Victoria Ivanovna Gazzaeva*
Bu makale, Türkiye’deki Oset diasporasının yapısal unsurlarını ve işleyişlerinin özelliklerini incelemektedir. Çalışmada, diaspora topluluklarını incelemek için sistemik ve yapısal-işlevsel yaklaşımlar da dahil olmak üzere hem nitel hem de nicel yöntemler kullanmaktadır. Analiz, yazar tarafından 2025 başlarında gerçekleştirilen sosyolojik bir anketin sonuçlarına dayanmaktadır.
Giriş
Modern diasporalar yalnızca etnokültürel kimliğin taşıyıcılarını temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda küresel sosyal alanda önemli kurumsal aktörler olarak da hareket ederler. T. V. Cherevichko’nun vurguladığı gibi, dijitalleşme ve ulusötesi hareketlilik bağlamında diasporalar, ev sahibi toplumlarda kendi kendini örgütleme, uyum sağlama ve etkili ekonomik entegrasyon yeteneğine sahip ağ yapıları özelliklerini kazanmaktadır. Onun yorumuna göre, diaspora yalnızca etnik bir topluluk olmaktan çıkmakta ve hem devlet hem de devlet dışı aktörlerle karmaşık ilişkiler kuran istikrarlı bir kurumsal örgütlenme biçimine dönüşmektedir. Zh. T. Toshchenko ve T. I. Chaptykova da diasporanın işleyişinin kurumsal yönüne işaret etmektedir. Çalışmalarında, açıkça organize edilmiş işleyiş biçimlerinin yokluğunun diasporayı temel özelliklerinden mahrum bıraktığını vurgulamaktadırlar. Biliminsanlarına göre, yalnızca istikrarlı yapıların varlığı, oluşmuş bir diasporadan sosyal bir olgu olarak söz etmemizi sağlar. Diasporaların analizine sistem yaklaşımı geliştiren A. Bazanov, onları yapısal anlamda birbirine bağlı bileşenlerden oluşan karmaşık sosyal sistemler olarak görmektedir. Diasporaların incelenmesine sistem yaklaşımının uygulanmasının önemini vurgulayarak, diasporayı “yabancı bir kültürel ortamda bulunan, üyelerinin köken ülkelerinin temel kimliğini koruduğu ve ona bağlılık hissettiği açık bir topluluk sistemi” olarak tanımlamaktadır. Bir sistemin, birbiriyle ilişkili ve belirli bir birlik oluşturan bir dizi bileşen olarak klasik tanımına dayanarak, topluluk, diasporanın temel yapısal unsuru şeklinde tanımlanabilir. Dolayısıyla topluluk, bütünsel bir diaspora sistemi oluşturan temel bir parçacık görevi görür. Bilimsel literatürde “diaspora topluluğu” terimi oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır.
Araştırmacılara göre, bir diasporanın kurumsallaşması, içinde seferberlik, temsil ve arabuluculuk işlevlerini yerine getirebilecek bir liderin varlığını gerektirir. Etnik çevrede ortaya çıkan liderler, yeterli yetkiye, iletişim kaynaklarına ve diaspora içi ve etnik gruplar arası sorunları çözmek için gerekli kararları alma yeteneğine sahip olmalıdır. Aynı zamanda, faaliyetleri hem çelişkileri çözme, etnik kimliği, kültürü ve gelenekleri koruma konularını içeren diasporanın iç alanını hem de ev sahibi toplumun kurumlarıyla dış etkileşimi kapsamaktadır. Diaspora yapısı içinde, yönetimsel, örgütsel ve temsili işlevler yürüten bir grup diaspora üyesinden oluşan bir çekirdek grup oluşur. Bu çekirdek grup, faaliyet alanlarına göre belirlenir ve yaratıcı figürler, avukatlar, araştırmacılar ve medya ve iletişim uzmanlarını içerebilir. Dolayısıyla, çekirdek grup ve liderlik, diasporanın tutarlı bir sosyal organizma olarak işleyişini sağlayan, birbiriyle ilişkili yapısal unsurlardır.
Diasporik hafıza, kural olarak, doğrudan bir kurum veya statü pozisyonu hakinde yapıya dahil edilmez. Ancak, kimliğin yeniden üretimini, bağlantıların doğasını ve grupları etkileyen sembolik bir mekanizma olarak dahil edilebilir. M. Halbwachs’a (1950) göre, hafıza bireysel değil, geçmişin belirli imgelerini oluşturan ve sürdüren gruplar aracılığıyla örgütlenen toplumsal bir olgudur. Hafıza yalnızca sosyal çerçeveler aracılığıyla korunur; bu çerçevelere uymayan her şey unutulmaya mahkûmdur. Halbwachs’a göre, kolektif hafıza bir grubu birleştirir ve kimliğini korur. Diaspora hafızasını diasporanın toplumsal yapısı bağlamında ele aldığımızda, kimliği destekleyen ve diaspora topluluğunun iç örgütlenmesini yeniden üreten temel bütünleştirici mekanizmalardan biri olarak statüsünü öne sürmek makul görünmektedir. Diasporoloji alanındaki güncel araştırmalar, hafızanın “diaspora kimliğinin ayrıcalıklı taşıyıcısı” olarak hareket ettiğini ve hafızanın nesilden nesile aktarılmasının belirli bir topluluğun diaspora statüsünü doğruladığını vurgulamaktadır. Bu yaklaşım, hafızayı göç deneyimine eşlik eden ikincil bir olgu olarak değil, diasporanın varlığını ve işleyişini belirleyen yapı oluşturan bir bileşen olarak görmemizi sağlar. Dahası, “hafıza olmadan diaspora olmaz”, çünkü yerel ötesi bağlantıların kaybı “diaspora kimliğinin nihai parçalanmasını” gerektirir. Hafıza burada, hatırlanacak veya unutulacak olanın içeriğinin “sürekli olarak yeniden düşünülüp işlendiği” bir “bağlama süreci” işlevi görür. Bu, diasporik hafızanın yalnızca geçmişi kaydetmekle kalmayıp aynı zamanda yeni kolektif deneyimler de yarattığı anlamına gelir. Dahası, yazarlar diasporaların kendilerinin sürekli değişen yapılar olduğunu ve bu dönüşümlerde hafızanın kilit rol oynadığını vurgular. Diasporik kültürler, “ifade için yeni alanlar, hafıza ve unutulma için yeni alanlar üretme ve açma” yetenekleri sayesinde var olurlar. Sonuç olarak, hafıza yalnızca iletişimsel veya sembolik bir işlev görmekle kalmaz, aynı zamanda siyasi bilincin, özörgütlenmenin ve diaspora topluluğunun toplumsal bir yapı olarak sürdürülebilirliğinin oluşumu için operasyonel bir temel görevi görür. Diasporayı istikrarlı bir oluşum olarak anlamak, zamansal bir boyut da içerir. Brubaker şunu vurgular: “Sınırların korunması, ancak nesiller boyunca devam ettiğinde sosyolojik bir ilgi kazanır.” Dolayısıyla, nesiller arası aktarım yeteneğine sahip diasporik hafıza, diasporanın toplumsal bir yapı olarak kurumsallaşmasının önemli bir göstergesi haline gelir. Bu anlamda hafıza, yalnızca geçmişle bir bağlantı işlevi görmekle kalmaz, aynı zamanda bugünün toplumsal yapılanması için bir araç olarak da işlev görür. Diaspora hafızası, yalnızca tarihi vatan, dil veya destansı gelenekler hakkındaki bilginin korunmasına dayanmayabilir. Belirli bir topluluğun diasporik hafızası, travmatik bir geçmişin hafızasına da dayanabilir.
Victoria Radclift, hafızayı diaspora kimliğinin oluşumunu ve dönüşümünü etkileyen temel bir faktör olarak inceliyor. Yazar, geçmişe dair bilginin, paylaşılan aidiyet duygusunu sürdürmede veya zayıflatmada önemli bir rol oynadığını vurguluyor. Travmatik deneyimler ve toplumsal damgalanma, hafızanın hareketsizleşmesine ve bununla birlikte topluluk içindeki yapısal bağların aşınmasına yol açar. Dolayısıyla hafıza, yalnızca kültürel veya duygusal bir kaynak olarak değil, aynı zamanda diasporanın toplumsal örgütlenmesinin sınırlarını, bütünlüğünü ve istikrarını tanımlayan yapısal bir unsur olarak da işlev görür. Sadece kolektif hafızanın içeriği değil, aynı zamanda ifade edilmesi veya sessiz kalması da diaspora kimliğinin ve toplumsal yapının istikrarı ve yeniden üretimi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Diasporik hafıza, bir topluluğun toplumsal yapısında kilit roller oynar ve böylece topluluğun korunması ve yeniden üretimi için aktif bir mekanizma haline gelir. Kimliklendirme işlevi, “birincil vatan” kavramı ve mitine ve paylaşılan bir tarihe dayanan kolektif bir kimliğin meydana gelmesinden oluşur. Böylece, diasporik hafıza sayesinde kimlik, diasporalıları birbirine bağlar ve toplumu daha istikrarlı hale getirir. Bütünleştirici işlevi, hafızanın diaspora içindeki sosyal bağları koruyarak sosyal dayanışma ve kültürel süreklilik inşa etmesinde de kendini gösterir. Başka bir deyişle, tarihi vatanın hafızası, diasporanın tüm bileşenlerinin kültürel özellikler ve dayanışma yoluyla sıkı sıkıya bağlı olduğu birleşik bir mekanizma haline gelmesine yardımcı olur. Diasporik hafıza aynı zamanda, kültürel deneyim ve değerlerin nesiller arası örgütlü biçimler aracılığıyla aktarılmasını ifade eden bir çeviri işlevi de görür. Temsili işlev, diasporik hafızanın, grubun dış dünyaya kamusal sunumu yoluyla anavatan hafızasını ve “geçmişin anlamlı imgelerini” şekillendirip korumasından oluşur ve tarihsel önemini ve kültürel kimliğini doğrular.
Türkiye’deki Oset topluluğuna gelince; incelenen topluluğun kolektif hafızası, etnokültürel sınırların, geleneksel işaretlerin (kabile aidiyeti, davranış normları, ahlaki ve etik kurallar), kültürel uygulamaların ve folklor metinlerinin, efsanelerin, melodilerin ve dans kültürünün bir nesilden diğerine aktarılması yoluyla sürdürülmektedir. Dil ve tarih çalışmaları da Türkiye’deki Oset diasporasının yeniden üretiminde önemli bir rol oynamaktadır. Bu, Osetlerin Osmanlı İmparatorluğu’na göçünün tarihini de içerir; çünkü bu tarihsel dönem, Türkiye’deki Oset topluluğunun oluşumunun ve gelişiminin başlangıcı olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla, diaspora üyelerine Osetlerin Osmanlı İmparatorluğu’na göçünün tarihini ve nedenlerini bilip bilmedikleri sorulduğunda, %56’sı bu alandaki bilgilerinin kapsamlı olmadığını; katılımcıların %30,9’u göç tarihi konusunda bilgili olduğunu iddia ediyor; %11,2’si bilgi eksikliğine rağmen konuyu incelemeye istekli ve sadece %1,9’u konuyu derinlemesine incelemek istemiyor. Ayrıca, katılımcıların %93,4’ü Osmanlı İmparatorluğu’na Oset göçünün tarihini her Oset için önemli buluyor.
Bu nedenle, diaspora hafızası yalnızca sembolik bir kaynak olarak değil, aynı zamanda kimliklerin yeniden üretimini, kurumsal örgütlenmeyi, kolektif faaliyeti ve diaspora topluluğunun gelişimini sağlayan yapısal bir unsur olarak da işlev görüyor.
Türkiye’deki Oset diasporasının sosyal yapısının sosyolojik bir araştırmanın sonuçlarına dayalı analizi
Herhangi bir topluluğun sosyal yapısını incelemek, sosyo-demografik profil, yaş grupları, mesleki kategoriler, aile yapısı, dilsel dönüşümler, coğrafi dağılım ve kimlik gibi sosyal özelliklerin analiz edilmesini içerir. Katılımcıların sosyo-demografik profili, orta düzeyde bir cinsiyet dengesizliği göstermektedir: Erkekler örneklemin %62,5’ini oluştururken, kadınlar %37,5’ini oluşturmaktadır. Bu durum, hem örneklemin özgüllüğünü hem de bu ortamda sosyolojik sorulara yanıt vermede erkeklerin daha aktif olduğunu gösterebilir. Katılımcıların yaş dağılımı, örneklemin %52,9’unu oluşturan orta kuşak (30-59 yaş) temsilcilerinin baskın olduğunu ortaya çıkartmaktadır; bu da diasporanın sosyal olarak aktif ve mesleki olarak meşgul kesiminin tipik bir örneğidir. Yaşlı nesil (60 yaş ve üzeri) %34,75’lik bir orana sahiptir ve bu, tarihsel hafızaya ve uzun süreli iç-göç deneyimine sahip bu yaş grubunun önemli katılımını vurgular. Gençlerin (18-29 yaş) payı ise %11,58’dir. Genel olarak, örneklemin sosyo-demografik yapısı, aktif yaş gruplarının dengeli bir varlığını ve özellikle kültürel ve diasporik hafızanın korunması ve aktarılmasında önemli bir rol oynayabilecek yaşlı nüfusun önemli bir katkısını göstermektedir.
Örneklemde en yaygın mesleki kategori emeklilerdir (%17). Bunları öğretmenler (%5,53), ev kadınları (%5,14) ve öğrenciler (%4,35) takip etmekte olup, bu da hem yaşlı hem de genç nesillerin varlığını ortaya koymaktadır. Önemli meslek grupları arasında mühendisler (%3,95) ve zanaatkârlar (%3,16) da yer almakta olup, bu da hem entelektüel hem de uygulamalı emeği kapsayan bir istihdam çeşitliliğini göstermektedir. Ofis çalışanları, akademisyenler, serbest meslek sahipleri ve yöneticiler gibi diğer gruplar daha küçük ancak istikrarlı oranlarda temsil edilmektedir. Dolayısıyla, katılımcıların mesleki yapısı, aktif olmayan nüfusun (emekliler, ev kadınları) yanı sıra eğitimli uzmanlar ve öğrenciler tarafından domine edilmektedir ve bu durum, ankete katılan diasporanın sosyal yapısını yansıtabilir.
Türkiye’deki Oset diasporasının aile yapısının analizi, geleneksel kalıplar ve uyum eğilimlerinin bir birleşimini ortaya koymaktadır. Katılımcıların çoğunluğu (%65,3) evlidir ve bu da aile ilişkilerinin yüksek düzeyde kurumsallaştığını gösterirken, %34,7’si evli değildir ve bu durum hem yaş hem de sosyal özellikleri yansıtabilir.
Önemli bir şekilde, katılımcıların %30,12’si karma evlilikler yapmaktadır ve bu da belirli bir düzeyde dış evliliklere açık olduklarını ve Türkiye’nin çoketnikli toplumuna entegre olduklarını göstermektedir. Bununla birlikte, iç evliliklerin yaygınlığı, grup içi kimliğin önemini koruyarak etnokültürel sürekliliğin korunmasına olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla, diasporanın aile yapısı, hem toplumsal kimliği koruma arzusunu hem de çoketnikli bir toplumsal ortama uyum sağlamayı yansıtmaktadır.
Anket sonuçları, Türkiye’deki Oset diasporası içinde gözle görülür bir dilsel dönüşüm olduğunu ortaya koymaktadır. Katılımcıların yalnızca küçük bir kısmı (%5,4) Osetçede yüksek düzeyde yeterlilik gösterirken, yarısından fazlası (%52,1) bilgilerini ortalamanın üzerinde olarak değerlendirmektedir. Ancak, katılımcıların neredeyse üçte biri (%28,2) anadillerini konuşamamaktadır. Bu durum, özellikle genç nesiller arasında belirgin olan dilsel asimilasyona doğru artan bir eğilime işaret etmektedir.
Aile içi dil uygulamaları da bu değişiklikleri yansıtmaktadır: Ailelerin %61,4’ünde Türkçe günlük iletişimin birincil dili iken, Osetçe ailelerin yalnızca %22,8’inde işlevsel olarak varlığını sürdürmektedir. Karakteristik bir özellik, dil tercihlerinin kuşaklar arası dağılımında kendini gösteren iki dilliliğin yaygınlaşmasıdır. Bu dağılımda, yaşlı nesil Osetçe kullanmaya devam ederken, genç nesil ağırlıklı olarak Türkçeye geçmektedir. Bu dinamikler, göç bağlamında anadilininin konumunun zayıfladığını göstermekte; dil politikası ve kültürel sürekliliği koruma mekanizmalarına özel dikkat harcanmasını gerektirmektedir.
Türkiye’deki Osetlerin coğrafi dağılımı, özellikle Orta Anadolu’nun Yozgat bölgesinde yoğunlaşmış; Boyalık, Karabacak ve Poyrazlı olmak üzere üç Oset köyünün bulunduğu yerel bir yapı ile karakterizedir. Türkiye’de Oset diasporasındaki katılımcıların coğrafi dağılımı, en büyük şehirlerde yüksek bir yoğunluk olduğunu ortaya koymaktadır. Ankete katılanların %43’ü İstanbul’da, %20,7’si Ankara’da, %4,5’i Kayseri ve Bursa’da, %4’ü İzmir’de, %3’ü Muğla’da ve %2,5’i Yozgat’ta yaşamaktadır. Katılımcıların daha küçük bir kısmı ise ikamet yeri olarak Sivas, Mersin, Balıkesir, Yalova ve diğer şehirleri belirtmiştir. Almanya, Belçika, Fransa ve Kuzey Osetya da dahil olmak üzere Türkiye dışında ikamet eden münferit vakalar kaydedilmiştir. Osetya’da kalıcı olarak ikamet eden katılımcıların varlığı, diaspora ile tarihi vatanları arasında istikrarlı bağların sürdürüldüğünü ve bazı diasporalıların tarihi vatanlarına geri dönebileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, Türkiye’deki Oset diasporasının coğrafi yapısı, kentleşme, göç hareketliliği ve bölgeler arası bağların korunmasıyla karakterizedir.
Diaspora topluluğunun sosyal yapısının önemli bir unsuru olan diaspora kimliğinin ayırt edici bir özelliği, çekirdek kimliğe ek olarak başka kimliklerin de varlığıdır. Çekirdek kimlik, diasporanın tüm üyelerinin karakteristiğidir; ek kimlik özellikleri ise ikamet edilen bölgenin kültürel ve sosyal özellikleri ile belirli topluluğun yapısı tarafından şekillendirilir. Bazanov’un da belirttiği gibi, çekirdek kimliğin istikrarı, diaspora topluluğu içinde normların, değerlerin ve davranış modellerinin aktarımını sağlayan kurumların işleyişi tarafından belirlenir. Türkiye’deki Oset topluluğu temsilcilerinin kimliğinin ayırt edici bir özelliği, ikili doğasıdır. Bu özellik, kimlik belirleme sürecinde iki temel faktörün aynı anda var olmasıyla kendini gösterir: Etnik köken ve Türkiye’deki Kuzey Kafkasya topluluğunun dış bağlamına entegrasyon.
Oset diasporasının kurumsallaşması, 1989 yılında İstanbul’da Alan Kültür ve Yardımlaşma Vakfı’nın (Alan Vakfı) kurulmasıyla başlamıştır. Bu olay, diasporanın gelişiminde önemli bir aşamayı işaret etmiştir. Bu kuruluşun temel hedefleri arasında etnokültürel konsolidasyonu güçlendirmek, gelenekleri korumak ve tarihi vatanla ulusötesi bağlar geliştirmek yer almıştır. Vakfın faaliyetlerinin, gençlik değişim programları uygulamak, yurttaşlara destek olmak ve diasporada Oset dilini ve kültürünü tanıtmak da dahil olmak üzere geniş bir yelpazeyi kapsadığını vurgulamak önemlidir. Etnik kimliğe ve değerlerin nesilden nesile aktarılmasına destek, sergiler düzenleyerek, yaratıcı grupları gezerek ve kültürel etkinlikler ve festivaller düzenleyerek sağlanmaktadır. Vakıf, çalışmalarının bir parçası olarak çok sayıda sergi, konser, festival ve Osetçe dil kursu düzenlemiştir. Ayrıca, pandemi sırasında vakıf, sürdürülebilir ulusötesi bağların devam ettiğini göstermek için Osetya’ya insani yardım göndermiştir. Çalışmalarının önemli alanlarından biri, diasporanın genç neslini etnik kimliği koruma süreçlerine dahil etmeyi amaçlayan Osetya kültürü ve tarihi hakkında Türkçe kitapların yayımlanması olmuştur. Bu faaliyetin yüksek düzeydeki tanınırlığı, özellikle vakıf temsilcilerinin diplomatik birliklerle görüşmek üzere yaptığı resmi ziyaretlerde de yansıtıldığı gibi, uluslararası düzeyde de teyit edilmektedir. Vakfın faaliyetleri olumlu karşılanmıştır. Uluslararası alanda olumlu ilgi görmüş ve özellikle diaspora temsilcisi Remzi Yıldırım’ın 2019 yılında Güney Osetya Dışişleri Bakanlığı’nın resmi tam yetkili temsilcisi olarak atanmasıyla kanıtlandığı üzere, Türkiye ile Güney Osetya arasındaki bağların güçlenmesine katkıda bulunmuştur.
Katılımcıların diaspora örgütlerinin faaliyetlerine katılımlarına ilişkin verilerin analizi, en yaygın katılım biçiminin %71,4’ü tarafından belirtilen etkinlik ve toplantılara katılmak olduğunu göstermektedir. Katılımcıların önemli bir kısmı (%39,8) dijital iletişim kanallarının desteklenmesi ve yönetilmesiyle ilgilenmektedir ve bu da çevrimiçi alanın diasporanın yaşamındaki rolünü vurgulamaktadır. %30,5’i ise etkinlik düzenlemeyle ilgilenmektedir ve bu da aktif bir çekirdeğin varlığını göstermektedir. Yeni üyelere destek %12 oranında sağlanırken, yalnızca %1,9’u hukuki yardım sağlıyor; bu da uzmanlaşmış faaliyetlere düşük katılım olduğunu ortaya çıkarıyor. Genel olarak, düşük bağlılık gerektiren katılım biçimleri ve sınırlı kurumsal faaliyetler baskındır.
V. Safran’a göre, diasporalar menşe ülkelerini mümkün olan her şekilde desteklemeye çalışır. 70 yıllık Sovyet dönemi boyunca (1921-1991), Türkiye’de yaşayan Osetler ile Kafkasya sakinleri arasında neredeyse hiç temas yoktu. Ancak, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından sınırların açılması, temasların yeniden kurulmasına olanak sağladı. Kamusal dayanışmanın özellikle dikkat çekici bir tezahürü, Alan Kültür ve Yardımlaşma Vakfı’nın 2017 yılında, 1 Eylül 2004’te Beslan’da gerçekleşen terör saldırısının kurbanları anısına, Anadolu’da Osetlerin yaşadığı geriye kalan üç köyünde “anıt ormanları” oluşturmasıydı. Alan Kültür ve Yardımlaşma Vakfı üyeleri, Boyalık, Karabajak ve Poyrazlı köylerinin bitişiğindeki parsellere toplam 3.000 ağaç (her köye 1.000 ağaç) dikti. Bu anıtlar resmi olarak “Beslan Melekleri Anıt Korusu” (Beslan Anıt Kompleksi) olarak adlandırılmaktadır.
Türkiye’deki Oset diasporası, hem kurumsal hem de kişilerarası düzeyde gerçekleştirilen tarihi anavatanlarıyla destekleyici bağların önemini vurgulamaktadır. Bilimsel bağlamda, bu bağlar diaspora kimliğinin sürdürülmesinde önemli bir unsur olarak görülebilir.
Özellikle, Türkiye’deki Oset diasporası liderleri ile Kuzey Osetya’daki çeşitli yükseköğretim kurumları arasında işbirliği protokollerinin imzalanması da dahil olmak üzere resmi kanallar aracılığıyla etkileşim kurulmaktadır. Bu protokoller, Türkiye’deki Oset toplumunun genç temsilcilerine Kuzey Osetya Devlet Tıp Enstitüsü’nde eğitim alma fırsatı sunmaktadır. Oset kurumlarından ve vatandaşlarından gelen sembolik destek de, aidiyet duygusunu sürdürmek ve kültürel sürekliliği güçlendirmek için bir kaynak olarak algılanarak önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’deki Oset diasporasının sosyal yapısının analizi, yapısal unsurlarını ve temel özelliklerini belirlememizi sağlar. Oset toplumunun en önemli yapısal bileşenleri şunlardır: Diaspora topluluğu, diaspora liderleri ve aktivistleri, diaspora kurumları ve sosyal bağlar. Yazar ayrıca, kimlik ve dil gibi toplumun tüm önemli özelliklerinin yeniden üretilmesinin altında yatan benzersiz bir sembolik mekanizma olan diaspora hafızasının, Türkiye’deki Oset toplum yapısının temel bir bileşeni olarak kabul edilebileceğine inanmaktadır. Hafıza aynı zamanda diaspora örgütlerinin faaliyetleri için ideolojik bir alan görevi de görmektedir.
*Siyaset Bilimi ve Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi, A. A. Tibilov Güney Osetya Devlet Üniversitesi
(Makalenin tam ve orijinal Rusça versiyonu Социально-гуманитарные знания, №: 9, 2025’te yayımlanmıştır)
Çeviri: Atsætı Ufuk Güneş








