Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Drau’ya giden yol: II. Dünya Savaşı’nda Kafkasya -3. Bölüm-



Yaşar Güven



Konumuz olan “II. Dünya Savaşı’nda Kafkasya”yı da içeren yayımlanmış kitaplardan bir kısmını bu sayımızda bulacaksınız, başkalarına ulaştıkça onlara da yer verilecek. Hiçbir belgeyi, kitabı görmezden gelmek gibi bir düşünce yok. Bilinmeyen, erişilemeyen olabilir. Paylaşmak için bilenlerin bilgi aktarması yeterlidir. Külliyatın tüm metinlerini veremeyiz gazetede ama kısaltarak, link vererek, kitaplar hakkında özet bilgi aktararak ilerleyebilir ve bir arşiv oluşumuna katkı sağlayabiliriz. Ayrıca yayımladığımız yazılardaki ve anılan kitaplardaki kaynaklar da önemli, özellikle araştırmacılar için.

Konuyla ilgili kaynak paylaşanlara, kitap önerenlere teşekkür ediyorum. Katkılarıyla kaynakça zenginleşti. Emel Bezek, Canberk Apiş, Erol Taymaz, Murat Canlı, Serap Canbek ve Erdoğan Yılmaz.

Bu sayımızda kitaplar dışında, 1964 yılında İstanbul’da yayımlanmaya başlayan Birleşik Kafkasya dergisinde yer alan, Sefer E. Berzeg’in “General Sultan Kılıç Girey” dizi yazısından özet var. Dizi yazı, I. Dünya Savaşı ve Rusya’daki iç savaş dönemini konu edinmiş olmasına karşın, Kılıç Girey II. Dünya Savaşı ve Drau’da önemli ve belirleyici kişilerden olduğu için yer buldu. Ayrıca Prof. Dr. Ufuk Tavkul’un “İkinci Dünya Savaşında Kafkasya” makalesi var, kısaltılmış haliyle.

Türkiye diasporasında Osmanlı döneminde Sarıkamış’ta, Balkanlar’da düşman iki devletin (Osmanlı-Rus) ordularında Çerkeslerin birbirlerini kırdığını biliyoruz. Anadolu’nun iç savaşı sırasında Ethem-Anzavur saflarında da, Kafkasya’da Çarlık Rusya’ya karşı özgürlük ve bağımsızlık savaşı sırasında da Çarlık ordusunda yer alan Çerkesler vardı, yani orada da birbirimizi kırdık. Her iki dünya savaşı sırasında Kafkasya’da da… Geçmişten ve günümüzden (Suriye, Ukrayna…) örnekler çoğaltılabilir.

Her iki dünya savaşında, özellikle II. Dünya Savaşı’nda takıldığım, bir anlam yüklemekte güçlük çektiğim şeyi paylaşmak isterim. Bolşevik saflarında ve onlara karşı savaşan Çerkesler var. Bolşeviklere karşı savaşanlara dair tarihyazımında ya da bireysel değerlendirmelerde dikkatimi çeken “Bolşevik Ruslara karşı savaşıyorlardı” ifadesi. Nasıl ayırıyoruz Bolşevik kuvvetler içindeki Rusları? Her halktan ve dahi Çerkeslerden de insanlar var o kuvvetlerin içinde. Deyim yerindeyse kılıç-kama ve mermi kimlik sormaz.

Ethemci olabiliriz, belki Anzavurcu da… Bolşeviklere sıcak bakabiliriz, anti-Bolşevik olabiliriz. Dünyaya bakış açımız saflarımızı da değerlendirmelerimizi de belirler. Ama ne olursa olsun birbirimizi kırdığımız gerçeğini değiştirmez.

Anti-Bolşevik olup özellikle Nazi Almanya’sından yani faşizmden bağımsızlık çıkarmayı hiç anlayamadığımı da özellikle belirtmeliyim. Bir önceki sayımızda Hitler’in Kafkasya’ya özel politikasını okuduk. Dünya halklarını köleleştiren, Yahudileri-Çingeleri soykırıma uğratan bir sistemle birlikte hareket etmek… Bunu da Stalin zulmüne bağlamak… Ki Stalin’in neler yaptığını, mezalimini gazetemizin hemen her aralık sayısında okuyabilirsiniz.

Kafkasya’dan çekilen Nazi Almanya’sı ile hareket eden Kuzey Kafkasyalılar olduğunu biliyoruz, çeşitli kaynaklarda farklı sayılar veriliyor olsa da. Bana göre asıl vahim durum bundan sonrasındadır. Faşizm saflarında çeşitli halkların anti-faşist partizanlarına karşı savaşmak… İşte bunu da hiç mi hiç anlayamadım. Ki o halklar Bolşevik değildi, bağımsızlıkları için faşist Almanya’ya karşı savaşıyorlardı, Alman ordusu ile harekete eden Kuzey Kafkasyalılar da onların bağımsızlık mücadelesini ertelemek üzere faşistlerle birlikte onlara karşı savaşıyordu; Yunanistan’da, Yugoslavya’da, Arnavutluk’ta, İtalya’da… Bu durumu “Kafkasya’dan Drau’ya kadar savaşa savaşa gittiler” şeklinde açıklamak düşündürücü.

Klasik laftır, “somut durumun somut tahlili” ile karar alıp uygulayabilseydik daha az hata yapılabilir, birbirimizi daha az kırabilir, Nazi Almanya’ya payanda olmazdık.



General Sultan Kılıç Girey

(1917-1921 yıllarında Kuzey Kafkasya-Bolşevik Rusya mücadelesinden sahneler)



Sefer E. Berzeg



I. Bölüm

(Bu yazıda, İkinci Cihan Savaşı yıllarında Kuzey Kafkasya istiklâl hareketinin askeri önderliğini yaparak bu yolda hayatını veren, idealist General Sultan Kılıç Girey’in hayatı ve 1917-1921 yıllarında Kafkasya’da Bolşevik Rusya’ya karşı yürüttüğü mücadele anlatılacaktır.

Yazının hazırlanmasında değerli bilgilerinden faydalandığımız Beyazıt S. Girey, Arslan Koşiko ve Davut Mambet Beylere teşekkürü bir borç bilmekteyiz.)

Sultan Kılıç Girey Kafkasya yakın tarihinin en vatanperver ve dikkate değer simalarından birisidir. 1886 yılında Kuban’da, Maykop kasabası yakınlarındaki Vulape (Ulski Aul) köyünde dünyaya geldi…

… Kafkas adetlerine uygun olarak, aynı köyde oturan Meretiko ailesi nezdine p’ur¹ olarak verildi ve altı-yedi yaşına kadar bu aile ile kendi ailesi nezdinde tam bir Kafkas-İslâm terbiyesi alarak büyüdü… Kendisine yüksek tahsil konusu olarak askerliği seçmişti, Petrograd’da harbokuluna kaydoldu…

…Kafkasyalılar 1905 Rus-Japon Savaşı esnasında aralarından gönüllü çıkardılar ve orduya koca bir tümen asker verdiler… Tümen “Kafkas Süvari Tümeni” adını taşıyor ve Adıghe, Çeçen, Kabardey, İnguş, Tatar, Dağıstan adlı alayları ihtiva ediyordu. Sultan Kılıç Girey Rus-Japon Savaşına iştirak etmemişti fakat 1914 yılında başlayan Birinci Cihan Savaşı’na o da bu tümenin bir subayı olarak katıldı… Romanya ve Avusturya cephelerinde çarpışırken olağanüstü cesaret ve disiplini ile muhasım ordulara dehşet saçarak “Diki Divizi” (Vahşi Tümen) lâkabını kazandı…

… Çarlık Rusya’sı Birinci Cihan Savaşı’na ancak üç yıl dayanabildi… 1917 yılında Sosyalist İnkilâbı’na sürüklendi… Rusya’daki iç mücadele Sosyalistlerle Bolşevikler arasında cereyan ediyordu. Kerenski Hükümeti ülkede tam bir otorite kuramadığı halde inatla harbi devam ettirmeye çalışırken Bolşevik ajanları Rus ordusu safları içinde de yıkıcı faaliyete geçtiler… Kafkas Süvari Tümeni bu durumda dahi tam disiplinli ve Bolşevik propagandasına karşı muafiyet gösteren tek birlik olarak kaldı…

İnkılâptan sonra Kuzey Kafkasya’da teşekkül etmiş bulunan Merkez İcra Komitesi, haziranın ilk günlerinde Pşimakho Kosok’u murahhas olarak Petrograd’a gönderdi. Kosok, Başbakan Kerenski ile görüşerek Kafkas Süvari Tümeni’nin anavatana iadesini istedi…

Rusya süratle anarşiye sürükleniyordu… 8 Eylül’de General Kornilov, Kerenski’ye karşı fiilen harekete geçti… Kornilov, General Krimov komutasındaki Kafkas birliklerini ayırarak kuvvetli bir askeri idare kurmak gayesiyle başkent Petrograd üzerine sevketti… Başta General Sultan Kılıç Girey olmak üzere Kafkaslı subayların çoğu Bolşevik tehlikesini yakından gördükleri için Kornilov’un hareketini tasvip ediyorlardı. Fakat buna rağmen Kafkas birlikleri Petrograd’a girmediler… Kuzey Kafkasya Merkez İcra Komitesi’nin ve Petrograd’daki Bütün Rusya Müslümanları Komitesi’nin teşebbüsü ile harekât durduruldu. Tümen … anavatana gönderilerek her alay kendi mıntıkasına dağıtıldı…

… Kafkasyalılar, Sosyalist inkılâbından sonra mayıs ayı başında Terekkale’de topladıkları bir kongrede ülkenin durumunu görüşmüşler ve bir Merkez İcra Komitesi teşkil etmişlerdi. Daha sonra, Andi’de yapılacak ikinci kongre için her tarafta mahalli toplantılar yapılır ve temsilciler seçilirken Kuban Çerkesleri de Ekaterinodar güneyindeki Hakurin-Hable köyünde toplandılar… Sultan Şahin Girey, Murat Khatagovko, Hamid Trakho, Aydemir Namitok ve Aydemir Siyukh Andi’deki Kuzey Kafkasya Umumi Kongresine gönderilmek üzere delege seçildiler.

… Kuban Çerkeslerini bir taraftan Kazaklar, diğer taraftan Ruslar ittifaklarına davet ediyorlardı. Çerkesler bu kargaşalıkta Kazaklar ile birlikte hareket etmeyi daha uygun gördüklerinden onlarla birleşmeye karar verdiler. Bu karardan sonra Kuban’da Çerkes ve Kazaklardan mürekkep bir hükümet vücuda getirildi.² En yüksek idare organına Kuban Ülke Meclisi deniyor, onun üyelerinden de ülke hükümeti seçiliyordu. Hükümetin başında Kazak askeri atamanı General Filimonov vardı ve Ülke Meclisine seçilen Çerkes temsilcileri arasında Kasbolet Ulaghay, Kuşuk Natırbıko, Sultan Şahin Girey, Aytek Namitok, Ançok Şimghokh, Murat Khatagovko, ve Seferbi Siyukh bulunuyorlardı. Bunlardan Kuşuk Natırbıko Kuban Hükümetine de seçildi.³

… Doğu Kafkasya’da Merkez İcra Komitesi lideri Reşit Kaplan’ın idaresinde Terek’deki Kazakları da içine alan bir Terek-Dağıstan Hükümeti kuruldu. Fakat Kazakların çoğu, Kafkasyalıların kendilerini hakimiyetleri altına alacağından korkarak Bolşevikler tarafına meylettiler…

Batı Kafkasya’da ise Kuban Hükümeti, Bolşevik Hükümetini tanımayarak Merkezle olan bütün münasebetlerini kesti ve Kuban dahilinde devlet hakimiyetini üzerine aldığını ilân etti…

Ekaterinodar civarında Voşepsıkuay’da Bolşeviklerle savaşa kararlı 2000 kadar Çerkes toplanmıştı. Fakat bunların çoğunda ateşli silahlar olmadığı gibi bazılarında da eski tip çakmaklı tüfekler göze çarpıyordu. Çerkes subaylarından Albay Sultan Kırım Girey … Voşepsıkuay’da toplanmış olan Çerkesleri ikna ederek dağıtmaya çalıştı… ikna edemedi…

… Don’da General Kornilov, General Kaledin ve General Alekseyev Don Kazaklarını toplayarak bir Kazak hükümeti kurmak ve Bolşevikleri ezmek teşebbüsünde bulundularsa da Kazakların Bolşeviklere iltihakları üzerine Kaledin intihar etti…

(Birleşik Kafkasya dergisi, Sayı: 2, Kasım-Aralık-Ocak 1964-65)

II. Bölüm

(Sultan Kılıç Girey sahnede, Kornilov ve Denikin, Çerkes Alayı Don Bölgesi’nde, Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin ilânı, Kullan Harekâtı)

Ekaterinodar’a ilk Bolşevik hücumları başladığı sırada General Sultan Kılıç Girey Maykop civarında bulunuyordu. Rus ve Kazakların çoğunlukta olduğu bütün kasabalar gibi Maykop da daha ilk elde Bolşeviklerin eline geçmişti. Maykop Çerkes köylerinin eli silah tutanları Sultan Kılıç Girey’in köyü olan Vulape’de toplanmışlar ve Bolşeviklerle mücadeleye karar vermişlerdi. Çoklarının silah ve cephanesi dahi olmadığı halde “Biz Bolşevikleri sadece kamçı ile de Don’un ötesine atarız…” şeklinde yüksekten konuşmaktan geri kalmıyorlardı. Sultan Kılıç Girey onlara kamçıyla kılıçla savaşmak devrinin geçtiğini anlatarak Bolşeviklere karşı faydasız olacak bir mukavemete girişmemelerini tavsiye etti. Çoğunu böylece ikna ederek köylerine dağıttıysa da bir kısmı onunla kalmakta ısrar ettiler. Bunun üzerine Sultan Kılıç Girey onları mümkün mertebe silahlandırdı, kardeşi Albay Sultan Beyazıt Girey’in komutasında Koş-Hable Köyü’nde bulunan bir bölük Çerkes askerini de Vulape’ye çağırdı… köyü terketti… Bolşevikler civardaki köy ve nahiyeleri de işgal ederek Vulape’yi çember içine almıştı… Sultan Kılıç Girey bunları dağıtarak yoluna devam etti ve günlerce savaşarak Temirgorivskaya, Giaginskaya, Nikrasovskaya, Uslabinskaya, Paşkhovskaya gibi Rus-Kazak kasabalarından geçti. Yanındaki 5-6 bin süvariyle birlikte bin bir zorlukla Ekaterinodar’a ulaştı.

General Sultan Kılıç Girey … geldikten sonra Ekaterinodar şehri on beş gün kadar daha Bolşeviklere mukavemet etti… Başka çare kalmayınca, bir huruç hareketiyle şehri terketmeye karar verdiler… 28 Şubat 1918’de Ekaterinodar’ı terkederek nehri geçtiler…

… Durumu görüşmek üzere komutanlar ve hükümet üyelerinin iştirakiyle Novodmitrievskaya’da bir toplantı yapıldı… eldeki bütün kuvvetlerin başkomutan olarak General Kornilov emrinde toplanmasına karar verildi. Böylece (Gönüllü Ordu) askerlerinin sayısı arabalardaki yaralılarla birlikte 5.000’in üstüne çıkıyordu.

General Kornilov müşavirlerinin muhalefetine rağmen Ekaterinodar’ı Bolşeviklerden geri almaya karar vermişti… General Kornilov’un kaldığı çiftlik binasına düşen ve onu öldüren tek bir top güllesi durumu değiştirdi… Gönüllü Ordu’nun komutasını General Denikin aldı ve şehri terk emrini verdi.

… Çerkesler ve Gönüllü Ordu’nun diğer perişan askerleri Ekaterinodar’ı terkederek civardaki Alman kolonisine çekildiler… Bolşeviklerin eline geçecek olan Alman kolonisinde bırakmaya mecbur oldular… Gönüllü Ordu’nun artıkları böylece kuzeye, Don’a doğru hareket ettiler… Bu sırada Ukrayna’ya girmiş bulunan Alman ordularının Don üzerindeki Rostov şehrini zaptetmeleri de üzerlerindeki baskıyı biraz hafifletti ve aylardan beri ilk olarak bir geri hattına sahip olabildiler…

… Bolşevikler Psikhuabe’de (Pyatigorsk) bir kongre toplayarak Mart 1918’de Terek Eyaleti Halk Sovyeti’ni ve nisan ayı sonunda da Kuban Sovyet Cumhuriyeti’ni ilân etmişlerdi. Kuzey Kafkasya Merkez İcra Komitesi merkezini Terekkale’den Nartzan’a, oradan da Temirkhan-Şura’ya nakletmiş ve Andi’deki umumi kongrenin kendisine verdiği geniş yetkilere dayanarak teşkilâtını KUZEY KAFKASYA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ olarak yeniden organize etmişti. (11 Mayıs 1918).

Abkhazya, Kuban, Terek, Şetkale (Stavropol), Osetya, Çeçen, Dağıstan gibi bütün tarihi Kafkas eyaletlerini içine alan Cumhuriyet Hükümeti fiili otoritesini bütün ülkeye yaymaya fırsat bulamadı ise de bütün Kafkasyalılar tarafından benimsendi ve başta Osmanlı Devleti ile müttefikleri ve hatta Bolşevik Rusya olmak üzere birçok devletler tarafından derhal tanındı…

… Çerkes Alayı’nın başında General Sultan Kılıç Girey, Kuban Kazaklarının başında ise General Naumenko bulunuyordu… Çerkes Alayı Kazaklarla birlikte, üç gün süren savaşlardan sonra, gece yaptığı bir süvari baskını ile Timaşevskaya’yı da aldı ve daha sonra, Bolşeviklerin pek fazla mukavemet etmeden teslim ettikleri Ekaterinodar’a ulaştı…

Ekaterinodar şehri kurtarıldıktan sonra Çerkesler, bütün kış devam eden savaşlarda müthiş zayiat vermiş olmalarına rağmen, Bolşevikleri takip ve imha ederek Karadeniz kıyılarına kadar sürdüler. Tuapse ve Soçi’ye kadar bütün Karadeniz sahili Bolşeviklerden temizlendi. Maykop Çerkesler tarafından işgal edildi. Müttefik Çerkes-Kazak kuvvetleri Armavir ve Stavropol’u da Bolşeviklerden kurtardılar…

(Birleşik Kafkasya dergisi, Sayı: 3, Şubat-Mart-Nisan 1965)

III. Bölüm

(Kuban Çerkes Tümeni, Kabardey Tümeni’nin kuruluşu Çeçenistan olayları, Astrakhan ve Maniç cepheleri, Kuban’a dönüş)

1917 Şubat’ında Ekaterinodar’ın terkiyle başlayan ve altı ay süren savaşlar Çerkes Alayı’na büyük kayıplara malolmuştu. General Sultan Kılıç Girey, elinde kalan kuvvetleri atları ve teçhizatları ile kendisine iltihak eden Adighe ve Karaçay gönüllüleriyle takviye ederek bir tümen halinde teşkilâtlandırdı…

… Beştav (Pyatigorsk), Nalçik, Mozdok, Terekkale gibi şehirler devamlı savaşlarla Bolşeviklerden kurtarılarak işgal edildi.

Kabardey eyaleti, Kafkasya’da Bolşeviklerin en fazla faaliyet gösterdikleri yerlerden biri olmuştu…

… General Sultan Kılıç Girey komutasındaki Kuban Çerkes alaylarının Bolşevikleri yenerek Terek bölgesine girmesinden sonra General Mudar Anzoroko’da topladığı gönüllülerle Nalçik’te Kabardey Tümeni’ni teşkil etti… Kabardey Tümeni de önce dağlık Kabardey-Balkar ve Osetya’da, sonra da kuzey cephesinde Bolşeviklere karşı yararlıklar göstererek savaştı…

… Savaşların bütün şiddetiyle devam ettiği bu zamanda gerek Kızılordu’da gerekse Gönüllü Beyaz Ordu’da büyük bir tifo salgını hüküm sürüyordu. Bu hastalık Kafkas birlikleri arasında da büyük tahribat yaptı. Fakat duracak zaman da değildi, Kuban Çerkes Tümeni’nin bütün birlikleri bir alay halinde teşkilatlandırılarak Astrakhan cephesinde Sviatoi Krest’e gönderildi…

(Birleşik Kafkasya dergisi, Sayı: 5, Ağustos-Eylül-Ekim 1965)

IV. Bölüm

(Gönüllü Ordu içinde anlaşmazlıklar, Kuban Ülke Meclisi’nin dağıtılması, General Sultan Kılıç Girey’in protestosu)

… Kuzey Kafkasyalılar için Bolşevizm behemahal tasfiyesi gereken amansız bir düşman, Beyaz Rus ve Kazaklar ise her an aleyhlerine dönmesi muhtemel zoraki müttefiklerdi. Nitekim Kafkaslılardaki vatan aşkı ve General Denikin’deki “Bölünmez Rusya” fikri sabiti bu ittifakı sık sık tehlikeye atmaktan geri kalmıyordu. 1919 yılı başında Kuban Çerkes Alaylarının kardeş Çeçen-İnguşlarla savaşmaktan kaçınması bunun ilk misaliydi… 1919 yazında Kuban’da bulunan Çerkes Alayları başkomutanlıktan gelen … bir emirle … Tuapse’ye sevkedildiler… Kuzeyde Bolşeviklere karşı kazanılan devamlı zaferlerle ferahlamış olan Denikin, Sultan Kılıç Girey’in Abkhazya üzerinden Gürcistan’a saldırmasını istiyordu. … Sultan Kılıç Girey bir taraftan, şahsi dostu olan Gürcistan Reisicumhuru Noe Jordanya’ya gizlice haber göndererek Gürcistan’ın tedbirli bulunmasını isterken diğer taraftan da General Denikin’e istifasını bildirdi… Denikin bu istifayı kabul etmedi… Emrini geri aldı ve … Bolşevik Ruslardan başka bir kuvvete silah çekmez hale gelen Kuban Çerkes Alayları bir müddet sonra kuzey cephesine hareket ettiler…

Gönüllü Ordu 1919 yılı sonlarında tam zafere ulaşmış ve Harkov, Kiev, Odesa, Oral gibi vilâyetleri de işgal ederek 400.000 mil-karelik bir bölgeyi Bolşeviklerden temizlemiş bulunuyordu… General Denikin’in askeri ve siyasi kabiliyeti bundan fazlasını yapmaya kifayet etmedi…

… Gönüllü Ordu’ya dahil bulunan Kafkasyalılar Denikin’in ulaşmaya çalıştığı “tek ve bölünmez Rusya” idealini asla benimsemiş değillerdi… Buna mukabil General Sultan Kılıç Girey ve diğer Kafkaslı komutanlar sonuna kadar, hatta Denikin’den sonra da Bolşeviklerle savaşa devam ettiler…

… Bolşevikler, 20 Ekim’de Voronej ve 17 Kasım’da Kursk şehirlerini alarak Ukrayna’ya girdiler… Bolşevik Ruslar 2 Ocak 1920’de Tsaritsin ve Rostov’u da alarak Kafkas sınırlarına vasıl oldular. Parçalanan Gönüllü Ordu kuvvetlerinin bir kısmı Kırım’a, bir kısmı da Kafkasya’ya çekilmeye mecbur oldular.

Kuban Çerkes Tümeni müthiş bir soğuk ve iaşe güçlüğü içinde Şetkale (Stavrapol) cephesinde çarpışıyordu… Mart ayı başlarında General Sultan Kılıç Girey durumun vahametini gözönüne alarak, boşaltılmış olan Armavir şehrine, General Mudar Anorak komutasındaki Kabardey Tümeni de Terek Bölgesine kadar geri çekildiler. Bu sırada General Denikin de Novorosisk’e çekilmiş ve gemilerle Kırım’a müteveccihen Kafkasya’yı terketmişti…

… Sultan Kılıç Girey, Armavir şehrini de halkın gözyaşları arasında terkederek Karadeniz sahillerine doğru çekilmeye başladı… Tümen böylece, Bolşeviklerin önünden kaçan Kuban ve Don Kazaklarıyla birlikte Karadeniz sahillerine, Soçi ve Gagri’ye kadar çekildi.

Kuzey Kafkasya’nın tarihi bir eyaleti olan Abkhazya’da bu zamanda fiili iktidar Gürcü Hükümeti’nin elinde bulunuyordu… General Sultan Kılıç Girey de o günün şartlan içinde Abkhazya’daki Gürcü idaresini Denikin idaresinden ehven görmüştü… Fakat Denikin’in yanlış siyaseti neticesinde Gürcistan’da Gönüllü Ordu’ya karşı büyük bir düşmanlık meydana gelmiş bulunuyordu… Gürcüler perişan bir halde Abkhazya’ya çekilmekte olan Çerkes ve Kazaklara yol vermediler… Sultan Kılıç Girey kumandayı subaylarına bırakarak geçiş izni almak üzere acele Gürcistan’ın merkezi Tiflis’e hareket etti.

… Son Kubanlı Ataman General Bukretov ümitsizliğe kapılmış ve General Morozov’u Bolşeviklerle teslim anlaşmasını yapmak üzere görevlendirmişti… Çerkeslerin bir kısmı da Kazaklarla birlikte teslim olmaya karar verdiler. Bir kısım ise teslimi kabul etmediler. Bolşevikler ve Gürcülerle çarpışarak gruplar hâlinde güçlükle Abkhazya’ya geçtiler…

Bu sırada Tiflis’te başta Cumhurbaşkanı Jordanya olmak üzere Gürcü Hükümeti üyeleri ile görüşen ve Çerkesler için geçiş izni almış bulunan General Sultan Kılıç Girey de son süratle geri dönmüş ve Adler civarına kadar gelmişti. Kazakların ve Çerkeslerin de çoğunun teslim olduklarını burada öğrendi…

… Bu sırada Terek Bölgesine çekilmiş bulunan Kabardey Tümeni de General Mudar Anzoroko’nun komutasında, Gürcülerle çatışarak … Kırım’a iltica ediyordu. Muhtelif zamanlarda Kırım’a geçmiş bulunan Çerkes subay ve askerleri orada bulunan General Vrangel’in kuvvetlerine katıldılar. Daha sonra General Sultan Kılıç Girey’in teşebbüsüyle yapılan çıkarmada yer aldılar. Vrangel kuvvetleri Kırım’ı terkedinceye kadar Bolşeviklere karşı savaştılar.

(Birleşik Kafkasya dergisi, Sayı: 6, Kasım-Aralık-Ocak 1965-66)

V. Bölüm

(Abkhazya’dan Karaçay’a, Battalpaşa önlerinde, General Vrangel’in sonu, mağlubiyet ve Gürcistan’a iltica, Gürcistan’ın işgali, hicret)

Abhazya’da iltica etmiş olan General Sultan Kılıç Girey ve diğer Çerkesler, Sokhum-Kale’de ve civarındaki Çerkes (Abaza) köylerinde onlardan büyük yakınlık ve misafirperverlik görerek üç ay kaldılar. Sultan Kılıç Girey … Gürcü Hükümeti mensuplarıyla görüşerek yardım vaadi aldıktan sonra, Kafkasya’yı Bolşeviklerden temizlemek için yeni bir teşebbüse daha girişti. Küçük bir yelkenliyle Sokhum-Kale’den Kırım’a geçerek … General Vrangel’le buluştu. Müşterek bir hareket plânı hazırladılar. Vrangel, Prekop yoluyle kuzeyden Kuban’a asker çıkaracak, General Sultan Kılıç Girey de … Karaçayları ve Adigeleri ayaklandıracak, münferit Çerkes ve Kazak kuvvetlerini de emrinde toplayarak kuzeye doğru ilerleyecekti…

… 15-16 Ağustos 1920’de, 1500 kadar Çerkes karlarla kaplı Glakhor geçidini aşarak Karaçay eyaletine girdiler. Böylece General Sultan Kılıç Girey son teşebbüsüne girişmiş bulunuyordu…

Ekim ayında Gürcistan yoluyla gelen haberler Kırım’daki Vrangel kuvvetlerinin de üstüste zaferler kazandığını, Polonyalıların Rusya içlerine kadar ilerlediklerini, zor durumda kalan Bolşevik Hükümeti’nin başkenti Saratov’a nakle hazırlandığını bildiriyor, bu haberler Çerkeslerin maneviyatını bir kat daha yükseltiyordu…

1920 Kasım’ında, General Sultan Kılıç Girey … Battalpaşa’ya doğru ilerliyordu. Fakat maalesef bu durum uzun sürmedi…

13-16 Ağustos’ta Polonyalılar … Bolşevikleri büyük bir yenilgiye uğratarak Rusya içlerine girmişlerdi… Bu durum karşısında … Bolşevik Rus Hükümeti Polonya’dan barış istedi, maalesef Polonya da bu teklife yanaştı… Bolşevikler … Kırım’a yüklendiler, General Vrangel mağlup oldu… 3 Ekim’de İstanbul’a müteveccihen Kırım’ı terketti. Ordusunda bulunan Çerkesler de Türkiye’ye ve Avrupa ülkelerine dağıldılar.

Artık Bolşevik Rusya bütün kuvvetiyle Kafkasya’ya yüklenebilirdi…

… General Sultan Kılıç Girey askerlerine, isteyenlerin kendisiyle gelebileceğini fakat Bolşevikler tarafından mimlenmemiş olanların anavatanda kalmalarının daha doğru olacağını bildirdi… Aralarında kadınlar da bulunan 1000 kadar Çerkes o kadar sevdikleri atlarını bir çam ormanında başıboş bırakarak bir kere daha Glakhor Geçidi’ne atıldılar… Bu dağların çocukları olan Karaçaylı ve Abaza kılavuzları olmasa hepsinin bir anda karlar altında kalarak mahvolmaları işten bile değildi… Gece olunca duruyorlar, karları ezerek meydana getirdikleri bir alanda sabaha kadar yerlerinde tepinerek geceyi geçirmeye çalışıyorlardı… Abaza köylüleri onları biraz hayretle fakat kardeşçe karşıladılar ve büyük misafirperverlik gösterdiler. Çerkesler yine Abkhazya köylerine yerleştiler…

1921 yılı başında Gürcistan Cumhuriyeti de son hürriyet günlerini yaşıyordu… Gürcistan’ın işgali de çok kısa sürdü. General Sultan Kılıç Girey ve askerleri, vatanlarının dört bucağından koparak Gürcistan’a iltica eden diğer yurttaşlarıyla birlikte Gürcü askerleriyle omuz omuza, Gürcistan’ın müdafaası için çarpıştılar. Adım adım dövüşerek Sokhum-Kale’den Batum’a kadar çekildiler. Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin yedi yıldızlı milli bayrağı ve Kuban Çerkes Tümeni’nin sancağı hür olarak son defa Batum’da bir lise binasında dalgalandı…

… Sultan Kılıç Girey, askerlerinden bir kısmı ve birçok muhacirle birlikte Gürcü Hükümeti’ne ait Mari adlı bir vapurla Samsun’a müteveccihen Batum’u terketti. Subay ve askerlerinden birçoğu kara yolundan kendilerini Türkiye’ye attılar… General Sultan Kılıç Girey… İstanbul’da bulunan General Vrangel’le … görüştü. Fransa’ya gitmek ve Bolşevik Rusya aleyhine birlikte çalışmak hususunda mutabık kaldılar… Fransa’ya müteveccihen İstanbul’dan demir alan Vrangel donanması Sultan Kılıç Girey ve arkadaşlarını da gurbette fakat HÜR BİR KAFKASYA idealiyle geçecek yeni bir hayata götürüyordu… Seneler sonra İkinci Cihan Savaşı patladığı ve Kafkasya için yeni bir kurtuluş ümidi belirdiği zaman Kafkasyalılar hayatını Kafkas’a adayan generallerini tekrar başlarında göreceklerdi.

(Birleşik Kafkasya dergisi, Sayı: 10-11-12 (Birleşik sayı), Kasım-Temmuz 1966-67)

1.P’ur, Kuzey Kafkasya’da, doğan çocuğun diğer bir aile nezdine verilerek büyütülmesi şeklindeki sosyal bir müessesedir. Geniş ölçüde tatbik gören bu âdet Kafkas kabilelerinin kaynaşmasına geniş ölçüde hizmet etmiştir.

2.Şimali Kafkasya Ahvali (Makale), İkdam Gazetesi, 10 Haziran 1918, İstanbul.

3.İ. Natırbov: The Circassians Part in The Civil War. Caucasian Review, No: 1, München1956.



İkinci Dünya Savaşı ve Kafkasya



Prof. Dr. Ufuk Tavkul



1939 yılında İkinci Dünya Savaşı başladığında birbirlerini müttefik ilan eden Hitler ve Stalin’in dostluğu 1941 yılında Alman ordularının Sovyetler Birliği topraklarına girmesiyle sona ermişti. Savaşın en önemli sebeplerinden biri Hitler’in Kafkas Ötesi’ndeki Bakü petrollerine, dolayısıyla kendisine yakıt sağlayacak enerji kaynaklarına ulaşma isteğiydi…

Aslında Naziler çok daha önceleri Kafkasyalı aydınlarla çeşitli ilişkiler kurmuşlardı. Bolşevik ihtilali sonrasında Avrupa’ya sürülen ya da kaçmak zorunda kalan çeşitli Kafkasya halklarına mensup aydınlar 1923 yılında Prag’da Kafkasya Dağlıları Birliği adlı bir örgüt kurmuşlar ve Kafkasya Dağlıları adlı bir dergi yayımlamaya başlayarak bu çatı altında birleşmişlerdi. Bu oluşum 1926 yılında Varşova’da Kafkasya Dağlıları Halk Partisi adıyla organize olmuş ve Kafkasya’nın bağımsızlığını ve Bolşevizm ile mücadeleyi hedef seçmişti (Kumuk 2004: 183). 1933 yılında Hitler’in Almanya’da iktidarı ele geçirmesiyle birlikte sürgündeki Kafkasyalı aydınların yayın ve faaliyetlerinde bir artış görüldü. Kafkasya Dağlıları Birliği’nden ayrılarak Paris’te Kavkaz (Kafkas) adlı bir dergi çıkarmaya başlayan Dağıstanlı Haydar Bammat, 1937 yılında dergisini Berlin’e taşıdı. Alman basını sürgündeki Kafkasyalı aydınların bu faaliyetlerine olağanüstü bir ilgi gösteriyordu. 13 Nisan 1938 tarihli Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesi Kafkas dergisinin Almanca nüshası Der Kaukasus için şu ifadeleri kaleme alıyordu:

“Bolşevizm ile mücadeleyle bağlantılı olarak Kafkasya meselesi –Kafkas halklarının bağımsız bir federal devlet kurma hayali– çok önemli bir hale gelmiştir. Siyasi hürriyetine kavuşmak isteyen bu eski kültürün amacının meşruiyetini bilen herkes gibi dergiyi yayımlayan grup da taşıdıkları sorumluluğun bilincinde, çözümü zor olan bu konularda mücadele etmektedir”. (Kumuk 2004: 209)

1941 yılında Kafkasya’ya sızma faaliyetlerini yoğunlaştıran Almanlar, öncelikle bu görevi kabul eden Kafkas kökenli Sovyet savaş esirlerini sabotaj ve casusluk konusunda eğiterek, Sovyet cephe hattı gerisindeki görevlere hazırladılar. 1941 Ekim’inde “Kuzey Kafkasya Özel Komandosu- Şamil” adında bir harekât planlandı. 150 kadar Kafkasyalı on ay süreyle bütün yer altı faaliyetleri için eğitildiler. Üç gruba ayrılan komandolardan ilki 1942 Temmuz’unda silah ve patlayıcı maddelerle birlikte paraşütle Adige Özerk Bölgesi’nin başkenti Maykop civarına indirildiler. Bu grubun görevi bir taraftan köprü ve demiryollarını havaya uçurmak, diğer taraftan Sovyetlerin petrol tesislerini havaya uçurmalarını önlemekti. Almanların bu bölgeyi işgalinden sonra bu harekâta katılanlardan 29’u geri döndü. 30 kişilik ikinci bir grup 1942 Ağustos’unda Çeçen-İnguş Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Grozni’nin 40 kilometre güneyine indiler. Görevleri ilk grubun görevlerine benziyordu, yalnız onlara ek olarak yerel asi grupları ile temas kurmaları emredilmişti. Bu harekâtın mensupları görevlerini yerine getiremediler ve birçoğu Sovyetler tarafından öldürüldü. 40 Dağıstanlıdan oluşan üçüncü grup ise Almanların Kafkasya’dan geri çekilmeleri üzerine göreve başlayamamıştı (Mühlen 1984: 176).

Almanların 1941 yılında Sovyetlere saldırdıkları sırada, Kafkasya’da yaşamakta olan Karaçay-Malkar halkı da Almanlara karşı sempati beslemeye başlamıştı. Bu durumu değerlendiren Sovyet istihbaratı, Sovyet ordusunda görevli Karaçay-Malkarlı subay ve askerleri “güvenilemeyecek düşman unsurlar” sayarak cepheden alıp, Ural bölgesindeki kömür ocaklarına sürmüşlerdi. Sovyetlerin bu davranışı karşısında bir Karaçay süvari alayı silahları ile dağa çıkmıştı (Tavkul 1993: 48). Böylece Almanlar henüz Kafkasya’yı işgal etmeden ve hiç haberleri olmadan Kafkasya’da bir müttefik halk kazanmış oluyorlardı (Aslanbek 1952: 55).

Wehrmacht’ın direktifleri Alman ordusunun Kafkasyalıları kendi tarafına çekme konusundaki kararlılığını açıklamaktadır. Örneğin, 1942 yılının temmuz ayında Alman ordusunun A Grubu komutanı mareşal von List aşağıdaki emirleri yayınlamıştır:

1-Kafkasya halklarına, Alman aleyhtarı davranışlar içine girmedikleri sürece dost milletler olarak davranılmalıdır.

2-Dağlıların (Kafkasyalıların) kolektif sistemi kaldırma istekleri hiçbir şekilde engellenmemelidir.

3-İbadethanelerin yeniden açılmasına ve dinî âdet ve geleneklerin uygulanmasına izin verilecektir.

4-Özel mülkiyete saygı gösterilecek, ihtiyaç maddelerinin karşılığı ödenecektir.

Karaçay çetelerinin desteğini alan Almanlar geçitleri ele geçirdiler. Sovyet askerlerinin Kafkas dağlarının buzulları arasında yer alan bu geçitlerde çok zor durumlara düştükleri anlaşılmaktadır. 1960’lı yıllarda Karaçaylı çobanlar tarafından bu geçitlerin yakınlarındaki buzullar içinde cesetleri hiç bozulmadan bulunan Sovyet Kızıl Ordu askerleri buna şahitlik etmekteydi.

… Wehrmacht’ın Nalçik civarında ele geçirdiği Sovyet asker mektuplarından birinde, Almanların Karaçay-Malkarlıların yardımıyla Elbruz Dağı’na kadar geldikleri ve dağa çıkabildikleri yazmaktaydı. 1942 yılının sonbaharında Alman birliklerinin işgal ettiği Batı Kafkasya’da, bilhassa Karaçay- Malkar’da daha Almanlar gelmeden önce mahallî çeteler Sovyet birliklerinin boşalttığı yerlerde iktidarı ele geçirmişlerdi. Yerli halka dinî ve siyasî hürriyet verdiklerini açıklayan Almanlar bu hareketleri ile yerli halkın sempatisini kazanmışlardı. Camiler yeniden açılmış, kolektif çiftlikler kaldırılmıştı. Alman ordusuna büyük sevgi gösterilerinde bulunan Karaçay-Malkar halkına Almanlar şu imtiyazları verdiler:

1-Müstakil millî idare yeniden kurulacak ve din dahil hayatın bütün sahalarında tam bir serbestlik olacak.

2-Kolhozların yerine özel mülkiyet düzeni kurulacak.

3-Eskiden zorla ikiye ayrılan Karaçaylılar ve Malkarlılar tekrar birleşecek (Tavkul 1993: 48).

Karaçay Özerk Bölgesi’nin başkenti Mikoyan Şahar’da (bugünkü Karaçayevsk) Karaçaylı Macir Koçkarov idareyi ele almış ve gelen Alman birlikleri tarafından belediye başkanı olarak görevlendirilmişti. … (Mühlen 1984: 191). …Bu sırada görmüş geçirmiş yaşlı Karaçaylılar Almanlara bu kadar güvenmenin iyi sonuç vermeyeceğini, daha tedbirli davranmak gerektiğini söylüyorlardı. Ancak yıllardır Sovyet zulmü altında inleyen Karaçay-Malkar halkı üzerinde bu uyarıların fazla etkisi olmadı.

1942 yılı sonlarında Alman ordusunun Rusya’da yenilgiye uğratılması sonunda, Almanlar Kafkasya’dan çekilmek zorunda kaldılar. Bu sırada Adige, Kabardey, Karaçay-Malkar, Çeçen-İnguş, Dağıstanlı ve Osetlerden oluşan on beş bin kişilik bir mülteci kafilesi de Alman ordusu ile birlikte Kafkasya’yı terk etti (Tavkul 1993: 49).

Silahlı birlikler oluşturan Karaçay-Malkarlılar Sovyet ordusuna karşı amansız bir savaşa girişmişlerdi. Bu savaşlar sırasında Kafkasya’da bulunan Alman gazetecisi Erich Kern o günleri şöyle anlatmaktaydı:

“Bilhassa yerli İslam unsurları ile aramız iyi. Her tarafta gönüllü süvari birlikleri kuruluyor. Peygamberin yeşil savaş bayrağı dalgalanıyor. Bir dostluk havası esiyor. Burada Müslüman halk müthiş bir komünist düşmanı. Ben kasabaya girerken Karaçaylılardan oluşan bir süvari taburu, güle oynaya dağdaki hizmetlerine gidiyordu. Uzun boylu, tunç yüzlü güzel delikanlılar eyer üzerinde kalıp gibi duruyorlar…” (Hızal 1961: 109-110).

…. Çerkesler (Adigeler-Kabardeyler) daha çekingen davranırken, Karaçaylılar ve Malkarlılar hemen kabilelerini birleştirmeyi teklif etmişlerdi. Bunlar arasında Pan-Türkist eğilimli bir milliyetçilik açıkça fark olunuyordu (Mühlen 1984: 192).

Kabardeylerin kurdukları komite Karaçaylılarınkinden çok daha az yankı uyandırmıştı. Bunda Kabardeylerin yaptıkları hataların da payı vardı. Alman kaynaklarında Osetlerin samimiyetinden hiç bahsedilmemektedir. Genellikle Osetler Alman işgali altında kalan bütün Kafkas halkları arasında işgal gücü ile işbirliği yapmaya en az hazır olanlardı (Mühlen 1984: 193).

Alman birlikleri üzerinde en fazla tesir yaratan unsur Müslümanların bayramlarıydı. 11 Ekim 1942’de Karaçay şehri Narsana’daki (Kislovodsk) Ramazan Bayramı ile 18 Aralık 1942’de Kabardin- Balkar Cumhuriyeti’nin başkenti Nalçik’teki Kurban Bayramı Alman-Kafkas işbirliği hakkındaki büyük vatansever nutuklarla ve Hitler’e hediyeler sunulmasıyla son bulmuştu (Mühlen 1984: 193). Bu hediyeler arasında Kabardeylerin Hitler’e gönderdikleri bir at da vardı.

Bolşeviklerden temizlenen Karaçay-Malkar, Kabardey, Adigey ve Osetya bölgelerindeki halklar eski Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti’ni yeniden kurmak üzere Alman komutanlığına başvurdular. Ancak Almanlar bu başvuruları sürekli olarak oyaladılar. Almanların Kafkasya’yı bir sömürge olarak kullanmak istedikleri ve buradaki bölgelere Alman Nazi komiserlerinin çoktan atanmış oldukları daha sonra öğrenildi (Tavkul 1993: 49).

1943-1944 yıllarında Kafkasyalıların sürgünü

Almanlar Kafkasya’dan çekilir çekilmez, 15 Ocak 1943’te Kızıl Ordu Karaçay’a büyük bir

saldırı başlattı. Silahlı çeteler Kafkas dağlarında tank, top ve uçaklarla saldıran Kızıl Ordu’ya karşı mücadele ediyorlardı. Bütün Karaçay köyleri ağır bombardımanla yerle bir edildi. Sovyetler bütün güçlerine rağmen silahlı Karaçay-Malkar çetelerini yok edemiyorlardı. Sovyet hükümeti bunun üzerine daha kesin bir sonuç elde edebileceği bir yönteme başvurdu. 12 Ekim 1943’te Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet Prezidyumu’nun aldığı bir kararla Karaçay halkı 2 Kasım 1943 tarihinde topyekûn sürgüne gönderildi. Aynı karar 1944 yılı şubat ve mart aylarında Çeçen-İnguşlara ve Malkarlılara da uygulandı.

28 Mayıs 1945 Drau Katliamı

Almanların Kafkasya harekâtı Kafkasya halklarının çok büyük acılar çekmeleri ve tamir olunamayacak kayıplara uğramaları ile son bulmuştur. Bunlardan birincisi ve dünya kamuoyunda en bilineni 1943-1944 yıllarında Karaçay-Malkar ve Çeçen-İnguş halklarının uğradıkları sürgün ve soykırım hareketidir. İkincisi ise biraz yukarıda bahsettiğimiz, 1942 yılı sonlarında Almanlar Kafkasya’dan çekilirken on beş bin kişilik bir Kafkasyalı mülteci grubunun onlarla birlikte Avrupa ortalarına kadar süren yolculukları ve Avusturya’nın Drau vadisinde gerçekleşen hazin sonlarıdır.

Wehrmacht: “Savunma Gücü” anlamına gelen ve 1935’te kara, deniz ve hava silahlı kuvvetleri için kullanılan Almanca kelime. Doğrudan doğruya Hitler’in emri altına verilen Wehrmacht komutanlığı 1938’de kurulmuştur (Meydan Larousse, c. 12, 653.s.).

Kaynakça:

-Alexiev, Alexander R. (1985), Soviet Nationalities Under Attack: The World War II Experience. “Soviet Nationalities in Strategic Perspective”. Ed. by: S. Enders Wimbush. London: Croom Helm, 1985. 61-74.ss.

-Aslanbek, Mahmut (1952), Karaçay ve Malkar Türklerinin Faciası. Ankara.

-Botaş, Hamit (1993), Proklyataya Polyana. Moskva: Novosti.

-Hızal, Ahmet Hazer (1961). Kuzey Kafkasya Hürriyet ve İstiklâl Davası. Ankara: Orkun Yayınları.

-Jacobsen, Hans-Adolf (1989), 1939-1945 Kronoloji ve Belgelerle İkinci Dünya Savaşı. Ankara: Genel Kurmay Başkanlığı.

-Kumuk, Cem (2004), Kafkasya Aydınlık Günlerini Arıyor. Neredesin Prometheus? İstanbul: Alfa.

-Laypanlanı Seyit (1991), Gürge Kün. Suratlav-Publitsika Roman. Stavropol Kitab Basmanı Karaçay-Çerkes Bölümü. Çerkessk.

-Mühlen, Patrik von zur (1984), Gamalıhaç ile Kızılyıldız arasında: İkinci Dünya Savaşında

Sovyet Doğu Halklarının Milliyetçiliği. Ankara: Mavi Yayınları.

-Tavkul, Ufuk (1993), Kafkasya Dağlılarında Hayat ve Kültür. Karaçay-Malkar Türklerinde Sosyo-Ekonomik Yapı ve Değişme. İstanbul: Ötüken.

İkinci Dünya Savaşı ve Türk Dünyası

Haz: Nesrin Sarıahmetoğlu – İlyas Kemaloğlu

İstanbul, 2016: 77-93.ss



General Sultan Kılıç Girey

Yazar: Cem Kumuk

Kafkas Vakfı Yayınevi

Yayınevinin tanıtım yazısı

General Sultan Kılıç Girey… Bir kahraman, bir asker, bir yurtsever, bir lider ve bir düşünür… Onun saydığımız bu niteliklerine daha birçok ulvî nitelik eklenebilir. Ancak, onu ayrıcalıklı kılan en önemli özelliği ise insanî yanı çok güçlü bir kişilik olmasıdır.

Bugünden geçmişe bakıldığında bu üstün niteliklerle anılan bir şahsiyetin de hatalı olduğu düşünülebilecek davranış ve tercihleri olmuş olabilir. Unutmamak gerekir ki altmış yedi senelik ömründe Sultan Kılıç Girey, ailesinin yanında geçirdiği on üç senenin haricinde her gününü mücadeleyle geçirmiş bir insandır. 1914-1917 yılları arasında dört sene boyunca I. Dünya Savaşı cephelerinde, 1918-1921 arasında geçen dört sene boyunca Rus İç Savaşı cephelerinde ve 1942-1945 yılları arasında yine dört sene aktif bir şekilde II. Dünya Savaşı cephelerinde olmak üzere hayatın on iki senesini dünya tarihinin gördüğü en kanlı savaşların tam göbeğinde geçirmiştir. Cephe savaşı içinde geçmeyen yılları ise farklı ülkelerde, sürgünde büyük zorluklar içinde geçen bir yaşam mücadelesidir.

Bu kitapta Kafkasya tarihine adını derin harflerle yazdırmış bu müstesna şahsiyetin trajik yaşam hikayesinin ötesinde, erdemlilik, cesaret ve fedakârlık gibi çok ulvî insanî niteliklerin bir insanda vücut bulmuş örneklerini bulacaksınız. Ayrıca bu çalışma sadece bir fâninin hayat hikayesi olmanın çok ötesinde, onun da derin izler bıraktığı yaşadığı dönemin de bir tarihi niteliğindedir.



Kafkasya Aydınlık Günlerini Arıyor / Neredesin Prometheus?

Yazar: Cem Kumuk

Alfa Yayınları

Yayınevinin tanıtım yazısı

Kafkasya en eski çağlardan beri bu coğrafyanın yerlileri ile bu coğrafyaya sahip olmaya çalışan dış güçler arasında bir savaş arenası oldu. Günümüze kadar gelen tarihi süreçlerin yakın ama bilinmezlerle dolu boyutunu hiç kuşkusuz 1917 Rus Devrimi ve sonrasındaki süreç oluşturuyor. Sosyalist uygulamaların pratikte aldığı biçimi değerlendirme sıkıntısı, ideolojik önyargıların çoğu zaman bilgiye dayalı değerlendirmelerin önüne geçmesi, özellikle Kafkasya kökenli milyonlarca insanın yaşadığı Türkiye’de bu dönemin Kafkasya coğrafyası ile ilgili bölümünü adeta bilinmez ya da hatırlanmaz hale getirdi. Özellikle son dönem gelişmelerindeki karmaşa sokaktaki insanda “Kafkasya” kelimesinin olumsuz çağrışımlar yapmasına ortam yarattı. Halbuki yüzyıllardır değişen birşey yok. Oynanan oyun aynı, oyuncuların adı farklı.Cem Kumuk’un özgün kaynaklara, bölgede yaptığı gözlem ve araştırmalara dayanarak hazırladığı çalışması, kuşkusuz çok tartışılacak…Cem Kumuk 1967 yılında Ankara’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra akademik eğitimini İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde aldı. Politik tarih üzerine çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanan makalelerinin yanı sıra profesyonel olarak Tedarik Zinciri Yönetimi üzerine çalışmaları bulunmaktadır.



Düvel-i Muazzama’nın Kıskacında Kafkasya Dağlıları

Yazar: Cem Kumuk

Selenge Yayınları

Yayınevinin tanıtım yazısı

17. yüzyıl boyunca yapacakları savaşlara finansman sağlamak için teker teker borç batağına saplanan Avrupalı monarşiler gibi Osmanlı ve Rus monarşileri de 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sermayedar savaş baronlarının pençesine düşmüşlerdi. Kafkasya, amansız birer rakip hâline getirilen bu iki imparatorluğun savaş arenalarının başında geliyordu.

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başları arasındaki bir asırlık sürede Kafkasya Dağlıları, başkalarının savaşlarının kurbanları olmuş, sürekli değişen dengeler içinde kâh stratejik ittifaklar kurarak, kâh savaşarak özgürlük ve bağımsızlıklarını korumaya çalışmışlardı. Bu süre zarfında istisnasız her nesli toplu sürgünler ve soykırımlara uğrayan Kafkasya halkları vatanlarını savunmak için mücadele ederlerken kendi istemleri dışında başka güçlerin savaşlarının da baş aktörleri hâline gelmişlerdi. En az dış güçlere karşı verdikleri mücadeleler kadar birbirlerine karşı da savaşmak zorunda bırakılan bu halklar, insanlık tarihinin en trajik hikâyelerinden birisinin konusu olmuşlardı.

Cem Kumuk, Kafkasya dağlılarının yaşadıkları tecrübelerin önemli kilometre taşlarını bu paylaşım mücadelesinde yer alan ülkelerin arşivlerinden derlediği ve daha önce hiç yayınlanmamış pek çok belgeyle okurların ilgisine sunuyor. Çalışmasını özellikle ideolojik kaygılar ve kaynak eksikliği yüzünden üzerinde yeterince çalışılamamış olan ihtilaller ve dünya savaşları dönemi üzerinde derinleştiren Kumuk, bu döneme dair ezberlenmiş “doğruları” değiştirecek belgeler ortaya koyuyor. Kafkasya Dağlılarının son iki asırlık tarihine eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan Kumuk’un bu çalışması, Kafkasya Tarihi okurları için yeni bir kilometre taşı haline gelecek.



Gamalıhaç ile Kızılyıldız Arasında

Yazar: Patrik von zur Mühlen

Şema Yayınları

Yayınevinin tanıtım yazısı

Bu kitap, ikinci Dünya Harbi’nin hemen hemen tamamen unutulmuş bir bölümünü ele almaktadır. Bu da Sovyet Doğu halklarının siyasi davranışları ve Almanların bu kavimleri anti-Sovyet manada tesir altına almak ve savaşa sokmak için sürekli teşebbüsleridir.

Yazar önce geçmişin en önemli meselelerine genel bir bakış atfetmektedir: Stalin’in 1941’den önceki milliyetler siyaseti, Sovyet Doğu halklarının muhaceret hikâyesi ve Almanların doğudaki düşmana karşı dahilde müttefik bulmak için gösterdikleri ilgi.

İkinci Dünya Harbi’nde Almanların SSCB’nin (kitabın yazıldığı 1971 tarihi dikkate alınmalıdır) Kafkasyalı ve Türk-Tatar kavimlerine karşı uyguladığı siyaset tenakuzlarla doluydu. Hariciye Bakanlığı’nın temsilcileri Kafkasya ve Orta Asya’da şeklen bağımsız olan uydu devletlerin kurulmasını arzu ederken, İşgal Altındaki Doğu Bölgeleri Bakanlığı bu toprakları istikbalin Alman sömürgeleri olarak göstermekteydi. Bu davranış ise Sovyet Doğu halklarına karşı taviz vermeyen bir siyaseti teşkil ediyordu. Muhacirler ve sabık savaş esirleri sayısız engellere rağmen Berlin’de dramatik gelişmelerini yazarın tafsilâtlı olarak anlattığı milli komiteler ve siyasi teşekküller tesis ettiler.

Bu çalışma ayrıca Sovyet Doğu halklarının kendi yurtlarındaki siyasi davranışlarını incelemektedir. Bu müşahedeler Stalin’in savaş esnasında uyguladığı ve mevzubahis milletlerin milliyetçiliklerine geniş ölçüde taviz veren milliyetler siyasetinin anlatılmasıyla tamamlanmaktadırlar. Savaş sonrası muhaceretinin tarihine ve bugünün SSCB’deki milliyetçilik meselelerine genel bir bakışla inceleme zamanımıza kadar devam ettirilmiştir.



The Last Secret – Son Sır

Yazar: Nicholas Bethell

Penguin Books

Yayınevinin tanıtım yazısı

Savaşın sonunda yüz binlerce Rus, Ukraynalı, Kazak ve diğer Sovyet vatandaşı, Müttefiklerin eline düşmüştü. Bunların çoğu, aralarında kadınların ve çocukların da bulunduğu, Komünist terörden kaçan sivillerdi. Ancak kaderleri çoktan belirlenmişti…

Müttefikler hâlâ Nazilerle savaşırken, Şubat 1945’teki Yalta Konferansı’nda Churchill ve Roosevelt, tüm Sovyet vatandaşlarını geri göndermeyi önceden kabul etmişlerdi. Binlerce kişi silah zoruyla trenlere bindirilmiş ve başka bir şekilde sınırdan Stalin’in Rusya’sına geri gönderilmişti – bu da fiili bir ölüm cezasıydı. Soljenitsin’in “İkinci Dünya Savaşı’nın son sırrı” olarak adlandırdığı bu korkunç trajedi, ilk olarak bu ünlü kitapta ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Yeni bir sonsöz, olayları güncelliyor ve kitabın ilk yayımlandığı tarihten bu yana devam eden tartışmaları ve olayları inceliyor.

“İngiliz ve Amerikan hükümetlerinin, iki milyondan fazla Sovyet erkek, kadın ve çocuğunu Rusya’ya iade etmek için Sovyet hükümetiyle nasıl gizli bir anlaşma yaptıklarına dair ilk kapsamlı açıklama… Lord Bethell, bu utanç ve dehşet verici hikâyeyi büyük bir itidal ve dengeyle anlatıyor.” – David Floyd, The Daily Telegraph’tan.

“Tarihe önemli bir katkı olmasının yanı sıra, siyasi faaliyetin kaçınılmaz olarak çokça yürütüldüğü trajik zorunluluk ile kendini kandırma arasındaki sınır bölgesinin keşfidir.”- Edward Crankshaw, Observer’dan.

Yaşar Güven
Yaşar Güven
1958’de, Düzce Köprübaşı Ömer Efendi Köyü’nde doğdu. 1980 yılında İTÜ Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Üyesi olduğu Gemi Mühendisleri Odası’nın (GMO) 50. yıl ve İstanbul Kafkas Kültür Derneği’nin (İKKD) 60. yıl Andaç çalışmalarının editörlüğünü yaptı. Her iki kurumun yönetim kurullarında görev aldı. Kurucusu olduğu firmada iş yaşamı devam ediyor. 2005 yılı aralık ayında yayın hayatına başlayan Jıneps gazetesinin kurulduğu tarihten itibaren yayın kurulu üyesi.

Yazarın Diğer Yazıları

Drau’ya giden yol: II. Dünya Savaşı’nda Kafkasya -2. Bölüm-

  Yaşar Güven Nazi Almanya’sının Kafkasya’ya ilgisi özeldi. *Gazetemizin 2022 nisan sayısında bir kitap tanıtımı yayımlamıştık; “II. Dünya Savaşında Abhazya (1941-1945)” (https://jinepsgazetesi.com/2022/04/yayinlardan-secmeler-nisan-2022/). Sohum’da 2015 yılında raflarda yerini...

Barış mı? Gelecek savaşlar için zemin mi?

Azerbaycan-Ermenistan liderleri Washington’da Barış mı? Gelecek savaşlar için zemin mi? Azerbaycan’ın Çerkes ilgisi, ABD ziyaretiyle anlaşılır oldu Ağustos ayı manşetimiz: “Çerkes Soykırımı emperyal oyunların malzemesi değildir” idi. Hemen...

Drau’ya giden yol -1-

Yaşar Güven Temmuz sayımızda, Kafkas Vakfı organizasyonu ile nisan ve mayıs aylarında, Avusturya’nın Irschen kasabası ve başkent Viyana’da iki aşamalı olarak yapılan ve İstanbul’da devam...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img