Türkiye’deki Kafkas sivil toplum kuruluşlarının geçmişi Osmanlı devletinin son dönemlerine kadar uzanır. Ancak Cumhuriyet ile birlikte bir kopuş yaşanır ve demokratikleşmenin başlangıcına kadar suskunluk hâkim olur. 1950’li yıllarda serpilen derneklerin çoğu, İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’dan Türkiye’ye gelen Kafkasyalı mülteciler tarafından kurulur. Köyden şehirlere göç ve nüfus üstünlükleri sayesinde Adigeler derneklerde etkili hale gelir. Ancak folklorik ve kültürel faaliyetler Birleşik Kafkasya fikri doğrultusunda devam eder.
Soğuk Savaş sürecindeki antikomünizm rüzgârı, diasporadaki Kafkas halklarını birlikte tutar. Etnik ve siyasi çalışmaların devlet tarafından yasaklanması, Kafkas derneklerinin kültürel faaliyetlerle sınırlı kalmasına neden olur. 1970’li yıllardan itibaren sol görüşlü üyeler Kafkas derneklerinde öne çıkar ve Karaçay-Malkar halkı sağcı, dindar ve Türk olarak etiketlenir. Kafkasya’ya yapılan ziyaretlerin artması, bölgedeki halklar arasındaki problemleri Türkiye’ye taşır. Karaçay-Malkarlılar doğrudan hedef alınmasa bile genel anlamda dışlanır, bu süreç zamanla kendi bağımsız sivil toplum yolculuklarını başlatmalarına neden olur.
Derneklerin kuruluş süreci
1980’lerde Rusya’da Glasnost (şeffaflık) ve Perestroyka (yeniden yapılanma) ile Türkiye’de demokratikleşme süreçleri etnik hareketlerin önünü açar. Karaçay-Malkar derneklerinin kuruluşu 1980’li yılların sonunda başlar, 1990’lı yıllarda ise görünür hale gelir. Ancak bu dernekler Konya ve Eskişehir gibi şehirlerle sınırlı kalır. 2003 yılında Hürriyet Ersoy’un Ankara’da kurduğu dernek bazı çevrelerce kapsayıcı olmamakla suçlanır. Kafkas Vakfı ve Kafkasya Forumu benzeri yapılardaki Karaçay-Malkarlılar önemli olmakla birlikte istisnadır.
Suriye ve Ukrayna’da 2010’lu yıllarda başlayan savaşlar, Türkiye’ye yeni Karaçay-Malkar göçlerini tetikler ve spesifik problemler artar. Özellikle Suriye’den gelen göç dalgasında Karaçay-Malkarlı sığınmacılara Çerkes Dernekleri Federasyonu yöneticileri tarafından ayrımcılık yapıldığına dair iddialar topluluk içerisinde duygusal kopuşu hızlandırır. Karaçay-Malkarlılar ayrı bir kriz komitesi kurarak kendi problemlerine odaklanır.
Kabardey-Balkar’da 2018’de yaşanan Kanjal olayları da Türkiye’de tartışmaya neden olur ve Malkarlılar sosyal medya üzerinden aşağılanır. Karaçay-Malkar dernekleri, üyesi oldukları Birleşik Kafkas Dernekleri Federasyonu (BİRKAFFED) yönetiminden yaşananlarla ilgili bildiri yayımlanmasını ister, ancak talepleri yanıtsız kalır. Bunun üzerine Ufuk Tuzman’ın çabalarıyla Ankara’daki Karaçay-Malkarlılar 2018-2019 yıllarında iki yeni dernek kurar.
Federasyonların fayda ve zararları
Eskişehir ve Ankara’daki derneklerin öncülüğünde, toplamda dokuz derneğin katılımıyla 2024 yılında Kafkas Karaçay-Malkar Türkleri Dernekleri Federasyonu’nun (KAMAFED) kuruluşu ilan edilir. Federasyonun adında yer alan Türk kelimesi dikkat çekici. Bu bilinçli karar, gelecekte üretilecek stratejinin habercisi niteliğinde. Özellikle devlet kurumlarıyla geliştirilecek ilişkilerde Türk dilli olmanın avantajından yararlanılmak isteniyor.
KAMAFED sürecinde bazı derneklerin dışarıda kaldığı anlaşılıyor. İstanbul’daki yeni iki dernek de federasyonda yok. Son 20-25 yılda Kafkasya’dan gelenler Umar Ali Sılpağar’ın öncülüğünde, Osmanlı döneminde Anadolu’ya yerleşenler ise Nurullah Tabakçı’nın girişimleriyle 2023-2024 yıllarında İstanbul’da iki dernek kurdu. Bu dernekler, Anadolu taşralılığı ile Ankara bürokratik çarkları arasına sıkışan Karaçay-Malkar diaspora vizyonunu dönüştürme fırsatı sunabilir.
KAMAFED girişimi önemli, fakat KAFFED, BİRKAFFED, ABHAZFED, ÇERKESFED gibi diğer Kafkas federasyonlarında ciddi problemler olduğu unutulmamalı. 2000’li yılların ardından derneklerin bir araya gelerek oluşturdukları federasyon tipi örgütlenmeler, teknik açmazları nedeniyle dernekler üzerinde hegemonya kuruyorlar. Ayrıca bu federasyonların temsil iddiasıyla birbirlerini yıpratmaları Kafkas halkları arasındaki kopuşu derinleştiriyor.
Bir topluluğun diasporalaşması
Türkiye’deki Karaçay-Malkarlıların son yıllarda artan sivil toplum kuruluşları, sadece yeni dernekler kurulduğunu göstermez. Bu süreç, bir tür diasporalaşma yaşandığını anlatıyor. Diaspora kelimesi Türkiye’de genelde Yahudi ve Ermenileri hatırlatan, negatif bir imaja sahip. Ancak son yıllarda devlet kurumları özellikle Avrupa’daki Türkleri diaspora kavramıyla tanımlıyor ve bu nedenle kelimeye pozitif bir anlam yüklendi.
Karaçay-Malkarlıların ağırlıklı nüfusu günümüzde hâlâ Kafkasya’da. Karaçay-Çerkes ve Kabardey-Balkar’da yaklaşık olarak 350 bin Karaçay-Malkar var. 50 bin kişilik diaspora grubu ise Türkiye, Suriye, ABD, Kazakistan devletlerine dağılmış durumda. Kafkasya dışı en büyük Karaçay-Malkar nüfusu Türkiye’de, dolayısıyla burada üretilecek strateji hem diaspora hem de Kafkasya açısından önemli.
Karaçay-Malkarlıların sivil toplum macerası, çokkatmanlı bir hikâyeyi andırıyor. Bu sürecin içerisinde; Karaçay-Malkarlılar ile Çerkeslerin ilişkileri, Türkiye’deki Kafkas dernekleri ve federasyonların durumu, diaspora siyaseti, Rusya ve Türkiye’nin iç politikaları, Türk dilli halklar ile Türkiye arasındaki bağlar, Orta Asya’dan Amerika’ya kadar yayılan bir halkın durumu gibi farklı konuları görmek mümkün.
Sivil toplumu güçlendirmek
Devleti olmayan, temsili zayıf halklar, varlıklarının devamı için sivil toplum kuruluşlarını önemsiyor. Demokrasi, hukuk ve özgürlüklerin kısıtlı olduğu coğrafyalarda yapılan sivil girişimler değerlidir. Kafkas halkları ve Karaçay-Malkarlıların ciddi bir sivil toplum hikâyesi olduğu açık. Karaçay-Malkarlılar Anadolu’da Çerkes üstkimliği içerisinde değerlendiriliyor. Türkiye’deki en büyük üçüncü etnik grup Çerkesler, sadece 3-5 milyonluk nüfusları gereği bile dikkate alınması gereken bir topluluktur, fakat şu an yeterli düzeyde muhatap alınmıyorlar.
Sivil toplumdaki artan anlam ve varlık krizi hatırlanırsa, Kafkas halkları ve Karaçay-Malkarlıların hikâyesi daha karışık bir hal alıyor. Yetenekli insanların kazanılması, kadınların ve gençlerin adaptasyonu, profesyonellik ve gönüllülük arasında denge kurmak, yaşlıların tecrübelerinden faydalanılması, üye sayılarının artırılması ile iyi bir vizyon oluşturulması noktasında çalışmalara ihtiyaç var. Diaspora olmanın bilinciyle hareket etmek, sadece devlet merkezli bakışa bağlı kalmamak, toplum yararına bağımsız karar alabilmek gerekiyor. Aksi halde mevcut yapılar, geçmişte oluşturulan tarzları nedeniyle etkisini kaybeden, işlevsizleşen ve varlığı sorgulanan yapılara dönüşme tehlikesi barındırıyor.







