Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Ama elinde Çerkes bayrağı…

Çerkesler, 1864’te kırılan o kaptan sızan su gibi akıp gelmişlerdi Yenikapı Meydanı’na. 

Yaşamak, hatırlamak ve unutmak, sömürüye ve işgale uğramış her halkın ortak kaderiydi. Hafızasını yitirmiş olanın yabancı birinin gözünden kendi hayatına adım atmak gibi zor olsa da Çerkeslerin tarihsel gerçekliklerine büyük bir kararlılıkla bakmaları inanılmaz bir coşku yarattı bende. 

Bu kadar parçalanmış bir halkı toparlamak elbet zor olacak ama imkânsız değil.  

Yapılan buluşma bu kararlılığın net beyanıydı.  

Miting alanı ülkenin bir özeti gibi duruyordu. İstanbul Fatih Çarşamba’dan gelmiş bir yaşlı amca vardı. Sanırsın meydana 7. yüzyıldan ışınlanmıştı. Üzerinde cüppesi, göğsüne kadar inen sakalı, başında takkesi ama elinde Çerkes bayrağı… Beni en çok etkileyenin o görüntü olduğunu peşinen söylemek isterim. Bir de miting alanına giriş yapılan arama kapısı önünde geleneksel Çerkes kıyafetiyle o görevli kişinin Elbruz Dağı gibi heybetli duruşu ve nezaketi, atalarından kalmış olmalıydı. 

Belki size komik gelecek ama en çok da arama noktasını geçince Çerkeslerin yürüyüşlerinin değişmesi. Hepsinde folklorik bir adım. Dik duruş…  

Herkes birbirinin yüzüne hasret ve büyük bir şefkatle bakıyordu. Kesinlikle bu buluşmalar devam etmeli. Alana çeken o ortak duygu geliştirilmeli. 

Sonra biraz daha alanda dolaşınca sınıfsal temelde Nişantaşı’ndan gelen profiller, ulusalcılar, bıyığı sarkık milliyetçiler, sosyalistler, milli görüşçüler…  

Velhasıl kaptan sızan su nereye akmışsa ona dönüşmüşlerdi. Ama içlerinde halklarının o derin geçmişi ve kadim kültürü halen duyguda devam ediyordu. Belki içinde bir alev olarak yanmıyordu ama inatçı közleri sönmüyordu da bu miting ile o közler biraz daha parladı ve daha da parlayacak diyebilirim.  

Alanda bana umut veren bir diğer durum da kadın ve gençliğin yoğun ilgisi; bu çalışmaların gelecekte daha da görünür olacağını tahmin etmek güç değil. 

Türkiye Çerkeslerinin Çerkesya’ya ilişkin deneyimi henüz yeni başlıyor olabilir, ancak büyük bir sahiplenmenin ortaya çıkması uzun sürmeyecektir. Hangi fikirde olunursa olunsun büyük bir kararlılıkla Çerkesya duygusu her fırsatta öne çıkarılmalı ve geliştirilmelidir. Asimilasyon gerçekliği hem böyle aşılır hem de böyle direnilir.  

Çerkesler, Marmara kıyısından bir kez daha sesleriyle anavatanlarındaki o zamana dokundular. Kendilerini yeniden keşfedip yeniden yaratacaklarına olan inançlarını güçlendirdiler. Bu haliyle mücadelelerini şimdiki zamanda ve onun üzerindeki doğrudan etkileriyle canlandırarak bir kez daha anlamlı ve canlı kıldılar. 

Türkiye Çerkeslerinin ayrılmaz bir son buluşma noktası anavatan ve asimilasyon arasında olsa da uzak geçmişin ağırlığının bilinci artık dünden daha fazladır. Bu umutla ve sorularla yazımı sonlandırmak isterim. 

Bizi biz yapan nedir? Geçmişimizi hatırlayamıyorsak, sahip çıkamıyorsak hâlâ bize ait olabilir mi? Kişisel tarihlerimiz, anavatanımızın, toplumlarımızın tarihleriyle nasıl kesişir?  

Geçmişine sahip çıkmayanın anlamlı bir bugünü ve umutlu bir geleceği olabilir mi? 

Gündelik hayatın gerçekleri gelir ve gider, bir izlenim yaratır, ancak kollarınızı sarabileceğiniz hiçbir şeye katkıda bulunmaz. 

  

*Çerkes Halklarının Dostu Bir Kürt 

Yazarın Diğer Yazıları

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img