Üvey annemin dayılarımı ziyareti*

0
725

Bana getirilen yeni annem ile çabucak birbirimize alıştık. Niye saklayalım, önceleri ikimiz için de biraz zor oldu. Ben sokulamıyordum çünkü o annemin yerini almıştı. Ona da ağır geliyordu, benden söz etmeden getirmişlerdi. Kocası olacak, dul ve ondan yaşça büyüktü, bir de çocuğu vardı! Ama zaman efendi, yavaş yavaş her şeyi ütüleyebiliyordu. 

Şimdi artık, o ve ben el ele tutuşup tepeye doğru yürür olmuştuk. Günbatımına doğru babamın iş dönüşünde kim önce görecek diye tepeye oturup bakıyorduk. Yeni eşi ve çocuğunu sarmaş dolaş kendisini bekler bulunca, bütün yorgunluğunu unutarak karşılıyordu bizi. Ben her ikisinin de ellerine asılarak yürüyor, onlarsa beni unutmuş, konuşuyor, konuşuyorlardı. 

-Bugün misafirimiz vardı, dedi annem, bir akşamüstü, yine el ele birlikte eve yöneldiğimizde. 

-Kimdi misafirin, diye aceleyle sordu babam. 

-Bizimkiler birini göndermişler, cumartesi akşamı bizi huzurlarına bekliyorlarmış. 

-O-o, biraz acele etmişler ama kusurlarına bakamayız, iyi o zaman. 

-Sana danışmadan ben hayır dedim. 

-Ne diyorsun sen? 

-Cumartesi akşamı başka bir yere davetliyiz, dedim. 

-Nereye davetliymişiz? 

-Hiçbir yere. Ama ben istiyorum ki, ilk eşinin ailesini, çocuğumuzun dayılarını önce ziyaret edelim. 

Babam çakılmış gibi kalakaldı bir süre. ‘Bu, gördüğümden daha olgunmuş’ diye düşünürken cevapladı: 

-Kızlarını değiştiren adamı göstermek istiyorsun, öyle mi? 

Cumartesi günü, karı-koca atlarını eyerleyip Mıku köyüne doğru yola koyuldular. Kalbi yanık ninem ve dedemlere doğru. Bebiya’ların sırtı yöresinde yan yana konuşarak ilerlerken, Gabli-ya’ların çukuruna yaklaştıklarında, patika yol izin vermediği için babam öne geçmek zorunda kaldı. O ana kadar karısının yanlış anlamasından çekinip, gittikleri yolla ilgili fazla söz etmeyen adam, artık kendi kendine konuşma imkânı bulmuştu. Dereyi geçtiler, çukurdan çıkıp bayıra sardılar. Patika yol döne dolaşa götürüyordu onları, kimseden ses çıkmıyordu. 

“Bakalım kızlarının yerini alanı nasıl karşılayacaklar, anne ve baba?’’ – kalbi giderek daha hızlı atar olmuştu üvey annenin. Babamsa artık oralarda değildi. Her şey ilk günkü gibi bağlayıp esir almıştı onu. “O-o, alıp götürüyorlar!” diye başlayan gelin alma şarkısı kulaklarında çınladı. Bunu duyan atlar da, alışkın olduklarından, dayanamayıp oynayarak yöneldiler. Tüm tepeyi kaplayan şarkı, daha yakınlaşıyor, daha güçleniyor, daha canlanıyordu. “Artık zamanı geldi, müjdeciyi gönderin” diye bir erkek sesi duyuldu. Gelin alma konvoyunun büyüğü: “Marşan Cota! Bu sana düşer, dad, ileri!’’ Cota, damadın süt kardeşiydi. Beklemeden atı ile atlıların arasından fırladı. Gidiyordu, çukur, dere-tepe, kar yatağı demeden… Aynı anda uzaktan gelin alma şarkısı duyulan düğün evi de hareketlendi. İnsanlar dışarı çıkmış, mum ışıkları oynaşarak, geçişiyorlardı. Çok geçmeden, müjdecinin ter içinde, burnundan ateş çıkan atı avluya girmişti. Çimenleri kazıyarak merdivene dayandı. “Bırak yavrum, bırak!’’ diye sesler duyulduysa da binicisinin topuğunu hisseden at çıkmıştı bile. “Annen sana kurban olsun!’’ diyerek karşıladı süt anne. Atın boynunda kollarını dolaştırarak kutsadı, üstüne de tüylü, büyük bir havlu attı. Gençler durur muydu? Hemen bir kadeh uzattılar. Atını sofada biraz gezdirip topuğunu göstermesiyle at merdivenlerden koparak uzaklaştı ve karanlığa karıştı. Her yeri ve her şeyi kuşatmış olan gelin alıcılar, Bebiya’ların sırtına ulaştıklarında, tabancalar da kılıflarından çıktı, geceyi silah sesleri parçaladı. 

Tüm bu düşündüklerinden hızlıca uzaklaşırken karısının sözleri de kulağına erişmiş oldu. 

-Bakar mısın, şu eyerin kolonlarını biraz gevşemiş görüyorum. 

İki atlı şimdi Kuaçara nahiyesinin resmi binalarını geride bırakıp Yüekuaa’ların tepesinin sırtına yaklaşmışlardı. Bükülüp giden patika yol yan yana ilerlemelerine imkân vermiyor, ara sıra birbirlerine seslenerek bağ kuruyorlardı. İşte Yüekuaa’ların sırtı. Burada biraz yan yana at sürdülerse de, fazla konuşamadan tekrar art arda gitmek durumuna düştüler. Yüksek ağaç altlarından geçerek, geniş yataklı dereye yaklaşmaktaydılar. Babam, Kuampa, o anda daldı ve duyar gibi oldu. Tüm karşı sırtı kaplayan acı yüklü haykırış giderek yaklaşıyordu. 

Kuampa’nın düşünceleri iyice bağlanmıştı. Acılı sesler tepeyi aşmış, ağaçların örttüğü geniş dereye doğru iniyordu. Birkaç yıl önce gelin alma heyeti atlarının oynaşarak indiği yolda, şimdi cenazesini taşıyan araba ilerliyordu. Arabanın önünde gidiyordu Vanya Atarba. Atı gibi kendisi de karalar giymişti. Kadınlar alçak sesle ağıt söylüyorlar peş peşe. Saçları çözülü, arabadalar, yan yana. Atlılar karalar giyinmiş olarak arkadan geliyorlar. Sık sık gemlere asılıyorlar arabayı çeken öküzlere uymak için. Arabanın önünde ninesinin kucağında oturan küçük çocuk, ne olduğunu anlamadan, bakışlarını arabada yatan annesi ile ninesi arasında gezdirerek sesleniyordu: “Ben annemi istiyorum!..’’ 

Karı-koca atlılar tepeye ulaşıp, sırtta yan yana sürerek, görünür olan Mıku köyüne yöneldiler. İkisi de artık konuşmuyor, ikisinin de kalbi yerinde duramıyordu. Eve yaklaştıklarında, atlardan inip kolonları gevşettiler ve yularları tutarak yürümeye başladılar. Avlu kapısını açıp ön bahçeye girdiklerinde, evdekiler önce gözlerine inanamadılar. Ama çabucak toparlanarak hızlıca karşıladılar. Kaynana kutsamak için elini havada çevirirken sesleniyordu: “Anneniz size kurban olsun!’’ Kayınpeder, dedem, doğrudan üvey anneme yönelip “Kızım’’ diye kucaklayarak başının ortasından öptü. 

Damat, ilk damat olduğu bu evde, damatlık geleneğini biraz da olsa yapmalıydı, yapabilirdi. Ama diğeri ne evin kızıydı ne de gelini.  

Paçkuarya Rasta şimdi komşu kapılarına ulaşarak onlara sesleniyordu: 

-Hey, Mıcıt! Çabuk eve kadar gel! Damadım ve kızım geldi, damadım ve kızım! 

-Hay, şaşırdı galiba zavallı, diyerek arkasını dönüyordu Mıcıt Kuıtsniya. 

Rasta bir sonraki kapıya dayanarak, yine sesleniyordu: 

-Hey, Vanya! Eve kadar bana gelmelisin, dad, çabuk ol! Damadım ve kızım geldi!.. 

-Hay, zavallı, yaşlılığı nasıl da kötü oldu, diyerek arkasını dönüyordu Vanya Tarba da. 

  

*Abhaz edebiyatçı Platon Bebiya’nın (1935-2021) öyküsü… 

  

Çeviri: Axba Esat Özen

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz