İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) organize ettiği Kafkas Kültür Buluşmaları 29 Şubat ile 3 Mart 2024 tarihleri arasında İstanbul Yenikapı etkinlik alanında yapıldı. Öncelikle bu organizasyonu yapanlara ve katkı koyanlara teşekkür etmek istiyorum. Bu süre içinde görüldü ki, Kafkas halklarının kültürel değerlerini paylaşma ihtiyacı gerçekten çok gerekli ve önemliymiş. Bu manada ilk kez yapılmış olmasına rağmen katılım ve nitelik yönünden olumlu oldu. Sanırım gelecek yıl çok geniş katılımlı organizasyonlar ile daha da önem kazanacaktır. Organizasyon içindeki söyleşilerin ortak mekân içinde yapılması, verimliliği ve katılım açısından istenen sonucu veremedi. Dans, müzik ve konserler ile yapılan sunumlar izleyiciler tarafından ilgi ile izlendi. Bu tür etkinliklerin kültürel zenginliklerin tanıtımı açısından çok büyük faydası oluyor.
Burada gerek danslarda gerekse bu danslara ait banttan kullanılan müziklerde ortaya konan kurgu ve müzik ile ilgili eleştirilerimi aktarmak istiyorum. Yıllardır mücadelesini verdiğimiz kültürel değerlerin özünün ve asimilasyona karşı korunmasının gereğini ne yazık ki yerine getiremiyoruz. Batı pop müziği enstrümanları ve ritmi ile geçmişi, güncel espri anlayışı ile sahnelemek bence tartışılmalı. Zira son yıllarda bilhassa Kafkasya’dan gelen hocaların da etkisi ile dans, müzik ve kostümlerde yapılan değişiklikler ile sahne sanatının görsel anlamda daha iyiye göre icra edilmesi ne kadar gerçekçidir? Yani sunulan, kültür gerçeği ile ne kadar yüzleşebilir? Bu devam eden süreçlerde, sinsi ve örtücü gücü ile yaygınlaştıkça kendini o şekli ile ifade eder hale gelmektedir.
Benim çocukluğumda, halkın oynadığı Çerkes dansları ile günümüz gençlerinin dansları ve figürleri arasındaki değişim gelecek açısından beni bir hayli kaygılandırmakta. Bu değişim sadece danslarda da değil. Bu ikilemi kültürel etkinliğin sunulduğu alanda da yaşadım. Düzce’den gelen AZAR Abhaz grubu (7’den 77’ye grubu) binlerce yıllık geleneği orijinal hali ile halka sunarken, izleyenlerin içten katılımında orada kendini bulmasından geliyordu. Zira dedelerinin, annelerinin oyunu ve şarkıları söyleniyordu. Aynı sahnede cumartesi günü yer alan bir başka grupta da sahnelenen halk dansına güncel bir bakış açısı getirilerek banttan sunulan müzik (pop müziği gibi) ile yapılan gösteri de ilgi gördü. Ancak sahnelenen dans ile sunumun ortaya koyduğu bence tartışılmalı. Kafkas danslarının Türkiye’de dernekler içinde ekiplerle ilk ortaya çıktığı günden günümüze dek değişimi, tarihsel, sosyal ve politik olaylar çerçevesinde olmuştur.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra iletişim, ulaşım vb. sebepler ile Kafkasya bir şekli ile komşu kapısı olmuştur. Bu gelişmeler oradaki tüm kaynakların Türkiye’ye aktarılmasını sağlarken buradan çok bozulmamış kültürel değerin de oraya geçişini sağlamıştır (Şimdilerde Kafkasya’daki ekiplerin repertuvarına aldıkları diaspora dansı, yani apsuva, tleperüş gibi danslar anavatanda unutulmuş bir halk oyunuydu).
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Kafkasya’daki cumhuriyetlerin yeni dünya düzeni içinde yerlerini almaları, bölge halklarının Batı kültürü ile kaynaşması, geleneksel kültürel değerlerin bu kaynaşma içinde erozyona uğraması, o şekli ile de Türkiye’ye orijinalmiş gibi getirilmesi ve de icra edilmesi bugünkü eleştirilerimin ana konusudur. Bu işe imkân kılanlar ise işin bu farkındalığından çok, ortaya konan görseli düşünmekte. Kafkas halklarının yaşamlarının bir parçası olan dans ve müzik bu konuda bağımlılık yapar. O bağımlılık içindeki bu değişim, var olan gerçeği yavaş yavaş ortadan kaldırıp onun üzerinde hâkim bir güç olarak ona sahip çıkar. O artık değişmiş kimliği ve şekli ile geleceğe doğru yol alır.
Bir başka söylem de şu; tüm dünya değişiyor, değişime ayak uydurmamız gerekiyor. Bu görüş, korunması gereken, binlerce yıllık kültürel değerlerin sosyal yaşam süreçlerinin içinde eritilmesine imkân vermemelidir. Mücadele de bu yönde olmalıdır. Bu, toplumu farklı kılan değerleridir. Onlara sahip çıkmak, korumak hepimizin görevidir. İBB’nin düzenlediği Kültür Buluşmaları’nda, bu tür konuların bir şekilde tartışılmasıyla da geleceğe bir ışık tutulması sağlanmalıdır. Egemen güçlerin tüm dünyada yapmak istediği; şabloncu, tektip, bencil insan ve toplulukları yetiştirmek, onları birbirleri ile kaynaştırıp bir güç olmalarına imkân sağlayacak değerleri ortadan kaldırmak. İşte o süreç içindeyiz. Ya var olacağız ya da Çerkes kızı, Çerkes tavuğu ile kültürel varlığımız sürecek.