Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Uluslararası Af Örgütü, 155 ülkede insan haklarının durumunu mercek altına alan “Dünyada İnsan Haklarının Durumu” başlıklı yıllık raporunu 24 Nisan’da yayımladı. Raporun Türkiye bölümünde, cezasızlıktan barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne, hak ihlallerine pek çok alanda insan hakkı ihlali ele alındı.
“Türkiye’de insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkûmiyet kararlarının devam ettiğine” işaret edilen raporda, 6 Şubat depremlerinin ve mayıs ayında gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin etkisiyle yaşanan ihlaller de kayıt altına alındı.
Uluslararası Af Örgütü’nün insan hakları alanında kaydedilen gelişmeleri özetlediği raporunda, dünya genelinde evrensel özgürlüklerin saldırı altında olduğu, devletler ve silahlı grupların savaş kurallarını çiğneyip esnettiği, bazı müdahalelerin merkezinde ırkçılığın yer aldığına dikkat çekildi.
Küresel düzeyde dört soruna odaklanan raporda, bu sorunlar, “silahlı çatışmalarda sivillerin gözden çıkarılabilir gibi görülmesi; toplumsal cinsiyet adaletinde gerilemenin hızlanması, ekonomik krizler, iklim değişikliği ve çevre tahribatının ötekileştirilen topluluklar üzerindeki orantısız etkileri ve üretken yapay zekâ dahil yeni ve mevcut teknolojilerin meydana getirdiği tehditler” olarak sıralandı. Tüm bu sorunların 2024 ve sonrası için önemli zorluklar oluşturduğuna dikkat çeken Uluslararası Af Örgütü, devletlere, bu sorunlarla başa çıkmak ve başka çatışma ve krizlerin ortaya çıkmasını veya halihazırdakilerin derinleşmesini önlemek için eşgüdümlü adımlar atma çağrısı yaptı.
Dünya 1948 öncesine mi dönüyor?
Raporun önsözünü kaleme alan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirterek şu ifadeleri kullandı: “Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük. Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.
Irksal ayrımcılık
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının geniş yer bulduğu raporda, çatışmalara müdahalede ırksal ayrımcılığın ortaya çıktığı belirtilerek “Ayrımcı çifte standartlar yalnızca ABD ve pek çok Avrupa devletinin İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarında yaşanan çatışmalar hakkındaki söylem ve politikalarında değil, sonuçları bakımından da belirginleşiyor. Birçok hükümet, Filistinlilerle dayanışma protestolarına hukuksuz kısıtlamalar getirdi. Avusturya, Fransa, Almanya, Macaristan, Polonya ve İsviçre hükümetleri 2023’te kamu düzeni veya ulusal güvenliğe yönelik muğlak riskleri öne sürerek ve bazı durumlarda ırkçı kalıp yargılara başvurarak bu protestoları önden yasakladı” dendi.
Öte yandan Callamard, kuzeyden güneye, doğudan batıya otoriter politikaların, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini silip süpürdüğünü, toplumsal cinsiyet eşitliğine darbe vurarak cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını aşındırdığına dikkat çekerek, Afganistan’da kadın veya kız çocuk olmanın fiilen suç haline getirildiğini, ABD’de 15 eyaletin kürtajı tamamen veya son derece istisnai durumlar dışında yasakladığını hatırlattı.
Eşitsizlik yılı 2023
Raporda, 2023’ün bir “eşitsizlik yılı” olduğu vurgulanarak, Birleşik Krallık’tan Macaristan’a, Hindistan’a kadar birbirinden farklı birçok ülkede, ekonomik ve sosyal hakları savunanların en fazla hedef alınan aktivistler arasında olduğu, iklim aktivistlerinin “terörist” olarak yaftalandığı, Ortadoğu’da hükümetlerin ekonomi yönetimini eleştirenlerin, Asya-Pasifik’te sendikalar, Batı Afrika’da yolsuzlukla mücadele edenlerin susturulduğu ve keyfi olarak tutuklandığı belirtildi.
Teknoloji kaynaklı suiistimaller
Raporda ayrıca üretken yapay zekâ teknolojilerinin teknoloji kaynaklı suiistimalleri artırdığına, hakların yaygın olarak aşındırılmasına kapı açtığına da dikkat çekildi: “Devletler, son derece müdahaleci casus yazılımları ve yüz tanıma teknolojilerini acilen yasaklamalıdır. Yapay zekâ teknolojilerinin yol açtığı riskleri ve zararları ortadan kaldırmak için güçlü yasalar ve yönetmelikler çıkarmalıdırlar. Büyük teknoloji şirketlerini, özellikle bu şirketlerin gözetim temelli iş modelinin zararlarına son vermek yoluyla dizginlemelidirler.”