Oubykh Mektupları Kasım 2015

0
450

Bir radyo programı…
Üç parmak ile, yani elle frekansı ayarlanan bir cihazdan buluyorum, o radyo programını…
Hiç ilgimi çekmez, ama başlıyorum dinlemeye…
Sanırım kafamı dağıtmak için…
‘Kravat nasıl bağlanır?’
Bir radyo programında araya müzik girmeden, tek bir ses, tek bir tondan kravatın nasıl bağlanacağını anlatıyor…
İşin komik tarafı, ben kafamı dağıtmak için tepkisiz dinliyorum…
Hiç kravat bağlamasını bilmiyorum sanki…

Cumalar hariç…
Hafta sonları hariç…
Zaman zaman hafta sonları da…
Artık geriye ne kadar gün kaldıysa…

Siyahlı beyazlı kravatlarım var…
Sadece bir kahverengi kravatım var, onu saklıyorum…
Nadiren mavi tonlarda…

Nasıl bağlanır kravat, öğrenebilir miyim acaba…

Tek bir ses, tek bir tondan, sakince anlatıyor…
Dinlerken, istemsiz bir şekilde mırıldanıyorum bir şarkıyı…
Bildiğimden değil…
Şarkı sözü nasıl ezberlenir programı olsa, daha iyi benim için…
Bir şarkı sözünü bile bilmem, hatırlayamıyorum…

Radyoyu dinlerken rahatsız eden de yok…
Mırıldandığım şarkı haricinde…

It has been long day…

Aklımda kaldığı, zaten bu kadar…
Radyo programı sunucusu, bildiğimi zannettiğim başka bir şarkıyı ıslıkla çalıyor…

Öğrendiniz değil mi diyerek, başlıyor ıslıkla o şarkıya…

Program devam ederken, arkadaşımı aradım…
Dinlediğim radyo programının adını bilmiyorum, frekansı söyleyerek onun da dinlemesini istiyorum…
Soracağım, ne çalıyor diye…

Açtı radyoyu…
Islık sesi gelmiyor, dedi arkadaşım. Onun olduğu yerden çekmiyor diye düşündüm…
Düşündüğüm, zaman zaman gerçek oluyor…

Bu sefer, gerçek olanı düşünmüştüm…

Hemen gittim bir başka yere, biraz uzaklara…
Ada dedikleri, bir toprak parçası üzerindeyim…
Tahta basamağa ayak basmadan önce, ayakkabılarımı çıkardım…
Kokladım hemen, kokmuyordu sevindim…
Tapınak içinde kokunun benden gelmesine üzülürdüm…

Sol el ile sağ el…
Sal el ile sol el…
Yıkandı…

Her iki el ile, tutulan tahta yıkandı…
Tertemiz oldu…
Arındım…
Yosunsuz tahta, kokmuyordu…

Kötü kokmuyordum…
Diz üstü sessizce oturdum…
Küçük adımlarla, buyur edenler vardı…

Renklerden kendimi alamıyordum…
Turuncu, en çok gördüğüm oldu…

Güneş rengi…

Tahta köprüden çorapla geçerken de, kokmuyorum diye sevinirken…
Enteresan bir şekilde, kuş sesi geliyordu kulağıma, her adım atışımda…
Durunca, kuş sesi gelmiyordu…
Her adım atışımda bir kuş sesi…
….
Radyoda, ıslık çalan program sunucusunu dinlerken aklıma geldi…

Tahta köprüyü geçerken duyduğum kuş sesleri, tesadüf olamaz diye düşünmüştüm…
Düşündüğüm oldu…

Radyo programına sessizce geri döndüm…
Kravat bağlamayı öğrettiğini düşünen program sunucusunun ıslık çalması, nedense köprüyü geçerken duyduğum kuş seslerine benzemişti…

‘Bundan böyle düşünerek atın adımlarınızı, elbet bir gün mutluluktan yana alırız payımızı…’

Program sunucusunun ıslıkla çaldığı şarkıyı bulmuştum…
Bu şarkı sözüyle yürümek, adım adım yürümek oldukça ritmik gelmişti bana, hatta şarkının sonuna doğru yürüyüş tempomu artırarak yavaş yavaş koşabilirim bile düşündüm…

Siyah kravat bağlamak farklı…
Beyaz kravat bağlamak farklı…

Bunları aynı ses tonuyla anlatıyordu, program sunucusu…
….
İstemesem de, elim gitmiyordu frekansı değiştirmeye…
Sonunda tüm cesaretimi toplayarak, frekansı değiştirmek için elimi kaldırdım…

Program sunucusu, sanki ne yaptığımı görür gibi…
Sıkıldınız biliyorum, hadi biraz müzik dinleyelim diyerek, bir şarkı çalmaya başladı…
Avicii… Wake Me Up!

Koşmaya başladım bile bu şarkıyla…

Radyo programı sunucusu, ısrarla programını dinlememi istiyor…

Düşündüğüm şeyleri çalarsa neden olmasın…

Kokum gelmez nasıl olsa…

Tahta köprüde adım atarken, kuş sesleri yalnız bırakmadığı gibi, program sunucusu da yalnız bırakmayacak. .

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz