3 Nisan’da yitirdiğimiz yazar, kültür emekçisi, araştırmacı ve hukukçu Yismeyl Özdemir Özbay’ın bir anısını paylaşıyoruz.
***
1944 yılında Kayseri-Pınarbaşı Kazancık Köyü’nde doğdu. Abazaların Aşkarıwa kolundan Yismeyl ailesine mensuptur.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitiren Özbay, uzun yıllar DSİ müdürlüğünde avukatlık ve hukuk müşavirliği yaptıktan sonra emekliye ayrılmıştır.
Kafkasya Kültürel Dergi, Kamçı Gazetesi, Yamçı Dergisi, Nartların Sesi Gazetesi, Kafdağı, Marje ve Nart Dergileri gibi periyodik yayın organlarında deneme, inceleme, öykü ve şiirleri yayınlanmıştır.
“Mitoloji ve Nartlar”, “Anadolu’da Kafdağı Öyküleri”, “Dünya Mitolojisi ve Nartlar”, “Dünden Bugüne Kuzey Kafkasya”, “Anılarım” adlı eserler halkımız ve kültürümüzle ilgili yayınlanmış yapıtlarıdır.
Özdemir Özbay adeta canlı bir kütüphaneydi. 1969, 70, 71 yıllarında TRT’de Halit Kıvanç’ın hazırlayıp sunduğu “Bildiklerimiz, Gördüklerimiz, Duyduklarımız” adlı bilgi yarışmasında üç yıl arka arkaya bütün soruları bilerek, açık farkla birinci olmuştur. Aynı yarışmalarda birinci olan diğer yarışmacılarla yapılan şampiyonlar şampiyonluğu yarışmasını da kazanmıştır. (kafdav.org)
***
K’unipat Kadir bir gün, babamla birlikte yaşamış olduğu bir olayı, bir anısını anlatmıştı.
Köyümüzden babamın akranları olan Zeki, Kadir, amcazademiz Yismeyl Necip, komşu Kabardey köylerinden beş-on kişi, hatta Pazarören yörelerinden Avşar gençleri, askerlik görevlerini Kars sınır karakollarında yapmışlar. Askere topluca gitmişler. Sivas’tan Kars’a kadar kâh yürüyerek, kâh atlı arabalarla, bir ayda Çarlık Rusyası işgali yıllarında yapılan dekovil hattında işleyen minik vagonlarla sınıra ulaşmışlar. İçlerinde o dönemin koşullarına göre eğitim görmüş tek kişi babam olduğu için onu Kızılşakşak sınır karakolunda komutan vekili olarak görevlendirmişler. Diğerleri de yakın karakollara dağıtılmışlar. Kadir ve birkaç kişi babamla kalmışlar. Zaman zaman babamın odasında toplanıp çay içer, ara sıra da küçük eğlenceler düzenlerlermiş. Bir mızıkacı düzeyinde armonik çalan Kadir, grubun gözbebeği durumundaymış. O’nun mızıkasına eşlik ederken memleket hasreti giderirlermiş. Arada coşup oyuna kalkanlar da olurmuş. Yine böyle bir eğlence akşamı, Kadir mızıkası ile makamdan makama, değişik havalara geçmiş. Kâh hüzünlenmişler, kâh gülmüşler. Hep birden el çırparak ıslık çalarak mızıkaya eşlik etmeye başlamışlar. Derken karşıdan Sovyet gözetleme kulesi yönünden aynı tempoda el çırpmaları, ıslıklar duyulmuş. Bizimkiler şaşkınlıkla donakalmışlar. Kısa bir sessizlikten sonra karşıdan Çerkesçe sözler duymuşlar: “İyi eğlenceler, neşe’niz bol olsun, ama neden susturdunuz mızıkayı?”
Şaşkınlık, sevinç, heyecan karışımı kısa bir an andan sonra karşılıklı konuşmalar başlamış. Karşı yakadaki Sovyet sınır karakollarında Kafkasyalı hemşerilerinin bulunması onları sevince boğmuş. Yıllardır yitirdikleri yakınlarını, akrabalarını bulmak gibi bir mutluluk. Bu tür karşılıklı selamlaşma ve şakalaşma birkaç kez daha yinelenmiş. Olay Kars’ta, Erzurum’da üst makamlarca da duyulmuş. Ancak çok yanlış bir yoruma da neden olmuş. Sovyet askerleri ile ne konuşulabilir? Acaba ülke güvenliği zararına onlara bilgi mi veriliyor? Kuşkular büyümüş, kahramanlarımız topluca daha içerilere, başka görevlere atanmışlar. Yazışmalar, sorgulamalar, sınır protokol görüşmeleri sürmüş gitmiş. Sonuçta olay açıklık kazanmış. Aklanan kahramanlarımız eski görevlerine iade edilmişler.
Babam zaman zaman bu gençlik serüvenini anımsar ve “Ya işte böyle, Kadir’in mızıkasından sebep az kaldı başımız derde giriyordu” derdi.