Neresindeyiz zamanın ya da neresindeyiz dünyanın bilmediğim zamanlar bu zamanlar.. Genç yaşıma sığmayacak kadar çok yaşın yasını tutuyorum. Sebeb-i ziyareti olmayan bir iç burkulması var hücrelerimde. İçimdeki dağlı uyansa dile gelse.
İnsan görmediği bir yeri özler mi hiç, buram buram gelir mi kokusu kır çiçeklerinin? Kulağında hep uzakların yanık melodisi. Gözlerinde uzakların gökyüzü, kızıl akşamları… Ey ulu Kaf Dağı duyar mısın sesimi? Sen geri verir misin geçmişimi Kafkasya?
Dönüp bakıyorum da diyaspora sana; kendini bilir görünen bilmezler çoğalmaya başlamış. Soruyorum sonra bildiğim kendime, kendi kendime; “Neresindeyiz Çerkesliğin?” Sadece ceuglar mıdır xabze olan yerler yoksa xabze hayatın ta kendisi midir?
Buz dağı’nın görünen kısmı acaba Çerkesliğin de görünen ufak bir kısmı ile ilgilenmeyi yeterli mi görüyor kendine. Ya Kaf Dağı ‘nın görünen kısmı? Sonra kulaklarımda ses bulan o cümle; “Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz”, doğruluğu iç yakan gerçeklikte olan bir söz işte!
“Çerkeslik bitiyor “ diyorlar. İçimde kanatlanan Anka kuşlarının hıçkırıkları karışıyor sonra Çerkesliğime. 144 yıl önce bu yaşadığım topraklara sürgün edilen, şu konuştuğum dili anlamayan, konuşsalar anlayamayacağım dedelerimin nenelerimin gözyaşları iniyor sessizce göz perdelerimden. “Bu ne yaman çelişki ey asil Çerkes genci” diyorum, “bu ne yaman çelişki?”
Festival festival gezmek yetiyorsa bizi bize aktarmaya, bizi birilerine anlatmaya; ben sağır ve dilsiz olmaktan gurur duyarım diyorum. Bırakın da ben sürgün olayım cümlelere. Sessiz çığlıklar kalsın bana diyorum.
Soruyorum:
21 Mayıslar yeter mi sürgün çocuğuna hiç? Ağıtları yarım kalan anaların acısı bir güne sığar mı? Göstermelik törenler mi yoksa karanfiller mi geri getirecek gerçek kimliğimizi? Sen cevap ver Oşhamafe, sen bari susma! Geçmişimize senin eteklerinde sarıldık biz. Sen hasret demeksin Oşhamafe.. Sen dert demeksin. Sen uzak yüreklerin yakın düşleri demeksin… Daima selam verirsin sisli doruklarından Çerkes insanına. “Ben buradayım” dercesine. Sonra yüksek zirvelerinden buruk bir tebessüm ve ardından içimizi titreten kadife bir mızıka sesi yankılanır.. “Biz buradayız” dercesine. “Dilini konuşamadığınız, tarihini okumadığınız kenara itip kaktığınız geçmişiniziz biz..”
Tekrar denemeli. Uyandırmalı genç bedenlerin ruhlarındaki uyuyan devi. Zamanın neresinde olursak olalım Çerkesliğin neresinde olduğumuz sorgulanmalı. Soru sormaktan kaçınmamalı. Uyandırmalı Çerkes bedenleri. Çok geç olmadan o asil, o her defasında övündüğümüz Çerkesliğimiz için iş işten geçmeden, tarihe karışmadan. “Bir zamanlar Çerkesler vardı, Çerkesçe konuşur, Çerkesçe düşünür, Çerkesçe yaşardı” dedirtmeden. Biz olmaktan vazgeçip öteki olmadan. Çok geç olmadan !!!!!!
Sayı : 2008 07