Tüm kolonyal ilişkilerde olduğu gibi Gürcü aydınların da kafaları karışıktı. Rusya ile ilişkiler hem fırsatlar hem tehditler içeriyordu. Rusya modernlikti. Modernlik ise Avrupa, Aydınlanma demekti. Ama ya Gürcü kültürü aşınırsa? Gürcü aydın sınıfı 19. yüzyıldan itibaren bu çelişkiyi yaşadı.
Gürcü aydın sınıfının kökleri “Romantik Çağ”a dayanıyordu. Aleksandre Çavçavadze halkının kayıp geçmişine ışık tutmuş, Grigol Orbeliani geçmişteki görkemin ihyasını talep etmişti. Rus şiiri Gürcü ozanları ateşlemişti. Romantik Kafkasya imgesi Rus edebiyatına ilham vermiş, Puşkin ve Lermontov Kafkasya’yı gizem, tutku ve macera diyarı olarak tanıtmışlardı.
Fransız oryantalist Marie-Félicité Brosset 1837 yılında St. Petersburg’a gelmişti. Bu ziyaret, Gürcistan’ı Batı Avrupa’ya tanıtmakla kalmamış, Gürcülerin kendi topraklarına edebi ve akademik bir ilgi duymalarına da vesile olmuştu.
Ulusal tarihlerini araştıran Gürcü aydınlar geçmişleriyle gurur duyuyorlardı. Ama gelecek için karamsar idiler.
Birinci kuşak: Pirveli dasi
“Babalar”ın Gürcü dilindeki karşılığı “Mtkvardaleulni” idi. Bu, “Kura Irmağı’nın suyunu içenler” anlamına geliyordu. Kura Irmağı Tiflis’in içinden geçiyordu. Kura’dan su içmek de yerliliği simgeliyordu. Nitekim “Babalar”, yani “Kura’dan su içenler” Gürcistan’da eğitilmişlerdi.
“Oğullar”ın lakabı “Tergdaleulni” yani “Terek Irmağı’nın suyunu içenler”di. Terek Irmağı Gürcistan-Rusya sınırını oluşturuyordu. Terek Irmağı’ndan su içenler Rus eğitimi almışlardı. Oğulların babalardan farkı buydu. “Babalar” yerli, “oğullar” Rusya eğitimliydiler.
Babalar ve oğullar birlikte “pirveli dasi” yani “ilk kuşak” Gürcü aydın sınıfını meydana getirdiler.
“Pirveli dasi” dar bir aristokrat çevreydi. Mensupları Rus devlet hizmetindeydiler.
“Babalar” ve “Oğullar” grupları arasında Nisan 1861’de dil üzerinden bir tartışma başladı. “Oğullar” köylü dilinin günlük konuşma dili olmasından yanaydılar. “Babalar” ise buna karşılardı, onlar ortaçağ kilise dilini kullanıyorlardı.
İkinci kuşak: Meore dasi
1860’lı yıllar Hroch modelinin B aşamasına denk düşüyordu. Bu aşamada, sanatsal ve akademik çalışmalar siyasi faaliyetlere dönüşürdü. Gürcistan’da da öyle olmuştu. Batılı fikirlerin benimsenmesi ve Rus aydınlarıyla eylem birliği Gürcü aydın sınıfını böldü.
“Meore dasi”, yani “İkinci kuşak” aydınlar grubu böyle doğdu. Liderleri Giorgi Tsereteli idi. “Terek Irmağı’nın suyunu içenler”e, yani “Oğullar”a göre daha radikal idiler. Taraftarlarını J. S. Mill, Owen, Saint-Simon, Fourier, Proudhon ve Blanc gibi ilerici liberallerin ve ütopyacı sosyalistlerin fikirleriyle tanıştırdılar.
Gürcistan’ın sorunlarına ülkeye özel formüller üzerinden yaklaşmadılar. Daha geniş tabanlı çözümler aradılar. Reçeteleri arasında devletin düzenleyici rol üstleneceği kapitalist bir düzen ya da farklı kolektivizm türleri vardı. Avrupa kültürünü Gürcistan’a taşımaya kararlıydılar ama sınırsız kapitalizmin yol açabileceği hasar konusunda da bir o kadar kaygılıydılar. “Meore dasi” sosyoekonomik dinamiklere kafa yoran ilk kuşaktı. Rus bürokrasisinin ve Ermeni burjuvazisinin Gürcüleri geriletmesine, yani siyasi ve ekonomik olmak üzere ikili sömürüye karşı çıkıyorlardı.
Üçüncü kuşak: Mesame dasi
1870’li yılların sonunda Gürcü siyasetinde üç akım vardı. Yelpazenin sağında milliyetçiler, merkezinde reformcu liberaller, solunda ise popülizmden etkilenmiş devrimciler duruyordu.
1880’ler kapanırken sınıfsal ve etnik çelişkilerin çözümünün yolu tek bir formülde gizliydi. Ne var ki hiçbir akım bu gerçeği göremiyordu. Sadece sosyal demokratlar (Menşevikler) sınıfsal ve etnik çelişkileri tek potada eritmeyi başaracaktı. Bunu yaparken de büyük kentlerin çeperlerine yığılan ve gücünü hissettiren proletaryanın desteğini alacaklardı.
“Mesame dasi” yani “Üçüncü kuşak” Gürcü Menşeviklerin içinden çıktı. Başlarında Noy Jordanya ve Philip Makharadze gibi ileride Gürcistan’ın kaderine etki edecek isimler vardı.