Selçuk Sımsım
Jeo-politik ve jeo-stratejik konumu nedeniyle Abazaların da içinde yaşadığı Kafkasya coğrafyası tarih boyunca pek çok devletin iştahını kabartmış ve bu nedenle de istila girişimlerine uğramıştır. Tarihin çok eski dönemlerinden beri devam eden bu saldırılar 18 ve 19. yüzyıllarda da hız kesmeden devam etti. Kafkasya’nın otokton halklarının dağınıklığı ve bölünmüşlüğü bölge üzerinde hakimiyet kurma emelindeki güçleri hep cüretkar kıldı.
“Abazalar” özelinde yaşanan tablo da Kafkasya genelinden pek farklı olmadı. Bu dönemdeki işgal girişimleri dramatik bir şekilde Abaza halkının katli ve yarıdan fazlasının sürgünüyle sonuçlandı.
Ancak büyük emperyalistlerin bölgeye yönelik şehveti 20. yüzyılın ilk çeyreğinde de dinmedi. Ülkeleri işgal edilerek, nüfusu dağıtılarak, zenginlikleri elinden alınarak bedel ödemeye devam eden Abazalar, varlıklarını sürdürebilmek için bir de “Küçük Emperyalist” Tiflis yönetimiyle mücadele etmek zorunda kaldılar.
Rusya İmparatorluğu ve SSCB dönemlerinde devlet erkinin istismarı ile dayatılan anti-Abaza uygulamalar, zamanla vatansever aydınların önderlik ettiği güçlü bir muhalefete ve kararlı bir mücadelenin başlamasına yol açtı. Protesto mektupları, kitlesel gösteri ve mitingler ile Tiflis şovenizmi durdurulmaya çalışıldı.
Neticede, 1992-1993 yıllarında Abhaz-Gürcü savaşı patlak verdi. Abhaz ulusu gücünün üstünde bir performansla kendisini bağımsızlık mücadelesinin içinde buldu.
… Ve verilen sıcak savaş kazanıldı.
Abhazlar’ın günümüzde yaşadığı sorunların neredeyse tamamı işte o günlerden mirastır.