Günümüz dünyasında ulaşımın hızlısı makbul. Atlayacaksın uçağa, birkaç saate varacaksın gideceğin yere. Bir zamanlar ise uçaklar o kadar pahalıydı ki deniz ve karayolları ulaşımda çok önemliydi.
Çerkesler için Karadeniz’den ulaşım genellikle birçok hikâye ve travmayla beraber anılır. Bagrat Şinkuba’nın “Son Ubıh” romanında, “Şiş Nani” adlı ağıtın hikâyesinde bebeğinin öldüğü anlaşılmasın diye ona geride kalan vatanı hakkında bir ninni söyler bir kadın… Ancak ölümün kokusunu duyan Türk balıkçılar, annesinin kucağından kopararak bebeği denize atınca, bebeğinin peşinden ölüme atlayan kadının hikâyesi artık tüm Kafkas sürgün ailelerinin hikâyesidir.
Kafkas Sürgünü’ne bugün bilimsel çerçeveden bakıp soykırım denmesinin altında da Karadeniz’de ve kıyılarda ölen milyonlarca insanın hikâyesi yatar. Veba salgını sırasında ilaç girişine izin verilmeyen Şapsığ bölgesinde ekinler yakılır, hayvanlar sürülür ve Kafkasya’nın halklarına yaşayabilmek için vatanlarını terk etmek zorunda olmaktan başka bir seçenek bırakılmaz. Sonunda Osmanlı’dan gelen ve kişi başına para kazanacakları için fazla insan almaktan çekinmeyen balıkçı gemilerine zorla bindirilen Çerkeslerin büyük bir kısmı Karadeniz’i aşıp Anadolu’ya ulaşamaz. Ya hastalanıp ölenler Karadeniz’in sularına bırakılırlar ya da batan gemilerle birlikte “Karadeniz en çok bize kara” dedirtecek şekilde denizde kaybolurlar… İşte bu sebeptendir ki, hem Kafkasya’da hem de Anadolu’da Karadeniz’den çıkan balıkları yemez Kafkas halkları. Ve ne zaman Karadeniz dense gözler dolar, o denizin mezar olduğu Kafkas halklarının insanlarına dualar edilir.
Karadeniz’in kara sularında maceralı seferler
Karadan da gelseler de Anadolu’ya, Karadeniz sürgün ve soykırım tarihinin kara bir sembolü haline gelir Çerkesler için. Ancak 1990’larla birlikte Demirperde’nin düşüşü ile uzaklarda bilinmeyen bir gerçeklik, ataların anlattığı bir hayal olan Kafkasya, bir anda Karadeniz’i aşan gemilerle ulaşılabilir bir gerçekliğe dönüşür.
Trabzon’dan feribota binip Soçi üzerinden Kafkasya’nın her yerine ulaşmak artık mümkündür. Bununla birlikte yeni bir yolculuk stresi başlar Çerkesler için… Geçmişin travmatik hatıralarıyla, gözyaşı ve korku dolu bir yolculuk; varışta ulaşılan bilinmezlik; Sovyet filmlerinden çıkmış gibi davranan sert ve ters Rus sınır polisleri; bavul (ve insan) ticareti yapan Ruslar ile aynı kefeye konulma ihtimalinin utancı… Tüm olumsuzluklar ile uzaktaki vatana ulaşmanın heyecanı birbirine karışır.
Gemiler, birbirini tanımayan anavatan ve Türkiye Çerkeslerinin tanışıp kaynaştığı mekânlara da dönüşür. Bir anda bu hiç karşılaşmamış insanlar arasında akrabalıklar, ortaklıklar, Çerkeslik üzerinden bir aidiyet kurgulanır ve bir güvence bulunur.
Gemilerle ilgili anlatılanlar çok çeşitli hikâyeler doğurur. Abhazya’dan yola çıkan bir gemi ile Türkiye’ye dans turnesine gelenlerden Türkiye vatandaşı olanlar, 1994 yılında başlayan ambargoyu ve geri dönemeyeceklerini öğrenirler. Yine bir grup Abhazya vatandaşı gemiden indirilmeyeceklerinden gemide haberdar olur. Halen devam eden Abhazya Cumhuriyeti’ne uygulanan ambargo, Kafkas halkları için gemi ulaşımına yeni travmatik deneyimler ekler. Anavatanda doğan ya da büyüyen çocuklar veya başka vatandaşlığı olmayan eşler, Abhazya’dan gelen yük gemilerinde yapılan Rusya kontrollerinde de, Türkiye’ye giriş sırasında da korku ve kaygıyla Karadeniz’in dalgalarında savrulurlar.
1996 yılında ise Soçi seferine çıkmak üzere olan Avrasya Feribotu, Çeçenya’da devam eden savaşı durdurma talebiyle kaçırılır ve kanlı bir son ile Kafkas halkları için acı bir hatıra olarak anılara kazınır.
İlk dönüşçü aileler banklar üzerinde geminin kalkacağı günü bekledikleri zamanları bugün gülerek anlatıp, yeni dönüşçü ailelerin uçak yolculuğundaki uzayan süreçlerden şikâyet etmelerinin ne kadar anlamsız olduğunu vurgularlar.
Abhazya’ya Rusya’nın uyguladığı ambargonun hafiflemesi ve sonra da ortadan kalkması ile hem Abhazya’ya hem de Kuzey Kafkasya’ya gidip gelenler için ilerleyen yıllarda yaşamı kolaylaştırmaya devam eder Soçi-Trabzon feribotu. Bu feribot hem ekonomik kısıtlar altında ürünlerin hem de gideceği yere aracıyla yolculuk edecek ailelerin en kolay ulaşım yoludur. Diaspora için anavatanı yakınlaştırır, anavatandakiler için akrabalık ve dostlukları ulaşılabilir kılar, Türkiye ve Rusya arasında süregelen ekonomik, politik ve kültürel ilişkinin önemli bir alanı olarak var olur.
Trabzon-Soçi seferi maceralarım
2007 yılında Abhazya’ya ilk yerleştiğim sene ve sonrasındaki birkaç yıl, Trabzon üzerinden Soçi’ye gitmeyi ya da Soçi’den Trabzon üzerinden İstanbul’a gelmeyi seçtiğimde, her bir yolculuğun, dinlediğim onca hikâyenin ardından birer macera olacağını bilerek yola düşmüştüm. İlk gidişimde gemiye geç alınacağımızı öğrenince hemen Sümela Manastırı turuna katılmış, tarihe keyifli bir yolculuk yapmıştım. Öğleden sonra gemiye bindiğimde sabaha Soçi’ye varacağımızı zannederken birkaç saat sonra fırtına sebebiyle yola çıkamayacağımızı öğrenmiş, dört gün boyunca gemide mahsur kalmıştık. O zaman gümrükten çıkmış olmanın gemiden inemeyeceğimiz anlamına geleceğini öğrenmiş, yaşadığımız deneyimin gemideki herkesi günden güne tüketmesine şahit olmuştum.
Yine bir yolculukta gemiden inerken Rus sınır polisinin rüşvet istediğini anlamamış (anlasam da vermezdim, ki sonraki yıllarda da hiç vermedim), bu sebeple limandan çıkışıma izin verilmemiş, kenarda “ne oluyor” kaygısıyla beklerken, tanımadığım bir kişi durup bana ne olduğunu sormuş, sonra da beni oradan çıkarmıştı. O kişinin 1990’larda Kafkasya’ya, Şapsığ bölgesine yerleşmiş olan Koble Muammer Canıdemir olduğunu öğrendiğimde yine bana anlatılanlar gibi, bir romana konu olabilecek bir Çerkes karşılaşması yaşadığımı fark etmiştim.
Gemi yolculuklarına, ucuzlayan ve çoğalan İstanbul-Soçi uçak seferleri sebebiyle ara vermiş olsam da, o yıllarda haftada ortalama üç sefer yapan Soçi-Trabzon feribotları her defasında ticaret TIR’ları, bavul ticareti yapan Ruslar ve Kafkasya diasporası ya da diasporayı ziyaret eden Kafkasya halkları için ulusötesi bir hareketliliğin en önemli ulaşım aracıydı. Hatta Abhazya’da kalp rahatsızlığı geçiren bir büyüğümüzün doktorlar uçağa binmesine izin vermeyince, kendisini gemiyle Trabzon’a göndermek için fırtınalı bir sonbaharda günlerce Rus limanı ile haberleşerek, yolculukta vakit kaybetmemesi için en uygun seyahat zamanını beklemiştik. Sonunda gemi sorunsuz gidebileceği zaman onu yolcu etmiş, indiğinin ertesi günü Ankara’da ameliyata alındığını öğrendiğimde ‘Acaba gemi olmasaydı ne yapardık’ diye düşünmüştüm.
Seferlerin askıya alınması ve 14 yıl sonra yeniden başlaması: Umut
2011 yılında ise 2014’te Soçi Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği yapacağından limanın tadilat için kapatılacağı haberi gelmişti. Bu sebeple bir süre Trabzon-Soçi feribot seferleri yapılmayacaktı. Tadilatın iki yıl süreceği söyleniyordu, ancak Kafkasya’da deniz ulaşımının bir daha başlayamayacağı da konuşuluyordu. TIR’lar Novorossisk üzerinden ya da Gürcistan’dan karayoluyla, bavul ticareti ise uçaklarla devam ediyordu. Kafkas diasporası için ise Kafkasya bir kez daha uzaklaşmıştı. Uçak hem daha korkutucu, hem daha pahalıydı hem de daha uzaktan -İstanbul’dan- kalkıyordu.
Yıllar geçtikçe her sene feribot seferlerinin tekrar başlayacağı konuşulmaya başladı. Ancak her defasında bir sorun çıktı ve seferler başlayamadı. Bir sene “Liman koşulları uygun değil” dendi, bir sene gemiler ve firma onaylanmadı, geçen sene sigorta sorunu oldu. Detayları biliyorum çünkü konuya dair bir haber gördüğümde arayıp “Seferler gerçekten başlıyor mu?” diye soran onlarca Çerkesten biri de bendim. Ben ve Kafkasya’ya gidip gelen çoğu kişi bu yılki duyuruyu gördüğümüzde bu kez de başlayamayacak diye beklerken geçen hafta sonunda ilk sefer yapıldı. Bir kez daha umut, diasporayla Kafkasya’yı birbirine yaklaştırdı.
Sefer tamamlanamadı, feribot geri gönderildi
Ancak ilk sefer hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Gemi 2,5 gün Soçi açıklarında bekletildikten sonra “valiye yolcu taşıyacağı bilgisi verilmemiş olduğu” gerekçesi ile Soçi’ye alınmadı ve Trabzon’a geri dönmek zorunda kaldı. Gemide 18’i Rus, 20 yolcu varmış. Firma mağduriyeti ve ulaşım masraflarını karşılayacağını söylemiş ve ekstradan gemide kalınan günlerde ücretsiz yemek çıkarmış yolculara. Ancak bütün izinleri alındığı söylenen feribot seferlerinin gerçekten sadece bir iletişim hatasından dolayı geri gönderilmesi pek de inandırıcı değil. Bir geminin limandan çıkışına izin verilmesi için gideceği yerden izin gelmesi gerektiğini 4 gün gemide kaldığım seferde öğrenmiştim. Yine geminin iki taraftan da gerekli izinleri almadan yola çıkmaya kalkması da üstlenici firma açısından büyük risk taşıyor. Ayrıca her gemiye alınan kişinin (uçakta olduğu gibi) bilet alınırken karşı tarafa bildirildiğini ve kişilerin seyahati ile ilgili bir problem varsa seyahate alımlarının engellenmesinin mümkün olduğunu da biliyoruz.
Son çıkan haberler, güvenlik kaygısının fazla olduğunu ve geminin tabanının da dalgıçlar tarafından incelendiğini söylüyor. Ayrıca, en azından Rusya vatandaşı olan yolcuların tahliyesi için talepte bulunduklarını ama buna da olumsuz cevap aldıklarına işaret ediyor (https://www.61saat.com/14-yil-sonra-baslayan-trabzon-soci-deniz-seferlerine-rusya-engeli-seferlere-ara-verildi).
Peki, hem Rusya’ya ambargo uygulamayan nadir ülkelerden biri olan Türkiye ile arasında yeni bir ekonomik hareketliliğe alan açacak, hem insanların hareketliliği ile Türkiye-Rusya arasındaki sosyal-kültürel-politik alanı yeniden kuvvetlendirebilecek bu ulaşımı Rusya neden istemiyor olabilir? İstemediği, Türk firmalarının bu ulaşımı sağlaması mı? Ki önceden hem Rus hem Türk firmaları bu güzergâhta feribot işletiyordu. Yine talepleri bu olsa, bu yönde bir izni hızla vereceklerini söyleyerek alan açarlardı diye düşünüyorum.
Sanırım, Gürcistan ve Kuzeydoğu Kafkasya üzerinden karayoluyla ya da Samsun ve Novorossisk üzerinden yük gemilerinin gitmesinde hem Gürcistan, hem Rusya hem de Karadeniz’in geneli için bizim şu anda çok net ölçemeyeceğimiz bir fayda var. 2019 yılında yayımlanan bir makalede Avrasya ulaşım sistemi içinde kısa deniz taşımacılığı için Samsun önemli bir ticari liman sayılırken Trabzon’dan bahsedilmemesi bu güzergâhın bir süredir ekonomik önemini yitirdiğini ortaya koyuyor (https://www.davidpublisher.com/Public/uploads/Contribute/5df839b79b71f.pdf).
Ekonomik bağlamda Novorossisk’in öne çıkması da Soçi’nin daha turistik bir mekân olarak kurgulanmasından da bağımsız değil. 2014 Kış Olimpiyatları’ndan beri zaten bir sahil ve dinlenme bölgesi olarak öne çıkan Karadeniz kıyıları, yaz ve kış turizminin hedef noktası olarak lanse edilmeye başladı. Ruslara sunulan Türkiye’ye vizesiz girme imkânı Soçi’den ucuz bir seyahat imkânı ile birleştiğinde bölgenin turizm potansiyelinde düşüşe sebep olabilir. Ancak Türkiye’de artan ekonomik krizle ve sürekli yükselen fiyatlarla beraber bu da çok kuvvetli bir olasılık değil artık. Hatta tersine, Trabzon’dan vize alma imkânlarının tekrar mümkün kılınmasıyla Türkiye’den Rusya’ya bir turizm hareketliliği bile sağlanabilir. Tabii bu tür bir hareketliliğin etik ve politik güvenlik risklerini Rusya’nın öngörüyor olması, bir çatışma gerçekliği içinde bulunurken bu riskleri artırmak istememesi de çok muhtemel…
Gerçek sebepleri açıklanmasa da yakın zamanda bu seferlerin gerçekleşmesini beklemek yeniden sadece bir hayal… Ancak Çerkesler açısından bu iptal, Kafkasya’yı daha da uzaklaştıran bir kayıp değil. Geçmişin tüm travmalarına rağmen anavatanlarından hiçbir zaman kopmayan Kafkas diasporası ve o diaspora ile bağlarını artık hiç koparmayacağı ortada olan anavatan halkları, denizyoluyla ulaşamasa da fırsat bulduğunda hava ve karayoluyla gidiş gelişlerine devam edecektir.
Seyahat imkânı olmayanlar için de, çeşitli platformlara yüklenen fotoğraflar ve videolar, sanal gezi imkânları ve Kafkasya’nın tüm gerçekliği, bir zamanlar ulaşılabildiğinde tüm salonu ağlatan 2-3 dakikalık Kafkasya manzaralarından çok daha etkileyici bir şekilde, artık her birimizin elindeki telefonların ekranından bize yansıyor… Rusya ve Türkiye, bir gün Kafkas halklarına dillerini ve kültürlerini özgürce yaşatma ve Kafkasya’ya kolaylıkla ulaşabilme imkânı tanıdığında, bunu Çerkesler için temel bir hak ve yaşadıkları ülkelerin bölgedeki gücü için bir fayda olarak görebildiğinde o göz yaşartan Kafkas güzelliklerini daha çok insan yaşayacak…







