecek.

Kısa vadede, bir “Kent Sözleşmesi”nin oluşturulmasını, OHAL’i olağanlaştıran, tahakkümcü yönetim tarzını tahkim eden yasal düzenlemelerin kaldırılması için çalışma yapılmasını, yerel seçimlerden sonra Konferans sonuçlarını hayata geçirecek bir modelleme çalışmasının yapılmasını öngörüyoruz.

 

YEREL DEMOKRASİ KONFERANSI’NIN ÇAĞRISIDIR:

Halkçı belediyelerin ve muhtarlıkların sayısının artması demokrasi mücadelesi açısından bir kazanımdır. İktidarın antidemokratik, hukuksuz uygulamalarına, kayyım girişimlerine karşı bütün demokrasi güçleri ortak bir mücadele hattı oluşturmalıdır.

Yaşamı, doğayı, kentleri ve kırları savunmak için yerelden yükselen itirazla halk iradesinin esas alındığı yeni bir yönetim sistemi inşa etmek, ormanın, denizin, nehrin, dağın, kuşun, geyiğin, tilkinin, mevsimlerin, yağmurun hakkını savunmak için ortak mücadele zorunluluktur.

Rıza Türmen’le birlikte konferansın açılış konuşmasını yapan Mücella Yapıcı’nın vurguladığı gibi: “KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA, YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!’’

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz