Kitap: Çerkes Özgürlük Savaşçısı Hapago

0
550

Bedrettin Ilıca

Özel basım

Stavropol’den çıktıklarında şaklayan kırbaçla dörtnala kalkan atların çektiği araba, iki saat sonra gittikçe yükselen dar ve uzun bir boğaza girdiklerinde öğlen olmuştu. Güneşin yakıcı sıcaklığı insanı bunaltıyordu. Tarak dişi gibi yükselen köknar ve çam ağaçları rüzgârı önlediğinden, doğa hareketsiz uyuyor gibiydi. Böceklerin vızıltıları ile kuşların ötüşlerinden başka bir ses duyulmuyordu. Uzakta, iki yamacın arasından beyaz bir bel kemeri gibi akan dere insana susuzluğunu hatırlatıyordu. Fakat oraya inmek imkânsızdı. Bir hayli uzaktı ve üstelik arazi çok engebeliydi. Köpük içinde kalan atlara acıyan Hapago, Hamırze’ye; “Bir gölgeye yanaş da atlar soluklansın. Biz de biraz atıştıralım” derken sessiz ormanın içinde cehennemî bir gürültü kopmuş ve yağmur gibi mermi yağmaya başlamıştı. Atlardan biri acı bir kişnemeyle yere yığılınca vaziyeti anlayan Hapago, “Tuzağa düştük! Diğer atın koşumunu kes, dereye doğru kay ve uzaklaş, ikimiz birden ölmeyelim. Ortalık yatışınca bizimkilere haber ulaştırırsın” diye bağırdıktan sonra ağaçların arasına ulaşabilmek ümidiyle arabadan atladı. 

Belindeki kama ile atın koşumunu kesip dereye kayan Hamırze, bacağında korkunç bir acı duyuyordu. Ayakkabısının içi vıcık vıcık kanla dolmuş, gücü azalmaya başlamıştı. Omuzundaki yarası hafifti ama bacağındaki yarası ağırdı. Gömleğinden kestiği bezle kanamayı durdurmaya çalıştı… 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz