14 Çerkes köyündeki tüm insanlar suçlu suçsuz, çoluk çocuk, yaşlı genç ayırımı yapılmadan cebren sürgüne gönderilmişlerdir. Üstelik Başbakan Rauf Bey ve birçok Çerkes kökenli Paşanın varlığına rağmen.
İzzet Aydemir
Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı tarihlerde Marmara Bölgesi son derecede karışıktır. Çok sayıda etnik grubun birlikte yaşadığı yöre kışkırtmalara, isyanlara ve her türlü anarşiye elverişlidir. Bir taraftan İngilizlerin, diğer taraftan da Milli Mücadele yanlılarına karşı tavır alan İstanbul Hükümetlerinin neden olduğu bir kargaşa vardır. İttihat ve Terakkicilere karşı bir tavır içindeki Hürriyet ve İtilaf Partisi yanlılarının da etkin oldukları bu kargaşada, Çerkeslerin zarar görmemesi için İstanbul’dan Binbaşı Çerkes Sıtkı Getsev ve Mustafa Butbay nasihat heyeti olarak gönderilmişse de istenilen sonucu alamamışlardır. İşte böyle bir ortamda Ege’de temeli atılan Kuva-i Milliye çalışmalarına, Çerkes Ethem Bey’in çağrısına uyup da en önce koşanlar yöre Çerkesleridirler. Bu hususu Yunan tarihçileri de açıkça yazmaktadırlar.
Yunanlıların ilerlemesini durdurduğu gibi Anadolu’yu bir yangın gibi saran isyanların bir bir Ethem Bey tarafından bastırılmasını takiben düzenli ordu kuruluşuna geçildiğinde yaşanan krizler sonucu, iradesi dışında da olsa Ethem Bey’in geçiş protokolü ile Yunanlılara teslim oluşundan sonra serbest bırakılan adamları genellikle yöredeki köylerine geri dönmüşlerdir. O ana kadar büyük fedakarlıklar gösteren ve düşmanın karşısına ilk dikilen yöre Çerkeslerinin aleyhinde bir hava hakim olmaya başlamıştır. Henüz yayınlanmamış olan Ahmet Haratoka’nın anılarında da yer aldığı üzere, açıktan olmasa da Ankara’dan talimat verilmiş görüntüsü içerisinde Çerkeslere karşı bir sindirme politikası uygulanmaktadır.
Kara Hasan ve Arnavut çetelerinin terörü, Ahmet Anzavur’un bu mıntıkada İstanbul Hükümeti lehine çalışmalara ve isyanlara başlamış olması, kimi parayla kandırılarak kimi de hatır zoru Anzavur’a uyan bir kısım Çerkesin ve Ethem yanlılarının ekseriyetini oluşturduğu, adamı olanların listelerden çıkartıldığı, sahipsiz ve savunmasız birçok Çerkesin listeye konulduğu, sağlıklı olarak düzenlenmediğinde araştırmacıların mutabık bulunduğu 150’likler listesine 1924 yılında genellikle yöre insanları ve daha çok da Çerkesler alınarak mükerreren cezalandırılmışlardır.
Lozan Antlaşmasına göre af dışı bırakılan 150’likler listesine alınan Çerkesler için dikkate alınan gerekçelerin aynılarına ilaveten, özellikle Bulgar göçmenleri başta olmak üzere ekonomik ve sosyal yaşam düzeyi Çerkeslerden geri olan diğer etnik kökenli köylülerin tahrikiyle ve tarihte örneği az görülen bir uygulamayla, 150’likler listesinin düzenlenmesinden bir yıl önce yöredeki 14 Çerkes köyündeki tüm insanlar suçlu suçsuz, çoluk çocuk, yaşlı genç ayırımı yapılmadan cebren sürgüne gönderilmişlerdir. Üstelik Başbakan Rauf Bey ve birçok Çerkes kökenli Paşanın varlığına rağmen. Çerkesler adeta oyuna getirilmiş ve bazıları için ikinci, bazıları için de üçüncü kez sürgün başlatılmıştır.
Savaştan galip çıkan Cumhuriyet Türkiye’sinin milliyetçi kadrolarından bazılarının Gönen, Manyas ve Bandırma’da yerleşik Çerkesleri Afyon, Sivas, Tokat, Urfa, Muş, Bitlis, Konya ve Malatya taraflarına dağıtarak, açıktan söylenmese bile onları asimile etmeyi amaçladıklarında bir mutabakat vardır. Sürgün uygulamalarının ilki 18 Aralık 1922 tarihinde Gönen’in Mürüvvetler (Çizemuğ hable) köyüne tatbik edilmiştir. Topluca sürülen bu köyle ilgili etkin bir tepkinin olmadığı görülünce de diğer 14 Çerkes köyünün sürgün kararnamesi 2 Mayıs 1923 tarihinde uygulamaya konulmuştur. Her ailenin ancak bir kağnı arabasının götürebileceği kadar eşyasını alabileceği sınırlamasıyla başlatılan sürgünde, Çerkesler mallarını yok fiyatına elden çıkarmak zorunda bırakılmışlardır. Jandarmalar tarafından kuşatılan köylere giriş çıkışlar yasaklanmış, belirli alıcıların insafına bırakılan satışlarda normal fiyatı 200 lira olan bir çift öküz en çok 30 liradan, koyunun çifti 7-8 liradan, en cins atlar 20-25 liradan elden çıkarılmıştır.
Gönen ve Manyas’a Bağlı Köyler ve Sürgün Tarihleri
Not: Sürgün edilen köylerin bilgileri, Fetgeri’nin sunumundaki gibidir.
Sürgüne Tepki
..
Düşünür, yazar ve Kafkas milliyetçisi olan Mehmet Fetgerey Şoenü, peş peşe kaleme alıp TBMM’ne sunduğu iki önemli yazı ile ferdi tepkisini ortaya koymuştur.
..
Çerkes aydınlarının (Rauf Orbay, Hunca Ali Sait Paşa ve diğerleri) gayretleri de eklenince sürgün olayı durdurulmuş ve bir yıl sonra per perişan ve ellerinde bir şeyleri kalmamış durumda 14 köyün sakinleri önemli zayiatlarla (Sadece Üçpınar köyü yollarda 45 zayiat vermiştir) köylerine geri dönmüşlerdir. Ancak bu sefer de başka aksiliklerle karşılaşmışlardır:
Hacıosman köyü örneğinde olduğu gibi köylerine Bulgar göçmenleri yerleşmiş oldukları için onları evlerinden çıkartmakta sıkıntılar çekilmiş ve evleri, bağ bahçeleri talan edilmiş bir manzarayla karşılaşmışlardır. Köy halkı toplu olarak dönemeyince bir komşu köyde toplanıp sayıları çoğalınca kendi köylerine geri gitmişlerdir.
Dereköy örneğinde olduğu gibi geri dönenler uzunca bir süre kendi muhtarlarını dahi seçememişler, kaymakamlıkça atanan yöneticiler tarafından idare edilmişlerdir. Ayrıca kendi düğünlerini, milli oyunlarını mızıka ile yapamamışlardır. Girişimde bulunanların mızıkaları parçalanmış ve “Burası Rusya değil” diyerek düğünleri dağıtılmıştır.
Sürgünden Üçpınar ve Dereköy’ün Öyküleri
..
Not: Üçpınar köyü anlatısı, dosya kapsamında yayınladığımız sözlü tarih çalışmasında kaleme alınan Hakkı Acı, Dereköy anlatısı da Hasan Tekin aktarımıdır.
..
Bu gün aynı köylerde yaşayan ve sürgün olayını çocukken yaşamış olan yaşlılar mevcuttur. Ne var ki olayları anlatmaktan ve yazılmasına katkıda bulunmaktan adeta çekinmektedirler. Kendilerine sebebi sorulduğunda verdikleri cevaplar birbirine benzemektedir ve özetle şöyledir: “Sizler şanslı ve rahat nesillersiniz. Yüce Tanrımız bizim çektiklerimizi hiç kimseye yaşatmasın. Jandarma dipçiği nedir bilmeyenlerin bizi anlaması oldukça zordur. Lütfen mazur görün. . . ” (Kısaltılmıştır)
Kaynak: NART dergisi
S: 15, Kasım-Aralık 1999