Düşkün profesör ve yalaka hocalar

0
493

Gazeteden atılmama ramak kaldı gibi. Haksız da sayılmazlar. Her ayın onunda, on beşinde ve yirmisinde Serap, mail yollayarak yazı hatırlatması yapar. Buna rağmen bir kez dışında zamanında yazı gönderemedim. Aylık bir yayında ‘’ayda bir yazıyı da yetiştiremiyorsan’’ diye düşünüyor olabilirsiniz. Haksız da sayılmazsınız. Öyle sanıyorum ki benim gibiler yılda bir yazı da olsa son ana kadar yazamıyor. “Günlük yazanlar ne yapsın?” derseniz, orada durum değişiyor gibi. Muhtemelen günlük yazı daha az aksar ve zamanında yetişir gibi. Rehavet, erteleme gibi şansınız olmadığı için günü planlarken yazıyı da dikkate almak zorunda olursunuz. Bir de günlük yazı konu sıkıntısı olmayacağı için daha avantajlı gibi. Bir ay boyunca okunduğunda ilgi görecek bir yazı hazırlamak çok kolay değil. En azından benim için.

Bu aralar genel seçimler ve seçimlerin Çerkesler açısından sonuçlarını irdelemek, kurcalamak ilginçti. Ancak öyle sıcak gelişmeler oluyor ki, saatte bir gündem değiştiren olayların peşpeşe yaşanması nedeniyle konu sıkıntısı yok diye düşünülse de tam öyle değil. Ben bunların dışında bir iki konuyu gündeme taşımak istiyorum. Daha doğrusu gündemde tutmak istiyorum.

Bunlardan bir tanesi şu ünlü profesör Celal Şengör. Geçiştirilemeyecek, üzerinden atlanmayacak sözler sarfetti geçen hafta. Bir günlük gazeteye verdiği röportajda, “Kenan Evren devrinde yapılan her şeyi harfiyen destekliyorum” demiş, devamla; Güneydoğuda bir köy halkının tamamına yedirilen bokun işkence olmadığını belirterek ve “K. Evren istediğinde boku bal gibi yerim” demiş. Bu adam, bir profesör. Profesör de, akıl hastanesine kapatılmış değil, (henüz). Ülkenin güzide üniversitelerinden biri olan İTÜ’de aktif öğretim üyesi. Öğrencileri ile bu konuyu tekrar tartışmış mıdır acaba? Öğrencileri ona uygun bir lakap takmışlar mıdır? Kapısına ve dolabına paket halinde bok bırakıldığını sosyal medyadan izledim. Yiyip yemediğini bilmiyorum. Paketlerin akibeti hakkında bir şey paylaşılmadı. Öte yandan meslektaşlarının tavrını, üniversite yönetiminin tavrını da merak ediyorum. “Delidir, ne dese yeridir” diye olayı kapatmışlar mıdır? Yoksa, çağrılıp bir açıklama istemişler midir? Merak etmiyor değilim. Enteresan ama, bir gün karşılaşmak istiyorum doğrusu. Yüz yüze… Ekşi sözlükte bok yeme fetişizmi, “bir çeşit sexuel eğilim. Çürümüş posanın kalın bağırsaktan çıkar çıkmaz iştahla tüketilmesini içeren sex dalı” şeklinde tanımlanmış. Hocanın bu konudaki davranışı hangi boyutta bilmiyorum ama, ettiği lafların tamamıyla o nesneyi mecaz anlamında yemiş yalamıştır denebilir… Haa… Bu arada ekşi sözlük derken bir de inci sözlük varmış. Orada ele alınış şeklini buraya aktaramadım bile. O derece…

24 Kasım günü darbe döneminin başlarında emirle kabul ettirilmiş bir gün olarak öğretmenlerin yaşamına girdi. O zamanlar, stajyerlikleri kalkan genç öğretmenler, askerler gibi topluca masaya serilen bayrağın üzerine ellerini koyar, koro halinde meslek andı ettirilirdi. Gülemezdik. Çünkü o zamanlar gülmek bile suçtu… Giderek tartışmalı bir şekilde günümüze kadar geldi. Darbe dönemi yasalarını ve uygulamalarını benimsemediğini sürekli tekrar edip duran RTE işine geldiği her uygulamayı da ıskalamaz, ihmal etmez. Bu 24 Kasım’da da tüm illerden çağırttığı öğretmenleri kaçak sarayda toplamış; öğretmenler gününü kutlamak için fırçalayıp azarladığı bir sırada haber gelmiş olacak ki; araya, “Suriye sınırımızı ihlal eden Rus uçağı jetlerimiz tarafından düşürülmüştür” diye başlayıp, muhtemelen Rusya’ya yağıp gürleyecekti ki; öğretmenler güruhu ayakta, sloganlar, ıslıklar ve alkışlarla tezahürata başlayınca, RTE güruhu yatıştırdı. Mesele şu, bunlar neyin öğretmeni? Bunları kim seçti yolladı? Anlaşılan o ki, günümüzde öğretmenlerin çoğu aynı durumda olup, kıdemlerine göre seçilip yollanmış gibiler. Yok değil ise, okul müdürü mü seçti? Ya da öğretmenler kurul toplayıp mı seçtiler? Hangisi olsa kendilerinin benzerlerini geldikleri yerde bırakmış oldukları açık. Bu yalaka yalama öğretmenlerin, özgür düşünceli, ayakları üzerinde duracak, kimlikli-kişilikli bireyler yetiştiremeyecekleri çok açık…Ülkenin aydınlanmasında temel işlevi olan ve her zaman bunu layıkıyla yapan öğretmenlik mesleğinin geldiği-getirildiği durum işte bu!…

Böyle öğretmenlere yukarıdaki gibi profesör işte.. Toplamına da RTE…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz