Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Abhaz ve Adige pagan kültüründe ‘açık hava’ cenaze töreni



Agrba Bella – Stanislava Hotko*


Sayısız pagan kültü dikkate alındığında “açık hava”ya gömme defin töreni en eski pagan ritüellerinden biridir. Dini görüş ve fikirleri ifade etmede önemli bir ayin olduğunu, klan ve etnogenetik bağların kutsallaştırılmasına dayandığını güvenle söyleyebiliriz. “Açık hava” defin işlemi birçok “gizli” bilgi, kayıp anlamlar ve şifreli kodlar içermektedir ve bunların çözülmesi araştırmamızın amacıdır.

Böyle bir ayin hakkında ilk bilgiye 1405 civarında I. Schiltberger’de rastlıyoruz. Alman gezgin, Çerkeslerin yıldırım düşmesi sonucu ölenleri yüksek bir ağaca asılan tabutlara gömdüklerini yazmıştır.

Cenaze töreninden sonra, üç gün boyunca defin yerinde kutsal bir tören düzenlenirdi. Katılımcılar, kurban edilen hayvanların etini yer, şarkı söyler ve dans ederdi. Bu ritüel, ceset çürüyene kadar her yıl tekrarlanırdı (1). Bu mesaj, Çerkesya’da yıldırım tanrısı kültüne ve “açık hava” cenaze törenine dair en eski referanstır.

Bu ritüel, insan ve ağaç arasındaki bağlantıya dayanır. Ritüelin anlamının, ölen kişinin ruhunun ve bedeninin atasına (tüm insanların geldiği ağaca) aktarılması olduğu varsayılabilir.

Sadece yıldırım düşmesi sonucu ölenlerin ağaçlara gömülmesi çok şey anlatır. Görünüşe göre, bu tören gök gürültüsü tanrısı Şible ile ilişkilendirilmiştir. Yıldırım en sık ağaçlara, hem de büyük ağaçlara çarpar. İlahi ateş tarafından çarpılan ceset uzun bir ağaca asıldığında kendini tanrı Şible’ye “teslim etmiş” gibi görünür (2). 17. yüzyılın ortalarında, Evliya Çelebi, Çerkesler ve Abhazlar arasında “açık hava” defin uygulamasını da kaydetmiştir: “Bu halk ölülerini gömmez, üzerlerini toprakla örtmez. Kalın bir meşe kütüğünün içini oyarlar ve ölüyü içine yerleştirirler. Kütüğün alt ve üst kısmında delikler açılır. Sonra geniş bir ağacın dallarına asılır ve orada bırakılır. Arılar delikten girerek bal bırakırlar. Böylece, ölen kişinin cennette olduğunu bilirler. Arılar bal yapmazsa, ‘Ah, ölülerimiz cehennemde!’ diye bağırırlar. Büyük bir üzüntüyle, ölen kişinin ruhu için 5-10 domuz kesip misafirlere dağıtırlar” (3). E. Çelebi eserlerinde, böyle bir kütükten kendilerine de bal ikram edildiğinden bahsetmiştir. Ölenler sadece soylular ya da yıldırım kurbanları değildir.

Bir ağaçla aile bağı düşüncesi, muhtemelen ağaçların Tanrı ile, bu durumda Şible ile özdeşleştirilmesinden daha eskidir. Bu nedenle, önceden de insanlar ağaçlara gömülebiliyordu.

Daha sonra ritüel biraz değişerek, seçilmiş kişilere yönelik hale geldi. I. Schiltberger’in de belirttiği gibi, yalnızca yıldırım düşmesi sonucu ölenler ağaçlara gömülmeye başladı.

17. yüzyılda, bu ritüelin toplu olarak uygulandığına dair raporlar vardır (Çelebi vb.). Ancak, bunların yanı sıra, ana gömü türünün toprak mezara, tahta bloka veya tabuta gömme olduğunu gösteren başka arkeolojik ve tarihsel veriler de mevcuttur. Abhazlar ve Çerkesler arasında “açık hava” definlerine dair raporlar, bu törenlerin muhtemelen belirli sosyal grupları (rahipler, klan büyükleri ve henüz Hıristiyan veya Müslüman normlarını benimsememiş veya tam tersine terk etmiş soylular) içerdiğini gösteriyor. Çerkesya’nın bazı bölgelerini ziyaret eden Fransız gezgin Ferrand, bu bağlamda şöyle yazmıştır: “Ölen babaların ve diğer akrabaların cesetleri, uzun ağaçlardaki tahta tabutlara konurdu” (4). Ferrand’ın gözlemleri tam anlamıyla ele alınırsa, bu, yalnızca erkeklerin ağaçlara gömüldüğü anlamına gelir.

Bu sonuç, Rodoslu Apollonius’un (MÖ 3. yüzyıl) ölen erkekleri ağaç tepelerine bağlama ve kadınları toprağa gömme geleneğini anlatan Kolhis geleneğiyle ilgili anlatımıyla desteklenmektedir. Buradan, bu geleneğin köklerinin, toprağın (Toprak Ana) dişil, gökyüzünün ise eril ilkeyi taşıdığı şeklindeki kadim ve evrensel düşünceye dayandığı sonucuna varılabilir. Bu nedenle erkekler gökyüzüne (ağaçlara), kadınlar ise toprağa adanmıştır (5).

“Açık hava” cenaze töreninin bir çeşidinin, ölen kişiye ait veya onun onuruna bağışlanan silah, giysi ve diğer eşyayı ağaçlara asma geleneği olduğu varsayılabilir. Bu tür gözlemler E. Çelebi, K. Glavani ve J. de Luke ve N. Witsen tarafından yapılmıştır.

Witsen, okların, yayların ve diğer nesnelerin saklandığı ve hırsızların bile dokunmaya korktuğu kadar saygı duyulan ağaçlardan bahseder (6). K. Glavani, “ölenlerin kılıçlarını, tüfeklerini ve giysilerini bıraktıkları” penekassan (panjassan veya panagiasan) ağacı hakkında yazmıştır (7).

Druidizm veya ağaca tapınma, Çerkesya’nın en kalıcı pagan geleneklerinden biri haline gelmiştir. Tavernier, Çerkes prensinin ikametgâhının muhteşem bir tasvirini yapmıştır: Büyük, yuvarlak bir meydanın tam ortasına, üzerinde keçi derisi olan uzun bir direk dikilmişti. Sadece bir keçi derisinin sergilendiğini, bir koç veya boğa derisinin sergilenmediğini vurgulayalım. Tavernier, “Deriyi iki sırığa gererek asarlar ve köyün ortasında açılan bir deliğe çakarlar. Sırıklara, kesilen hayvan sayısına eşit sayıda deri asarlar ve önlerinden geçen herkes derin bir saygıyla eğilir” diye açıklıyor (8).

Burada en az iki pagan kültünün bir birleşimini görüyoruz: Keçi kültü ve “açık hava” cenaze kültü. Abhazlar ve Adigeler arasında keçi kültü hakkında epeyce bilgi var ve bu kült 19. yüzyıla kadar varlığını sürdürdü. Düşman öldüğünde keçi kesilirdi, bu nedenle bu kurbanlık hayvanının postunun periyodik olarak köyün ortasındaki alana konması askeri veya daha mütevazı bir zafer anlamına gelebilirdi. Bu tasvir, Çerkes Temirgoy (Kemirgoy) Beyliği’ne ait olup 1640 civarında Tavernier tarafından yapılmıştır.

19. yüzyılın ilk çeyreğinde, N.N. mahlasını kullanan bir yazar tarafından Adigeler arasında “açık hava” cenaze töreni uygulamasının devam ettiğinden tekrar söz edilir: “Her yıl yedi gün boyunca kutlanan Şible bayramı, paganizmin en dikkat çekici kalıntısıdır. Birkaç köyün sakinleri bir araya gelir ve yüksek bir yere, dört sütunla desteklenen ve köşeleri kuzeye, doğuya, batıya ve güneye bakacak şekilde konumlandırılmış bir tür sunak dikerler. Bu sunağın etrafında, boğalar, keçiler ve koçlar tanrı Şible’ye kurban olarak kesilir ve kelleleri kazıklara geçirilerek sunağın etrafına yerleştirilir. Altı gün boyunca süren şölen yiyecek, içecek, at yarışı ile silah ve yaylarla hedef atışları yarışlarından oluşur. Son olarak, yedinci gün, kurbanların kelleleri yakılır ve herkes dağılır. Bu kutlama, her şimşek sonucu ölen kişi için yapılır. Bu ölüm, Tanrı’nın bir lütfu olarak kabul edilir. Öldürülen kişi yukarıda anlatılan sunağa yerleştirilir ve ölümü, Şible tanrısı onuruna ve şimşek çarpması ile ölenlerin anısına düzenlenen yıllık bayramda kutlandığı gibi kutlanır” (9).

1837’de James Bell, sırığa gerilmiş bir keçi derisinin, dört sütun üzerinde özel olarak inşa edilmiş gölgelik alanda yüksek bir direğe yerleştirilmesi törenine tanıklık eder (10). Bu ritüel alanının tamamı bir çitle çevrilmişti. Aynı yıl, Pşada bölgesindeki Rus subay N.M., mezar yapıları, bir tür çardak ve “hava” mezarları için gölgelikler olarak yorumlanabilecek ilginç anıtlar tanımladı: “Yoğun korulardan bazen köyler görünüyordu ve küçük açıklıklarda dağlılara ait oldukça güzel anıtlar vardı: Dört sütun üzerinde oymalar ve parmaklıklarla süslenmiş, boyalı ahşap gölgelikler” (11).

Çerkesya’da bir “açık hava” mezarının varlığına dair daha sonraki bir rapor, Çerkesya kıyılarındaki bir dizi mezar alanını inceleyen arkeolog V. Sizov tarafından hazırlanmıştır.

V. Sizov tarafından araştırılan bölgede toplu ve tipik bir cenaze töreni, bir höyüğün altındaki taş bir kutuya gömülmekti. Cesedin başı kuzeye bakacak şekildeydi. V. Sizov, bu törenin megalitik, dolmen döneminin gelenekleriyle kültürel sürekliliğini vurgular. V. Sizov, “Bu geleneklerin devamlılığı, yalnızca çok eski zamanlardan beri aynı bölgede yaşayan insanlar arasındaki kadim geleneklerin sürekliliğiyle açıklanabilir” ifadelerini kullanır.

Antik yazarlar tarafından bahsedilen bu ritüel, son zamanlara kadar varlığını sürdürdü: Örneğin, Raevskaya Köyü Atamanı, 1860’larda bir Natuhayın şimşek çarpması sonucu ölen kardeşini bu şekilde gömdüğüne tanık olur. Kafkas Savaşı’nın sona ermesinden sonra köye yerleşen ve Sizov’a rehberlik yapan Çerkes Kadrikov (çevirmen), Çerkeslerin yıldırım düşmesi sonucu ölenlerin cesetlerini ağaçlara astıklarını söyler. Sizov şöyle der: “Bu gelenek, Müslüman inançlarına henüz entegre olmamış ve gök gürültüsü tanrısına duyulan saygının izlerinin hâlâ hissedilebildiği, günümüze ulaşan kadim bir cenaze töreninden başka bir şey olarak düşünülemez” (12).

Abhazların da benzer ritüelleri vardır. Antik yazar Rodoslu Apollon (MÖ 3. yüzyıl), “Kolhisliler, ölü erkeklerin cesetlerini yakmayı veya gömmeyi kutsal bir şeye saygısızlık olarak görüyorlardı; kadınların cesetleri gömülürken, tabaklanmamış boğa derilerine sarılıp iplerle ağaçlara asılıyorlardı” demiştir. Şamlı Nicholas (MS 1. yüzyıl), “Kolhislilerin ölülerini gömmediklerini, ağaçlara astıklarını” doğrular. Claudius Aelian (MS 3. yüzyıl) “Kolhislilerin ölüleri derilere sarıp ağaçlara astıklarını” belirtir. Lamberti (17. yüzyıl), Abhazlar arasında “açık hava” gömme geleneğini anlatırken, “bir ağaç gövdesini tabut gibi oyup, ölenleri oraya koyduklarını ve bir üzüm asması dalıyla sıkıca bir ağacın tepesine astıklarını” yazar. Ölen kişinin savaş sırasında kullandığı tüm silahlar da aynı ağaca asılmıştır (13).

Gürcü hanedanının temsilcisi ve bilgin Çareviç Vakhushti Bagrationi (1696-1757), “Gürcistan Coğrafyası” adlı eserinde Abhazların dini görüşü hakkında şunları yazmıştır: “İnançları gereği Hıristiyandırlar, ancak bu konuda bilgisizdirler: Putperestlere benzetilebilirler, çünkü ölülerini gömmezler. Süs eşyaları, zırhları ve giysileriyle birlikte bir tabuta koyarlar, ağaçlara asarlar ve ölü kişi şeytana karşı yardım ıslığı çalarsa, kurtulacağına inanırlar” (14). Çevirmen M.G. Canashvili, Vakhushti’nin eserini yorumlarken yazdığı bir notta şöyle diyor: “Abhazlar hâlâ (19. yüzyılın sonuna kadar) şimşek çarpmasına maruz kalan bir kişinin cesedini bir tabuta koyar, onu yüksekte bir kuleye yerleştirip sadece kemikleri kalana kadar orada bırakırlar. Ardından tabuttan çıkarılır ve gelenekle belirlenmiş anma törenleri uygulandıktan sonra gömülür” (15). Kaynakların içeriği, yalnızca erkeklerin “açık hava” cenaze töreniyle onurlandırıldığını varsaymamızı sağlıyor.

Ş.D. İnal-ipa, M.G. Canashvili’nin gözlemini doğrulayarak, 20. yüzyılda bile yıldırım düşmesi sonucu ölen kişilerin bir süreliğine yüksek iskelelere yerleştirildiğini ve etraflarında özel bir şarkı (Af-raşea – Afa’nın şarkısı) eşliğinde ritüel bir yürüyüş düzenlendiğini, ancak daha sonra zorunlu olarak toprağa gömüldüklerini ve ölenler için yas tutmanın yasaklandığını belirtmektedir (16).

Kuzeybatı Kafkasya dağlılarının binlerce yıldır “açık hava” cenaze törenini sürdürmesi açıkça göstermektedir ki bu geleneğin arkasında tutarlı bir dini kültür vardı. Bu pagan kültünün Abhazya ve Çerkesya’da devam etmesi olağanüstüydü. Kafkasya koşullarında bu daha da şaşırtıcıdır, çünkü hiçbir tarihsel dönemde bu iki ülke dış etkilere kapalı ve erişilemez olmamıştı. Misyonerler Kafkasya’yı ziyaret etmekte her zaman özgürdü. Piskoposluklar ve başpiskoposluklar kuruldu. Ancak paganizm, 19. yüzyılın başlarına kadar ulusal din statüsünü korudu. Genel olarak, “açık hava” defin ritüeli, Abhazlar ve Adigeler arasında 17. yüzyıla kadar sürdü ve kalıntı formunda da olsa 19. yüzyılın ortalarına kadar korundu.

Dolayısıyla, Kuzeybatı Kafkasya nüfusunun, gözlemlenebilir tüm tarihsel dönem boyunca “açık hava” defniyle ilişkili ritüellere bağlılığını sürdürdüğünü kesin olarak söyleyebiliriz. Bu ritüelin tutarlı unsurları şunlardır:

-Şimşek tanrısına tapınma.

-Ayinin kutsal koruluktaki kutsal alanla bağlantısı.

-Kurbanlık hayvan için bir platformun inşası.

-Kurbanlık hayvan olarak keçinin seçilmesi.

Tipolojik olarak, Kafkas “açık hava” defin töreni, Zerdüştlükteki “hava” definleriyle karşılaştırılabilir. Dakhma (sessizlik) kuleleri, Abhaz-Adige bölgesindeki ağaçlarla aynı işlevi görüyordu. Zerdüştlerin alanında, elementlerle (hava, güneş, su) arındırılan kemikler, mühürlü mahzenlere yerleştirilirdi.

Abhaz-Adige inançları, ölü bedenin toprağın kutsal ruhuna saygısızlık etmemesi gerektiğini savunan Zerdüşt inançlarıyla örtüşmektedir. Mahzen mezarlar, özünde sadece dolmenler değil, aynı zamanda Kuzeybatı Kafkasya’nın taş lahitleridir.

Kuzeybatı Kafkasya’daki “açık hava” defin töreni, incelenen taş kutularda 1 ila 19 “takım” ölü kemiği bulunduğundan, aile mezarlarının işlevini üstlenmiştir. Bu nedenle, taş sandıklı mezarlıkların yakınındaki ormanlık alanlarda “ağaç” ve “hava” defin için alanların hazırlandığını varsayabiliriz.

Bu ayine olan olağanüstü bağlılık göz önüne alındığında, saygın bir nitelik taşıdığı, kadim Abhaz-Adige kimliğinin bu şekilde mekânda belirginleştirildiği söylenebilir.

Ritüelin zaman ve mekândaki istikrarı şu şekilde korunmuştur:

-Paganizm sistemine organik entegrasyonu.

-Tüm toplumsal katmanların buna bağlılığı.

-Bu ayinin uzak atalardan miras kaldığı fikrinin varlığı.

-Ritüelin özellikle pagan kültlerinin yönetimi konusunda bilgili rahip ya da kişiler tarafından geliştirilmesi.

Yıldırım düşmesi sonucu ölenler için “açık havada” defin, Abhazlar ve Adigeler arasında yaygındır. Ritüelin icrası, ölen kişiye uygulanan işleme (hayvan derisine sarma, cesedi tahta bir kutuya koyma, bir ağaç kovuğuna yerleştirme veya iplere asma) ve toplumun davranış tarzına göre değişir. Kabile üyeleri ziyafet verebilir, dans edebilir, şarkı söyleyebilir, yas tutabilir, hayvan kurban edebilir, ölen kişinin giysilerini ve silahlarını bir ağaca asabilir vb.

Genel olarak, “açık hava” defni, Çerkes druidizminin genel inanç sistemine işlemiştir ve Abhaz-Adige halklarının yaşadığı bölgelerin dışında rastlanmaz.

(cyberleninka.ru)

*Adigey Cumhuriyeti İnsani Araştırmalar Enstitüsü araştırmacısı

Çeviri: Serap Canbek

 


 

1. Путешествия Ивана Шильтбергера по Европе, Азии и Африке с 1394 г. по 1427 г. // Адыги,балкарцы и карачаевцы в известиях европейских авторов XIII-XIX вв. Нальчик, 1974. С.40. [Далее – АБКИЕА].

2. Хабекирова Х. А., Мусукаев А. И. Мир дерева в культуре адыгов. Нальчик: Эль-фа, 2001.

C. 49; Ляушева С.А. Эволюция религиозных верований адыгов: история и современность (философско-культурологический анализ). Ростов н/Д: СКНЦ ВШ, 2002. С. 38.

3. Челеби Э. Книга путешествия. Вып. 2. Земли Северного Кавказа, Поволжья и Подонья. М.,1979. С. 75-76.

4. Ферран. Путешествие из Крыма в Черкесию // АБКИЕА. С. 112.

5. Хабекирова Х.А., Мусукаев А. И. Указ. соч. C. 50.

6. Витсен Н. Черкесия // АБКИЕА. С. 88.

7. Главани К. Описание Черкесии // АБКИЕА. С. 162.

8. Тавернье Ж. Б. Шесть путешествий в Турцию, Персию и Индию в течение сорока лет //АБКИЕА. С. 77-78.

9. N. N. Религия закубанских черкесов // Телескоп. Журнал современного просвещения,

издаваемый Николаем Надеждиным. М., 1832. Ч. 8. С. 126-131.

10. Бэлл Дж. Дневник пребывания в Черкесии в течение 1837-1839 годов. Т. 2 / пер. с англ. К.А. Мальбахов. Нальчик, 2007. С. 73.

11. Н. М. Воспоминание о Кавказе 1837 года. Статья первая // Библиотека для чтения. СПб.,1847. Январь. Т. 80. Отд. III. С. 65.

12. Сизов В. Восточное побережье Черного моря. Археологические экскурсии // Материалы по археологии Кавказа. М., 1889. Вып. II. С. 154-158.

13. Ламберти А. Описание Колхиды, называемой теперь Мингрелией, в котором говорится о происхождении, обычаях и природе этих стран // АБКИЕА. С. 58-60.

14. Царевич Вахушти. География Грузии / введ., пер. и прим. М.Г. Джанашвили // Записки Кавказского отдела императорского Русского географического общества. Тифлис, 1904. Кн. XXIV, вып. 5. С. 547.

15. Там же. С. 235 (примечание 618).

16. Инал-ипа Ш.Д. Абхазы. Сухуми: Алашара, 1965. С. 548.

Serap Canbek
Serap Canbek
İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümündeki tahsilinin ardından sigorta sektöründe çalıştı. 2011 yılından beri Jıneps gazetesinde yayın kurulu üyesidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Prens Alexander Bekoviç-Çerkaski’nin hayatı ve şaşırtıcı maceraları

Kabardey prenslerinin soyundan gelen Çerkaski, Golitsyn’in evlatlığı, savaşçı, gezgin, Hazar Denizi’nin ilk haritacısı, I. Petro’nun yoldaşıydı. Hayatı maceralarla dolu, ölümü ise dillere destan oldu....

Kabardey-Balkar’daki manastır ve bir aşk öyküsü

Marina Bitokova Bir Kabardey köyünde ve hâlâ kullanımda olan bir Ortodoks manastırından daha beklenmedik şey bulmak zordur. Ancak Kabardey-Balkar’ın Zolski Bölgesi’ndeki Sovkhoz Köyü’nde, Dzhinalsky (Jinal) Sıradağları’nın...

17-19. yüzyıl Avrupalı yazarların araştırmalarında Adige kadınının sosyal statüsü üzerine düşünceler

Kumakhova Zairat Khasanbievna* Kuzey Kafkasya, ataerkil ve geleneksel yapısıyla her zaman öne çıkmıştır. Yazarlar, gezginler ve etnograflar yüzyıllar boyunca Kafkasya kadınlarının yaşamlarının kendine özgü özelliklerine...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img